BIST 9.660
DOLAR 34,61
EURO 36,28
ALTIN 2.922,72

Bugün Günlerden “BÖTE”

Türkiye’de eğitim konusu, her kesimden vatandaşı en çok ilgilendiren ve şikâyet edilen konuların başında geliyor. “Sınav sistemi, ezberci eğitim, atanamayan öğretmenler, dershanelerin kaldırılıp kaldırılmayacağı, yeni üniversite ve fakültelerin plansız açılması” gibi daha onlarca konu tazeliği ve sıcaklığıyla soframızda duruyor.

Aslında bugün sizler için okuyacağınız bu yazıdan oldukça farklı bir yazı hazırlamıştım. Fakat akşam bana gelen bir mail, tüm planımı değiştirmeme neden oldu. Maili atan kişi, Bilgisayar ve Öğretim Teknolojileri alanında saygın bir üniversitede akademik çalışmalar yapan bir okurdu. Benim de oldukça hassas olduğum ve ilgilendiğim eğitim konusunda şikâyetler dile getiriyordu. Seslerinin yetkililerce duyulmamasından dert yanıyordu. Ben de kendisinin izniyle, ismini de gizli tutmak kaydıyla, BÖTE öğretmenlerinin ve öğrencilerinin sesi olması adına yazıya hiç dokunmadan sizlerle paylaşmak istedim. Amacım, hem BÖTE'lilerin seslerini duyurmak, hem de eğitim sistemimizdeki genel bir alışkanlık haline gelmiş olan plansızlığa ve yönetim problemlerine dikkat çekmek. Umarım yetkililerin kulaklarını çınlatma imkânımız olur.

Şimdi ben susuyorum, BÖTE’liler dile geliyor.

“Son dönemlerde Bilgisayar ve Öğretim Teknolojileri (BÖTE )  öğretmenlerinin rahatsızlıklarını gerek basılı, gerek görsel, gerekse de sosyal medyada sıklıkla duymaktayız. Bu alanda akademik çalışmalar yapan bir BÖTE’ci olarak; konu hakkında sizin aracılığınızla sesimizi duyurmak, şikâyetlerimizi dile getirmek istiyorum.  Ama bu sefer, alışmış olduğum bilimsel yöntemin dışında, sadece bu alanın sorunlarını yaşayan, bireylerle iç içe olan, onları anlayan biri olarak söylemlerimi dile getirmek istiyorum.  Bu nedenle akademik bir alıntı yapmadan, salt görüşlerimi ortaya koymaya çalışacağım.

Aslında bu alandaki sorunlara temelde iki açıdan bakmak gerektiğine inanıyorum. Birincisi, eğitim fakültelerinin bilgisayar ve öğretim teknolojileri öğretmenliği bölümünde okuyan öğrencilerin, ikincisi ise atanmış ve hâli hazırda çalışmakta olan bilişim teknolojileri öğretmenlerinin bakışı açısından değerlendirmeler yapmak gerekiyor.

BÖTE öğrencileri üniversite hayatına adımlarını attıkları ilk andan itibaren gelecek kaygısını yaşamaya başlıyorlar. Malumunuz, Milli Eğitim Bakanlığı bilişim teknolojileri öğretmenliği alanında kadro açıklığının olmadığını vurguluyor. Öğretmen olmak umuduyla üniversiteye gelen genç, belki de bu hedefine hiç ulaşamayacağının ümitsizliğiyle dört yılı bitirmeye mahkûm ediliyor. Tabi bu durum, derslere yönelik motivasyonlarını ve başarılarını da olumsuz etkiliyor. Hatta neden hala “öğretmenlik alan bilgisine yönelik dersler” aldıklarını da anlayamaz hale geliyorlar. Bu arada, kendilerini özel sektör için de tam donanımlı olarak hissetmiyorlar. Yani onlar; “ne eğitimci, ne bilişimci, ne de mühendisler...” Ne olduklarını,  daha doğrusu ne olacaklarını bilmeden gelip geçiyor günler.

Bazen umutlanıyorlar. Mesela “FATİH Projesi”yle nihayet değerimiz anlaşılacak diye düşünürlerken; bir de bakıyorlar ki projenin neredeyse tamamen dışında kalmışlar. İnsanın kendi evinde kendini yabancı hissetmesi gibi bir duygu bu...

Gelelim konunun diğer bir mağdur tarafı olan bilişim teknolojileri öğretmenlerine. Öğrencilere oranla onlar daha şanslı görünüyor.  Ne güzel atanmışlar, kadroları doldurmuşlar! Gel gör ki onlar da durumlarından memnun değiller. Nasıl olsunlar ki! Bilişim teknolojileri dersi seçmeli, “üstelik bir saat, üstelik notu yok, üstelik birçoğu norm fazlası!” durumunda.  En acısı da hiç bir zaman bir matematik öğretmeni ya da bir fen bilgisi öğretmeni kadar "öğretmen" olarak görülmüyorlar. Yeri geldiğinde tamirci, yeri geldiğinde teknoloji danışmanı, yeri geldiğinde materyal geliştirici vb... Ama asla bir ders öğretmeni değil!

Onlar da öğrenciler gibi FATİH Projesiyle ümitlendiler. Nasıl ümitlenmesinler ki…  Büyük çaplı bir teknoloji hareketi geliyordu ve sonunda onlar da hak ettikleri yeri bulup, kendi işlerini yapabileceklerdi. Ne yazık ki, öğrenciler gibi onlar da hayal kırıklığına uğradılar. FATİH Projesi, beklentilerini karşılayamadı. Ne de olsa öğrenciler, öğretmenler bilgi iletişim teknolojilerini kullanmayı biliyorlardı!  Ne de olsa hepsi Facebook kullanıyordu ve o zaman gerekli yeterliliğe sahiplerdi! İhtiyaç olan tek şey donanımdı. Yüklü bir bütçe ayrılarak tablet PC’ler dağıtıldı öğrencilere. Ve böylece fırsatlar artırılmış, teknoloji İyileştirilmiş olmuştu.

Peki tabletlerle öğrenciler ne yapacak? Nasıl çalışacak? Eğitime bu teknoloji nasıl entegre edilecek? Öğretmenler öğrencileri nasıl yönlendirecek? Ne önemi var ki!

Büyük yatırım yapılıp, herkese tablet verildi. Fakat başlangıçta donanımın yanında, uygun eğitsel içeriğe ihtiyaç duyulacağı gerçeği kimsenin aklına gelmedi!

Son günlerde bazı iyileştirme hareketleri yapılıyor. Örneğin TÜBİTAK-MEB işbirliği ile projeler üretilmeye, içerik geliştirilmeye çalışılıyor. Bilişim teknolojileri öğretmenlerine, bilişim teknolojileri rehber öğretmeni sıfatıyla projenin ucundan tutma imkânı veriliyor. Umarım ki bu süreç, bilişim teknolojileri alanına emek veren öğretmenlerden öğrencisine kadar herkes için giderek iyileşen bir gelişim gösterir.

Eğitime teknolojiyi gerçekten entegre etmek istiyorsak bu alanın yetiştirdiği ve yetiştireceği bireyleri göz ardı etmeyelim. Konu ile ilgili FARKINDALIK yaratması umuduyla...”

www.twitter.com/slckbymz