Bunlar 28 Şubat'tan da beter öyle mi?
Erbakan hukümetinin askeri darbeyle devrilmesini alkışlayan, generallerin önünde alınları adeta yerlere değen bir camianın o günleri hasretle yadetmesi elbette çok normal...
Zaman gazetesi dün manşetten yayınladığı haberinde, bugün
yaşananlarla 28 Şubat döneminde yaşananları kıyaslamış ve sözü,
"Bugün bize yaşatılanları 28 Şubat döneminde
yaşamadık" demeye getirmiş.
Erbakan hukümetinin askeri darbeyle devrilmesini alkışlayan,
generallerin önünde alınları adeta yerlere değen bir camianın o
günleri hasretle yadetmesi elbette çok normal...
Darbeyle gelen hukümete destek verme karşılığında dershanelerin
kapanmasını engelleyen camianın, halkın oylarıyla gelen bir
hukümeti darbecilerden kötü görmesinden daha doğal ne
olabilir ki...
Gelin gazetenin iki dönemi kıyasladığı haberine hep beraber göz
atalım ve hangisi doğru, hangisi yanlış hep beraber tartışalım.
Yazı biraz uzun olabilir. Çünkü alt alta sıralanan maddeler çok
fazla. Sizi fazla bunaltmadan ifade etmeye çalışacağım yine
de...
Birinci karşılaştırma:
"28 Şubat: Yargıtay Başsavcısı Vural Savaş’ın hazırladığı iddianamede mütedeyyin insanlar için ‘Habis ur, kan emici vampirler’ benzetmesi yapıldı. Başbakan Mesut Yılmaz, imam hatipliler için ‘yarasa’ ifadesini kullandı. İrtica, gerici, imam, örümcek kafa, sıkma baş gibi yaftalamalar kullanıldı. İrticai kadroların devlete sızdığı gerekçe gösterilip hukuksuz eylemlere imza atıldı.
Bugün? İtibarsızlaştırma taktikleri bugün
de cemaat, merkeze konulmak suretiyle yapılıyor. Camiaya yönelik
‘çete, örgüt, paralel devlet, virüs, in, gizli örgüt,
haşhaşi’ benzetmeleri dile getiriliyor. ‘Yargıtay
imamı’ ‘Emniyet imamı’ gibi haberlerle delile dayanmayan,
yargıda takipsizlikle sonuçlanmış iddialara yer
veriliyor."
İyi hoş da, adama sormazlar mı...
Hürriyet ve Milliyet gazetelerine Erbakan aleyhine konuşup
"Beceremediniz, çekilin" diyerek darbeci
generallerle aynı dili kullanan bizzat Fethullan Gülen Hocaefendi
değil miydi?
O hükümete siyasi rüşvet karşılığı, dershaneleri kurtarma karşılığı
ses etmeyen siz değil miydiniz? Bugün karaladığınız o dönemin
Başbakanı Mesut Yılmaz'ı manşetten, "Hayırlı
olsun" diyerek karşılayan sizin gazeteniz değil miydi?
Fethullah Gülen Hocaefendi'nin, "Elimden gelse bizzat
şefaat ederim" dediği Ecevit bu hükümetin içinde yer
almadı mı?
Daha da önemlisi, o dönemde inançlı kesime zulmedilirken siz
neredeydiniz? Başörtülü öğrenciler sınıflardan çıkarılırken,
üniversite önlerinde coplanıp yerlerde sürüklenirken, siz ne
yaptınız?
Bu hükümet döneminde size "‘çete, örgüt, paralel devlet,
virüs, in, gizli örgüt, haşhaşi" dendiğini söylüyorsunuz.
Bu sözler devletin içine sızmış, devleti çökertmeye çalışan
hainlere söyleniyor. Siz niye üzerinizi alınıyorsunuz
anlamadım?
Hadi diyelim ki size söyleniyor? Peki ya siz?..
