MHP son günlerin en hareketli partisi. Peki ne oldu da, MHP yükselişe geçti. Herkesin 'bitti' gözüyle baktığı Bahçeli'nin yıldızı yeniden niye parladı?
Abone ol Aksiyon Muhabiri Zekai Özçınar, un cevabını bulmak için, hafta boyunca çalmadık kapı bırakmadı. Bahçeli'nin muhalifleri başta olmak üzere, herkesin bu analizde görüşü var:Haber: Zekai Özçınar
Kaynak:
Kasım 2002 seçimlerinde büyük darbe yiyen Milliyetçi Hareket Partisi, 2.5 yıl aradan sonra iyi bir hava yakaladı. Liderinin neredeyse her hareketi ses getiriyor. ‘Sokak’ uyarısı, ‘milliyetçilik’ tanımı ve ‘kanla beslenen vampir’ çıkışı... Tekir Yaylası’ndaki coşku... Özetle, ‘Bozkurtlar nereye koşuyor?’ filmi yeniden vizyonda.
Ankara’nın Balgat semti sırtlarında, modern-devasa görüntüsüyle göz kamaştırıyor Milliyetçi Hareket Partisi Genel Merkez binası. Parti merkezi bugünlerde yoğun bir trafiğe sahne oluyor. Yabancı diplomatların biri çıkmadan diğeri giriyor. Değişik dünya görüşünden aydınlar konferans için geliyor. Sivil toplum örgütleri dert iletiyor; ‘ülkücülük’ ile uzaktan yakından ilgisi olmayanlar ‘gönüllü katkı’ya soyunuyor. Genel başkanlık katından çıkan her demeç kamuoyunu dalgalandırmaya yetiyor; diğer yandan, durmadan ‘proje’ üretiliyor.
Yükseliş nereye kadar sürecek?
Oysa, çok değil daha düne kadar ‘artık belini doğrultamaz’ gözüyle bakılan bir partiydi söz konusu olan. Ne değişmişti de ‘Bozkurtlarla dans’ yeniden vizyona girmişti? Siyaset ve ülkedeki gelişmeleri yakından izleyenler için sürecin anlamı sır değil aslında. Hem, Tekir Yaylası’ndan esen rüzgâr da haber veriyordu, Milliyetçi Hareket Partisi, ‘yükselişe’ geçmişti. Bu yükselişin nereye ka dar süreceği şimdiden bilinmez, ama seferberlik havasına’ bürünen Milliyetçi Hareket Partisi, eylüle hazırlanıyor. Hem de, ‘iktidar’ parolasıyla.
40 yıllık bir fikir hareketinin temsilcisi Milliyetçi Hareket Partisi, efsanevi lideri merhum Alparslan Türkeş’in ardından ilginç bir süreç yaşadı. Yeni lideri Devlet Bahçeli ile girdiği 1999 seçimlerinde tarihi başarıya imza attı ve hükümet ortağı oldu. Ancak, iktidar deneyimi hüsranla neticelendi. 3 Kasım 2002 seçim tsunamisinde barajın altında kalarak parlamentoya giremedi. ‘Travma’, 18 Mart 2004 yerel seçimlerine kadar sürdü. Şimdi, farklı bir yolda ilerleyen Milliyetçi Hareket Partisi, dikkatleri kendine çekmiş durumda.
Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Devlet Bahçeli, geçen yıl güvenilir bir araştırma kuruluşuna kamuoyu anketi yaptırdı. Sır gibi sakladığı anket sonuçlarını da sadece kurmaylarıyla paylaştı. Ankete göre, Milliyetçi Hareket Partisi’ne oy vereceklerle ikinci ve üçüncü tercih olarak MHP’yi işaretleyenlerin oranı yüzde 76’yı buluyordu.
MHP’nin oy oranı
Milliyetçi Hareket Partisi’ni hiç düşünmeyenler ise yüzde 26’da kalıyordu. ‘Potansiyel’, Bahçeli’ye “Bunun için geleceğe umutla bakıyoruz” dedirtecek kadar önemliydi. Gerçi, bugün için Milliyetçi Hareket Partisi’nin oy oranı konusunda değişik tahminler söz konusu. Ancak, yerli ya da yabancı değişik kuruluşların yaptığı araştırmaları baz alan Milliyetçi Hareket Partisi yöneticileri, “yüzde 15-18” sarkacından bahsediyor.
