Bu olayların canlı şahidiyim
Gelinen noktada bazı belediye başkanları bölgelerindeki iç çekişmelerin kurbanı olmaya başladı. Bizzat şahit olduğum iki örnek vereyim.
Nevşehir Belediye Başkanı Hasan Ünver'in istifasının
istendiği yönündeki haberlere ilişkin fikrimi bir önceki yazıda
dile getirmiştim.
Yazıdan sonra Başkan Ünver aradı...
Hakkındaki haberler üzerine bir açıklama yapıp yapmayacağını
sordum. Toplum olarak pek de alışık olmadığımız türden
açıklamalar yaptı.
Kendisinden dinleyelim:
"Bundan 15 yıl önce ben sıradan bir adamken,
Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan, Nevşehir Meydanı'nda elimi
havaya kaldırdı 'Hasan Ünver kardeşimi size emanet
ediyorum' dedi. O günden beri Belediye Başkanlığı
koltuğunda oturuyorum.
Sayın Cumhurbaşkanımız o gün elimi havaya kaldırdığında,
'Neden beni seçti?' diye sormadım. O gün,
'Neden beni seçtiniz?' diye sormadığım liderim,
şimdi istifamı isterse, 'Neden ben?' diye
sormam!
Bunu, davama ve liderime saygısızlık olarak görürüm
Belki de asla oturamayacağım bir koltukta, onun sayesinde
15 yıl oturmuşum. 'Kalk o koltuktan'
dediğinde, zerre kadar kırgınlık duyarsam kanım
kurusun!
Ben bir partiden ziyade, bir davaya, hem de kutlu bir davaya
hizmet ettiğimi düşünüyorum. Koca İslam coğrafyasının inanıp
güvendiği bir liderin peşinden gidiyorum. Bana vereceği her görevi,
bir an bile tereddüt etmeden yerine getirmek için
hazırım"
"Ben AK Partili'yim" diyen herkesin, bu sözleri
namus bilip ona göre hareket etmesi gerekiyor.
İstisnasız bütün belediye başkanları şunu samimiyetle itiraf
etmeli...
Yerel seçimlerde AK Parti'ye oy veren seçmenlerin yüzde 90'ı
aslında aday gösterilen kişiye değil, Cumhurbaşkanı Erdoğan'a
oy veriyor.
Erdoğan'ın sunduğu makamlara oturunca, kendini lider ilan edenlerin
de "Benim bir özgül ağırlığım var" diyenlerin
de hali ortada...
Esameleri bile okunmuyor...
İstifaları istenen belediye
başkanlarının 'Ben' demeden önce bunu iyi
düşünmeleri ve ona göre hareket etmeleri gerekiyor.
Aslında AK Parti'ye bağlı belediye ve teşkilatların yapması gereken
şey çok basitti. Erdoğan "Metal yorgunluk"tan
bahsettiği gün, istifalarını topluca genel merkeze göndermek...
Böylece hem liderin elini rahatlatmış olacaklar, hem de makama
bağlı olmadıklarını göstermiş olacaklardı.
En azından süreç, şimdiki kadar sancılı olmayacaktı. Gelinen
noktada bazı belediye başkanları bölgelerindeki iç çekişmelerin
kurbanı olmaya başladı.
Bizzat şahit olduğum bir- iki olay üzerinden örnek
vereyim.
Herhangi bir ilde, herhangi bir milletvekili veyahut teşkilat
başkanı, liyakat ve sadakat esaslarını es geçerek, kendi adamlarını
belediyede işe sokmak istiyor. Veyahut bir ihalenin,
belirledikleri kişilere verilmesini istiyor.
Belediye başkanı bu duruma itiraz ettiği an, hem
"bazı" milletvekiliyle hem de teşkilat ile ters
düşmeye başlıyor.
Hatta daha uç bir örnek vereyim.
Bir ilçenin belediye başkanı, büyükşehir belediye başkanı olabilmek
için uğraşıyor. Bunun için "bazı"
milletvekillerinin ve teşkilat mensuplarının her istediğini yerine
getirip onları kendi tarafına çekiyor.
Bir başka örnek...
Bir ilin valisi, "Bu belediye başkanı gidecek, ben kayyum
olacağım" hırsına kapılıyor. Yanına emrindeki devlet
görevlilerini de alıp, belediye hakkında kara propaganda
başlatıyor.
Bu durum zamanla karşılıklı bir savaşa dönüşüyor, belediye
başkanı hakkında Ankara'ya yalan yanlış şikayetler yağmaya
başlıyor.
Şu sıralar yaşananlar bundan ibaret.
AK Parti Genel Merkezi, bugünlerde istifası istenen belediye
başkanları hakkındaki istihbaratı milletvekilleri ve
teşkilatlardan alıyor.
Bir önceki yazımda, "Şayet bir
istifa listesi var ise, istifası istenecek belediye başkanının
bulunduğu kentteki seçmenin fikrinin sorulması gerektiğine
inanıyorum" demiştim.
Seçmenin fikri sorulmadan, sadece "Bazı"
milletvekillerinin veyahut teşkilat başkanlarının beyanı ile
belediye başkanlarının istifasını istemek, AK Parti'ye beklenmedik
zararlar verebilir.
Hem de hiç beklenmedik zararlar...
SOSYAL MEDYADA TAKİP İÇİN: