Büyük Turp kimin heybesindeydi?
Son dönemlerde Fethullah Gülen sustu, onun adına Osman Şimşek diyen yeni bir sözcü çıktı ortaya. Gülen'in hissiyatını, ruh halini, ne düşündüğünü, neyi istediğini yazıp çiziyor bu kardeşimiz.
Son dönemlerde Fethullah Gülen sustu, onun adına Osman Şimşek
diyen yeni bir sözcü çıktı ortaya. Gülen'in hissiyatını, ruh
halini, ne düşündüğünü, neyi istediğini yazıp çiziyor bu
kardeşimiz.
Bazen ipin ucunu kaçırıp Gülen adına neredeyse racon kestiği
zamanlar da olmuyor değil. Ortaya çıkan kasetlerden sonra hepimiz
biliyoruz ki, Gülen'in izni olmadan camia içinde yaprak
kımıldamıyor. Ananasların ve ihalelerin kime gitmesi gerektiğinden,
dizi senaryolarına onay vermeye kadar herşeyde son karar verici
bizzat Gülen'in kendisi.
Bu nedenle, yazan Osman Şimşek olsa da, "Sen şu dediklerimi
yaz Osman" diyenin kim olduğu belli.
Sevgili Osman o onayı almış olacak ki, 4 Nisan tarihinde Herkul.org
sitesinde kaleme aldığı "Büyük Turp operasyonu"
başlıklı yazıda ismimi vermeden beni hedef almış.
Yazdıklarını aynen aktarıyorum:
"Geçtiğimiz aylarda özellikle sosyal medyada, bir kısım ses
kayıtlarının yayımlanacağından bahsedilmiş; sonra bir İnternet
habercisi, deşifre edilmesi beklenen kasetlerin içeriğine dair bir
yazı yazmıştı. Nihayet hemen herkeste 25 Mart’ta ortaya çıkıp halkı
dehşete düşürecek bir “büyük turp” beklentisi oluşmuştu.
Şimdilerde anlaşılıyor ki, o şayia maksatlı şekilde ortaya
atılmış; böylelikle birkaç hedef gözetilerek bir operasyon yapılmış
ve bu arada yine Camia zan altında bırakılmaya çalışılmış. O
günlerde, ortaya çıkması muhtemel kasetleri anlatan bir köşe
yazısını muhterem Fethullah Gülen Hocaefendi’ye birkaç cümleyle
özetlemiştik. Hocamız anında “İnşaallah doğru
değildir” deyip iki büklüm olmuş; hemen gözleri yaşlarla
dolmuş ve nefis mahkûmlarına ağlamış ağlamıştı."
Osman kardeşime buradan cevap vermem gerekecek. Çünkü beni, cemaate
yapılacak bir operasyonun zemin hazırlayıcısı olarak lanse edecek
kadar raydan çıkmış gördüm kendisini...
Galiba, "Şunu meşhur etmeyelim" diye düşünmüş
olacak ki benden "Bir internet habercisi" diye
bahsetmiş ve ismimi vermemiş.
Neyse....
Hayatımın 14 yılı, Fethullah Gülen'i ve cemaati ölürcesine
savunmakla geçti. Hatta bu yüzden gerek İnter, gerekse bir dönem
sahibi olduğum sonsayfa.com isimli gazeteler de büyük bedeller
ödedi.
Hala arşivde duruyor, dileyen gider okur.
O yazılar sadece bu sitelerde durmuyor. Mesela Osman Şimşek'in beni
suçladığı herkul.org isimli sitenin arşivlerinde de bu yazılar
mevcut. Öyle ki bu yazılardan dolayı cemaatten plaket almışlığım da
vardır.
Keşke sevgili Osman yazmadan önce bunları araştırma zahmetine girse
veya Gülen'e o yazıları da göstermiş olsaydı.
Düşünebiliyor musunuz?
Gülen'i öven yazılarım sitede sıra sıra yayınlanırken ben,
"Cemaati bitirme operasyonunun zemin
hazırlayıcısı" olarak aynı sitede suçlanıyorum.
Geçelim bunları da "Büyük Turp" meselesine
gelelim.
Sevgili Osman öyle bir yazmış ki bilmeyen de, bu adamın dünyadan
haberi yok der. Oysa ben yazmadan aylar önce cemaati savunan pek
çok gazeteci yazar sosyal medyada "Büyük Turp"
meselesini bir tehdit unsuru olarak kullanıyordu.
Benim yaptığım şey, o büyük turpun kimin heybesinde olduğunu
bulmaktı ve buldum!
Meşhur bir gazeteci değilim ama iz sürmeyi iyi bilen bir gazeteci
olduğum söylenebilir. Geçmişte twitter'da küçük bir izden yola
çıkarak bulduğum kişiler buna şahittir.