Başbakan'a "Yezid, diktatör, maymun, hırsız,
Boşbakan" diyen, AK Parti ve seçmenleri için, "Ebu
cehil bunlardan daha müslamandı?" diyen,
"Peygamberin kıblesi şaştı" diyen,
"Hocaefendi münafıkların ülkesine gelmez" diyen,
"ABD ve İsrail sizden daha adaletli" diyen
çalışanlarınızı unuttunuz mu yoksa? "Allah evlerine ateşler salsın"
bedduaları eden ve o beddulara amin diyen kimdi?
İkinci karşılaştırma:
"28 Şubat: Muhafazakâr işadamlarını ekonomik olarak çökertmek için her türlü boykot uygulandı. Bazı şirketler ‘yeşil sermaye’ adıyla kumpasa alındı, zarar etmeleri için müfettiş gönderme, sermaye baskısı oluşturuldu. Kombassan, Yimpaş, Petlas gibi şirketler, mağduriyetin simgesi haline geldi. Kredi verilmeyip batırılmak istenen şirketler oldu.
Bugün: Hizmet Hareketi’ne yakın işadamları,
mütedeyyin çevreler hedefe konuldu. Bunun en somut örneği Bank Asya
oldu. Bu taktik tutmayınca büyük şirket sahiplerine bankadan
mevduatlarını çekmeleri için baskı yapıldı. Hocaefendi’nin telefon
görüşmeleri dinlenip internet ve medyada yaygınlaştırılarak, ortada
bir suç varmış algısı oluşturulmaya çalışıldı. İpek Şirketler
Grubu, hedefe konuldu. İki maden ocağına kapatma kararı mahkemeden
döndü. Boydak Grubu’na denetim baskısı uygulandı."
Tamam!
Bu iddianın kelimesi kelimesine doğru olduğunu varsayalım. Bank
Asya'yı tehlikeden kurtarmak için BDDK'nın içine sızan
adamlarınızdan büyük destek aldığınızdan hiç bahsetmemişsiniz ama?
Şirketleri mali denetime tabi tutulan işadamlarına
"Önlemini al, Maliye geliyor" diyerek önceden
haber uçurduğunuzdan, bunun karşılığında sponsorluk kaptığınızdan
da hiç bahsetmemişsiniz?
Hadi bunu es geçelim!
Peki tarafınıza yakın olan bir savcının bir kara operasyonla
Halkbank'ı batırma girişimine, banka datalarının alınıp
uluslararası oyun kuruculara peşkeş çekildiğine dair iddialara
neden değinmediniz?
Artık açık açık arkasında olduğunu söylediğiniz bu operasyonlar
sonucu devletin kasasından 120 milyar doların üzerinde para
çıktığını, doların fırladığını, borsanın çakıldığını, Merkez
Bankası rezervlerinin sayenizde mum gibi eridiğini de
anlatmamışsınız?
Arkasında kapı gibi durduğunuz ve cansiperane bir şekilde
savunduğunuz Savcı Muammer Akkaş'ın dosyaya ilişkin 25 çuval
belgeyi incelemeden, hatta torbalardaki mühürleri daha açmadan
yakalama kararı çıkarttığı öğrenildi. Kanal İstanbul, Yavuz Sultan
Selim Köprüsü, 3. Havaalanı, nükleer santral gibi ihaleleri yürüten
bu adamların mal varlıklarına el konularak yurtdışındaki itibarları
yok edildi. Bu işadamlarından bahsetmek işinize mi gelmedi
yoksa?
Üçüncü karşılaştırma?
"28 Şubat:TSK bünyesinde yasa dışı olarak
kurulan ‘Batı Çalışma Grubu’nu deşifre ettiği için
görevden alınıp yargılanan eski Emniyet İstihbarat Daire Başkan
Vekili Bülent Orakoğlu, 28 Şubat sürecinde MGK’nın devletin yetkisi
dışında bir dinleme ekibi kurarak, illegal bir şekilde teknik takip
yaptırdığını söyledi. Dönemin Ankara Emniyet Müdürü Cevdet Saral ve
İstihbarat Şube Müdürü Osman Ak, emniyette özel bir dinleme odası
kurarak ‘cemaatçi’ avına çıktı. Soruşturmanın
hedefi Hizmet hareketini terör örgütü çerçevesine koymaktı.
