Bu millet onu Abdülhamit'in yalnızlığına terk eder mi?
Reis'e yapılan saldırılar adeta Abdülhamit'in tahtan indiriliş dönemini anlatıyor.Bu millet tarihin tekerrür etmesine izin verir mi?
Bugünü görmek için Sultan II. Abdülhamit iyi okunmalı…
Sultan’ın tahtan indirilmesiyle koca Osmanlı’nın parçalanmasının yolunun nasıl açıldığı iyi analiz edilmeli..
Soru artık nettir;
Bu millet Recep Tayyip Erdoğan’ı Abdülhamit’in yalnızlığına terk edecek midir?
Cevabı Türk milletinin kalbinde!..
Dedik ya Abdülhamit dönemi iyi okunmalı…
Çünkü bugünler içinde derstir..
O dönemde de muhalefet tarafından II. Abdülhamit tahttan indirildiği takdirde, o günkü ismiyle istibdadın (diktatörlüğün) son bulacağı, Hristiyan-Müslüman toplumdaki her kesimden insanın barış içinde birbiriyle kucaklaşacağı, Balkanlar’da, Ortadoğu’daki karışıklıkların son bulacağı, parçalanma tehlikesi yaşayan devletin parçalanma bir yana, daha sıkı bağlarla birbirine sarılacağı şeklinde bir propaganda yapılmıştı..
Balkanlar’da ve Ortadoğu’da başlayan isyan hareketleriyle bunalan ve bu haliyle adeta kaynayan bir kazanın içinde olan devletin, II. Abdülhamit gittiği takdirde durulacağına, tüm unsurların Osmanlı Devleti’ne itaat edeceğine ve tüm içtenlikleriyle devlete bağlanacağına inanılıyordu.
II. Abdülhamit’e karşı güdülen bu düşmanlık aslında, ağırlıklı olarak yurt dışı kaynaklıydı. Tüm farklı gruplar, tek düşünce altında toplanmışlardı.
Bu düşüncelerin üç sloganı hiç şüphesiz hürriyet, eşitlik ve kardeşlikti.
Muhalefetin düşüncelerine göre II. Abdülhamit tahttan inerse bu üç slogandan oluşan söylem gerçekleşecek ve adeta kopmak, parçalanmak üzere olan devlet bütünleşecekti.
Ülkeye barış gelecek, bütünlük ve huzur sağlanacak, diktatörlük bitecek şeklinde safça ümitlerle Bosna, Girit, Kıbrıs, Doğu Rumeli ve Bulgaristan II. Abdülhamit tahttan indirildikten sonra tek kurşun bile atılmadan Osmanlı Devleti’nden kopmuş ve bu topraklar böylece kaybedilmişti.
Osmanlı’dan topraklar kopmakla kalmamış beklenen huzur da gelmemiş, ülke I. Dünya Savaşı’na sokularak 12 bin 200 kilometre kare toprak kaybedilmiş, kısaca 6 yılda 6 asırlık devlet yıkılıvermişti…
Abdülhamit’i hedef alan anlayış aslında dış kaynaklıydı..
Peki neden Abdülhamit hedefti…
1839’daki Tanzimat Fermanı’ndan sonra aşama aşama yıpratılmak istenen Devlet-i Aliyye’nin kötü gidişine Abdülhamit dur demiş ve devleti güçlendirmeye başlamıştı.
Bu bağlamda Abdülhamit, karayollarını zenginleştirmiş ve ülkenin neredeyse her tarafına ulaşacak demiryolu ağları ördürmüş, Toros tünellerini açmış, telgraf hizmetlerini Libya’ya kadar uzatmış, hatta bu çerçevede ülkenin Mezopotamya petrollerini aktive ederek Osmanlı Devleti’ni bir daha sırtı yere getirilmeyecek şekilde güçlendirmeye başlamıştı.
O dönemin süper gücü olan İngiltere’yi dengelemek için, Alman Deutche Bank ve Amerikalı petrol şirketleriyle Mezopotamya’daki petrolleri aktive etmeye başlayan ve Düyun-u Umumiye idaresiyle Osmanlı borçlarının %90’ını ödeyen Abdülhamit aslında devlete yabancılar eliyle müdahale edilmesini engelleyecek bir yapının zeminini oluşturuyordu.
Fakat ne yazık ki oynanan oyunlarla yalnızlığa itilerek bunu başarmak üzereyken tahttan indirildi.
Abdülhamit’e muhalefet eden New York Times, aradan yüzyıl geçmesine rağmen bugün Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın düşürülmesini istemektedir.
Yine bu bağlamda The Guardian, Economist, İsrail’in Haaretz, Yedioth Ahranoth yine İsrail’in Jerusalem Post gazeteleri, II. Abdülhamit döneminde oluşturdukları konsorsiyum gibi, bugün de yine aynı konsorsiyumu Erdoğan’a karşı ortaya koymaktadır..
Abdülhamit Han ne diyordu o yıllarda;
“Osmanlı Devleti'nden menfaat bekleyenler ona dost görünmekte, fakat umduğunu bulamadığı zaman hemen düşman kesilmektedir..."
İşte bugünün tam benzeri değil mi?
Cumhurbaşkanı Erdoğan da aynı şeyi söylemiyor mu?
Peki ne oldu?
O dönem Abdülhamit’in tahtan indirilişini seyreden aydınlar daha sonra büyük pişmanlıklar duyarak 'Bizdik sana utanmadan iftira atan büyük hakan' diye af diliyordu...