Adına "Büyük Turp" denen kasetin kimin elinde
olduğunu da böyle buldum! İnanın çok da mücadele etmedim bunun
için. Kaseti yayınlayanlar, onları bulmam için çok büyük açıklar
verdi.
Anlatayım.
Bu kasetleri yayınlayan "Başçalan" ve
"Anatolia" hesaplarını belli bir süre takibe
aldım. Yasadışı kasetler bu adresten yayınlanır yayınlanmaz ilk
önce kim paylaşıyor ona dikkat ettim.
Karşıma hep aynı kişi çıktı.
Bu şahıs, daha kaset yayına verilir verilmez, neredeyse 4-5 saniye
içinde hemen paylaşıyordu. Bu durum 4 kasetin yayını sırasında
tekrar edince şüpheye kapıldım ve kendisini takibe aldım.
Maden misali, eşeledikçe önüme farklı bilgiler çıkmaya başladı.
Mesela bu şahsın son dönemlerde kendisine ve ailesinin bazı
fertlerine ait gayrımenkulleri cemaate hibe etmek için sattığını
öğrendim.
Ayrıca bu şahsın 17 Aralık operasyonu sırasında çantasında 3 milyon
TL para ile Makedonya'ya gittiğini, bu parayı hizmete ait bir
okulun yapımı için götürdüğünü, Afrika'da yapımı devam eden bir
okulun su sorununu çözmek için de para topladığı bilgisine
ulaştım.
Sonra bu adamın aslında "Büyük abi" olmadığını,
asıl "Büyük abi"nin emirlerini yerine
getirenlerden sadece biri olduğu bilgisini o grupta yer alıp vicdan
azabı çeken birinden öğrendim..
Kasetlerin kimin cep telefonuna gönderildiğini, bu kişilerin
perşembe günleri hangi evde toplandığını an be an takip ettim.
Hatta iş öyle bir hale geldi ki, kasetlerin kaç saat, kaç dakika
sonra yayınlanacağını bile önceden sosyal medyada veyahut
yazılarımda yazdım.
Bahsini ettiğim bu büyük abiye talimatların kimden geldiğini, kaset
yayını sırasında yaşanan telefon trafiğini falan herşeyi bir bir
tespit ettim.
Şimdi herkes "25 Mart'ta yayınlanacağını söylediğin kaset
neden yayınlanmadı?" diye bana soruyor.
Onu da anlatayım!
25 Mart akşamı, haber kaynağım "Büyük turp"un
heybeden çıktığını, yani büyük kasetin yayına verilmek üzere
olduğunu bana bildirdi. İzlediği görüntüleri de tek tek anlattı.
Twitter'da beni takip eden binlerce arkadaşım o kasetin
ayrıntılarını tek tek verdiğime şahittir. Haber kaynağım ayrıca,
"Kasetin düzmece ve montaj olduğunu, yayınlanması halinde
ülkeyi birbirine katacak şeyler içerdiğini" anlattı.
Neydi o kasette yer alan korkunç şeyler?
Özetle, Abdullah Öcalan'ın özel bir jetle Oslo'ya götürülüp
müzakere masasına oturduğu, Güneydoğu'nun Kürtler'e verilmesi
şartının kabul edildiği falan anlatılıyordu.
Yani ülkeyi baştan sona yangın yerine çevirecek bir kasetti.
Bunun korkunç planın önüne geçmek amacıyla, "Ey o korkunç
düzmece kaseti yayınlamaya hazırlanan zat! Sen o kaseti
yayınladığın an ben de senin adını buradan ilan edeceğim"
diye yazdım.
Üç dakika sonra haber kaynağım, "Sen isim mi verdin, apar
topar mekanı terketmemiz emri verildi. Malum kişi deşifre olduğunu
söyledi ve kasetin yayınını durdurdu" diye yazdı. Daha
sonra ise o kişinin Kahramanmaraş'taki ailesinin yanına giderek,
"Beni deşifre ettiler. Yakında gözaltına
alınabilirim" diyerek helalleştiğini de biliyorum.
Mesele bundan ibaret.
Diğer detayları okumak isteyen kardeşlerim arşivden başlıklı yazımı
okursa gerekli bilgileri elde edebilir.
Yani mesele Osman Şimşek'in öyle kuru kuruya attığı gibi değil.
Çünkü o adamın neler yaptığı bilgisi sadece bende kayıtlı değil.
devletin istihbarat birimleri zannedildiği kadar zayıf değil.
Sinan S. isimli bu kişinin tüm ilişkilerini
bilmesi gereken asıl kurumlar da biliyor ve yakında neyin ne
olduğunu herkes öğrenecek!
Sen de öğreneceksin Osman kardeş!
Not: Erdoğan seçimlerden önce, "İnlerine
gireceğiz" diyordu miting meydanlarında. Bu operasyonlar
ne zaman ve hangi şekilde yapılacak diye herkes merak içinde
bekliyor. Gelecek yazıda bu konuya değineceğiz inşallah...