"Eğer 'katil aramızda' diye başlık atıyorsak, Ağca'yı diğer katillerden ayırıyoruz. Katilleri ikiye mi ayıracağız?" Gülay Göktürk medyanın Ağca haberlerini eleştirdi.
Abone olGülay Göktürk, Bugün Gazetesi'ndeki köşe yazısında medyanın Ağca haberleriyle ilgili attığı başlıkları eleştirdi ve diye sordu.
Mehmet Ali Ağca’yla ilgili yapılmış bir hesap hatası varsa, diyelim ki bir hükümlünün iki ayrı aftan birden yararlanmaması konusunda bir içtihad oluşmuşsa ve Ağca olayında bu içtihada uyulmamışsa hatanın Yargıtay’da düzeltilmesi beklenir.
Bu hukuki bir tartışmadır.
Ağca’nın İpekçi cinayetinden sadece 5,5 yıl yatıp çıkması dolayısıyla, infaz sistemimizin çarpıklığı ya da afların kötü sonuçları da tartışılabilir. Bunlar da kişiye özgü olmayan hukuki tartışmalardır.
Ama “katil aramızda” türü başlıklar hukuki değil, siyasi mesajlardır ve doğrusu son derece vahim siyasi sonuçları vardır:
Bir insanı düşüncesinden dolayı yargılamakla, düşüncesinden dolayı affetmemek arasında bir fark yoktur. Çünkü her iki durumda da eylem değil, düşünce belirleyici faktör haline gelmiştir.
Burada, Ağca’yı diğer katillerden ayırmakla -farkında olalım ya da olmayalım- siyasi suç kavramını bir kez daha üretmiş oluyoruz. Diğer katiller affedilsin ama Ağca asla demekle, affetmediğimiz şeyin cinayet değil, Ağca’nın politik çizgisi olduğunu itiraf etmiş oluyoruz. Uğruna cinayet işlenen politik çizgiye duyulan sempatiye göre cinayeti suç saymış ya da saymamış oluyoruz.
Ağca “aramızda” dolaşan ilk katil değil şüphesiz. Şimdiye kadar aflarla, garip infaz yasamızla, nice katil, hatta seri katil daha üç beş yıl yatmadan aramıza karıştı. Ayrıca şu anda İmralı’daki katilin affedilmesi için de yoğun bir kampanya söz konusu... Türkiye’nin birçok meydanında, cenaze merasimlerinde “Apo’ya özgürlük” pankartları açılıyor.
Öyleyse katilleri ikiye mi ayıracağız? “Affedilmesi kamu vicdanını rahatsız eden ve etmeyen katiller” diye iki tür katil tanımı mı yapacak hukukumuz? Hadi bunu yaptık diyelim, “kamuoyunun vicdanını” kimin temsil ettiğine nasıl karar vereceğiz?
***
Şimdi gelelim, olayın asıl siyasi olarak tartışılması gereken boyutuna... Bu, Ağca’nın tahliyesi sırasında yaşananlardır.
Türkiye’de demokratların, onu bir kahraman gibi bayraklarla, çiçeklerle, kurbanlarla karşılayanların siyasi-ideolojik duruşlarıyla çok ciddi olarak hesaplaşması gerekiyor.
Çünkü bu siyasi-ideolojik duruş, cezaevi kapısında gösteri yapan bir avuç insanla sınırlı değil. Belki büyük çoğunluk, Çatlı’nın arkasından mevlit okutmuyor, Ağca için kurban kesmiyor, onlara alenen kahraman demiyor. Ama “devletin bekası” için cinayet işlemeyi meşru gören çok geniş bir kesim var Türkiye’de. Devletin derinlerinden beslenen, oradan emniyet güçlerine, politikacılara kadar uzanan, hatta zaman zaman devlet başkanlarını ve başbakanları da içine alan bu kesim, devletin zaman zaman “rutin dışına çıkabileceğini” söylüyor. Devletin bazı gizli operasyonları olabileceğini savunuyor. Bu suçlara da “devlet sırrı” adını takıyor.
Biz bu anlayışla tavizsiz bir fikir mücadelesi vermeden, Çatlı’ların, Ağca’ların, Oral Çelik’lerin “kahraman” olarak algılanmalarını önleyemeyiz.
Samimi olalım, içimizden kaçı, devletin bir zamanlar Asala’yla mücadele için eski ülkücülerden ekipler kurmasını, Asala militanlarının sınır dışı operasyonlarla yargısız “infaz” edilmesini yanlış buluyor? Çatlı, Ağca gibilerin “şanlı geçmişlerini” oluşturan o operasyonlar kaç kişi tarafından alenen kınanıyor? Kaç kişi başka ülkelerin içişlerine burnunu sokmayı, hükümet devirme komplolarına katılmayı, bir savaşta taraflardan birine gizlice silah yardımı yapmayı uluslararası suç olarak görüyor?
Ben bugüne kadar hiçkimsenin çıkıp da, devletin bu ekibi kullanarak işlettiği o cinayetleri kınadığını hatırlamıyorum. Peki o zaman, büyük çoğunluğun hâlâ “vatanseverlik” olarak gördüğü bu eylemlerin sahiplerinin kahramanlaştırılmasına niye şaşıyoruz?
Türkiye, bu eylemleri reddetmediği hatta “gurur duymaya” devam ettiği sürece, bir grup insanın da o eylemlerin baş aktörlerine “Türkiye sizinle gurur duyuyor” diye slogan atmalarında şaşacak bir şey yok.