Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği (TÜSİAD) Başkanı Muharrem Yılmaz, büyümenin motorunun imalat sanayisi olduğunu belirtti. <br/>Kadir ...
Abone olTürk Sanayicileri ve İşadamları Derneği (TÜSİAD) Başkanı Muharrem Yılmaz, büyümenin motorunun imalat sanayisi olduğunu belirtti.
Kadir Has Üniversitesi’nde düzenlenen 9. Rekabet Kongresi’nin açılışında konuşan Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği (TÜSİAD) Başkanı Muharrem Yılmaz, sözlerine Soma’daki maden faciasında hayatını kaybedenlere Allah’tan rahmet dileyerek başladı ve "Ülkemizde bu tür acıların bir daha yaşanmaması için güvenli ve sağlıklı çalışma koşulları eksiksiz ve ivedilikle hayata geçirilmelidir. Hukuk sistemimizden, kamu yönetiminden ve iş dünyasından böyle faciaların bir daha tekrar etmemesi için gereken önlemleri ivedilikle almalarını bekliyoruz" dedi.
Yılmaz konuşmasında şunları söyledi; "Uluslararası rekabet, küreselleşme derinleştikçe ciddi ölçülerde artmaktadır ve artmaya devam edecektir. Ne içinden geçtiğimiz küresel iktisadi kriz, ne dünyadaki siyasi dalgalanmalar bu temel gerçeği değiştirmeyecektir. Etkileri kısmen azaldığı iddia edilen küresel kriz, temel makro ekonomik söylem ve politikaları ağır şekilde sorgulanır hale getirmiştir. Bu tartışmaları yakından izliyor ve değerlendiriyoruz; para ve kamu maliyesi politikaları, finansal sektördeki küresel uyum eksikliği, küresel yönetişimde koordinasyonsuzluk ile ilgili alabildiğince geniş tartışmalar devam ediyor. Kısa dönem büyüme dalgalanmalarını etkileyebilecek bu tartışmaları şüphesiz iyi anlamak ve ülkemiz için ders çıkarmak önemlidir. Ancak hemen belirtmek istiyorum: makro ekonomik niteliği ön planda olan bu tartışmalar uzun dönem büyümenin belirleyicilerini değiştirmez ve etkilemez. Uzun dönem büyümenin temel belirleyicisi rekabet gücüdür, yani verimliliktir, yani teknolojik atılımdır, yani beşeri sermayenin niteliğidir.
Rekabet gücü yüksek ülkeler güçlüdür, refah yaratır; rekabet gücü düşük ülkeler ise zayıftır, vasati ürün üretir, zenginlik yaratmaz. Aslında niteliği itibariyle bir finansal kriz olan ve makro tedbirler ile aşılmaya çalışılan krizin temelinde de mikroekonomik sorunlar yatıyor. Giderek küçülen bir imalat sanayisi ve giderek azalan rekabet gücünden bahsediyorum burada. Krizden az etkilenen veya krizden daha hızlı çıkış yapabilen ülkeler, imalat sanayisini merkeze alan, bu merkezden güç alan ve bu alanda rekabetçi olan ülkelerdir. Kuşkusuz ki, hizmet sektörlerinin sanayi sektörleri için tamamlayıcı rolü reddedilemez, ancak bu yapıya hammaddeden satış sonrası hizmetlere kadar uzanan bir değer zinciri olarak yaklaşmak ama merkezine her zaman imalat sanayisini oturtmak gerekmektedir; büyümenin motoru imalat sanayisidir.
İmalat sanayisini üretim zincirinin merkezinde bulundurmak, muhafaza etmek, nitelikli ve sürdürülebilir bir büyümeyi tek başına sağlayabilir mı? Hayır sağlayamaz. Gerekli bir koşuldur ancak yeterli değildir. Üretilen mal ve hizmetler içinde, verimlilikten elde edilen oran, bileşen nedir? İşte firmaları, ülkeleri, rekabetçilikte kalıcı olarak farklılaştıran unsur budur. Ne kadar üretkensiniz ne kadar verimlisiniz, önemli olan budur. Geleneksel üretim faktörlerini, yani çalışan sayısını, makine, teçhizat ve bina stokumuzu artırarak sağlanan büyüme şüphesiz önemli bir büyüme dinamiğidir. Daha açık ifade edeyim; biraz daha tasarruf edip, daha fazla makine teçhizat alabiliriz, birkaç ev sahibi daha olabiliriz; öte yandan çalışabilecek nüfusumuz da artmaya devam ettiği sürece istihdam sıkıntısı da olmayacak. Ancak bu dinamik, bugünkü nispi durumumuzu, yani uluslararası rekabet gücü açısından konumumuzu, arzu edilen seviyelere yükseltmeye yetmeyecektir, 2023 yılında dünyanın 10 büyük ekonomisinden biri olma hedefi, geleneksel büyüme anlayışı ile, veya bugünkü verimlilik düzeyimizle mümkün değildir, kesinlikle yakalanamaz. Bu büyüme anlayışı; büyümenin niteliğine katkı sağlamayacak, büyümeyi vasati oranlarda tutarken, bizi de orta gelir tuzağına kilitleyecektir".
Son on yılda imalat sanayisinin milli gelir içindeki payının yüzde 25’ten yüzde 15’e gerilediğini belirten Yılmaz, "Bu tek başına önemli bir zafiyet gibi gözükebilir Ancak asıl zafiyet, bu düşüşe neden olan sektördeki verimlilik kaybıdır: katma değerdeki bu büyük kayba karşın, imalat sanayisinde istihdam nispi olarak aynı kalmıştır, yani daha fazla kişi ile daha az üretir hale gelmişiz. Aynı dönemde önemli sayıdaki gelişmiş ülke ekonomisinde de benzer imalat sanayisi kayıpları oluşmuştur, ABD ve İngiltere bu alandaki iki bariz örnektir. Bu dönemde imalat sanayisinde gücünü nispeten koruyan ülkeler ise, aslında verimliliğini koruyan, geliştiren ülkelerdir, mesela Almanya, Kore ve İskandinav ülkelerini bu anlamda sayabiliriz. Ve yine hatırlatayım; krizden çıkış hızında ve krizden etkilenme oranında da aynı kategorizasyonu yapmak mümkündür" dedi.
Sürdürebilirliğin temel ilkelerine daha fazla uyum sağlanması gerektiğini dile getiren Yılmaz, "Bu nedenle toplam faktör verimliliği daha da önem kazanıyor. Hem sürdürülebilir hem de rekabetçi olabilmenin yegane yolu toplam faktör verimliliğinden geçmektedir. Yani yeni nesil sanayi stratejileri bu temel unsura odaklanmalıdır" diye konuştu.
Yeni nesil sanayi politikalarında sektörel hassasiyetin öne çıktığını anlatan Yılmaz, sürdürebilir kalkınmanın sektörel dinamiklerin daha yakından tahlilini gerektirdiğini kaydetti.
(İHA)