Bu sistem mi diktatörlük getirecek?
Anayasa değişiklik paketine karşı çıkanların büyük çoğunluğu, Cumhurbaşkanı'nın tüm yetkileri elinde toplayacağını ve kendisinden asla hesap sorulamayacağını iddia ediyor.
Anayasa değişiklik paketine karşı çıkanların büyük çoğunluğu,
Cumhurbaşkanı'nın tüm yetkileri elinde toplayacağını ve kendisinden
asla hesap sorulamayacağını iddia ediyor.
Bir başka deyişle sistemin, Cumhurbaşkanı'nı diktatörleştireceğini
iddia ediyor bu kesim...
Gelin hep beraber bu iddianın doğru olup olmadığına birlikte göz
atalım.
Günümüzde halen yürürlükte olan mevcut Anayasa'nın 8.
maddesine göre, Cumhurbaşkanı yürütmenin başındaki kişidir ve
sadece ama sadece vatana ihanet suçundan yargılanabilir.
Peki yürütmenin başı olan Cumhurbaşkanı'nın yetki sınırlarını hiç
merak ettiniz mi?
Tek tek anlatayım.
Mesela; Cumhurbaşkanı'nın herhangi bir siyasi partiyi kapatma
yetkisi var mı?
Yok demeyin, çünkü var!
Şöyle var...
Cumhurbaşkanı, bizzat atadığı Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı'nı
harekete geçirerek herhangi bir parti hakkında kapatma davası
açtırabiliyor. Anayasa Mahkemesi üyelerinin büyük bölümünü de
kendisi seçtiği için bu davayı istediği şekilde yönlendirmesi
mümkün!
Yok!
Sadece parti değil, aklınıza gelebilecek her kurumu kapattırma
yetkisi var Cumhurbaşkanı'nın...
Herhangi bir sendika, dernek veya sivil toplum kuruluşunu da
istediği gibi kapattırabiliyor.
Yöntem çok basit.
Devlet Denetleme Kurulu kendi emrinde olduğu için, bu dernekler
hakkında inceleme başlatabiliyor. İncelemenin ardından konuyu
yargıya taşıyıp istediği kurumun kapısına kilit vurdurabiliyor.
İşin siyasi boyutu çok daha vahim.
Cumhurbaşkanı Milli Güvenlik Kurulu ile Bakanlar Kurulu'nu istediği
zaman toplayabiliyor, onlara başkanlık edebiliyor ve istediği
gündem maddesini tartışmaya açabiliyor.
Milli Güvenlik Kurulu'nda söyledikleri tavsiye niteliği taşıyor.
Ancak aynı zamanda yürütmenin, yani Bakanlar Kurulu'nun da başı
olduğu için bu tavsiye kararlarını uygulama hakkı da var. Çünkü
hükümetin aldığı tüm tasarrufların altında imzası var.
Bir örnekle anlatayım.
Cumhurbaşkanı'nın Milli Güvenlik Kurulu'nda "İhale kanununu
bundan böyle ben denetleyeceğim ve tüm ihaleleri ben
yaptıracağım" diye tavsiyede bulunduğunu varsayalım.
Bu tavsiye kararının ardından Bakanlar Kurulu'nu toplayıp, tavsiye
kararını uygulamaya soktuğu andan itibaren ihaleye çıkma ve denetim
hakkını eline alabiliyor.
Hatta bu sayede istediği bakanlıktaki herhangi bir birimi kendine
bağlayabiliyor.
Bakanlar Kurulu bu karara uymadı mı?
Anında hükümeti lağvetme veyahut itiraz eden bakını azletme
yetkisini kullanabiliyor.
Ya da Ahmet Necdet Sezer'in yaptığı gibi bir anayasa kitapçığı
fırlatarak ülkeyi ekonomik krize sokup hükümeti ateşe atabiliyor,
seçim sandığına gömebiliyor.
Diğer yetkilere gelince...
Danıştay'a talimat vererek bütçeyi denetime tabi tutma yöntemiyle
hükümetin elini kolunu bağlayabiliyor. Savaş veyahut
sıkıyönetim ilanında bulunabiliyor.
Kısacası Cumhurbaşkanı bir tek yatak odamıza giremiyor.
Ve yukarıda da söylediğim gibi tüm bu sorumluluklara rağmen hiç bir
soruşturmaya ve sorgulamaya tabi tutulamıyor, yargılanamıyor.
Peki yeni sistemde Cumhurbaşkanı'nın görev ve yetkileri nasıl
olacak dersiniz?
Öncelikle şunu belirtelim ki yeni sistemde Cumhurbaşkanı'na oy
veren seçmen, onun aday gösterdiği milletvekiline oy vermek
mecburiyetinde değil...
İsteyen seçmen, Cumhurbaşkanlığı için Erdoğan'a, milletvekilliği
için ise MHP'li bir adaya oy verebilecek. Bu sistem aslında
önseçimi de beraberinde getiren bir sistem.
Şöyle anlatayım.