Hocaefendi’nin konuşmaları kesilip birleştirilerek montaj kasetler
ortaya atıldı.
Bugün: Hocaefendi’nin bazı işadamlarıyla yaptığı telefon görüşmeleri sanki yasadışı bir vaka gibi servis edildi. Yasadışı dinleme ile Hocaefendi çete lideri olarak gösterilmek istendi. Sosyal medyada, söylenmeyen sözler montajlanarak yayılmaya çalışıldı."
Vallahi siz kendiniz çalıp kendiniz oynayabilirsiniz ama toplum,
Gülen Hocaefendi'nin "İcabında mahkemenin altını üstüne
getireceksiniz, avucunuza alacaksınız. Avukat da kiralayacaksınız,
hakim de kiralayacaksınız!" dediği konuşmanın montaj
olmadığını çok iyi biliyor.
Hocaefendi'nin, "Falan ihaleyi Koç Grubu'na verin,
gönüllerine girersiniz. O olmazsa bize yakın, bizim dediklerimizi
yapacak ekibe verin" kaseti de pek masum konuşma gibi
görünmüyor.
Diğer konularda haklısınız ama!
Başbakan'ın makamında ve yatak odasında bile dinleme cihazları
bulunuyor. Yasal olmayan yöntemlerle Başbakan bile dinleniyor. AK
Parti'ye katılan tertemiz siyasetçilere ve sizin aleyhinize yazan
gazetecilere yapmadıkları şeyler çamur şeklinde atılıyor, bu
kasetler üzerinden iftiralar atılıyor.
Daha geçen yıllarda bazı siyasetçiler belaltı kasetlerle istifaya
zorlandı. Pek çok insanın ocağı bu kasetler sayesinde söndürüldü.
En az sizin kadar, sokaktaki insanlar da bu kasetçilerin kim
olduğunu çok merak ediyor! Bulursanız haber verin hep beraber
üzerine gidelim!
Dördüncü karşılaştırma:
28 Şubat: Genelkurmay Başkanlığı, yüksek yargı organlarına brifingler düzenledi. Gelmeyenlere psikolojik baskı yapıldı. DGM Savcısı Hüseyin Altın, 28 Şubat 1997’deki tarihî MGK’nın ardından 1997’de HSYK tarafından görevinden ihraç edildi. Yozgat Cumhuriyet Başsavcısı Reşat Petek, 1996 güz kararnamesiyle atandığı görevden Ocak 1999’da istifa ederek ayrıldı.
Bugün: Yolsuzluk ve rüşvet operasyonlarını yürüten savcılar üzerinde baskı kuruluyor. Savcıların yanına yeni savcılar atanmak suretiyle soruşturma akamete uğratılmak istendi. 25 Aralık’taki ikinci operasyon, adlî kolluğun görevini yapmaması üzerine gerçekleştirilemedi. Daha sonra ilgili savcı görevden el çektirilerek dosya başka savcılara verildi. 17 Aralık operasyonunu yürüten İstanbul Cumhuriyet Başsavcı Vekili Zekeriya Öz, hakkında çıkan haberlerden dolayı görevden alındı. Ayrıca, bu süreçte Adalet Bakanları, İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Turan Çolakkadı’yla görüşüp yürümekte olan bir soruşturmaya gölge düşürdü. Başbakan, ‘militan, dürüst değil, vb.’ ifadelerle savcıları hedef haline getirdi. HSYK ise Adalet Bakanlığı’na bağlanmaya çalışılıyor.
