Bundan sonra neler olacak?
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın açıklamalarına bakılırsa bu hafta ve bundan sonraki haftalar bir hayli hareketli geçecek.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın açıklamalarına bakılırsa bu hafta ve
bundan sonraki haftalar bir hayli hareketli geçecek. Seçimlerde en
yüksek oyu alan iki partinin liderleri bu hafta Beştepe'deki
Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'ne davet edilecek.
Her iki partinin programları, acil eylem planları sorulacak ve
duruma göre koalisyon hükümeti kurmaları için görev verilecek.
Cumhurbaşkanı, "Önce seçimlerden birinci çıkan partiye,
eğer başarısız olursa bu kez ikinci partiye görev
vereceğim" diyerek Davutoğlu ve Kılıçdaroğlu'nu işaret
ediyor. Erdoğan'ın görevlendirme için çağırmayı düşünmediği
Bahçeli'nin, "Zaten beni görevlendirme için çağırırsa
gitmem" demesi bu anlamda fazla gülünç bir durum oldu.
"Bu hafta ve bundan sonraki haftalar hareketli
geçecek" dememdeki neden sadece koalisyon çalışmalarına
resmi start verilecek olması değil.
Davutoğlu'nun hükümeti kuramaması durumunda önümüze bambaşka bir
tablo çıkacak ve Türkiye o tabloyu ibretle izleyecek.
Bugüne kadar Beştepe'deki Cumhurbaşkanlığı Külliyesi için,
"Orası kaçak saray. Haram paralarla yapıldı. Ben oraya
girmem" diyen Kemal Kılıçdaroğlu'nun önünde iki seçenek
var.
Ya meşruiyetini tartıştığı Cumhurbaşkanı'nın görevlendirme
çağrısına cevap verip saraya gidecek.. Ya da Deniz Baykal'ın
"Dışişleri konutunda görüşelim" ricasından feyz
alarak Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'ne çıkmak istemeyecek.
Böyle bir hareket, yüzde 52 gibi bir oranla Erdoğan'ı oraya
gönderen seçmenlerin iradesini tanımamak anlamına gelecek.
Seçmenin, iradesine saygı duymayan liderlere yaşattğı sonu
hatırlayacak olursak, Kemal Kılıçdaroğlu'nun bu gazaptan
nasiplenmemek için Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'ne çıkmaktan başka
şansı yok.
Zaten Cumhurbaşkanlığı Külliyesi dışında yapılacak bir görüşme,
kamuoyunda büyük taviz olarak görüleceği için Erdoğan'ın böylesi
bir çağrıya olumlu cevap vermesini beklemek yanlış olur.
AK Parti dışındaki partilerin liderleri, Erdoğan'ın pasif
Cumhurbaşkanı olmasını kırmızı çizgileri olarak açıklıyor.
Öğrenebildiğimiz kadarıyla bu yönde bazı çalışmaları bile var.
Erdoğan'ın Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'nden çıkarılıp Çankaya'ya
gönderilmesi için Meclis'te daha hükümet kurulmadan bir çalışma
içine giriştikleri yönünde bazı söylentiler var.
Söyleyeceklerim size fazla iddialı gelebilir ama bana göre böyle
bir çalışma, yani Erdoğan'ı kendinden önceki cumhurbaşkanları gibi
Çankaya'ya hapsetme çabaları, beklenmedik bir tepkiyle son
bulabilir.
Cumhurbaşkanlığı'na aday olurken "Ben Çankaya'da oturan
Cumhurbaşkanları gibi olmam" diyen Erdoğan, kendisine
biçilen bu figüranlık rolünü kabullenecek biri değil.
Yeni Anayasa ve Başkanlık sisteminin rafa kalktığı bir dönemde
Çankaya'nın noteri olmayı kabullenemeyecek olan Erdoğan, yeniden
aktif siyasete dönmeye karar verirse sakın ola şaşırmayın!
"İmkansız" demeyin...
Sayısız savaştan galip çıkan Erdoğan'ın, siyasi geçmişinde nice
mümkün olmayan olayları mümküne çevirdiğine hepimiz şahitlik
ettik.
Yeri gelmişken hatırlatalım...
AK Parti dışındaki diğer partilerin, Hakan Fidan'ı MİT Müsteşarlığı
koltuğundan düşürebilmek için çareler aradığını duyuyoruz. Görünen
o ki devlet sırlarını birer birer deşifre etmek ve paralel yapı
desteğiyle Erdoğan'ı açığa düşürmek.
Hedef; bir yanda İran'la işbirliği yaptığını yayarak
"Vatana ihanet" suçlamasıyla Yüce Divan'da
yargılatmak, diğer yanda terör örgütlerine destek veren lider gibi
gösterip uluslararası mahkemelerde yargılatmak!
MİT Müsteşarlığı'na atama yapmak her ne kadar Erdoğan'ın yetkisinde
olan bir durum olsa da, şeytani oyunlarla bunu başarabileceklerini
unutmamak gerek.
