BIST 9.627
DOLAR 35,20
EURO 36,65
ALTIN 2.955,99
HABER /  GÜNCEL

Bu görüntü sizi şok etmesin!

Diyanet İşleri Başkanlığı, bir yıl önce başlattığı cami vaizleri projesi ile bir ilke imza attı. Ancak atamada herkesi şok eden gelişme vardı. İşte o gelişme...

Abone ol

Mardin’in taş işlemeleriyle ünlü Melikşah Ulu Camii... Henüz öğle namazına çok var; ama camide bir hareketlilik göze çarpıyor. Yüzleri, elleri dövmeli yaşlı kadınlar, genç kızlar, 800 yüzyıllık caminin ortasında halka olmuş biraz sonra başlayacak sohbete hazırlanıyor. Çok geçmeden bölge insanından farklı olduğu hemen anlaşılan genç bir bayan geliyor ve başlıyor konuşmaya. Cemaat, “İslam’da kardeşlik” konusunu merakla dinliyor. Vaize Sacide Özay Fındık, ilgiden memnun, heyecanla vaaz ediyor. Arada, dinleyicilerden gelen soruları da cevaplıyor. Bu sırada, arka saflardan yükselen fısıltılar bölgeye ait bir gerçeği gözler önüne seriyor. Cemaatin yarısı sohbeti anlamadığı için Türkçe bilenler konuşulanları Kürtçeye tercüme ediyor. Bu tablo birçoğumuza yabancı gelse de Türkiye’nin her yerinde yaşanıyor artık. Diyanet İşleri Başkanlığı, bir yıl önce başlattığı projeyle kadınların dinlerini doğru öğrenebilmeleri için camilere ‘vaize’ atamaya başladı. Amaç, hiç ya da yeterli eğitim almamış kadınlara ulaşarak onlara, hurafe ve batıl inançlardan arındırılmış dini doğru kaynağından öğretmek. Ayrıca, toplumun temel taşlarından biri olan ‘aile’ içindeki problemlere çözümler sunarak, sağlıklı bir aile yapısının, dolayısıyla toplumun temellerini atmak. Bir annenin maddi-manevi iyi eğitim almasının, eşiyle ilişkisinden çocuklarının yetişmesine kadar aile için çok önemli olduğu gerçeğinden hareket eden Diyanet İşleri Başkanlığı’nın hedefi, nüfusumuzun yarısını oluşturan yaklaşık 35 milyon kadına ulaşmak. 15 ilde hiç vaize bulunmuyor Bundan bir yıl önce uygulamaya giren proje kapsamında bugün Türkiye genelinde 196 vaize görev yapıyor. Daha öncesinde Türkiye genelinde hem öğreticilik yapan hem de vaaz veren 45 Kur’an Kursu hocası da görevlerini sürdürüyor. Büyükşehirlerde ilçe sayısının fazlalığından dolayı vaize sayısının yüksek olması dikkat çekerken, 15 ilde hiç vaize bulunmuyor. Diyanet İşleri Başkanlığı, 2005 itibariyle vaize bulunmayan Afyon, Aksaray, Aydın, Bilecik, Bitlis, Çankırı, Eskişehir, Gümüşhane, Kars, Kırıkkale, Kırşehir, Muş, Nevşehir, Osmaniye ve Batman illerine yeni atamalar yapacak. Böylece vaizelik hizmetinin bütün halkaları tamamlanmış olacak. Türkiye’de resmî rakamlara göre, 33 milyon 457 bin 192 kadın var. Bunların 5 milyon 794 bini çalışırken, 19 milyon 114 bini çalışmıyor. Diyanet İşleri Başkanlığı’nın önceliği işte bu çalışmayan kadınlar. Başkan Prof. Dr. Ali Bardakoğlu, kadınların eğitimin birinci halkasını oluşturduğunu, aile içinde annelerin öncelikli eğitmen konumunda olduğunu belirterek, “Amacımız 35 milyon Türk kadınına ulaşmaktır.” diyor. Bu noktada Diyanet’in yaklaşımı oldukça yerinde. Çünkü, insanlığın var oluşundan beri toplumun yapı taşlarından biri olan kadın, hem sorunları hem de hayata katkısıyla yaşadığı çağı en iyi şekilde yansıtabiliyor. Şüphesiz bu durum bugün için de geçerli. Türkiye’nin batısıyla doğusunda görev yapan vaizelerin çalışma ortamları, hitap ettikleri kadın profili, dillendirilen sorunlar ve olaylara bakış açısı bunun en büyük kanıtı. Örneğin, Güneydoğu’daki kadınların en belirgin problemleri kumalık, eşler arasındaki orantısız ilişki, doğum