Türkiye’nin Olimpiyatlar'daki ilk buz patencisi Tuğba Karademir, BBC Türkçe'nin sorularını yanıtladı. Kanada'da antrenörlük yapan Karademir, en büyük hayalinin Olimpiyatlar'a Türkiye'den sporcu yetiştirmek olduğunu söyledi. Sema Emiroğlu'nun haberi.
Abone olSoçi’de dün gözalıcı bir törenle sona eren 22’inci Kış Olimpiyat Oyunları, Türk sporculara madalya getirmemesine rağmen Türkiye için yeni bir ‘ilk’le anılacak.
Buz dansında Alper Uçar ve Alisa Agafonova çifti, kısa programda ilk 20 arasına giremeyerek elendi, ama Türkiye’yi olimpiyatlarda temsil eden ilk buz dansçıları olarak tarihe geçti.
Salondaki izleyiciler tarafından oldukça beğenilen performanslarına rağmen serbest programda yarışma hakkını kazanamayan çift, piste erken veda ederken, gözler Türkiye’nin olimpiyatlardaki ilk buz patencisi olarak tarihe geçen başka bir sporcuyu aradı: Tuğba Karademir.
2006’da Torino’da yapılan Kış Olimpiyatları’nda Türkiye’nin adını bu dalda ilk kez duyuran, 2010’da da Vancouver Olimpiyatları’na katılma hakkı elde ederek, bunu iki kez yapmayı başaran ilk ve tek milli sporcuydu. Dünya ve Avrupa şampiyonalarında da finalde yarışmış, ama 2010’de aktif buz patenini bırakma kararı almıştı.
Peki şimdi nerede ve ne yapıyor? Soçi’deki olimpiyatları bu kez yarışmacı olarak değil, seyirci olarak televizyondan izlerken neler hissetti? Türkiye’nin dünya buz pateni haritasındaki yerini kalıcı kılması için neler öneriyor, nasıl bir katkıda bulunmak istiyor?
İşte halen Toronto’nun kuzeyindeki Barrie kentinde yaşayan Karademir, yerli-yabancı pek çok hayranının merak ettiği bu soruları BBC Türkçe için yanıtladı.
Buz patenine Ankara’da ilk kez açılan pistte daha beş yaşındayken başlayan, ilk madalyasını sekiz yaşındayken Hollanda’da katıldığı uluslararası yarışmada alan, on yaşındayken Türkiye’ye ilk kez Balkan Şampiyonluğu kazandıran sporcunun ondan sonraki inanılması zor başarı öyküsü, sadece Türk değil, dünya basınında da geniş yer tuttu.
“Ailem ortadaki sorunu görüyordu: Eğitim sistemiyle sporun bir arada gitmeyeceği, yetersiz buz saatleri, yetersiz antrenör kadrosu karşısında tek çözümün, yurtdışında bu işin en iyi yapıldığı bir kaç ülkeden birine gitmek olduğuna karar verip, her türlü riski aldık ve Kanada’ya göçtük” diyen Karademir, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Bunu hiçbir iş garantisi olmadan, kimseden maddi manevi destek almadan, sadece üç kişilik bir aile olarak, yeni bir ülkede sıfırın altından başlayıp yeni bir hayat kurarak yaptık. Bu sporda her şeyin bulunduğu, ama maliyetinin de inanılmaz rakamlara ulaştığı Kanada’da, kendi başımıza 2006 yılına, yani ilk olimpiyatlara kadar gelmeyi başardık.”
“Artık biz de varız”
Torino Olimpiyatları’nı “inanılmaz bir tecrübe” olarak tanımlayan Karademir, “sonunda bayrağımız olimpiyatlarda dalgalanıyordu ve ‘işte buradayız, artık biz de varız’ dediğimizi hissettim. ‘Türkiye’de buz var mı, buz pateni yapılıyor mu’ gibi sorulara bir nokta koyulmuştu. Açılış töreninde bayrağı taşımak unutamayacağım bir onurdu. Sonraki olimpiyatların Kanada’da olması bizim için daha özel oldu. Annem ve babam gelip beni ilk defa yarışırken izleyebildiler.”
