BBC muhabiri Sophie Robehmed bir çok kişinin aklında olan soruyu soruyor: Buckingham Sarayı İngiltere'nin kültürel simgelerinden biri olmayı hakedecek kadar özel bir yapı mı?
Abone olBuckingham Sarayı Kraliçe'nin Jubilesinin kutlanacağı ve Londra'nın Olimpiyatlar'a ev sahipliği yapacağı 2012 yazında ilgi odağında olacak.
Ancak sarayın Kraliyet ailesinin evine dönüştürülmeye başlamasından 250 sene sonra BBC muhabiri Sophie Robehmed bir çok kişinin aklında olan soruyu soruyor: Buckingham Sarayı çirkin mi?
Taç Mahal, Empire State Binası, Sydney Opera Binası.. Londra'daki Buckingham Sarayı da bu binaların her biri gibi dünyanın en iyi tanınan yapılarından birtanesi.
Her yıl milyonlarca turist bu sarayın demir kapıları önünde fotoğraf çektiriyor.
Peki 1705 yılında Buckingham evi adıyla Buckingham dükü için yaptırılan bu saray bir mimari harikası sayılabilir mi?
Ya da Londra'nın Westminster Sarayı ya da St Paul Katedrali gibi diğer ikonik yapıları ile eşdeğer tutulmayı hakediyor mu?
İnsanlar Buckingham sarayını ''Kraliçe'nin evi'' olarak gördükleri için onu sadece mimari değeri ile değerlendiremiyor.
Ve bir çok soylunun Buckingham'da yaşamaktan aslında hiç de zevk almadığı biliniyor.
Saray ilk olarak 3. George tarafından rahat bir aile evi olarak kullanılmak üzere satın alınmış.
1762'de saray Kral'ın ihtiyaçlarını karşılayabilecek hale gelmesi için elden geçirilmeye başlanmış.
Projenin başındaki Sir William Chambers yenileme çalışmaları için 73 bin sterlin harcamış.
1820 yılında ise 4. George ünlü mimar John Nash'i tutarak Buckingham'ı gerçek bir saraya çevirmesini talep etmiş.
Yine de bu dönemde Kral zamanının büyük bir kısmını Windsor Kalesi'nde geçiriyormuş.
Kral George'dan sonra Kraliçe Victoria'da Buckingham'a pek ısınamamış. İktidarının ilk zamanlarında zaman zaman uğradığı saraya Prens Albert'in 1861 yılında vefat etmesinin ardından hiç gitmemiş.
Kraliçe Sarayı o denli umursamıyormuş ki, biri kullanılmayan sarayın önüne şaka olsun diye bir ''kiralık'' tabelası asabilmiş.
7. Edward Buckingham'ı yine elden geçirmiş. Amacı diğer Avrupa krallarının sarayları seviyesinde bir eve sahip olmakmış. Bu iş için mimar Sir Aston Webb'i görevlendirmiş.
Mimari uzmanı ve yazar Jonathan Glancey ''Sir Aston Webb o anıtsal olmasını istediği neo-klasik ön cepheyi oluşturmuş. Bu işlem 1913'de sona ermiş. Aslında bu çok sıradan bir cephe. Hatta biraz demiryolu otellerini ve bankaları hatırlatıyor'' diyor.
Edward'da saraya bolca para dökmesine rağmen orada pek zaman harcamamış.
Sarayın doğu kanadı 1847 yılında Edward Blore tarafından bitirilmiş ancak Buckingham sarayı denilince akla Webb'in yarattığı ön cephe geliyor.
Bugün de Kraliyet ailesinin Buckingham'da kalmaktan çok hoşlandığını söylemek mümkün değil.
Kraliçe her haftasonunu Windsor Kalesi'nde geçiriyor.
Ayrıca konuklarını orada ağırlıyor ve senede bir kaç ay tamamen bu kaleye taşınıyor.
Ancak Kraliyet ailesinin Buckingham'da yaşamaya meraklı olmaması sarayın estetik olarak başarısız oluşundan başka nedenlere de bağlanabilir.
Majesty Dergisi editörü Ingrid Seward Kraliçe'nin Buckingham'da çok zaman geçirmek istememesini orayı bir ofis olarak görmesine bağlıyor.
Seward ''Orası bir çalışma mekanı. Orası devlet başkanının mekanı. Fazla büyük, fazla ciddi, fazla iç sıkıcı. Sanki çok büyük bir otel gibi. Kimse orada evdeymiş gibi hissedemez'' diyor.
Seward ''Buckingham Sarayı monarşinin sembolü, Londra'nın hatta bütün Britanya'nın'' diyor.
Belki de bu yüzden hiç kimse sarayın mimari açıdan bir şaheser olup olmadığıyla ilgilenmiyor.
Glancey sarayın İngilizlerin milli kimliklerinde önemli yet tuttuğuna inanıyor.
Glancey ''Winston Churchill 2. Dünya Savaşı sona erdiğinde Sir Aston Webb'in tasarladığı o balkondan halka el salladı. O balkonda Charles ve Diana ilk defa öpüştüler. William ve Catherine de'' diyor.
Sarayı olduğu gibi beğenen bir çok insan var. Yine de her binada olduğu gibi Buckingham ile ilgili sözü de son olarak onu hergün görmek zorunda olan komşularına bırakmak gerekiyor.
12 yıldır Mayfair ve St James Sakinleri Derneği üyesi olan Pol Fergus Thompson ''Buckingham Sarayı herşeyiyle İngiliz. O kadar İngiliz ki biraz sıkıcı. Fransa'nın Louvre'u, Madrid'in Palacio Real'i ya da Viyana'nın Schonbrunn'u gibi etkileyici, emperyalist, görkemli değil'' diyor.
Fergus Thompson ''Burada yaşayanlar nöbet değişimi seremonisi sırasında trafiğin yavaşlamasına hep çok sinirlenir. Ancak yine de sanırım bunu seviyoruz. Açıkçası sarayın temsil ettiği şeyler onun görünüşünden çok daha önemli'' diyor.