Bu operasyon ne anlama geliyor?
Herkes aynı sorunun cevabını arıyor. Dün yapılan tarihi operasyon nasıl başladı, nasıl yürütüldü ve perde arkasında neler yaşandı.
Herkes aynı sorunun cevabını arıyor. Dün yapılan tarihi
operasyon nasıl başladı, nasıl yürütüldü ve perde arkasında neler
yaşandı.
Pek çok gazeteci yazar bu konuda ilginç detaylar anlattı, anlatmaya
devam ediyor. Olayın bazı bilinmeyenlerini izin verirseniz ben de
anlatmak isterim.
3 bakan çocuğunu ve işadamlarını kapsayan operasyon son yılların en
gizli operasyonlarından biri oldu.
Gazetecilik hayatımın 10 yılını adliyelerde ve polis
operasyonlarında geçirdim. Bu kadar gizli tutulan bir operasyonu
ilk kez görüyorum.
Öyle gizli bir operasyon ki, İstanbul Valisi, İstanbul Emniyet
Müdürü, İçişleri Bakanı ve Başbakan olanı biteni bizim
televizyondan öğrendiğimiz gibi öğreniyor.
Operasyonun startı verildiğinde, Ergenekon baskınlarında bile
yapılmayan birşey yapılıyor. Istanbul polisi amiyane tabirle racona
uymayan bir yöntemle Ankara'ya gizlice ekip sokuyor. Prosedüre göre
Ankara Emniyeti'nin bu operasyon konusunda önceden
bilgilendirilmesi gerekiyor. Ancak bu yapılmıyor.
Ankara Emniyeti de olay bittikten sonra öğreniyor durumu.
Nasıl öğreniyor dersiniz?
İstanbul polisinin, operasyon yapacağı adresi bulamayıp, devriye
gezen Ankara polisine adres sormasıyla..
"Nerenin polisisiniz siz?" sorusuna
"İstanbul ekibiyiz" cevabı veriliyor. Bu şüpheli
durumun üst kademedeki yetkililere bildirmesiyle öğreniliyor durum.
Ama iş işten geçtikten sonra, yani operasyon bittikten sonra...
Daha ilginç olanı söyleyeyim.
Böylesine büyük operasyonları genelde çok tecrübeli biri yönetir.
Ancak bu operasyonu yöneten bir emniyet amiri. Başındaki müdürü de
olayı televizyonlardan öğreniyor!
Bir başka bilgi daha...
Fatih belediyesine yapılan operasyon ile diğer yolsuzluk
operasyonları birbiriyle bağlantılı degil. Fatih belediyesi için
hazırlanan dosya 2011/ 212 bin küsür nolu. Diğer yolsuzluk dosyası
ise 2012/215 bin küsür nolu. Arada binlerce dosya var
anlayacağınız. Ancak nasıl oluyorsa iki operasyon da aynı gün aynı
saatte başlıyor.
Şok dalgasının büyüklüğüne özellikle dikkat edilmiş
anlayacağınız.
Bakan çocukları meselesine yazının sonunda değineceğim elbette.
Ancak ondan önce en önemli ayrıntıyı paylaşayım.
Herkes olayın sansansyonel yönüne odaklanmış durumda. Lakin ortaya
çıkan detaylara bakılırsa operasyonun en önemli ayağı Halkbank'a
baskın yapılması.
8 Ocak 2013 tarihli gazete manşetlerine bakarsanız aslında
Halkbank'a yapılan operasyonla ilgili çok önemli bir ayrıntıya
rastlayacaksınız.
Tarihler 7 Ocak 2013'ü gösterdiğinde ajanslardan haber
merkezlerine, "Atatürk Havaalanı'nda altın dolu bir uçağa
baskın yapıldı. 300 milyon değerindeki 320 külçe altına el
konuldu" haberi düştü. O altınların, bugün gözaltında
bulunan Ebru Gündeş'in kocası Reza Zarrab’a ait olduğu yazıldı ve
daha sonra mesele kapandı.