Milliyetçi Hareket Partisi’ndeki canlanmayı, ilk bakışta iç ve dış dinamiklerin körüklediği konjonktüre bağlamak yanıltıcı olmaz. Öyle ya, tablo ortadaydı. Avrupa Birliği (AB) süreci, ABD’nin Irak’ı işgali, Kuzey Irak, Kıbrıs, azınlıkların faaliyetleri, bayrak krizi, son olarak tırmanışa geçen terör. Sonuç, yükselen milliyetçi dalga. Bu dalganın yöneleceği adres ise belliydi. Konjonktür, durumu tek başına izah etmiyor elbette. Hem, aynı söyleme (milliyetçi/ulusalcı) sarılan Cumhuriyet Halk Partisi, Doğruyol Partisi gibi partilerde benzer bir hareketlilik gözlenmiyor. Keza, Bahçeli, “MHP’nin kandan beslenen siyasi bir vampir olmadığını” söylüyor.
Bahçeli’nin danışmanı Gürcan Dağdaş siyasi birikimi ışığında gözlemlerini aktarırken, ‘millici’ bir refleks oluştuğunu, klasik bakıldığında ‘konjonktürel iklimden’ bahsedilebileceğini belirtiyor önce. Ardından, “Daha derin bakacak olursak, MHP liderinin, toplumun ülkücü/MHP’li olmayan, ama kaygıları örtüşen kesimleriyle irtibat zemini oluşturma çabası var. Yani (konjonktürel) denen süreci besleyen bir alt yapı var. AB kaygısıyla oluşan dalga, Cumhuriyet Halk Partisi’nin popülist söylemini inandırıcı bulmuyor; MHP’nin tutarlı mesajını daha iyi algılıyor.” diyor. Araştırmacı Reha Çamuroğlu, milli hassasiyet ve kaygıları artıran gelişmelerin sonucunda Milliyetçi Hareket Partisi’nin ciddi yükseliş trendine girdiği iddiasında. Ancak, ona göre, siyasette marka istikrarı da çok önemli. CHP ve DYP, bir dizi gel-git yaşarken, MHP, doğrularıyla, yanlışlarıyla bir marka istikrarı sağladı.
Muhalefet ihtiyacı
Yazar Alev Alatlı’nın çıkış noktası ise ‘muhalefet boşluğu’. Alatlı, milliyetçi unsurları olan bir muhalefet umduğunu aktarıyor: “AKP’ye karşı aklı başında bir muhalefet gerekli. Bu muhalefetin, milliyetçi unsurlarının olmasını umarım. Bunun Cumhuriyet Halk Partisi olmayacağı açıktır. Hal böyle iken Milliyetçi Hareket Partisi’nin boşluğu doldurmasını umut ederim. Sağlam bir muhalefet olur da, iş dengeye kavuşur. Türkiye’nin sağlığını önemseyen biriyim.”
İlginç yaklaşımlardan biri de Gazi Üniversitesi Öğretim Üyesi Mümtaz’er Türköne’den geliyor. Milliyetçi Hareket Partisi’nde bir canlanma ve tırmanış olduğunun herkesçe ifade edildiğini vurgulayan Türköne, “Son seçimde Genç Parti’ye yönelen lümpenliğin adresi MHP gibi görünüyor. Lümpenlikten kastım şu: AKP artık, daha iyi bir gelecek vaadiyle toplumu dengede tutamıyor. İşsizlik, yoksulluk gibi sebeplerle sokakta olan gençler, umutsuz durumlarını onurlu bir tavır ile dengeleyerek ayakta kalmaya çalışıyor. İmdada milliyetçilik yetişiyor. Yükseliş, MHP’den gelen cazibenin eseri değil.” diyor.