Pardon ama ben bu satırlarda hizmet hareketi ile ilgili tek cümle
bulamadım! Hükümete yönelik operasyonlarda yer alan savcılara
yönelik tasarrufu, hizmet hareketine yapılmış baskı olarak
algılıyorsanız, "Bunlar bizim yargıdaki
elemanlarımız" itirafından mı bulunmuş oluyorsunuz?
"Operasyon başka savcılara havale edildi" diyerek,
"Bizim savcılardan alındı, başka savcılara
verildi" demek mi istiyorsunuz? Yolsuzluk yaptığını iddia
ettiği Ali Ağaoğlu'nun parasıyla tatile giden savcıyla, 7 işadamını
hukuksuz yöntemlerle adeta dağa kaldırır gibi hapse tıkmak isteyen
diğer savcıyı mı savunuyorsunuz yoksa?
Son olarak beşinci karşılaştırma:
28 Şubat: Tankların Sincan sokaklarında yürütülmesi, telefon tehditleri, faili meçhule kapı aralayacak hedef göstermeleri yaşandı. İçişleri Bakanı’na, Başbakan’a hakaret eden ve ölüm tehditleri savuran komutanlar kayda girdi. İrtica korkusuyla halkın yaşantısına müdahale edildi. Bazıları ölümle tehdit edildi.
Bugün: Başbakan’ın müşavirleri, AK Parti milletvekili, ilçe başkanları aracılığıyla faili meçhul cinayetler ve suikastlar hatırlatılarak korku psikolojisi yayılıyor. Başbakanlık Müşaviri Hamdi Kılıç, attığı ‘tweet’te “Devlet geleneğimizin kendini korumak için tarih boyunca geliştirdiği reflekslerin bir kısmı epeyce ürpertici, benden hatırlatması!” ifadelerini kullandı ve suikast imasında bulundu.
Yahu siz izanınızı nerede kaybettiniz arkadaşlar? Gazetelerinizdeki
yazarları, televizyonlarınızdaki yorumcuları görmeyecek kadar
körleştiniz mi?
Baltazar'ın hikayesini hatırlatıp, "Sayılı günleriniz sona
erdi, Terazide tartıldınız ve eksik bulundunuz. Kelleniz kesilecek
ve ülkeniz bölünecek" diyerek ölümle tehdit eden kim?
"Türkiye, Japonya ile nükleer anlaşma yaparak nükleer bomba
yapmaya çalışıyor" diyerek Erdoğan'a, "Sana
Saddam'ın akıbetini yaşatacağız" diye imalı tehditler
savuran kim?
Yüzde 50'nin oyunu almış AK Parti için, "Meşruiyetini
kaybetti. Hemen kapatılmalı" diyerek mahkemeleri göreve
çağıran kim?
"AK Parti öldü. Cenazesini kaldıralım hep beraber"
diyerek seçmen tercihini değiştirmeye yönelik hamle yapan, korku
salan yazar kim?
Devletin bakanına, "Cemaat cemaatliğini bilsin"
dediği için, "Senin alacağın olsun" diye mesaj
atan kim?
Cemile Bayraktar isimli yazara, "Senin de kasetin var ama
belaltı olduğu için yayınlayamıyor hizmet hareketi"
diyerek iftira atan kim?
Özlem Özcan isimli Sosyal Medya PR Uzmanı hanımefendiye,
"AK Parti dönemi bitti. Gel bizim 100 kişilik ekibimizin
başına geç ve AK Parti aleyhine kara propaganda yap yoksa bu
piyasada sana ekmek yok" diye baskı yapan kim?
Suriye'ye giden TIR'ı İHH'ya ait yalanıyla yayınlayan kim? İHH'ya
yapılan operasyonu, "El Kaide"ye operasyon" diye
vererek ABD'ye ve İsrail'e karalayan, hükümeti ve İHH'yı terör
örgütüne destek verenler sınıfına sokmaya çalışanlar kim?
Yazar yazılarını patronlara çıkarak sansürleyen kim? Beğenmediği
yazarı daha kitabı çıkmadan içeri attıran kim?
Var mı verecek bir cevabınız?