kontrol ikilemi, gusül abdesti, erkeğin kadın üzerindeki hakları ve beden temizliğiyken, büyük metropollerdeki kadınların ilgilendiği konular çalışan tesettürlü bir hanımın erkekler arasında nasıl davranması gerektiği, kadın hakları, aile içi iletişimin detayları, tesettürün çizgileri, ergenlik dönemindeki çocuklarına nasıl davranmaları gerektiği gibi mevzular olarak karşımıza çıkıyor. Tablo bu olunca vaizelerin görevi sadece dinî konuları anlatmak olmuyor tabii ki... Nitekim onlar da bulundukları şehirde bir aile danışmanı gibi çalışıyor, cemaatin aile ve sağlık sorunları, çocuklarının eğitimiyle yakından ilgileniyor. Güneydoğu Anadolu’da çalışanlar ise mesâilerinin büyük bir kısmını cemaatin din dışındaki sorularına ve sorunlarına ayırıyor. Esma Özdemir (25) onlardan biri. Şırnak merkezde bir yıldır vaizelik yapıyor. Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi mezunu ve Urfalı. Kürt asıllı olmasına rağmen Kürtçe konuşamıyor. Yeni evli ve eşi Urfa’da görev yapıyor. İki şehir arasında mekik dokuyan Özdemir, Türkiye’de yaptıkları işin hâlâ bilinmemesinden rahatsız. Zaman içinde herkesin tanıyacağını temenni ediyor. “Şırnak kadını din görevlisine alışık değil.” diyen Esma Özdemir, kadınlara vaaz verileceği, erkek cemaat aracılığıyla duyurulmasına rağmen ilk üç hafta vaazına kimsenin gelmediğini; sonra kapı kapı dolaşarak ulaşabildiği kadınlara vaaz programını anlattığını; ilk önce beş kişiyle başlayan grupların zamanla 25-30’a kadar yükseldiğini; hatta bu rakamların Silopi, Cizre, İdil gibi ilçelerde binlere ulaştığını dile getiriyor bir çırpıda: “O anki sevincimi anlatabilmek için kelimeler yetersiz.” Vaize Firdevs Tüfekçi’nin (23) görev yeri Siirt. Uludağ İlahiyat Fakültesi mezunu. İstanbul’da bir yıl din kültürü ve ahlak bilgisi öğretmenliği yaptıktan sonra vaizelik için Diyanet’e başvurur ve Siirt’e atanır. Hayatı İstanbul’da geçen Tüfekçi için Siirt farklı bir coğrafyadır. Kadın cemaat bulmakta zorluk çekmez. On yıldır kadınlara Kur’an öğreticiliği yapan Feride Arslan’ın kurduğu bir grubu teslim alır. Böylece belirli camilerde kendini sürekli takip eden bir cemaati olur. Diyarbakır’daki üç vaizeden biri olan Fatma Özbek (29), kendi şehrinde görev yapan bir isim. Batı illerinde imkanlar daha iyi olsa da başka bir yerde görev yapmak istemiyor. “Burada din eğitiminin eksikliğini en çok hissedenlerdenim. Kadınların dilinden ancak onlardan biri anlardı.” diyen Özbek’in ‘ilahiyat’ okumasının tek sebebi de bu eksikliği hissedip gücünün yettiği kadar yardımcı olmak istemesi. Mardin merkezde görev yapan Samsunlu Sacide Özay Fındık (28) kasımdan bu yana işbaşında. Ondokuz Mayıs Üniversitesi İlahiyat Fakültesi mezunu. Mardin’e ilk kez geliyor ve burada olmaktan mutlu. İlk dönemlerden itibaren ‘yabancı’ muamelesi görmediği için de kendini şanslı hissediyor. Sohbet cemaatinin kısa sürede kendisine alışmış olmasının verimi artırdığını düşünüyor. “Kadın ikinci planda” Dr. Jale Şimşek 20 yıldır Diyanet İşleri Başkanlığı’nın hemen her bölümünde çalışmış nadir bayanlardan biri. İlk görev aldığında Kur’an kursu öğretmenliği ile vaizeliği aynı anda götürmeye çalışır. Kur’an kursu öğreticiliğinin üçüncü yılında Kur’an hocası olarak tayini Diyarbakır’a çıkar ve burada 20 yıl görev yapar. Cezaevinde yatan hanımlardan Kur’an kursu öğrencilerine kadar hemen her kesimle ilgilenir. İki yıldır Fatih Müftülüğü’nün fetva hattında görev yapan Şimşek, yaşadıklarını