Hakan Fidan'ın milletvekilliği adaylığına itiraz eden Erdoğan'ın ne
kadar haklı çıktığını şimdi daha iyi anlıyorsunuz değil mi?
Yine yeri gelmişken yazayım...
4 bakan için yeniden yolsuzluk komisyonu kurulması tartışmaları da
gündemde. Ta başından beri savunduğum gibi; adı geçen bakanların
Yüce Divan'a gönderilmeleri AK Parti'nin aleyhine değil, lehine bir
durum olur.
Önümüzdeki haftaların sıcak geçecek olmasının ana nedenlerinden
biri de HDP'nin durumu...
HDP'ye baraj atlattırarak ülkeyi AK Parti'den kurtarmaya çalışan
ittifakın söylemlerindeki değişiklik yavaş yavaş kendini göstermeye
başladı.
Her zaman söylediğim gibi...
İnanışların gerçeğin önüne geçtiği noktada büyük problemler yaşamak
kaçınılmaz. HDP'nin barajı geçmesiyle birlikte Türkiye'ye demokrasi
geleceğine inanan kesimler, sanırım gerçeği şimdi daha iyi
görüyordur. Kuşku yok ki bundan sonra çok daha fazlasını
göreceklerdir.
Bakın şuraya yazıyorum.
Önümüzdeki dönem, HDP'nin, "Keşke barajı
aşmasaydık" diyeceği dönem olacak.
Dikkat ederseniz seçim öncesi kendisiyle ittifak yapan CHP ve MHP,
şu sıralar HDP'ye neredeyse vebalı parti muamelesi yapmaya başladı.
Çünkü her iki parti de HDP'nin içinde olduğu bir koalisyonda yer
almanın kendilerini siyaset sahnesinden ebediyyen sileceğini
biliyor.
Bundan böyle "Türkiyelilik" söylemi ile Kandil'den
gelen emirler arasında ezilen bir HDP göreceğiz.
Bunun emarelerini daha şimdiden görmeye başladık.
Selahattin Demirtaş, "Bize verilen emanet oyların
farkındayız" diyor. KCK Yürütme Konseyi Üyesi Mustafa
Karasu, "Emanet oylar yoktur" diye fırça atıyor.
Demirtaş da bu fırça sonrası çareyi çarketmekte buluyor.
Selahattin Demirtaş, "Abdullah Öcalan silah bırakma çağrısı
yapmaya hazır" diyor. Cemil Bayık anında, "Silah
bırakma kararı Öcalan'ın değil, bizim vereceğimiz bir
karardır" diyerek onu tekzip ediyor.
Aynı Cemil Bayık, MHP gibi milliyetçi bir parti ile koalisyonun
tartışıldığı bir süreçte "Abdullah Öcalan'ı serbest
bırakırsanız çözüm süreci devam eder" diyerek aslında kan
susuzluğu çektiğini ve barış istemediğini açık açık ilan
ediyor.
Normal şartlarda Kandil'e tepki göstermesi gereken,
"Biz barış vaadi karşılığında milletten oy istedik.
Konuşmak size düşmez" Demirtaş'tan "gık"
çıkmıyor!
Aylardır HDP için yanıp tutuşanlara göstermeye çalıştığımız büyük
fotoğraf nihayet belirginleşmeye başladı.
Umarım Selahattin Demirtaş'ın aslı astarı yokken ikide bir,
"AK Parti hükümeti IŞİD'e yardım ediyor"
söylemlerinin, "Kobani de Kobani" diye
tutturmasının gerçek niyetini anlamışsınızdır.
Ve umarım AK Parti iktidardan düşer düşmez Obama'nın,
"Türkiye IŞİD ile mücadele konusunda yeterli desteği
vermiyor" sözlerinin niyetini çözmüşsünüzdür.
Bölgede IŞİD'i bombalaması gereken ABD'nin Arap köylerini
bombalaması ve Kürtlerin bu bölgelerde anında hakimiyet kurması
size hiç bir şey anlatmıyorsa, ben söyleyeyim.
AK Parti iktidardan düşer düşmez Arap köylerinin bombalanması,
oralardan kaçan Arapların Türkiye sınırına yığılması bir tesadüf
değil. Amaç, Kobani ile Cizre'yi ve şu aralar bombalanan Arap
bölgelerini topyekün bir kanton haline getirmek...
"Bunlar ülkeyi bölecek" suçlamasıyla AK Parti'yi
iktidardan düşürenlerin sayesinde, ülke işte tam da şimdi
bölünmenin eşiğine geldi.
Şimdi soralım...
"Halkların kardeşliği" için HDP'ye oy
verenler... Selahattin Demirtaş'ın saz çalışına tav
olanlar... "HDP gelirse demokrasi gelir"
diyenler... "Ohh ne güzel bir gün, Erdoğan
konuşmuyor" naralarıyla sevinenler...
Henüz temin edemediyseniz kınalarınızı nereye gönderelim?