Bu polis terörünü kim durduracak?
Buna artık "Polis terörü" demenin zamanı geldi de geçiyor!
Bu işin lamı cimi kalmadı. Çivisi çıktı da diyemiyorum çünkü
çivi çıkalı çok oldu. Birilerinin artık o çiviyi olduğu yere
çakması gerek.
Her gün biraz daha artan, dışarıdan bakıldığında "Ne
oluyor? Nereye gidiyoruz" dedirten o tehditkar görüntüden
bahsediyorum.
Buna artık "Polis terörü" demenin zamanı geldi de
geçiyor!
İzmir'de bir gencin sokak ortasında katledilmesidir bana bunu
yazdıran. Ondan önce çocuğu kucağındayken öldüresiye dövülen
babanın yaşadığı acıdır bana bunu söyleten..
Ama en önemlisi bu dehşeti benim de bizzat yaşamamdır.
Dün hayatımın en korkunç günüydü. Milyonlarca çocuk gibi evinin
önünde oynayan 13 yaşındaki çocuğum polis tarafından bir ekip
otosuna bindirilip tabiri caizse kaçırıldı..
Kapımın önünden ve benden habersiz!
Olayın aslını astarını anlatayım, varın hükmü siz vicdanınızla
verin..
Mehmet Cüneyt henüz 13 yaşında! Biz ona kısaca Memoli diyoruz.. Tüm
ailenin maskotu, sevgilisi, nefesi, yarınlara dair umudu
Memoli..
Dün saat 3 sularında bana geldi, "Arkadaşım Cem yatak
odasını boyayacak süsleyecek. Ben de onunla süsleyebilir miyim
odasını?" diye izin istedi.
5 yaşından beri arkadaşlar. Öyle bir samimiyetleri var ki, bazen
gıpta ediyorum. Haftasonları gözümü uykudan açtığımda ikisini benim
yatağımın üstünde oynarken görürüm. Ya da Mehmet'in odasında çizgi
film izlerken.. Pırıl pırıl bir çocuk anlayacağınız.. İkisi de o
yaşlarında oruçlu.
Her neyse...
Bir iftara davetli olduğum için ben de onlardan bir iki saat sonra
çıktım.
O saatten sonra kimse Memoli'yi ve Cem'i ortalıkta görmüyor. Haber
ateş gibi her yana yayılıyor köşe bucak çocuklar aranıyor..
Ama ikisinden de ses yok, iz yok!
Saatler 20.30'u bulduğunda her iki eve de telefon açılıyor:
"Çocuklarınız karakolumuzda. Gelince suçlarını
öğrenirsiniz!"
Şimdi niye gözaltına alındıklarını anlatayım size..
Cem, hemen evinin altındaki bir dükkanda çıraklık yapıyor. patronu
işyerinin anahtarlarını, kapıdaki arabanın anahtarlarını Cem'e
verip Antalya'ya tatile gidiyor.
Aşağı inip dükkanın önünde oturdukları bir sırada Cem park
halindeki arabanın kapısını açıp içine oturuyor. Tam da o sırada
oradan bir polis ekibi geçiyor.
14 yaşındaki Cem bir kaç sorudan sonra, "Sen bu arabayı
çalıyordun" denilerek ekip otosuna bindiriliyor. Oğlum,
olduğu yerde oturmuş olanları izliyor.
İşgüzar polis amcası, "Sen de gel bakalım" diye
çağırıyor ve ona da ekip otosuna binmesini emrediyor.
Çocuklar, "Biz burada oturuyoruz. Birimizin evi şu üst kat,
diğerimizin evi şu sokakta" diyor ama azılı oto hırsızlığı
şebekesini (!) kıskıvrak yakalayan polis amcaları
hiç dinler mi?
Ailelere haber verilmeden çocuklar Ataşehir çocuk büroya götürülüp,
"Oto hırsızlığı" şüphesiyle teslim ediliyor.
"Yok artık" demeyin çünkü daha var. Giderek
korkunç bir hal alan devamı var bu olayın!
Evlere, "Çocuklarınız burada" diye telefon gelince
ağabeyim Baki Özışık apar topar koşturuyor.
İçeri girdiğinde gördüğü manzara şu...
Polisler iftar açarken, çocuklar onların önünde sıra sıra
oturtulmuş iftar açmamış ve ağlıyor.
Gece saat 10.00 gibi ben haberdar edildim.. Apar topar eve geldim.