şöyle özetliyor: “Kadınların sorunlarını kendi problemlerim gibi dinledim. Her zaman onların yerine koydum kendimi. Amacım hemcinslerime destek vermek, sıkıntılarını gidermek, onları Allah’a ulaştırmaktı.” Jale Şimşek’e göre, günümüz vaizelerinin en önemli görevi, kendilerini dinlemeye gelen gencinden yaşlısına her kadına kimliğini kazandırmak, kadının eşi üzerindeki haklarını anlatmak, Allah’ın her kulunu ‘birey’ olarak değerlendireceğine inandırmak. Çünkü Batı’daki kadın her ne kadar modern şartlar altında hayatını sürdürüyor gibi gözükse de aslında çok yönden yine ikinci planda. Tabii ki kadınların ilgileri de sorunları da bölgelere göre değişiyor. Güneydoğulu kadınların yönelttiği sorular şehirlilere göre farklılık gösterse de genel anlamda bir ortaklık söz konusu. Güneydoğu’da okuma-yazma bilmeyen kadınların İslamî bilgileri öğrenmelerinin tek yolu sözlü aktarımla gerçekleşebiliyor. Bu zamana kadar çok fazla topluma karışmayan ve ne yazık ki kadın din görevlileri tarafından da ulaşılamayan hanımların en büyük sıkıntısı doğru bilgiyi nereden almaları gerektiğini bilmemeleri. Vaizeleri en çok şaşırtan sorunun, gusül abdesti hakkında olması bu noktada hayli önemli. Birçok kadın gusül abdestini nasıl alması gerektiğini sorular vesilesiyle öğrenmiş. Vaize Esma Özdemir’in, hanım cemaatin kendini ‘mehdi, kurtarıcı’ gibi gördüğünü söylemesi boşuna değil. “Buradaki kadınların dertleri şimdiye kadar hiç dinlenmemiş, birilerinin değer verip kendilerini dinlemesine çok ihtiyaçları var.” diyor. Kadınların çaresizlikleri karşısında bir şey yapamadığı için zaman zaman gözyaşlarına hakim olamadığını söyleyen Özdemir’e göre Şırnak kadının en büyük sorunu kumalık. “Kadın, kaç yaşına gelirse gelsin üstüne kuma gelmesini kabul edemiyor.” diyor. Şırnaklı kadınların bir sorunu da doğum kontrolü. Bölgedeki kadınlar, özellikle yeni gelinler, eşlerinden ziyade kaynanalarının gözetimi altında. Kaynanalar, doğum kontrolünü kabul etmiyor ve bunun günah olduğuna inanıyor. Vaizelerin dışında kadınların fıkhî meseleleri danıştığı ‘kadılar’ da doğum kontrolüne karşı çıkıp bunu ‘cinayet’ olarak değerlendirince hanımların kafası daha da karışıyor. Dolayısıyla doğum kontrolü hakkında ayrıntılı bilgi öğrenmek için sık sık vaizelere sorular soruyorlar. Esma Özdemir, Şırnak’ta 25 yaşına gelmiş bir kadının beşinci çocuğunu doğurduktan sonra yanına gelip ağlayarak, “Artık doğum yapmak istemiyorum, bana bir çare bulun.” demesini unutamadığını söylüyor. Firdevs Tüfekçi, bu konuda biraz farklı düşünüyor. Ona göre, Siirt’teki kadınlar diğer doğulu hemcinsleri gibi ezildiklerini düşünmüyor. Yani, onlar için ikinci planda olmak sorun olmaktan çıkmış, hayatlarının ‘ayrılmaz’ parçası haline gelmiş durumda. Hatta bazı hanımların yaşanan olumsuzlukları olması gereken gibi algıladığını söylüyor. Diyarbakır’dan Fatma Özbek ise kadınların içinde bulunduğu durumu şöyle özetliyor: ‘Buradaki kadının gerçekten adı yok. Ama bunun farkında olan kadın da fazla yok.’ Şehirdeki kadınların derdi başka Batı illerindeki hayat tarzı tabii ki kadınların sorunlarını da farklılaştırıyor. Şehirdeki kadınların daha fazla üzerinde durduğu konular genelde şöyle: Aile içi iletişim, karı-koca ilişkilerindeki sorunlar, çalışan kadınların erkeklerle ilişkilerinin seviyesi, gelin-kaynana ilişkilerinin dinî açıdan nasıl olması gerektiği, kozmetik ürünleri kullanmadaki ölçü ve her ne kadar ikinci-üçüncü eş pozisyonuna düşmeseler de eşlerinin yasak ilişkilerinden ötürü yaşadıkları sorunlar. İstanbul’da üç yıldır vaizelik yapan Gülsefa Uygun’a göre, bir vaizenin yukarıdaki konularda muhataplarını tatmin edebilmesi için hayatın her kesitiyle ilgili bilgi sahibi olmalı. Müftü ve vaizleri 2,5 yıl özel olarak yetiştiren Haseki Eğitim Merkezi’nden mezun olabilen 10 hanımdan biri olan Uygur, vaizelik yapmanın çok zor olduğunu belirterek, “Bu işi yapanlar mutlaka kendini iyi yetiştirmeli.” diyor. Salime Akdoğan Eken (37) 1988’den beri Diyanet İşleri Başkanlığı bünyesinde çalışıyor. Şu an Eyüp vaizesi. Danimarka ve Almanya’da da kadın din görevlisi olarak bulunmuş. Haseki Eğitim Merkezi’nin ilk mezunlarından. 2,5 yıl kaldığı Almanya’nın Rheinlandpfalz eyaletinde Müslüman hanımlara haftanın 6 günü vaaz verdiğini, buradaki kadınların daha çok gıda ve Hıristiyanlarla komşuluk ilişkileri gibi sosyal içerikli konularda soru sorduğunu, Türkiye’dekilerin ise büyü ya da muska hakkında bilgi sahibi olmaya çalıştığını söylüyor. Akdoğan’a göre, kadınlar mevcut problemlerini “Büyü yapmışlar, elimden bir şey gelmez.” düşüncesiyle çözüme kavuşturmaya çalışıyor. Kendisi ise problemlerinin asıl sebebini onlara göstermeye çalışıyor. Camide hoca, konferans salonunda yazar Peki kadınların sorunları neden bu kadar farklılık arz ediyor? Gülsefa Uygur, soruların gün geçtikçe farklılaşmasını aile kurumundaki bozulmaya, toplumdaki ahlakî çöküntüye ve kadınların son yıllarda daha bilgili olmalarına bağlıyor. Uygur’a en çok soru soranlar şüphesiz çalışan kadınlar. Nedenini ise Jale Şimşek, “Çalışan kadın kendine daha çok güveniyor. Dolayısıyla, sorunlarını ifade edip çözüm arayışına giriyor.” sözleriyle açıklıyor. Dinleyici profili kadar vaazların yapılış tarzı da bölgelere göre değişiyor. Vaaz, İstanbul, Ankara, İzmir ve Bursa gibi büyük şehirlerde caminin yanı sıra kültür merkezi, belediye düğün salonu gibi yerlerde yapılırken, Güneydoğu illerinde sadece cami içinde veriliyor. Örneğin, İstanbul’da yaşayan kadınlar caminin dışında da vaaz dinlemek isteyebiliyor. Maliki mezhebine göre kadınların muayyen günlerinde ilim öğrenmek için camiye girebilmelerine izi n verilmesine rağmen kadınlar o günlerde camiye gelmiyor. Dolayısıyla, anlatılan konular hakkında bilgi sahibi olamıyor. İstanbul’daki vaize Gülsefa Uygur bu konuda hanımları kesinlikle ikna edemediklerini, caminin dışında dinlemeye çalıştıklarında da kendilerinin rahatsız olduğunu söylüyor. Güneydoğu’da ise kadınlar muayyen günlerinde bırakın dışarıda dinlemeyi caminin avlusuna dahi girmiyor. Güneydoğu’daki vaizeler, caminin dışında vaaz vermelerinin imkansız olduğunun altını çiziyor. Çünkü, bu amaçla kullanılabilecek halka açık ne kültür merkezi var ne de özel salon. Camiye zor gelen kadının kültür merkezine gelmesi ise neredeyse imkansız. 1960’larda şehir şehir Türkiye’yi dolaşarak konferanslar veren yazar Şule Yüksel Şenler, o dönemdeki Türkiye’nin bugünden farklı olduğunu, konuşmasını camide yaptığında tesettürlü olmayan hanımların gelmediğini anlatıyor. Bundan dolayı, sırf camilerde konuşmak zorunda kalacağı ve toplumun her kesiminden hanıma ulaşamayacağını düşünerek Diyanet İşleri Başkanlığı’ndan gelen vaizelik teklifini geri çevirdiğini belirtiyor: ‘Ben her zaman istedim ki, beni açık da kapalı da, Müslüman da Hıristiyan da dinleyebilsin. İnsanların gözünde eğer camide vaaz veriyorsanız ‘hoca’, konferans salonun da konuşuyorsanız ‘yazar’ oluyorsunuz. İnsanlara konferans salonunda konuşmak psikolojik olarak daha tesirli.’ Şenler’e göre, büyük şehirlerde vaazların cami yerine kültür merkezlerinde yapılması daha doğru. Böylece her kesime ulaşılabilir. Vaize hazır, cami ya da kültür merkezi de. Peki ya cemaat? Çoğu kadının yaşadığı problemlerden biri de vaaz için eşinden izin almakta zorlanması. Mardin Ulu Cami’deki vaazda tanıştığımız Meryem Uzun (40) eşinden zor izin alan kadınlardan biri. “İlk dinlediğim vaazlardan birinde kadının eşi üzerindeki hakları anlatılıyordu. Yanlış olduğunu bildiğim birçok şeyi öğrenmiştim. Öğrendiklerimi eşime anlatınca, ‘sen gidip bunları mı öğreniyorsun’ diyerek kızdı ve her izin almaya çalıştığımda aramızda geçmiş olan bu konuşmadan dolayı sorun çıkarıyor.” diyor. Şüphesiz, doğuya nazaran batıda yaşayanlar bu konuda biraz daha rahat. Jale Şimşek’e göre Güneydoğu’daki kadının eşinden izin alması çok zor. Çünkü kadınlar 30-40 yaşına kadar kendileri için izin almamışlar. Hayatlarında ilk kez bir yere gitmek için izin istiyor, hatta ısrar ediyor. Dolayısıyla, “İzin verirsem hakimiyetimi kaybederim.” korkusu yaşıyor eşi. İstanbul Eyüp’teki vaaza katılan iki çocuk annesi Ayşe Sancar’ın (45) eşi tam tersine başka bir yere gitmesine izin vermezken, vaaza bizzat kendisi götürüyor: “Ben sadece ilkokulu okuyabildim. İslamiyet’i geleneklerimizde olduğu kadar öğrendim. Bu zamana kadar çocuklarıma dinî olarak bir şey veremedim. Eşim sanırım çocuklarıma dinî açıdan faydam olur diye düşünüyor.” Nafileler, farz namazların önüne geçmiş Türkiye’de İslam dininin uygulayış ve öğrenilişini olumsuz yönde etkileyen, zaman zaman da içinden çıkılmaz hale getiren faktörlerin başında hurafe, bidat ve geleneklerden gelen tabular yer alıyor. Din alimlerinin birleştikleri nokta, bu zararlı alışkanlıkların ancak İslam dininin tam olarak öğrenilmesiyle yıkılacağı. Bunun o kadar da kolay olmadığı, vaizelerin ortak görüşü. Fatma Özbek, en çok kadınların zihinlerindeki tabuları yıkamamaktan şikayetçi. Gençlerin iknaya daha açık olduğunu vurgulayarak, “Yaşlılar beni dikkate almıyor. Hurafelere, bidatlara o kadar inanmışlar ki benim İslami meselelere doğru yaklaşımım ‘uç’ olarak algılanıyor. Nafileler, farzların önüne geçmiş. Sabah namazını kılmayan biri için geçirdiği kuşluk namazı daha önemli. Burada sünnetler farz, farzlar sünnet gibi. Göreve başlamadan önce işimin bu kadar zor olduğunu düşünmemiştim.” diyor. Siirt’te görev yapan vaize Firdevs Tüfekçi, vaaz verdiği kadınların hemen hepsinin bir şeyhe ya da hocaya bağlı olduğunu, kendi söyledikleriyle onların söyledikleri arasında bir tezat olduğunda kadınların kafasının karıştığını söylüyor. Örneğin, kadınlar evlerinde başı açık dolaştığında meleklerin mekanı terk edeceğine inanırken, Fidevs Tüfekçi dinde zorluk olmadığını, helal dairede başlarını açabileceklerini ve zaten helal dairenin keyfe kâfi geleceğini sabırla anlatmaya çalışıyor. İstanbul Fatih’te görev yapan Gülsefa Uygur, batıda yerel din adamlarının etkili olmadığını, onlardan fazla medya organlarının etkili olduğunu belirtiyor. Çünkü İslam diniyle örtüşmeyen açıklamalar yapan şahıslara medya organları yer veriyor ve halkın gözündeki ‘ilahiyatçı’ imajı zedeleniyor. Böylece cemaat ve vaizenin arasına dolaylı olarak perde çekiliyor. “Keşke Kürtçe bilseydim” Güneydoğu kadınının çoğu ilkokul okuyamadığı için Türkçe bilmiyor. Kadınlar arasında Türkçe konuşmak