Farklı görüşler olsa da ortada bir gerçek var. Tırmanışa geçen Milliyetçi Hareket Partisi, son dönemdeki söylem ve açılım içeren siyaset tarzıyla dikkat çekiyor. Öyle ki, Bahçeli, “Hiç kimse ülkücüleri sokağa çekemeyecek; MHP, operasyon partisi değildir; Ülkücülerin silaha değil, bilgisayara ihtiyacı var.” dedi. Milliyetçilik tanımına, ‘kan değil hukuki vatandaşlık bağını’ koydu. Türkiye’yi, ‘farklı renk ve kokuların barış içinde yaşadığı bir çiçek bahçesine’ benzetti. Tabii, fırtına da bunun ardından koptu. Özellikle, parti içi muhalefet, ‘parti ideolojiden uzaklaşıyor’ eleştirisini getirdi. Parti yönetimi ise ‘Turuncu devrimler ve Mor Menekşeler’ adlı CD ile Türkeş’in de aynı şeyler söylediğini ispata çalıştı.
İç çekişmeler bir yana, aslında, çok yönlü bir strateji izliyor Bahçeli. MHP MYK üyesi eski Milletvekili Meral Akşener’in değerlendirmesi de, bu stratejiyi bütün kodlarıyla açıklıyor. Akşener’e göre, 1980 öncesinde MHP ile ilgili ‘çatışmacı’ algı oluştu. Türkeş, bunu kırmak için açılım başlattı ve ‘siyasi partiyiz’ mesajı verdi. ‘Bahçeli’nin devam ettirdiği de bu süreç. MHP, kendi tabanından kayıp bir başka tabana yönelmiyor. Tabanına, başka taban koyma çabasında. Terör ve bayrak hadiseleri, eski algıyla gözleri MHP’ye çevirdi. Bahçeli’nin tavrı, hassas dönemden geçilirken önemli bir kazanım. Tabanını eğitirken, soğukkanlı hale getiriyor.”
Parti, sonbahar harekatına hazırlanıyor
MHP, muhalefet boşluğunun hissedildiği bir zeminde ilerliyor. Hoşnutsuz kitlelerin önüne AK Parti’nin tek alternatifi olarak çıkmayı hedefliyor. Bunun açılımı, ‘toplumsal muhalefetin odağı’ haline gelmek. MHP Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Şandır, bu hedefi açıklarken “Milli refleksin adresiyiz. Sağcı-solcu ayrımı yapmıyoruz. Türkiye’nin kuşatılmasından rahatsız olan herkese kucak açıyoruz.” diyor. Anlaşılan, MHP ‘ulusalcı’ seçmeni listesine eklemiş. Bahçeli’nin, ‘Kuvva-i Milliye’ ve ‘aydınlanma’ söylemi, zaten bunun işareti sayılıyor.
“Meclis’e girmeye değil, iktidara talibiz” sözleriyle Bahçeli, bir iddiayı ortaya koydu, ama ‘söylem’den öte yapılması gerekenler olduğu da açık. İşte, Milliyetçi Hareket Partisi’nde, buna dönük seferberlik yaşanıyor. Parti Ar-Ge’sine devam eden bürokrat, akademisyen ve eski milletvekillerinden oluşan 500 kişilik bir ekip, durmadan proje üretiyor. Ülke sorunlarına çözüm önerileri içeren projeler, kamuoyuna belli periyotlarla açıklanacak. Mehmet Şandır, “Eyül’den itibaren ikinci harekata başlayacaklarını” belirtirken buna işaret ediyor.
Önerilerden ilki ise AB ile ilgili. MHP, “AB, Kopenhag Kriterleri’nden ne anladığını açıklamazsa 3 Ekim’de müzakere masasına oturmayalım, erteleyelim” diyecek. Bahçeli’nin Tekir Yaylası’ndaki konuşmasında, bu konuya değinmekten ve “Böyle AB olmaz olsun” mesajını vermekten son anda vazgeçtiği bilgisini de yeri gelmişken ekleyelim. KKTC’nin hukuki statüsü netleştirilmeden Gümrük Birliği Anlaşması kapsamında Rum Kesimi’nin tanınmasını öngören protokolün Meclis tarafından onaylanmaması da istenecek. Başörtüsü benzeri konular da bu çalışma içinde yer alıyor. Mehmet Şandır, “Toplumsal mutabakatı bozan her sorun gündemimizde. Başörtü, milletin inançları artık tartışma konusu olmaktan çıkmalı.” diyor.
Yeni vitrinde kimler var?