28 yaşındaki Karademir, Torino’dan sonra Gençlik Spor Genel Müdürlüğü’nün maddi destek vermeye başladığına ve sportif faaliyetlerinin maliyetinin fatura göstererek belli bir oranda karşılandığına dikkat çekti. “Ama bu spor, özellikle tekler dalında, atlamaların önemli olduğu branşta maalesef belli bir yaşa kadar yapılabiliyor” diyen Karademir, şöyle devam etti:
“Subjektif hakem sistemi, sekiz yılı aştığı halde hala birinci sınıftan ders alarak kaydımı korumaya çalıştığım ve ödemelerini sürdürdüğüm üniversite eğitimim ve daha bir çok sorun nedeniyle, yarışmacı spor hayatımı sonlandırıp okulu bitirmemin daha doğru olduğuna karar verdim.”
Başarılı antrenörlük
Üniversitede işletme eğitimi alan ve spor yönetimi alanında İşletme Master’ı yapmayı düşünen Karademir, şu anda Kanada’da tam gün antrenörlük yaptığını ve yıllardır antrenman yaptığı uluslarası paten okulunda şimdi en üst beş antrenörden biri olarak çalıştığını da kaydetti.
Karademir, Toronto’daki iki farklı paten okuluna da haftada iki kez ve Cumartesi günleri destek verdiğini, ayrıca Kanada ve ABD’nin bir çok yerine giderek, sporculara ve antrenörlere seminerler verdiğini belirtti. Çalıştırdığı buz patencileri arasında Kanada, ABD ve Almanya milli takımlarından sporcular bulunduğunu vurgulayan Karademir, “Türk öğrencileriniz var mı ve Türkiye’de antrenörlük yapmayı düşünür müsünüz” şeklindeki sorumuza şu yanıtı verdi:
“Türk milli takımından bir bay, bir bayan öğrenci geçen yıl yaz okulu çalışmalarımıza geldi. Önümüzdeki yaz okuluna da çocuklarını göndermek ya da getirmek isteyen bir kaç sporcu var. Sporcu olduğum dönemde antrenörümle Türkiye’ye gidip, yeni yetişen antrenörlere seminer seklinde ders vermiştik. Onlara Kanada’daki yarışma ve antrenörlük sistemleriyle ilgili belge ve CD’ler de aktardım. Şu an burada yaşadığım için tam zamanlı olmasa bile, bir program dahilinde ara ara gidip oradaki sporcuların gelişmesine katkıda bulunmayı isterim. Aslında sporcuların tek tek buraya gelmesindense, benim oraya gidip belli dönemlerde birer ikişer hafta kalarak daha büyük gruplara sistematik bir şekilde eğitim vermem, onlar için daha ekonomik olur.”
“Türkiye'den kopmadım”
Türkiye’den henüz bir teklif gelmediği için planlarını mevcut koşullara göre yapmak durumunda olduğuna dikkat çeken Karademir, “ama bu durum Türkiye’den tamamen kopmuş olmam anlamına gelmez. Buradan Türk sporuna katkıda bulunmama hiçbir engel yok. Dünya gittikçe küçülüyor. Hayalim, Türkiye’den çıkabilecek sporcularımızın başında antrenör ya da yönetici olarak gelecek Olimpiyatlarda yer almak. İleride yine sporla ilgili uluslararası bir kurumda yöneticilik yapmak isterim” şeklinde konuştu.
Karademir, “Soçi Olimpiyatları’nı seyrederken neler hissettiniz? Orada olmak ister miydiniz” diye sorduğumda da, “sporcu olarak değil açıkçası; çok zor olan bırakma kararını verdikten sonra artık doğal olarak böyle bir beklentim ya da hayalim yok” ifadesini kullandı.
Ya Uçar-Agafonova çifti hakkında ne düşünüyordu Karademir? Alper Uçar’ın da kendisiyle aynı dönemde spora başlayan bir meslektaşı olduğunu hatırlatan eski milli patenci, “onlar da buz pateninin dans dalında bir ilki başardılar, kendilerini çok tebrik ediyorum. Alper son bir kaç yıla kadar teklerde yarışıyordu, sonradan dansa geçti. Önce ABD’de başka bir partner’la çalıştı, sonra Alisa’yla çalışmaya başladı. İzlediğim ve sonuçlardan da gördüğümüz kadarıyla iyi bir çift oluşturuyorlar” dedi.