da yakın zamana kadar ayıplandığı için bilenler bilmeyenlere de öğretememiş. Esma Özdemir, Kürtçeyi anlasa da konuşamadığı için zorluk çektiğini anlatıyor. Çünkü Şırnak, Güneydoğu illeri arasında en az Türkçe bilinen şehir olarak anılıyor. Uygun, Şırnak’ın ilçesi Silopi ve Cizre’de 3 binden fazla kadının kendisini dinlemeye geldiğini; fakat çoğunun vaazı anlamadığını belirtiyor. Buna rağmen anlamasa da gelen kadın sayısının fazla olduğuna dikkat çekerek, “Talep fazla olunca Türkçe ve Kürtçeyi bilen bir gencin vaazı tercüme etmesiyle problemi aştık. Şırnak’ta Kürtçe bilmek çok önemli. Kürtçeyi zamanında öğrenmediğim için kendime o kadar çok kızdım ki. Kürtçe bilseydim buradaki kadınlara daha çok şey anlatabilirdim.” diyor. Mardin’de görev yapan Sacide Özay Fındık da Arapça ya da Kürtçe bilmediği için zorluk çekenlerden. Mardin çokkültürlü bir şehir. Kadınlar okuma-yazma bilmese de Arapça ve Kürtçeyi iyi konuşuyor. Kendileri Arapsa Kürt komşularıyla diyalog kurabilmek için Kürtçe’yi öğreniyor ya da tam tersi. Dolayısıyla, herkes Türkçe bilmese de Kürtçe ve Arapça biliyor. Sacide Özay Fındık, vaaza gelen kadınların yanlarında ‘tercüman’ getirdiğini hatırlatarak, “Vaaz esnasındaki fısıltılar zaman zaman dikkatimi dağıtsa da rahatsız olmuyorum.” diyor. Bir vaize kadın olmazsa Şırnak’ta yaşayan 24 yaşındaki Ayşe Balçek, Türkçe konuşup anlayabilen nadir kadınlardan. İlkokulu zor şartlar altında üçüncü sınıfa kadar devam edebilmiş. Cizre’deki vaaza katılan Balçek’in görevi yanındaki annesine vaazı tercüme etmek: “Annem vaazı anlamasa da gidiyor. Denemek için ‘Bugün ne anlatıldı’ diyorum; ancak bana arada anladığı birkaç cümleden bahsedebiliyor.” Vaizelerin alışmakta zorluk çektiği bir başka konu da mezhep farklılığı. Din görevlileri ilahiyat fakültelerinde Hanefi mezhebi ağırlıklı eğitim alıyor. Bundan dolayı da Güneydoğu’daki vaizeler, yüzde 99’u Şâfi olan kadınların ilmihal sorularını cevaplamakta zaman zaman zorlanıyor. Kendilerini bu konuda yetiştirmeye çalışıyor, içinden çıkamadıkları sorular olduğunda il müftülüğünden yardım istiyorlar. Sacide Özay Fındık bu durumdan hiç şikayetçi değil. “Şâfi mezhebini çok az biliyordum. Şimdi bütün ayrıntılarıyla öğrenmiş oldum. Batıdaki bir şehre tayin olsaydım bu bilgileri öğrenemeyecektim.” diyor. Her kadın kendini en iyi anlayacak olanın bir kadın olduğunu bilir. Bunun için de kadınlar bir araya geldiğinde yaptıkları en önemli eylem konuşmaktır. Ve her kadın tıpkı gündelik hayatta olduğu gibi dinî bilgiler edinmeye çalışırken de sorunlarını dinleyecek kişinin ‘onlardan biri’ olmasını ister. Vaazlardan sonra başlayan soru-cevap turlarında kadınlar kendi sorunlarını anlatırken de çekimser kalabiliyor. Onların rahat olması için tek şart, karşılarındaki vaizenin de ‘evli’ olması. Eğer vaize evli değilse eşiyle olan özel problemlerini, aile yaşantısını paylaşmıyor. Dr. Jale Şimşek, “Bir vaize kesinlikle evli olmalıdır.” diyor. Sebebini ise şöyle açıklıyor: “Gelen kadınların yüzde doksanı evli. Eğer evliyseniz inandırıcılığınız daha fazla oluyor. Bir de çocuk sahibiyseniz işiniz daha da kolaylaşıyor.” Firdevs Tüfekçi, bekar olduğu için Siirtli kadınların evlilik, aile, çocuklarıyla ilgili problemlerini hiç anlatmadıklarını sadece saç boyama, bakım ürünlerini kullanma hakkında sorular yönelttiklerini ifade ediyor. Tüfekçi mümkün olduğu kadar hanımlara yardımcı olmaya çalıştığını vurgulayarak, “Her ne kadar bu rahatlığı dinleyicilere vermiş olsam da sorunları olduğu halde soramıyorlar. Yardımcı olabileceğime inanmıyorlar.”diyor. Vaizeler Türkiye’de yeni yeni tanınmaya başlasalar da aslında yüzyıllardır süren bir geleneğin temsilcisi konumundalar. Sadece şimdilerde bu hizmetin veriliş şekli değişmiş durumda. Gülsefa Uygur’a göre vaizeler oturmasından kalkmasına, alışverişine kadar her şeye dikkat etmesi, kadınlara model olması gerekiyor: “Eğer kötü gözlerle bakan bir kadını sıcak bakışlarınla yumuşatamıyorsan cemaate verebileceğin bir şeyin yoktur.” Jale Şimşek de vaizenin tüm insanları kolaylıkla kucaklayabilecek yapıda olması gerektiğini belirterek, “Elit yaşayacağım’ diye yola çıkarsanız vaize olamazsınız. ‘Modern insanlarla birlikte olacağız’ derseniz ulaşmanız gereken kişilerle diyalog kuramazsınız. Kimseye karşı verimli olamazsın.” diyor. İl müftülükleri ise vaizeler aracılığı ile hanım cemaate ulaşıyor olmanın mutluluğunu yaşıyor. Diyanet İşleri Başkanlığı da vaizelik kurumu üzerinde ciddi olarak duruyor. Vaizelerin Türkiye’de önemli bir boşluğu doldurduğunu, bugünün ve geleceğin annelerine ulaşmanın tek yolunun vaizeler aracılığıyla olacağını aktarıyor. NASIL VAİZE OLUNUR? Diyanet İşleri Başkanlığı vaizelerin her anlamda donanımlı olmasına önem veriyor. Bir hanımın vaize olabilmesi için ilahiyat fakültesini bitirmiş olmasının yanı sıra Kamu Personeli Seçme Sınavı’ndan (KPSS) 75’in üzerinde puan alması, vaizelik için özel eğitimden geçmesi, ‘vaize olur’ iznini alabilmesi için Diyanet İşleri Başkanlığı’nda yapılan mülakatta başarılı olması gerekiyor. Mülakatta vaize adayının dış görünüşünden ses tonuna, entelektüel birikiminden pozitif bilimler hakkındaki bilgisine ve insan ilişkilerindeki sıcaklığına kadar birçok özelliğine bakılıyor. Bu şartların sonucunda vaizeliğe başvuran her on kişiden sadece biri ya da ikisi alınabiliyor. PROF. DR. BEYZA BİLGİN: KADIN VAİZEYE YILLARCA ALIŞAMADI Türkiye’nin ilk vaizesi Beyza Bilgin ilahiyat fakültesini bitirir bitirmez Ankara İmam Hatip Lisesi’nde görev yapmaya başlar. İl müftüsü, Bilgin’nin diksiyonunu çok beğendiği için haftada bir gün hanımlara vaaz vermesini ister. Bu teklif karşısında, çoğu kişi gibi kadınların vaiz olamayacağını düşünerek tereddüt eder. Bir mahsuru olmadığı söylenince de Ankara Ahi Tura Camisi’nde vaaz vermeye başlar. Gerekli duyuru erkek cemaate yapılır. İlk vaaz için kürsüye çıkan Bilgin, karşısında hiçbir kadını göremez. O an şaşkınlık yaşadığını belirterek, “Beni dinlemeye gelen kadınların hepsi alışkanlık olduğu için balkon tarafına çıkmıştı. Hepsinin önümdeki saflara gelmesini istedim. Sonra müftü bey beni takdim etti. Gelenler yaşını başını almış kadınlardı. Gençleri de karşımda görmek istediğimi, kızlarını da getirmelerini istedim. Ertesi hafta kızları da gelmişti. Caminin kalabalığı her geçen gün artarken kadınların böyle bir programa ne kadar ihtiyacı olduğunu anladım.” diyor. Böylece Türkiye’nin ilk vaizesi kürsüye çıkmış olur. Vaazlar rutin olarak altı yıl sürer. Bilgin’nin yararlanacağı Türkçe İslami kaynak yok denecek kadar azdır. Neyse ki okul arkadaşları konular hakkında Arapça kaynaklardan süratle çevirerek yapar. Tamamen fahri olarak yapılan bu görev Bilgin’nin akademik çalışmaları nedeniyle sona erer. Diyanet İşleri Başkanlığı bu yıllardan sonra kısmi de olsa hanım din görevlilerinden atamalar yapar fakat ya uzak olduğu için giden olmaz ya da kısa süre içinde