Eski yol arkadaşları Şefkat Çetin, Koray Aydın, Ramazan Mirzaoğlu ve Adnan Uçaş gibi isimler artık Bahçeli’nin yanında değil. En yakınında, daha önce başka yerlerde hem de üst seviyede siyaset yapmış Meral Akşener, Zeki Ertuğay, Ünal Erkan, Bekir Aksoy, Gürcan Dağdaş, Cihan Paçacı gibi politikacılar duruyor. İleriki günlerde, ‘vitrin’ açılımı da beklenebilir. “Türkiye’nin yetiştirdiği değerlerin değerlendirildiği bir parti” arzuluyor Bahçeli. İsimler sır gibi saklanıyor, ama Araştırmacı Reha Çamuroğlu, bunlardan biri olabilir. MHP, kendisine sıcak bakıyor. Çamuroğlu ise “DYP’den ayrıldıktan sonra, siyaseti serbest siyasetçi olarak izlemeye başladım. Bu doğrultuda, bütün partilerin yöneticileriyle görüşmelerimiz, sohbetlerimiz olmuştur. Bu görüşmelerim, özel alanımda kalsın. Bağımsız siyasetçiyim. Liderlerle konuşurum. Onlarla konuşmalarım özelimde kalsın.” diyor.
MHP, farklı kesimlere açılımın bir başka örneğini de aydın şahsiyetleri parti genel merkezinde ağırlayarak gösteriyor. Aralarında Alev Alatlı (yazar), Bilal Şimşir (emekli büyükelçi), Nejat Veziroğlu(Uluslararası Hidroenerji Derneği Başkanı), Derin Orhon (TÜBA üyesi), Selim Sonçağ (ekonomist), Uğur Civelek (ekonomist) ve Yiğit Bulut’un(gazeteci-ekonomist) da bulunduğu çok sayıda isim parti yöneticilerine uzmanlık alanlarıyla ilgili konularda görüşlerini açıkladı.
Diğer yandan, sivil toplum örgütleriyle daha sağlıklı iletişim kanalları kuruldu. Yabancı diplomatlar, değişik partilerden vatandaşlar da Milliyetçi Hareket Partisi’nin kapısını çalanlar arasında. Diplomatlar, özellikle Kuzey Irak’a sınır ötesi operasyon ve AB gibi konularda partinin ne düşündüğünü öğreniyor. Tabii ki, Bahçeli’nin ABD için ‘işgalci’ nitelemesini de; son özelleştirmeleri ‘yabancılara peşkeş’ olarak gördüğünü de.
Taban ne diyor?
Peki, MHP’nin gidişatı tabanı tarafından nasıl karşılanıyor. Bunun cevabını da önceki hafta Tekir Yaylası’nda yapılan Zafer Kurultayı’nda aldık. Hemen belirtelim, coşkusunu burada ortaya koyan ülkücülerle Bahçeli arasındaki iletişim kopukluğu giderilmiş. Taban, Bahçeli’nin mesajlarını almış ve benimsemiş: “12 Eylül öncesinden ders aldık. Benzeri oyunlarda rol almayacağız. Sokağa değil, devlete talibiz. Türk-Kürt, bu vatanı birlikte kurtardık. Türkiye kuşatılıyor.”
Kurultay, Bahçeli’nin milliyetçilik tanımına uygun görüntülere de sahne oldu. ‘Ya Allah, bismillah’ sloganları atıldı. Şanlıurfa, Mardin, Diyarbakır, Siirt çadırlarının sakinleri “çiçek bahçesini’ andırdı. “Kürt, Arap, Türk” olduklarını çekinmeden söylediler. Bu arada, “caney caney” türküsüyle halay çekildi, Arapça ilahilerle manevi iklime girildi, ikram edilen mırralar afiyetle içildi. Pir Sultan deyişleri ile 10. Yıl Marşı’nın adresleri ise belliydi. Bahçeli, silah atılmamasına sevindi tabii: “Demek ki, uyarılarımız yerini buluyor.”