Bugüne kadar halk partisinin gösterdiği adaylara oy vermek zorunda
kalıyordu. Yeni sistemde bu dayatma olamayacak. Partiler halkın
istediği adayları seçim öncesi mecburen önseçim yöntemiyle yine
soracak ve ortaya çıkan isimleri aday göstermek zorunda
kalacak.
Böylece milletvekilleri liderine değil, halka karşı sorumlu hale
gelecek. Liderini değil, halkı memnun etme telaşına
düşecek. Bu durum, Cumhurbaşkanı'nın veyahut parti liderinin
Meclis ve parti üzerindeki hakimiyetini tamamen ortadan
kaldırıyor.
Şimdi ayrıntılara geçelim.
Diyelim ki Cumhurbaşkanı yeni sistemi tanımadı ve yetki aşımı
yapmaya çalıştı.
Yolsuzluk mu yaptı?
Rüşvet mi aldı?
Anayasa'yı mı ihlal etti?
Veyahut diktatörlük eğilimi mi gösterdi?
Meclis'teki milletvekilleri kendisine biat etmek zorunda olmadığı
için, anında bu suçlardan dolayı Meclis soruşturması
açabilecek.
Şu anki sistemde 550 milletvekilinin 413'ünün oyu ile Cumhurbaşkanı
Yüce Divan'a gönderilebiliyor zira gönderilen bir Cumhurbaşkanı
yok. Çünkü yukarıda da söylediğim gibi Cumhurbaşkanı vatana ihanet
dışında hiç bir suçtan yargılanamıyor.
Yeni sistemde ise Meclis, üye tam sayısının 5'te 3'ünün gizli
oyuyla soruşturma açılmasına karar verebilecek. 600
milletvekilinden 400'ünün gizli oyu, Cumhurbaşkanı'nın Yüce
Divan'da hesap vermesine olanak sağlayacak.
Ancak şu ayrıntıya dikkat çekelim.
Bütün bunlara gerek olmadan dahi Meclis, Cumhurbaşkanı'nın aykırı
yönetimine "Dur" diyebilecek.
Anlatayım.
Mevcut olan parlementer sistemde Meclis, hükümetin katılmadığı bir
komisyonda kanun çıkaramıyor.
Yeni sistemde ise hükümet kanun teklifinde bulunamıyor. Herhangi
bir komisyona katılamıyor ve hatta temsilci dahi gönderemiyor.
En önemlisi...
Cumhurbaşkanı temel hak ve özgürlükler konusunda kararname
yayınlayamayacak. Kendi görev yetkileri konusunda belli
kararnameler yayınlayabilecek.
Ha, deniliyor ku "Cumhurbaşkanı kararname yayınlayarak istediği
herhangi bir bölgeyi özerk ilan edebilir."
Yok kardeşim, yalan!
Hadi diyelim ki böyle bir şey yapmaya çalıştı Cumhurbaşkanı. Bu
durumda ne olacak?
Cevabı çok basit.
Meclis Cumhurbaşkanı'nın çıkardığı kararnameyi beğenmez veyahut
sakıncalı görürse, çıkaracağı kanunla o kararnameyi anında işlevsiz
hale getirebilecek.
Asıl bomba ise şu...
Şu anki sistemde hükümet çoğunlukta olduğu için, Meclis'in bakanlar
ve başbakan hakkında bir meclis araştırması başlatma imkanı
yok.
Ancak yeni sistemde Meclis istediği bakan ve hatta Cumhurbaşkanı
hakkında Meclis araştırması-soruşturması yapabiliyor. Hakkında
araştırma başlatılan Cumhurbaşkanı Meclis'e gelip milletvekillerine
hesap verecek.
Eli mahkum, vermek zorunda...
Ha diyelim ki "Hesap vermem" dedi ve Meclis'i feshetmeye
çalıştı...
Bu durumda kendi ipini çekmiş olacak çünkü fesih kararıyla beraber
kendi görev süresi de sona ermiş olacak.
Bu arada...
Cumhurbaşkanı her suçtan dolayı mahkeme karşısına çıkarılabileceği
gibi, hesap vereceği bir başka merci de olacak.
Hükümetin ve icranın başı olduğu için, başarısızlık durumunda
sandıkta halka da hesap vermek zorunda olacak. Yani halk onu
başarısız bulursa bir daya seçmeyerek cezalandırabilecek.
Ve son olarak...
Bugünkü sistemde Başbakanlar istediği sürece görevde kalabiliyor.
Çekip gitmediği veyahut ölmediği sürece bunun önüne geçmek mümkün
değil...
Yeni sistemde Cumhurbaşkanı çok, ama çok başarılı olsa dahi, görev
süresi 10 yılla sınırlı olacak. Kendisi de istese, halk da istese,
10 yıldan fazla görev yapamayacak.
Şimdi çıkın vicdan terazisine ve şu sorunun cevabını verin:
Bu sistem sayesinde mi bütün yetkiler Cumhurbaşkanı'nda toplanıyor?
Bu sistem sayesinde mi padişahlık geri gelecek.
Bu sistem mi Cumhurbaşkanlarını diktatörleştirecek?
Dipnot: Meclis'in tamamen işlevsiz hale getirildiği
iddialarına da bir sonraki yazıda cevap verelim.