Bu saldırı kimin işi?
Gelin hep birlikte ters mantık yürütelim ve bu saldırının en çok kimin işine yarayacağını konuşalım.
Tarih 30 Temmuz 2016...
Kürsüye çıkan Cumhurbaşkanı Erdoğan şu tarihi konuşmayı
yapıyor:
“Ülkemizde oynanan oyunu bir kez daha bozduk. Bundan sonra
inşallah Suriye’deki oyunu da bozacağız, Irak’ta oynanan oyunu da
bozacağız, Libya’da oynanan oyunu da bozacağız. Orta Doğu’da, Kuzey
Afrika’da, dünyanın her yerinde mazlumların ve mağdurların tek bir
gözyaşı kaybetmemesi adına oynanan oyunları bozacağız."
Tarih, 13 Ağustos 2016...
Kürsüdeki isim bu kez Binali Yıldırım. Bir tarihi konuşma da ondan
geliyor:
"Suriye konusunda önümüzdeki 6 ayda çok önemli gelişmeler olursa
şaşırmayın!"
Ve Tarih 24 Kasım 2016, yani
dün...
Suriye'nin El Bâb bölgesinde, Türk askerlerini hedef alan saldırıda
3 askerimiz şehit oldu, 10 asker yaralandı.
Tesadüfe bakın ki saldırı, Türkiye'nin Rus uçağını vurduğu tarihin
yıldönümünde yaşandı!
Saldırıyı Suriye'ye bağlı rejim güçlerinin gerçekleştirdiği
yönünde kuşkular var ama bu bilgi henüz kesinleşmedi. Kimileri ise
"Rusya intikam" aldı diyor.
Şimdi...
Gelin hep birlikte ters mantık yürütelim ve bu saldırının en çok
kimin işine yarayacağını konuşalım.
Yukarıda, Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Başbakan Yıldırım'ın Suriye ile
ilgili olumlu sayılabilecek açıklamalarını okudunuz.
Açıklamalardan anlaşılacağı üzere Türkiye, Suriye ile ilişkilerin
yeniden düzeltilebilmesi için perde arkasında diplomatik bir
çalışma yürütüyordu.
Zaten dikkat ederseniz, o tarihten sonra ne Cumhurbaşkanı Erdoğan,
ne de Başbakan Yıldırım Suriye ve Beşar Esad hakkında olumsuz bir
açıklamada bulunmadı.
Soru şu:
"Beşar Esad böyle olumlu bir atmoseferde Türk askerine neden ateş açsın?" Bir başka deyişle, bu saldırı Esad rejimine ne kazandırır ne kaybettirir?"
Aynı soruyu Rusya için de soralım:
Cumhurbaşkanı Erdoğan Rus uçağının düşürülmesinden sonra üzüntülerini belirtmiş ve iki ülke arasındaki ilişkiler normale dönmüş.
Hatta normalin ötesine geçmiş, Putin 15 Temmuz darbesinde Türkiye'nin yanında yer aldığını ilan eden ilk siyasi lider olmuş.
Ve hatta güzel ilişkiler bununla da kalmamış, Erdoğan ve Putin perde arkasında ABD ve AB'ye karşı aynı ortak dili kullanmış, bunun neticesinde Şanghay İşbirliği Teşkilatı'nın Enerji Kulübü 2017 Başkanlığı Türkiye'ye verilmiş.
Hal böyleyken, Türk askerine saldırmak ve beklentilerin de ötesinde iyi giden ilişkileri yeniden bozmak Rusya'nın işine yarar mı?
Bence her iki sorunun cevabı da hayır!
Hem de dünyalar dolusu hayır!
Peki, o zaman saldırıyı kim yapmış olabilir? Ya da şöyle soralım: "Bu saldırı en çok kimin işine yarar?"
Günlerdir ABD ağzıyla konuşup, "Türk askeri sınırlarımızda
operasyona devam ederse vururuz" tehditleri savuran Irak
olabilir mi?
El Bab, Suriye'nin bir şehri olduğu için bu ihtimali zayıf
görebilirsiniz.
Ancak unutmamak gerekir ki PYD ve Kürt koridoru konusunda
Türkiye'nin direncini kırmaya çalışan bir süper güç var!
Devam edelim...
