BIST 9.550
DOLAR 34,54
EURO 36,01
ALTIN 3.005,46
HABER /  EKONOMİ

Bu ölülerin gözü üzerimizde olacak!

Tuzla'daki tersanelerde iş kazalarıyla yitip giden Şükrü, Bayram, Hüseyin, Durmuş ve Recep'in gözleri bizim üzerimizde olacak.

Abone ol

İNTERNETHABER.COM (ÖZEL)

Yaşam hakkı ve insanca çalışma koşulları.
Türküler söylenirken düşünüyorum bu kadar basitti işte talepleri.
Giden gitti kaldı hayalleri.
Gece dalgalarda yüzleri
Şükrü, Bayram, Hüseyin, Durmuş, Recep……
Dilerim iktidardakilerin rüyalarına girer gözleri.

Yukarıdaki insanın yüreğine bıçak gibi saplanan tespitler ressam Sevinç Altan'a ait.

Artık gazetelerde sıradan haber kadar ancak yer bulabilen 'iskeleden düşme, elektrik çarpması, zehirlenme, oksijen tüpü patlaması, sac altında kalma, üstüne 18 tonluk blok düşmesi' gibi nedenlerle yiten canların anısına Tuzla'ya giden Sevinç Altan, bölgede etkin bir sendikacılık örneği veren Limter İş'in 35. yıl kutlamalarına katıldı. 

Altan bu kez fırça yerine eline kalemi alarak izlenimlerini işte böyle resmetti:

Geçtiğimiz Pazar akşamı LİMTER-İŞ’ in 35. Yıl kutlamalarına gittim. Kamber ile Cem sağ olsunlar, arayıp davet ettiler (Kamber Saygılı Limter-İş Başkanı, Cem Dinç yönetim kurulu üyesi). Kartal Hasan Ali Yücel Tesislerinde gerçekleşen gecede türküler söylendi, halaylar çekildi, kutlama mesajları okundu; ama hep ‘elde var -dı bir- hüzün’.
Onları 2008 Haziran’
ında yaşam hakkı ve insanca yaşama koşulları talebiyle gerçekleştirdikleri grevde tanıdım; Kamber ve Cem. Heyecanlı iki çocuk adam.

Tanıdığım, televizyonlarda ateşli konuşmalarıyla mangalda kül bırakmayan sendikacılara benzemiyorlardı; lafları sade, yüzlerinde o bürokratik kabuk yoktu. Tanışmak üzere yaklaştığımda arkalarından gelen güneş, iyice saydamlaştırmıştı yüzlerini ve bir yolunu bulup gözlerine yansımıştı; su ve ateş olarak gördüm.

Gencecik insanların, tersanelerdeki iş cinayetlerinde vicdanlarımıza düştüğü yıldı 2008. Sadece o yıl içinde tersanelerde 28 kişi hayatını kaybetti. Nasıl kolay, nasıl çaresiz ölümlerdi ve nasıl hazin bir umursamazlık hakimdi her cenahta.

‘Bu kadar üretim olurken bu kadar zayiat doğaldır’ cümlesini kurabilen patronların cüretkarlığıyla, hiçbir güvenlik önleminin alınmadığı, önemsenmediği çalışma koşullarında; . İş cinayetleri, taşeronluk cehennemi.

Ancak LİMTER-İŞ’ in, o bir avuç kadar küçük sendikanın büyük mücadelesi ve çıkardığı gür sesle, hüzünlü yüzler ekranlara düşmeye başlayınca görünürlük kazanmıştı. Ağır koşullarda ciddi mücadele verdiler. Öyle ki başbakana ‘yatıyoruz, kalkıyoruz Tuzla’ dedirtene kadar uğraştılar.

Hükümetin tersaneler için meclis araştırma komisyonu kurması, dönemin Çalışma Bakanı Faruk Çelik’in kendi makamında tersane patronlarıyla ve LİMTER-İŞ yöneticileriyle toplantı yapması, cumhurbaşkanlığına bağlı devlet denetleme kuruluyla görüşmeler, TOBB’nin tarafları bir araya getiren toplantıları, meclis araştırma ve meclis insan hakları komisyonunun iş cinayetinde kurban giden işçi aileleriyle ve sendikayla meclis koridorlarında toplantılar düzenlemek zorunda kalması, tersane kapatma cezaları, taşeronluk sistemi ile ilgili olarak hem o gün hem de bu günkü Çalışma bakanları tarafından Tuzla’ya özel taşeronluk düzenlemeleri yapmaları yıllardır adeta iğneyle kuyu kazarcasına inatla ve sabırla, hiçbir tehdide boyun eğmeden verilen mücadelenin sonucudur.

Gecede Kamber’e tersanelerdeki örgütlenmeler ve LİMTER-İŞ ’in tarihi ve bugün gelinen nokta ile ilgili sorular sordum...



TERSANE İŞÇİLERİN TARİHİ 1453'DE BAŞLAR

Altan'ın soruları ve Kamber Saygılı'nın yanıtları için ikinci sayfaya geçiniz

[PAGE]



İlk grevi birikmiş ve ödenmeyen ücretleri almak için 1872 yılında gerçekleştiren tersane işçilerinin tarihi 1453 yılında haliç tersanesinin kurulmasıyla başlar.

Sendikalaşma tarihi ise tarihi boyunca tersane işçilerine ihanet eden 1947 yılında kurulmuş olan DOK GEMİ-İŞ sendikasıyla başlar. Sonra 1970 yılında sarı sendikacılığa karşı kurulan ancak 12 Mart faşizminin baskıları sonucu kapanan TERSANE-İŞ var.