Muhalefet: Parti iyi yönetilmiyor
Bütün bunlara karşın, MHP’deki iç huzursuzluktan bahsetmemek olmaz. Ramiz Ongun, Namık Kemal Zeybek ve Ümit Özdağ gibi isimlerin başını çektiği “parti içi muhalefet” kongre talebinin reddedilmesinin ardından da sesini yükseltiyor. Muhalefet, partinin iyi yönetilmediği ve ideolojik çizgisinden uzaklaştırıldığı görüşünde. Parti yönetimini ‘koltuğa yapışmakla’ suçlayan Ramiz Ongun, “Yönetimin değişmesiyle MHP’nin oy oranının yüzde 35’lere çıkacağını” söylüyor. Ümit Özdağ, milliyetçilerin küreselleşmeye karşı tavır geliştiremediklerine inanıyor. Özdağ’a göre Çin, Amerika ve Alman milliyetçileri daha akıllı çıktı. Parti yönetimi ise muhalefeti, MHP’nin yükselişinden rahatsız olanların ekmeğine yağ sürmekle suçluyor. Karşılıklı ağır ithamların öne çıktığı tartışma, burada bitmeyecek gibi. Olağan kongre süreci Ekim 2005’te başlayacak ve kongre en geç 2006 Ekim’inde yapılacak. Yakaladığı havanın, Bahçeli’yi muhalefet karşısında üstün kıldığı da bir gerçek.
Milliyetçi Hareket Partisi, Türk fikir ve siyaset hayatının en önemli aktörlerinden. Ülkücüler, yeni bir sınavla karşı karşıya. ‘Ülkücü gömlek’, elbette çıkarılmayacak; ama açılımların söylem ve pratikte süreceği kesin. Hareketi olduğu kadar iç ve dış siyaset dinamiklerini de yakından ilgilendiren “Ülkücüler Nereden Koşuyor?” filmini izlemeye devam ediyoruz.
OKTAY VURAL (MHP GENEL BAŞKAN YARDIMCISI):
‘DELİLO’YU DUYUNCA KİM ETKİLENMEZ?
Toplumsal hoşnutsuzluğun, direncin sözcüsü Milliyetçi Hareket Partisi. Bu millet, sağda olsun solda olsun ortak paydalar bellidir. Bahçeli’nin söylemi, taktiksel değil. Aşırı söylemlerin bedelini, bu toplum ödedi. Tepkimizi, demokratik yollarla elbette ifade edeceğiz. Oyunun farkındayız. Diyarbakır’ın ‘delilo’sunu duyduğunuzda, ‘Benim medeniyetim’ demez misiniz Toplumsal merkezi ifade eden bir anlayıştır bu. Asıl gündemimiz Türkiye. Yükselen bir MHP’yi yönetmeye arzusu olanlar, kongre sürecini beklesinler.
MEHMET ŞANDIR (MHP GENEL BAŞKAN YARDIMCISI):
MHP, TOPLUMSAL MUHALEFETİN ADRESİ
57. hükümetin faturası bize çıkarıldı. Şimdi, politikalarımız daha iyi anlaşıldı. Sorunlar çözülmedi; AK Parti deneyimi, mukayese imkanı verdi. ABD’ye götüremediler Devlet Bey’i. Yokluğu fark edilen Milliyetçi Hareket Partisi, toplumsal muhalefetin mutabakat zemini artık. Tenkidin yanında çözümleri de önereceğiz. Çünkü, iktidar iddiamız var. Eylülden itibaren bunu göreceksiniz. Sağ-sol tanımına kendimizi koymuyoruz. Türk milliyetçisiyiz. Bahçeli, bir şekilde dışarıda kalmış ülkücüyü Milliyetçi Hareket Partisi’nde görev almaya; Türkiye sevdası ortak paydasında Türkiye’nin değerlerini Milliyetçi Hareket Partisi’nde siyaset yapmaya davet ediyor. Bu davete, çok sayıda icabet olacaktır.
PROF. DR. MÜMTAZ’ER TÜRKÖNE (SİYASET BİLİMCİ):
CHP DAHA AYRIMCI
MHP’ye haksızlık etmeyelim. CHP çoğu konuda, MHP’den daha fazla şovenist ve ayrımcı değil mi? Bahçeli’nin tanımı, aslında siyasi milliyetçilik. Bunun yerine dil, din, gelenek, kültür gibi unsurları yerleştirirseniz, ‘kültür milliyetçiliği olur. Kültür milliyetçiliği dışlayıcı, siyasi milliyetçilik bütünleştiricidir. MHP’nin ne yapmak istediğini anlamak için bir ideoloji ve doktrin partisi olmadığını, sadece bir parti olduğunu, eklektik ve pragmatik tavırlar geliştirdiğini anlamak gerek. Sokaktakilerin peşine takılan MHP, kısa zamanda marjinalleşir, yok olur. Bahçeli, parti içi mücadelede duruma hakim görünüyor; dikkati ve sağduyusu ile puan topluyor. Ama, aynı zamanda koalisyon tecrübesinin bakiyesi olarak güven sorunu yaşayan bir kadro mevcut. Yüce divan merdivenleri MHP’li bakanlara da açıldı. Temel sorun, AK Parti hükümetine karşı muhalefetin olmaması. Bilinenin dışında MHP’deki gelişmelerin, ekonomik iyimserliğin sona ermesi ile irtibatlamak ve daha iyi alternatifler çıktığı takdirde dengelerin değişeceğini öngörmek gerekir.
