BIST 9.550
DOLAR 34,54
EURO 36,01
ALTIN 3.005,46
HABER /  GÜNCEL

Bunlar da Kekeç kriterleri

Altaylı'nın 'Ne zaman adam oluruz?" sorusuna ilginç bir yanıt da Ahmet Kekeç'ten geldi. Kekeç bu tartışmadan kalkakarak köşe yazarlığı kriterlerini şöyle sıraladı...

Abone ol

Fatih Altaylı'nı köşe yazılarının sonunda 'ne zaman adam oluruz? sorusuna verdiği ilginç yanıtlar medya dünyasını  karıştırdı. Tartışmalara istemeden dahil olan Yenişafak yazarı Ahmet Kekeç, "Ne zaman adam oluruz?" başlıklı yazısında köşe yazarı olmanın ince kriterlerini ortaya koyarken bir dönemi sorgulamayı ihmal etmedi:

Yazı: Ahmet Kekeç
Kaynak: www.yenisafak.com.tr


Belki Fatih Altaylı, çokca tepki toplayan yazısını, "Ne zaman adam oluruz? Eş durumundan köşe yazarı olmadığımız zaman..." biçiminde formüle etseydi bu kadar gürültü kopmayacaktı.

Hayır, formüle edilmiş versiyonunu onayladığımdan değil.

Kim nasıl yazar olmuşsa olmuş, kime ne!

Kaldı ki, vaktiyle Murat Belge'ye de takan ve bir Ekşi Sözlük yazarına, "Bu şimdilerde de Murat Belge'ye taktı. Hey yarabbim! Kadın senin etin nedir budun nedir!" dedirten Ruhat Mengi'yi "Ruhat Biliktan" olduğu dönemlerden hatırlıyoruz ve mesleğe (daha doğrusu yazarlığa) yatkın olduğunu biliyoruz. Bir televizyon kanalında program yapıyordu, konuk filan ağırlıyordu. Bence başarılıydı da.

Sonra işte bildiğiniz gibi Güngör Mengi'yle evlendi ve köşe yazarı oldu. Belki de önce köşe yazarı oldu, sonra Güngör Mengi'yle evlendi. Neyse, bu sıralama çok önemli değil.

Bir dergi, "Köşe yazarları hangi köşe yazarlarını okuyor" şeklinde bir anket düzenlemişti. Benim aklıma da, "Köşe yazarları hangi köşe yazarlarını okumuyor?" sorusu geldi. Bana böyle bir soru yöneltilseydi, "Top 10" listeme Ruhat Mengi'yi hiç düşünmeden dahil ederdim.

Muhatabımı üzmek için söylemiyorum ama, bugüne kadar hiçbir yazısını okumadım. Şöyle bir bakıp geçtiğim yazarlar arasındadır... Mutlaka önemli şeyler yazıyordur, mutlaka "el değmemiş gerçekliklere" kalem üşürüyordur, mutlaka kısa sürede bir tiryakilik de oluşturmuştur ama, dediğim gibi, benim kalemim değil.

Bir de aslında ne yazdığına değil, nasıl yazdığına bakmalı. Fatih Altaylı'nın bence çirkin, çok çirkin yakıştırmasından sonra iki gündür Ruhat Mengi okuyorum ve görüyorum ki yazarımız o kadar da bu işlerin yabancısı değil. Doğru cümle kuruyor, meramını rahatlıkla anlatabiliyor, imla ve noktalamadan haberdar. Daha ne olsun!

Mesela, kendisine yönelik saldırıyı "kadın ayrımcılığı" noktasından ele alıyor ki, bence son derece isabetli bakıyor.

Fakat, Fatih Altaylı bu işi ilk kez yapmıyor ki. Daha önce, bir radyodan, başı örtülü kadınlara "aşüfte" demiş, bildiğim kadarıyla tazminata mahkum edilmişti.

Demek istediğim şu: Kadın ayrımcılığı yaparak bugün Ruhat Mengi'yi üzen Fatih Altaylı, düne kadar Ruhat Mengi gibi düşünmeyen başka kadınları üzüyordu ve bu durum "kadın ayrımcılığı" konusunda hassas hiçbir kadınımızın (bu arada Ruhat Mengi'nin de) umurunda olmuyordu.

Demek ki ne zaman adam oluruz?

Sadece kendimizi değil, farklı yaşam tarzını benimsemiş kadınları da düşündüğümüz zaman...

Sonuç olarak, Ruhat Mengi'nin tepkisinde haklı olduğunu düşünüyorum. Nasıl köşe yazarı olmuşsa olmuş; öncelikle bir hanımefendidir, bir eştir, bir annedir.

Tabii işin bir de Fatih Altaylı boyutu var. Burada da Ruhat Mengi gibi düşünüyorum.

Bu arkadaşımız, yüksek bir transfer ücreti karşılığında "Sabah gazetesine" transfer oldu. Hangi gazetecilik başarısı, kurduğu hangi doğru cümle, yazdığı hangi "güzel yazı" karşılığında bu paraları haketti, bilmiyorum. "Fatih Altaylı niçin ünlü bir gazetecidir?" sorusuna verebileceğim bir cevap da yok.

Bilebildiğim ve hatırlayabildiğim kadarıyla, bütün ününü, "28 şubat mağdurlarına" ettiği küfürlere borçlu. Celadetli, celalli ve sözün şehvetiyle herşeyi kırıp dökmeye hazır bir arkadaşımız. Kimlerle mahkemelik olduğunu, hakkında kaç tazminat davası açıldığını kendisi yazıyor. Neredeyse herkesle kavgalı, herkesle mahkemelik.

Diyorum ya, "Fatih Altaylı niçin önemli bir gazetecidir?" sorusunun bende bir karşılığı yok.

Hele, Turgay Ciner'e ettiği onca laftan sonra Sabah gazetesine geçmeyi nasıl içine sindirebildiğini hiç çözemiyorum.

kek