Sarı sendikacılığa karşı sınıf sendikacılığı bayrağını açan sendikamız LİMTER-İŞ ise 1976 yılında bağımsız bir sendika olarak kuruldu, 1978’de DİSK’in üyesi oldu.12 Eylül darbesiyle kapılarına kilit vurulan sendikamız bu tarihe kadar birçok direnişe greve imza attı ve TİS yaptı.’
1991 yılında tekrar açılan LİMTER_İŞ 1985 yılında Haliçten Tuzla havzasına taşınan hemen hepsi taşeronluk üzerine kurulu özel tersanelerde, zor koşullarda çok kısıtlı imkanlarla da olsa bu güne kadar kesintisiz mücadelesini sürdürmüş.

GREVİMİZ EMEKÇİLERİN VİCDANI OLDU

‘1985 yılından bu güne 141 işçinin iş cinayetine kurban gittiği, neoliberal politikanın tam bir labratuarı durumunda olan tersanelerde insanı esas alan sendikamızın, mücadelemizin merkezinde doğal olarak hep yaşam hakkı olmuştur. Bu amaçla onlarca farklı eylemlerin yanında 2000 yılında 2000’i aşkın işçiyle yol keserek GİSBİR ’in kapısına, 16 Haziran 2005’de sendikamız öncülüğünde 4000 işçi TORGEM tersanesinin kapısına dayanmıştır.2008 yılında ise art arda yaşanan iş cinayetlerine karşı konfederasyonumuz DİSK ile birlikte 27-28 şubatta iki günlük yaşam hakkı grevini örgütleyen sendikamız, yine aynı yıl bildiğinden şaşmayan tersane patronlarına, onların sırtını sıvazlayan hükümete ve bürokrasiye karşı yaşam hakkı ve insanca çalışma koşulu taleplerimiz için 16 haziranda bir günlük grev gerçekleştirdi. Taşeronluk sistemiyle yüzlerce parçaya bölünmüş esnek çalışmanın ve kuralsızlığın kural haline geldiği tersane patronlarının iki dudağından çıkan sözlerin kanun olduğu tersanelerde gerçekleştirmiş olduğumuz her iki fiili ve meşru grevimizle kuyunun dibindeki işçi çığlığını kuyunun yüzüne çıkarmıştır, coğrafyamızın ve dünya emekçi kamuoyunun vicdanı haline getirmiştir.



                       Limter İş Genel Başkanı Kamber Saygılı



'HİÇBİR ŞEY ESKİSİ GİBİ OLMAYACAK' DEDİK

Mücadelemizin etkisi tersanelerde de etkisini göstermiş tersane patronları kendilerine çeki düzen vermek zorunda kalmış ve asla akıllarından dahi geçirmedikleri işçi sağlığı iş güvenliği tedbirleri almak zorunda kalmışlardır. Grevlerimizle birlikte ‘Tuzlada hiçbir şey eskisi gibi olmayacak’ demiştik. Nitekim de öyle oldu. Grevlerimizin ardından 9-10-11 saate varan çalışma saatleri 7,5 saate çekildi, iskeleler nizami bir şekilde kurulmaya başlandı, sigortalar alınan ücretler üzerinden olmasa da yatırılmaya başlandı, elektrik panoları değiştirildi, kablolar yenilendi, yüksekten düşmelere karşı fileler çekildi. Örnekleri çoğaltabiliriz ancak en önemlisi GİSBİR Başkanı Murat Bayrak’
ın ‘biz işçileri insan gibi görmüyoruz’ diyerek itirafta bulunması ve işçilerin insan muamelesi görmeye başlamalarıdır. Tabii ki grevlerimizle birlikte işçi arkadaşlarımızın tribünlerden sahaya inmesi kırık dökük de olsa patronlara karşı top koşturmaya başlanması yani zayıf da olsa bir işçi iradesinin ortaya çıkması bizler açısından altın değerindedir.

Grevden sonraki kazanımlarımızı örgütlülüğe çevirme çabamız ise 2008 yılının son aylarında başlayan ve altında kaldığımız krizle birlikte bıçakla kesilir gibi kesildi. Her ne kadar üye sayımızda artış olsa da patronların kazandığımız hakları tekrardan gaspetmelerinin önüne geçemedik. Krizin ardına sığınan tersane patronları % 30 ücretleri düşürdüler, işçi sağlığı iş güvenliğini maliyeti arttırıcı masraf olarak görmeye başladılar, 40 bine yaklaşan işçi arkadaşımızı işten attılar.

Tabii ki mücadelemizin ivmesinde bir düşüş oldu. Ancak 35 yıldır tersanelerde mücadele eden geleneksel sendikal anlayıştan hem teorik, hem pratik hem de ideolojik olarak kopan yeni sendikal anlayışı temsil eden sendikamız bu günlerin geçici olduğunun bilincinde olup o büyük güne, hürriyetin işçi tulumuyla salına salına gezeceği günlere olan inancıyla ve bir an önce denize ulaşmak isteyen nehir misali coşkulu akmaya devam edecektir.’

İKTİDARDAKİLERİN RÜYALARINA GİRER GÖZLERİ

Yaşam hakkı ve insanca çalışma koşulları.
Türküler söylenirken düşünüyorum bu kadar basitti işte talepleri.
Giden gitti kaldı hayalleri.
Gece dalgalarda yüzleri
Şükrü, Bayram, Hüseyin, Durmuş, Recep……
Dilerim iktidardakilerin rüyalarına girer gözleri.