GÜRCAN DAĞDAŞ (REFAHYOL’UN BAKANI, BAHÇELİ’NİN DANIŞMANI):
MHP DEVŞİRİLMİYOR, BAĞRINI AÇIYOR
MHP, Türkiye partisi olma yolunda ilerliyor. Bahçeli, uzun süredir Türkiye’nin yükünü çeken insandır. Topluma sağduyu telkin ediyor. Türkiye, bunu görmeli. Toplumsal kırılmanın önünde set olan MHP’dir. Kürt vatandaşlarımız üzerinden siyaset devşirmeye çalışan adresler sınavı kaybetti. Bayrağın yere düştüğü gün, ‘bayrak mitingi’ düzenleyeceklerdi. Türkiyeci siyaset refleksi, bölücü siyaseti her manada tasifiye edecektir. MHP, kimliğinden uzaklaşmadı. Bozkurt’u, Üç Hilal’i, ülkücülüğü ortada duruyor. Onları kimse terk etmemiştir. MHP devşirilmiyor; bağrını millete daha kucaklayıcı ve geniş açıyor.
REHA ÇAMUROĞLU (ALEVİ YAZAR):
MİLLİYETÇİ DEMOKRAT ÇİZGİ
Bahçeli’nin izlediği siyaseti olumlu buluyorum. Müdahaleleri çok yerinde. Milliyetçilik konusunda getirdiği açılım da doğru. Dışarıdan izleyebildiğim kadarıyla MHP, milliyetçilik eksenli demokrat bir çizgiye vurgu yaparak kendini geliştirmeyi seçmiş. Toplumun diğer kesimlerine açılmayı becermeyi her parti ister. Böyle bir potansiyeli MHP’de görüyorum. Özellikle, Bahçeli yönetiminde.
ÜLKÜ OCAKLARI BAŞKANI: MİLOSEVİÇLER VAR
Harun Öztürk, 1979 doğumlu. Yani, 12 Eylül olduğunda henüz bir yaşındaydı. Bugün, ülkücü gençliğin sorumluluğu onun omuzlarında. Ülkü Ocakları Eğitim Kültür Vakfı Genel Başkanı Öztürk, bekar ve Gazi Üniversitesi’den daha yeni mezun oldu. Son gelişmeleri Aksiyon’a değerlendiren Öztürk’e göre, Türkiye’de Miloseviçler var.
-MHP lideri Bahçeli’nin ‘sokak’ uyarısı, tam olarak yerini buldu mu?
Ülkücüleri bu manada tahrik etmek isteyen gruplar olmuştur olacaktır da. Ancak biz arkadaşlarımıza itidal tavsiye ediyoruz. Büyük bir samimiyetle buna uyuluyor. Ancak, gelişen olaylar karşısında her türlü tepkimizi de demokratik yollardan dile getireceğiz. Fakat burada dikkat edilmesi gereken bir husus ülkücülerin olaylara bakarak tanımlanmaması gereğidir. Defaatle ifade ettiğim gibi, ülkücü hareket bir aksiyon hareketidir. Bunun manası, bizim birilerinin karşıtı olmadığımızdır.
-Ülkücüler dışında, bazı odakların etnik milliyetçiliği körükleyebileceğini belirtiyorsunuz.
Türk Milliyetçiliğinin en önemli özelliği etnik bir temelde tanımlanmamış olmasıdır. Rahmetli Başbuğumuzun bir sözü vardır: “Kürtler ne kadar Kürtse ben de o kadar Kürtüm, ben ne kadar Türksem Kürtler de o kadar Türk’tür.” Bu bakımından Türkler ve Kürtler ataları Çanakkale’de omuz omuza savaşmış, birbirinden ayrılması mümkün olmayan iki öz kardeştir. Kardeşliğimizi bozmak için aramıza nifak tohumlarını ekenler, işte bunlar Miloşeviçlerdir.