Ne oldu diye oğluma sarılacağım ama tuhaf davranıyor.
Elleri sinir hastası birinin elleri gibi titriyor. Çenesi titriyor.
Olayı anlatırken gözleri bir boşluğa saplanıyor ve istemediği halde
gözlerinden yaşlar ip gibi akıyor. Sarılmak için hamle yapıyorum,
dövecekmişim gibi irkiliyor.
Memoli ne sorarsan sor gülümseyerek cevap verin bir yüz yapısına
sahip.. Karakolda polis amcası ona soru sorarken aynı gülümseme ile
cevap vermiş. Polis amcası da sağolsun tüm gazabıyla gürlemiş:
"Sen burada nasıl gülersin ulan! Sen buranın neresi
olduğunu biliyor musun? Seni ben hapse attıracağım buranın
ciddiyetini anlamadın mı? Çabuk bana doğruyu söyleyin o arabayı
çalacaktınız da nereye götürecektiniz!"
Hakaretler, tehditler, korkutmalar...
Ve 13 yaşındaki çocukları oruç tuttukları halde gece 21.30'a kadar
aç bırakmalar!
Vicdana bak, babacanlığa bak!
Sonra ne oluyor biliyor musunuz?
Sözde çalınmaya çalışılan arabanın sahibi aranıyor. Adamcağız,
"Yahu memur bey. Cem benim yanımda çalışır.. Her sabah
çayımı o demler kahvaltıyı beraber yeriz. Ben evimin işyerimin
arabamın anahtarını verip geldim. O çocuk benim oğlumdan da öte.
Hırsızlık bir durum yok" diye yarım saat polislere dil
döküyor ama anlatamıyor.
Arabanın sahibi "Benim arabam çalınmadı, anahtarı bizzat
ben verdim o çocuğa" diyor, polisler, "Sen bizden
iyi mi bileceksin çalıyordu" diyor!
Sonunda Memoli'nin bir gazetecinin çocuğu olduğunu öğrenilince,
aynı polis bu kez ağız değiştiriyor ve şu savunmayı yapıyor:
"Bu Cem isimli çocuk arabayı çalıyordu. Memoli de gördü.
Biz de onu tanık olarak dinlemek istedik! Sorgusu bitti,
götürebilirsiniz!"
Hay yaşşa!
Ya Memoli'nin babası gazeteci olmasaydı? Ya babası gazeteci veya
milletvekili olmayan masumların akıbeti ne oluyor?
Bu soruya cevap aranması dahi yüreğinizi yakıyor değil mi?
Babasıyım ben bilirim..
Memoli kediden köpekten bile korktuğunda karabasanlar, kabuslar
gören ve uykusunda saatlerce inleyen bir çocuk..
Ben bu yazıyı yazdığım saatlerde de psikiyatristte tedavi
görüyor.
Sen kendinle ne kadar gurur duysan azdır polis arkadaşım..
Geç aynanın karşısına, endamını süz de iftihar et!
Okul servisi geç geldiği için oradan geçen polis ekibinden yardım
isteyip "Beni eve bırakın" diyecek kadar senin
bulunduğun camiayı ve mensuplarını seven çocuğum, senin sayende
polisten korkuyor.
Hatta ödü kopuyor! Kendini ayakta alkışlayabilirsin!
Bunu yazıp yazmama konusunda epey direndim ama yazmazsam
çıldıracağım.. Dün gece 13 yaşındaki bir çocuk senin yaşattığın
korku ve deprasyon sonucu yatağını ıslattı!
Kendinle ne kadar gurur duysan azdır!
Yalnız bilesin!
Temsil ettiğin kutsal camianın saygın mensupları seninle utanç
duyuyor!
NOT 1: Ateşehir Emniyet Müdürü Mustafa Yolcu'yu
iyi bilirim, tanırım. Ta Tuzla'dan beri namını duyduğum, herkesin
karakterine büyük saygı duyduğu bir isim Mustafa Yolcu. Eminim ki
bu bireysel hataları kısa zamandayoluna koyacaktır..
NOT 2: Niyetim bir iki polisin yaptığından ötürü, koca
emniyet camiasını hedef göstermek değil. Böyle bir şey haddime de
değil. Ancak artık toplumun yüreğini titreten bir korkunun
varlığının nerelere kadar sindiğinin görülmesi ve ona göre adım
atılması zamanıdır..
Yoksa bu ateş yakında Türkiye'yi saracak!
twitter.com/slymnoz
facebook.com/slymnoz