"Yumuşak zeminleri seviyoruz"
arademir’in, “Türkiye neden hala sizin çapınızda bir kadın buz patenci yetiştiremiyor” şeklindeki sorumuza yanıtı ise şöyle oldu:
“Bence sorun daha genel. Kadın veya erkek, buz pateninin ‘şu dalı’ veya ‘diğer dalı’ değil. Aslında ‘şu spor’ veya ‘bu spor’ da değil, genel olarak ülkemizde bireysel ve amatör sporların kaderi diyelim. Ama bu arada üzerlerine düşülürse, umut veren sporcular da yok değil.”
Karademir, Türkiye’de buz pateniyle ilgili alt yapı ve maddi imkanların geliştirilmesi için nasıl bir strateji izlenmesi gerektiğine ilişkin soruyu da şöyle yanıtladı:
“Son yıllarda bir çok ilde olimpiyat ölçülerinde kapalı pist açıldı, ama tabii hiçbir zaman Kanada’dakilerle karşılaştırılamaz. Burada her mahallede bir tesis var. İki pisti ve genel olarak yüzme havuzu bulunan tesisler ve ısı kazanımı için birbirlerini destekleyip ekonomik işletme sağlıyorlar. Buz pateninde başarılı diğer bazı Avrupa ülkelerinin bazılarında da, Kanada’daki kadar pist yok, ama olanı iyi değerlendiriyorlar. Artistik buz pateni, sürat pateni, hokey ve körling’i de eklerseniz, buz üzerinde yapılan tüm sporları biraraya getirdiğinizde Türkiye olarak 2006 yılına kadar hiçbir dalda olimpiyatlara katılımımız olmamıştı. Sadece kar üzerindeki dallarda katılıyorduk. Ülke olarak sert yüzeyleri değil, yumuşak yüzeyleri daha çok seviyoruz herhalde. Genel olarak ilgi de, destek de, alt yapı da bizim başladığımız döneme göre çok çok iyi, ama vizyonunuzu belirleyip, oraya ulaşmak için neler yapılması gerektiği kısa, orta ve uzun vadede belirlenmeli ve ona göre istikrarlı bir plan oluşturup izlenmeli.”
“Buz pateni virüs gibi”
Buz pateni sporunun çok çalışmayı gerektirdiğini vurgulayan Karademir, bunun yanısıra aile, antrenör ve diğer çevre faktörlerinin hepsinin bir arada olması gerektiğini kaydetti ve ekledi:
“Yılların emeğiyle birlikte son yıllık çalışmanın tamamı, tek başınıza buzun üstündeki 2 dakika 40 saniyelik performansa ve bunu çoğunlukla subjektif olarak değerlendirecek 9 hakeme bağlı. Ayrıca oldukça pahalı bir spor. Hem tesis olarak buzun maliyeti diğer tesislere göre daha pahalı, hem de antrenör, kostüm, koreografi ve müzik derlemesi çok pahalı. Bu işin en zevkli tarafı ise, müzik eşliğinde sporumu seyircilere sunabilmek. Hayalkırıklıklarının sınırı olmayan, ama bir o kadar da güzel bir spor. Estetik, sanat ve sporun birleşimi. Virüs gibi, kanınıza girince çıkmıyor bir türlü.”
Karademir, “Kanada’da yaşamak, hayatınızı ve kariyerinizi nasıl etkiledi” şeklindeki sorumuza da şu yanıtı verdi:
“Ben 11 yaşındayken geldiğim için alışmam daha kolay oldu. Burada spor yapmak, son derece takdir edilen bir uğraşı. Okul hayatıyla çelismesine izin verilmiyor. Spor veya sanatla uğraşanlara saygıyla bakılıyor, hayatlarını idame ettirmeleri, refah içinde yaşamaları için ortamlar yaratılıyor. Spor belli yaşlarda yapıldığı için okul kaçmıyor, ‘git sporunu yap, okulu sonra da yaparsın’ diyebilen bir ortam ve kabulleniş var. Kimse belli kalıplarda kişiler olmaya zorlanmıyor, herkesin kendi dilediği gibi olmasına izin veriliyor. Bütün bunlar da sporda başarıyı getiriyor.”