-Bahçeli’nin milliyetçilik tanımını gençler nasıl karşıladı?
Tanımı yeni duymuş değiliz. Tanımlamada etnik tuzakların milletimiz için ne kadar tehlikeli olduğundan bahsediliyordu. Bazı odaklar tarafından farklı mecralara çekilmek istense de, Rahmetli başbuğumuzun 11 yıl önceki açıklamalarını tekrar gündeme taşıyan sayın genel başkanımızın söyledikleri bizlerin kabul ettiği milliyetçilik tarifidir.
Mafya PKK güdümünde
-Bu denli aktif ve hareketli bir kitleye nasıl hakim oluyorsunuz?
Ocaklarımızın aktif ve hareketli bir yapıyı barındırması gayet normal. Türkiye’nin tablosuyla da örtüşmektedir. Ülkü ocaklarının amacı bu gençleri denetlemek değil, doğru sosyalleşmelerini, milli kimliklerini ve kültürlerini unutmadan geleceğe hazırlanmalarını sağlamaktır. Ancak kabul edilmesi gerekir böyle bir yapıyı idare etmek için belli bir düzene ve disipline ihtiyaç vardır. Burada bizim asli işimiz, arkadaşlarımızı doğru bilgilendirmek ve motive etmektir. Eğri, büğrü bir okun hedefi vurması, bozuk bir saatin günde iki defa doğruyu göstermesi gibidir.
-Mafyavari oluşumlarla mücadeleniz hangi noktada?
Bizi hedefimizden şaşırtacak hiçbir oluşuma bünyemizde yer vermeyeceğimiz bilinmelidir. Mafya ve ülkücü kelimelerini yan yana getiren insanları, bugün, PKK terör örgütüne terörist diyemeyen insanların oluşturduğu görülmektedir. Bunu, ülkücüler üzerinde yürütülen bir psikolojik harp olarak da görmek mümkündür. Günümüzde mafya kavramı beş yıl öncesine göre çok değişmiştir. Bugün mafya PKK güdümünde işlemektedir. Kamuoyunun artık bu gerçeği görmesi gerekmektedir.
-Ocaklar yeniden yapılandırılacak mı?
Her kurum için geçerli. Bu, değişmek olarak değil, çağın getirdiği sorunlara karşı temellerini sağlamlaştırmak olarak algılanmalıdır. Eğitim alanında gerçekleştireceğimiz projelerle hedefe giden oku güçlendirmek gayesindeyiz. Ayrıca, sosyal ve kültürel etkinliklerle milli şuuru ayakta tutmak için çalışıyoruz. İnsanların heyecanlarını tazelemelerini sağlayacak etkinlikler düzenliyoruz. Makale ve edebi kompozisyon yarışmaları ile arkadaşlarımızın üretmelerini teşvik ediyoruz. Arkadaşlarımız arasında düşünce platformları oluşturarak, tartışmalarını ve bilgi düzeylerini karşılaştırarak artırmalarını sağlıyoruz.
-Bilgisayarla, bilgi teknolojisiyle aranız nasıl?
Ülkücü gençliğin eğitim seviyesi oldukça yüksek. Teknoloji ve bilgi devrimlerini yakalamakta da bir hayli öndeler. Bir de gençliğin yenileşmeye karşı destekleyici tavrı bu durumu daha da pekiştirmekte. Şunu da ekleyebilirim ki sanal alemde hızlı bir gençliğimiz var ve bu arkadaşlarımızla bu şekilde de iletişim halindeyiz.
-Ülkücüler bir imaj sorunu yaşıyor mu?
Bir imaj sorunumuz olduğunu düşünmüyorum. Fakat bizim dışımızdaki insanların bazı konularda önyargılı olduklarını düşünüyorum. Bunun da insanların bizi tanıdıkça kaybolduğunu ve sevgiye dönüştüğünü kişisel tecrübelerimle de biliyorum. Açıkçası insanların ülkücüleri toplumun dışında gördüklerini düşünmüyorum.