Ama iş işten geçmişti...
1.Dünya Savaşı’nda Osmanlı Devleti Çanakkale’de, Galiçya’da, Kafkasya’da, Irak’ta, Filistin’de, Mısır’da, Arabistan’da müttefik ordularına karşı, ihanetlere ve sabotajlara maruz kalarak savaşmış, 2 milyon civarında vatan evladını şehit, yaralı ve esir olarak kaybetmişti.
Bunlar yoksulluktan kaynaklandığı gibi ihanet ve sabotajlarla da oluşmuştu.
Yıl 1917…
İngilizlerin 130 bin kişilik ordusu ve Arap isyancılara karşı Türk Ordusu Filistin ve Kudüs’ü savunuyor. Denizden ve karadan İngilizler saldırırken, isyancı Araplar da demiryollarını sabote ediyor, Arap halkını Türklere karşı isyana teşvik ediyorlardı…
Kutsal şehir Kudüs’ü teslim etmemek için var gücü ile savaşan Türk Ordusu, 3 ay kuşatmaya direniyor. Ancak hiçbir desteğin gelmemesi, Türkleri 30 bin şehit vererek 9 Aralık 1917 günü Kudüs’ü teslim etmek için geri çekilmek zorunda bırakıyordu..
Kudüs’ün bu teslimiyeti Sultan Abdülhamit Han’ın Siyonizm’in fikir babası Theodor Herzl’e verdiği cevabın gerçekleşmesinden başka bir şey değildi:
23 Temmuz 1902 tarihinde;
Siyonizm’in fikir babası Theodor Herzl, Abdülhamit Han’a Osmanlı Devleti’nin borçlarının ödenmesi için 25 milyon altın kredi ve 2.5 milyon altında rüşvet teklif etmiş.
Bunun karşılığında, Filistin ve Kudüs’e Yahudilerin yerleştirilmesini istemişti.
Abdülhamit Han’ın cevabı şöyle olmuştu:
“... Ordumuz düşmanlarının paraları ile yapılacak tahkimatın arkasına sığınmaya tenezzül etmez. Ayrıca ben bir karış dahi olsa toprak satamam. Zira bu vatan bana değil milletime aittir. Milletim bu toprakları kanlarını dökerek kazanmışlardır. Bu toprakların bedeli şehit kanıdır.”
Sultan, o süreçte Batı’ya asla güvenilemeyeceğini ve devletin içte birlik ve dışta da bekasının sağlanmasının tamamen kendi projesine bağlı olduğunu görürken şöyle diyordu:
"Dünyada yalnızız. Düşman vardır, fakat dost yoktur. Sâlib her zaman müttefik bulabilmekte fakat hilâl her zaman yalnız kalmaktadır. Osmanlı Devleti'nden menfaat bekleyenler ona dost görünmekte fakat umduğunu bulamadığı zaman hemen düşman kesilmektedir..."
Sevgili okurlar;
Bugün Batısını, ABD’si neden Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a yüklendikçe yükleniyor.Abdülhamit ile aynı kaderi yaşatmak için uğraşıyor…
Çünkü;
Bir büyük devletin üzerindeki bağımlılık kabusunu atıp kendi ayakları üzerinde durmaya başlaması ‘Nereden çıktı bu söz dinlemez adam’ dedirttiği için…
El pençe divan durduğumuz İMF' ye borcumuzu bitirdiği için…
Abdülhamit’in o büyük hayali olan Marmaray’ı, Kanal İstanbul gerçekleştirdiği için…
İşte o hayalin belgesi;
Dünyanın en büyük havalimanı yaptığı için…
Kendi silah sanayisini devreye soktuğu için…
Arkalarından değil NATO toplantısında yüzlerine ‘Dünya 5’den büyüktür ‘dediği giçin..
‘Ortadoğu’da artık Türkiye Cumhuriyeti Devletinin de söz hakkı var ’ dediği için…
Kerkük’e, Musul’a, Filistin’e, Gazze’ye sahip çıktığı için..
‘Allah’tan başka kimseye boyun eğmeyiz’ dediği için…
Sayalım mı?
Bakın İmamı Şafi’ye sormuşlar:
“Dost kimdir, dostu nasıl tespit ederiz?”
Bakın cevabı ne olmuş;
“Düşman okunu takip edin, düşman oku nereye gidiyorsa işte dost odur”
Peki bugün Düşmanın oku nereye gidiyor?
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a!
Bakın..Abdülhamit 33 yıllık saltanatının sona erdiğini tebliğ edilmeye gelinince ne demiş;
'Bu işi ben yapmadım.Sebep olanları millet arasın bulsun. Ben milletimin iyiliği için çok çalıştım.Hepsi mahvoldu.Hepsinin üzerine sünger çekildi.Kaderim böyle imiş.Müsebbiplerini millet arasın bulsun'
Mızrak gibi kalplere saplanan ve hiç çıkmayan bu tarihi sözler hiç unutulmadı!..
Allah bu sözleri Reise söyletmesin...
Erdoğan bugün ne diyor;
"Benim mücadelem sadece ve sadece Allah rızası için ,ülkem için.Bu uğurda bir bedel ödenecekse Recep Tayyip Erdoğan bu bedeli ödemeye hazirdir"
O nedenle;
Tarihten ders alan bu millet Recep Tayyip Erdoğan’ı Abdülhamid'in yalnızlığına asla terk etmeyecektir!..