Cumhurbaşkanı Erdoğan iki gün önce ne demişti hatırlayalım:
"Şu anda El Bab'a dayandık. Yetmez. Biz şimdi oradan
da Münbiç'e doğru ayrıca gideceğiz. Münbiç'te PYD var, YPG var.
'Gidecekler' dediler, 'Gitsin' dedik. Şu ana kadar bir miktar
gittiğini söylüyorlar. Biz tamamen orayı PYD ve YPG'nin
boşaltmasını istiyoruz!"
Saldırının El Bab'da olması, Türk tanklarının yönünü PYD'nin olduğu
Mümbiç'e çevirdiği anda yaşanması size manidar gelmiyor mu?
Bu ihtimal burada kalsın ve biz "Saldırı başka kimin işine
yarar?" sorusunu sormaya devam edelim.
Yine Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın açıklamaları üzerinden gidelim:
Erdoğan 29 Ekim tarihinde Telafer ile ilgili şu ifadeleri
kullanmıştı:
"Telâfer meselesi, bizim için hassas bir konu.
Telâfer'de bir defa biz bu işe kesinlikle sıcak bakmayız. Sincar'da
kesinlikle sıcak bakmayız. Bunu zaten bütün yetkililere çok açık
net söyledim. Dedim ki Telâfer tamamen Türkmen ili, ilçesi. Bunun
yarısı Şia yarısı Sünni. Biz tabii değerlendirmeyi Şia, Sünni
üzerinden değil aslında gönlümüzün arzusu bunu tamamen Müslüman
olarak bakıyoruz. Fakat Haşdi Şâbi burada eğer böyle bir terör
estirirse kesinlikle buna olan cevabımız bizim farklı olur."
Açıklamadan da anlaşılacağı üzere Haşdi Şabi dediğimiz
yapı, İran'ın bölgeye saldığı Şii yapılanması. Örgüt, Telafer'i ele
geçirerek Şii hilalini tamamlamak istiyor.
Ve bu örgüt şu anda Telafer'i tamamen kuşatmış durumda ama
Türkiye'nin itirazlarından dolayı kente giremiyor.
O zaman şu soruyu soralım:
Saldırı, ABD ve Beşar Esad ile iş tuttuktan sonra Türkiye'nin azılı
düşmanı haline gelen İran'ın işi olamaz mı?
Uzan lafın kısası...
Saldırı, bir taşla birkaç kuşu aynı anda vurmayı hedefliyor.
Irak, İran ve PYD istediğini alacak. Türkiye ile Suriye bir savaşın
içine girecek. Rusya ise bu savaşta Suriye'nin yanında, Türkiye'nin
karşısında yer alacak ve iyi ilişkiler sona erecek.
Böylelikle içeride PKK ve Fetö, dışarıda ise Suriye ile savaşa
giren Türkiye'yi parçalama hamlesi çok daha kolay olacak.
Yerküre üzerinde böyle bir şeyin yaşanmasını hangi ülke
isteyebilir?
ABD mi dediniz?
Ben de öyle tahmin etmiştim!
Dipnot: Avrupa Parlamentosu Türkiye ile ilişkileri geçici
dondurduğunu açıkladı. Alınan kararın şimdilik bir bağlayıcılığı
yok. AB Konseyi Zirvesi'nin 15-16 Aralık'taki toplantısında kabul
görürse resmiyet kazanacak.
Kararda, üyelik müzakerelerinin yeniden başlayabilmesi için OHAL uygulamasının kaldırılması gerektiği şartı koşuluyor.
Yani bu şu anlama geliyor.
İktidar, Ocak ayının başında sona erecek olan OHAL'i yeniden uzatmayı zaten düşünmüyor. AB bunu fırsat bilip, "OHAL'i kaldırdığınıza göre müzakerelere devam edebiliriz" diyecek anlayacağınız.
Alınan karar, korkunun dışa vurumundan başka bir şey değil. Bizim bir kaybettiğimiz yerde kendilerinin 5 kaybedeceğini hepsi çok iyi biliyor. Onun için böyle kurnazca bir taktik uyguluyorlar.
Bakın buraya yazıyorum.
Türkiye alınan bu kararın altında kalmadığını gösterip, İngiltere gibi referanduma gideceğini açıklarsa, vallahi de billahi de kapımıza gelip "Biz ettik siz etmeyin" diye yalvaracaklar.
Başka çareleri yok!