BIST 9.550
DOLAR 34,54
EURO 36,01
ALTIN 3.005,46
HABER /  GÜNCEL

Bülent Ecevit'e böyle yalan söyletmişler

Türkiye'nin 10 yıl önce yaşadığı ekonomik depremin tanığı İTO eski Başkanı Mehmet Yıldırım'dan çarpıcı açıklamalar...

Abone ol

Türkiye'nin 10 yıl önce yaşadığı ekonomik depremin şahidi Mehmet Yıldırım krizin perde arkasını Zaman  Gazetesi'ne anlattı. "9 hükümet, 7 başbakanla çalıştım." diyen dönemin İTO Başkanı Yıldırım'a göre sorunun altında zayıf koalisyon hükümetleri yatıyor. Yıldırım o dönemi anlatırken, Ecevit'le gili de çok çarpıcı bir bilgiyi anlatıyor..

Soğuk Savaş'ın sona ermesinin ardından dünya ekonomileri kendilerini reforma tabi tutarken, Türkiye 1990'lı yıllara siyasî istikrarsızlıklarla girdi. Turgut Özal'ın 'tartışmalı bir ölümle' siyaset sahnesinden çekilmesinin ardından peş peşe yönetime gelen zayıf koalisyon hükümetleri de, iktidarı müdahaleye açık hale getirdi. Fırtınalı döneme, Türkiye'nin en önemli iş dünyası örgütlerinden İstanbul Ticaret Odası'nın başkanı olarak tanıklık eden Mehmet Yıldırım, 2001 krizinin 1995'li yıllara dayandığına dikkat çekiyor. Zayıf koalisyon hükümetlerinin yol açtığı istikrarsızlığın, ekonomik krizi tetiklediğini vurguluyor.

"10 yıllık görevim boyunca 9 hükümet, 7 başbakanla çalıştım." sözleri ülkenin içinde bulunduğu durumu gözler önüne seriyor. Özellikle askerin her şeye karıştığını ve bazı reformların yapılmasına engel olduğunu belirten Yıldırım, bu duruma itiraz ettiğini, 'gelsinler, ekonomiyi de düzeltsinler' dediği için Devlet Güvenlik Mahkemesi'nde yargılandığını hatırlatıyor. Ordunun o dönem darbeye hazırlandığının altını çizen Yıldırım, sermayeye renk verilerek getirilen yasakların da bir diğer yanlışı oluşturduğunu ifade ediyor. Dönemin İTO Başkanı, Ankara'da sendikalardan kurulu 'beşli çete'yi ise şu sözlerle anlatıyor: "TİSK, TOBB, Türk-İş, TŞOF ve DİSK başkanları askeriye ile birlikte hareket ediyordu. Kriz, beşli çeteyi bitirdi. Hükümetin de başını yedi. Bir gecede faizden milyonlar kazananlar, iktidarın gitmesi için çalıştı."

Ordunun bu dönemdeki fiili müdahale hazırlıklarına da değinen Yıldırım, şu önemli değerlendirmelerde bulunuyor:

"Nihayetinde Türkiye ordusu bir NATO ordusudur. NATO'nun da patronu belli. ABD yeşil ışık yakmadan Türkiye'de hiçbir zaman bir ihtilal olmamıştır. 1960, 71 ve 1980'de ABD, o dönemde orduya böyle bir müdahale yetkisi vermiştir. Nihayetinde ihtilalin ardından iki gün sonra ordunun maşaları yine oradan gelmiştir. 28 Şubat ve akabinde 2001'de ordu müdahaleye hazır durumdaydı. Kendisini buna hazır hissediyordu. O dönemki genelkurmay başkanı (Hüseyin Kıvrıkoğlu) ve diğer paşalarla yaptığımız görüşmelerde 'ordu buna hazır' mesajı verdiler. Ancak Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer ve sivil toplum örgütleri ihtilale karşıydı. Biz İTO olarak buna karşı olduğumuzu defalarca dile getirdik."

Eski İstanbul Ticaret Odası Başkanı Mehmet Yıldırım, kriz çıkmasının ardından piyasaları rahatlatmak için başvurulan ilginç yöntemleri de anlattı. Başbakan Bülent Ecevit'in iş dünyasını Ankara'da topladığını vurgulayan Yıldırım, toplantıda yaşananlar hakkında şu bilgileri veriyor: "Neler yapılması gerektiği konusunda bilgimize başvurdu. Ben de hemen devalüasyona gidilmesi gerektiğini dile getirdim. Ayrıca IMF'nin ağzıyla bir açıklama yapılmasının piyasaların ateşini alacağını belirttim. Başbakan da pazartesi günü 'IMF çarşamba gelecek. Onlarla 11 milyar dolarlık yardım konusunda anlaştık.' açıklamasını yaptı. Ancak ortada yapılmış böyle bir anlaşma söz konusu değildi. Piyasaları soğutmak için bu gerekliydi. Neticede de başarılı oldu."

ABD BÜYÜKELÇİSİNE 'BİRİNi BULUN' DEDİK

Eski İTO Başkanı Mehmet Yıldırım, kriz döneminde Amerikan büyükelçisinin kendisini ziyaret ettiğini ve 'Uluslararası Para Fonu  ve Dünya Bankası size 25 milyar dolar verecek. Siz bu parayı askere mi vereceksiniz?' diye sorduğunu belirtiyor. Yıldırım ise bu paranın yönetimi için Türkiye'ye birisini bulmasını istediklerini, bir ay sonra da Kemal Derviş'in Amerika'dan Türkiye'ye geldiğini ifade ediyor. Yıldırım, "O günkü dönemde Kemal Derviş iyi bir karardı. Biçilmiş kaftandı. Çünkü 17 banka battı, diğerleri bunu engelleyecek bir altyapıdan yoksundu. Bugünkü bankaları denetleyecek sistemler o gün oluşturuldu. Bunda Derviş'in büyük etkisi oldu. Kurallar sayesinde Türkiye bir düzene geldi." diyor.