Oysa o altınlar ambargoya maruz kalan İran'a gidiyordu. Türkiye ile
İran arasındaki ticari ilişki gereği Halkbank'tan çıkarılan
altınlar Reza Zarrab himayesinde bir süre sonra İran'a teslim
edildi.
Peki kim, bu ticari ilişkiye neden karşı çıkıyordu?
Yakın zamanda gazetelerde yer alan bir haber bu sorunun cevabını
bulmanıza yetecektir:
"Amerikan Temsilciler Meclisi, Türkiye ile İran arasındaki
bu ilişkinin dondurulması için imza kapmanyası
başlattı"
Yani bundan rahatsız olan ABD ve İsrail'di. İran'dan gelen ve
Halkbank'ın kasasına giren milyarlarca dolarlık gelir birilerini
rahatsız etti. Tıpkı Irak üzerinden gelecek petrol paralarının
Halkbank'ın kasasına girmesinin rahatsız ettiği gibi.. Tıpkı
Türkiye'nin Çin'le yaptığı anlaşmanın birilerini rahatsız etmesi
gibi...
Bakan çocukları ve işadamlarının gözaltına alınması meselesine
buradan baktığımızda, sanki dikkatler bu yöne çekilmek isteniyor
gibime geliyor.
Kimseyi aklamaya, "Yolsuzluk iddialarını" bir
başka meseleyle örtmeye çalışmıyorum..
Dün kelli felli bütün yazarlar "Gülen'in polis ve yargıdaki
adamları bu işi yaptırdı" şeklinde yorumlar yaptı
durdu.
Onlar bu yorumları yaparken, epey zamandır tartışılan seks
kasetlerinden biri de internette servis edildi. Kasette yer alan
kişinin, hükümeti destekleyen yazarlardan Rasim Ozan Kütahyalı
olduğu yorumları yapıldı.
Rasim Ozan'ı tanımam. Rasim Ozan'ı zerre kadar sevmediğimi de
herkes bilir. Ancak kasetteki kişinin, Rasim Ozan'la uzaktan
yakından alakası yok. 2008 yılında yüklenen bir video zaten.
Ben şuna inanan biriyim. Hayatta hiç kimsenin hesabı kimseye
kalmaz. Ve bu hayatta hiçbir şey gizli kalmaz. Yapılan
operasyonların arkasında hükümete yönelik bir çalışma olduğu
şüphesi çok kuvvetli.
Bu işin kokusu yakında çıkar.
Kimin yaptırdığı meselesi netleşinceye kadar birşey yazmam
gazetecilik ahlakına aykırı olur.
Bakan çocukları şu anda bir suç isnadı ile karşı karşıya. Herkeste,
"Bu meselenin üstü kapatılacak" endişesi var. Eğer
AK Parti isim açılımı olan 'Adalet'in hakkını
vermek istiyorsa, adaletin yerini bulması için elinden gelen tüm
imkanları seferber etmeli.
Yolsuzlukla mücadele ettiğini söyleyen bir parti bu işin üstünü
örterse, geçmişte ANAP, DYP ve DSP ne yaşamışsa aynısını yaşar.
Toplum bu durumu Mahkeme-i Kübra'ya havale ederse her iki dünyada
da hesabı verilemez.
Masumiyet karinesine yürekten inanan biriyim. Ortalığı velveleye
veren, idam sehpaları kuran azgınlarla aynı fikirde olmam mümkün
değil.
Ancak yine de soruşturmada isimleri geçen her üç bakanın da toplum
vicdanını rahatlatmak adına, soruşturma sonuçlanıncaya kadar
görevlerinden istifa etmesi gerektiğine inanıyorum. İstifa
etmezlerlerse, Başbakan'ın bizzat görevden alması doğru olur.
Çocukları aklanırsa iadei itibarla dönüşleri daha muazzam olur en
azından...
Ha...
"Bundan sonra ne olur?" diye merak ediyorsanız,
söyleyeyim.
Cumhurbaşkanlığı seçimlerine kadar sürecek büyük savaş daha yeni
başlıyor. Yaşanacaklar Gezi'yi gölgede bırakacak. Türkiye ya
batacak, ya çıkacak!
Safınızı ona göre belirleyin!