KRİZ YAŞANMASAYDI RİFAT HİSARCIKLIOĞLU OLMAZDI

Eski İTO Başkanı Mehmet Yıldırım, Derviş'in getirilmesinin ABD, IMF ve Türk hükümetinin ortak kararı olduğunu, bakanlık verilerek reformları daha etkili yapmasının sağlandığını vurguluyor:

"Krizin kendine münhasır tarafları da vardı. Dönemin Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği Başkanı Fuat Miras biraz iktidara oynadı. Sanayi bakanı da MHP'li olduğu için biraz bundan rahatsız oldu. Miras'ın bir gecelik istifası da pahalıya mal oldu. Kriz olmasaydı Rifat Hisarcıklıoğlu olmazdı. Tabii orada Fuat'ın da bazı hataları oldu. 100 milyon dolar ihracatçıya aktarılsın diye yönetimde bazı sorunlar oluştu. Sanayi Bakanlığı da bunu iyi yönetti. Ankara'da beşli çete vardı. Askeriye ile birlikte hareket ediyordu. Dönemin Türkiye İşveren Sendikası Başkanı Refik Baydur, TOBB Başkanı Fuat Miras, Türk-İş Başkanı Bayram Meral, Türkiye Şoförler ve Otomobilciler Federasyonu Başkanı Derviş Günday, Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu Başkanı Rıdvan Budak. Kriz beşli çeteyi bitirdi. Ayrıca hükümetin de başını yedi. Bir gecede faizden milyonlar kazananlar da hükümetin gitmesi için birtakım girişimlerde bulundu. Kriz dönemlerinde kimin ne yapacağından ziyade kimin öne çıkacağı önemlidir. Krizde herkes kendine göre birtakım hesaplar yaptı. Bazıları bulanık suda balık tutarız diye planlar yaptı. Ancak asıl balığı AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan tuttu. Birlik ve beraberliği olan bir parti ortaya çıktı."

İşin aslı, o dönem bir şeyler oldu, kriz çıkmayabilirdi

Temmuz 2001'de Fon'a devredilen Kentbank'ın sahibi Mustafa Süzer, krizde zor günler geçiren işadamlarından biri. Süzer'in yaptığı karşılaştırma, iş dünyasının geçen 10 yılda kat ettiği yolu gözler önüne seriyor:

"O dönem işadamları nerede fırsat varsa o sektöre giriyordu. Herkes her işi yapıyordu. Şimdi her sektörün belli bir derinliği var." Aradan geçen zamanda Süzer'i en çok sevindiren olaylardan biri, kendi ifadesiyle 'IMF'nin Türkiye'deki yok oluş süreci'. "Şimdiki hükümetin IMF ile anlaşmamasını takdirle karşıladım." diyen Süzer, Bülent Ecevit'in 1977'de IMF'nin hiçbir dediğini yapmayarak ülkeyi krize sürüklerken, 2000'de ise her dediğini yaparak krize yol açtığı görüşünde.

Süzer kararın yanlışlığını şahit olduğu birkaç olayla özetliyor: "Kirizden sonra para işinin başındakilerle görüşüp 'Neden bizi krize soktunuz?' diye sordum. Bana "Net İç Varlıklar Hesabı'nı (para tabanı+Merkez Bankası emisyonu+bankacılık sektörünün Merkez Bankası nezdindeki TL mevduatları) tutturmamız gerekiyordu, Merkez Bankası para vermedi." dediler.

"Net İç Varlıklar Hesabı'nı tutturması mı yoksa Türkiye'nin krize girmesi mi daha önemli!" diye çıkıştığımda ise "Biz hükümete söyledik, IMF ne istiyorsa onu yapın cevabını aldık." karşılığını verdiler. Merkez Bankası'nın bankalara para vermemesini IMF istemiş."

Süzer, Net İç Varlıklar Hesabı'nın hiç tutmadığına işaret ediyor: "Zaten çok önemli bir şey değildi. İşin aslı, o dönem bir şeyler oldu. Ki artık ne olduğunu bilmek dahi istemiyorum. Özeti, kriz çıkmayabilirdi." Dönemin Ekonomi Bakanı Güneş Taner'in de IMF başkanına 'Kardeşim benim ülkemi benden daha mı iyi bileceksiniz?' diye sitem ettiğine şahit olduğunu söyleyen Süzer, o dönem Fon'un Türkiye Masası Şefi Carlo Cottarelli'nin Ecevit ile görüşmesini ve Başbakan'ın "Bugün Cottarelli ile çok verimli bir toplantı gerçekleştirdik." demesini içine sindiremediğini vurguluyor. Cottarelli gibi bir memurun en fazla daire başkanıyla görüşmesi gerektiğini söylüyor. Süzer, şimdiki hükümetin ise makul bir strateji izlediğini dile getiriyor. Fon'un her dediğini reddetmediğini, görüştüğünü ama her dediğini yapmadığını ifade ediyor.

Gelinen noktada Türkiye'nin kredi notunun 'A' olması gerektiğini vurgulayan Süzer, "Ama şu an 'BBB' bile yapmadılar." diyor. Buna rağmen Türkiye'nin gerekli adımları atmaya devam ettiği kanaatinde: "Pratik zekâlı, girişken, iyi diyalog kuran insanlara sahibiz. Şimdi bunların önünü açarak bütün dünya ile iyi ilişkiler kurmak lazım. Şu an bu yapılıyor zaten. Her tarafta vizeler kalktı, bunlar güzel şeyler."