dayanamayıp istifa dilekçeleri verilir. Oluşan bu boşluğu talep olduğunda kadın Kur’an kursu hocaları doldurmaya çalışır. PSİKOLOG YASEMİN UÇAL: DOĞU-BATI KADINI AYNI ŞEYİ YAŞIYOR Din ve psikoloji birbirinden ayrılamaz. İslam dini de insanın hayatını tamamen kuşatan bir yapıya sahip. Kadını en iyi kadın anlar. Güneydoğu’da hayatı boyunca bir kişi tarafından bile derdi dinlenmemiş kadınlar var. Vaizelerin bu noktada çok yardımcı olacaklarını düşünüyorum. Güneydoğu illerinde psikolojik destek almak gibi bir kültür henüz yok. Vaaz sonrası kurulan iletişimle böyle bir ihtiyacın farkına varılacağını düşünüyorum. Güneydoğu süperegonun (gelenek ve değerlerin içgüdüleri kontrol etmesi) yoğun yaşandığı bir yer. Süperego ‘Sen bunu yaptın, şunu yaptın’ diye insanı sürekli suçlar. Suçluluk hissi de insanı depresyona sevk edeceği için vaizeler bu durumdaki kadınlara yardımcı olabilir. İntiharları önlemenin de en etkili yolu budur. Elbette, vaizeler tamamen yeterlidir diyemeyiz. O zaman bütün psikologlara haksızlık etmiş oluruz. Ama fayda sağladığını da kabul etmeliyiz. Vaizeler bireysel, gençlik ve yetişkin psikolojileri nedir bunu bilmeli ve üç ayrımı da gözeterek bu insanların temel dinamikleri hakkında genel bilgileri almalılar. Vaizelerin neyi nasıl aktardığı ve karşı taraftaki yankısı önemli. Bence vaizelerin dil, yaklaşım, üslup konusunda dikkatli olmaları gerekiyor. Vaizelerin okulda aldıkları pedagojik formasyonun dışında da kendilerini geliştirmeleri şart. Vaizeler şu an bizim ulaşamadığımız bir topluma ulaşıyor. Bu önemli. Güneydoğu’da hastanelerde psikolog yok. Vaizeler köprü vazifesi görebilir. Örneğin, ikili ilişkileri sonrasında kadın psikolojileri ve yaşadıkları olaylar hakkında rapor hazırlamalılar. Batıdaki psikologlar ve danışmanlık merkezleri vaizelerle diyolog kurmalı ve bu kadınlara ulaşmaya çalışmalı. EMİNÖNÜ VAİZİ MUSTAFA AKYOL: TÜRKİYE BU UYGULAMAYA SAHİP ÇIKMALI Hanım cemaat açısından bu uygulama çok faydalı. Hanımlar genel anlamda camiye daha mesafeli kalmışlardır. Bir Müslüman için cami önemli bir değerdir. Bu vaazlar vesilesiyle hanımlar camiye kazandırılıyor. Kadının aile yaşantısındaki rolü çok önemli. Hanımların daha çok bilgiye, eğitime ihtiyacı var. Çünkü bir çocuğu yetiştiren annedir. Fakat, bu hizmeti yerine getirirken uygun hizmet ortamının da oluşturulması gerekiyor. Saat 11’de hanımlar camide toplanıyor. Bir saat vaaz sürüyor, ardından erkek cemaat gelecek diye acele ediliyor. Vaizeler bu konuda sıkıntı yaşıyor. Bu problemi çözmek için camilerde hanım vaizelere tahsis edilecek irşad salonları olmalı. Çünkü çok ciddi bir hizmet veriliyor. Daha profesyonelce yapılmalı. Ne kadar uygun bir ortam oluşturulursa verimlilik de artacaktır. Hatta, vaizeler slayt gösterisiyle vaazlarını anlatmalı. Böylece hanımların hem gözlerine hem de kulaklarına hitap ederek vaazları daha verimli hale getirebilirler. Bu hizmetin ne kadar faydalı olduğu kadınlara ve eşlerine anlatılmalı. Hatta bir cuma hutbesinin konusu bu olabilir. Sadece cami panolarında vaazın yer ve zamanını duyurmak yetersiz. Medyanın da bu hizmeti destekleyip duyurması lazım. Şu an yaşanan en büyük eksiklik bu uygulamadan kadınların haberinin olmaması. VAAZLAR HANIMLARIN HAYATINA NE KATTI? Mahiye Akbayrak (47): Vaazlara düzenli olarak bir yıldır geliyorum. Bilmediğim bir sürü bilgiyi öğrendim. Onları komşularıma, arkadaşlarıma anlatıyorum. Vaizelerle ilişkimiz çok iyi. Onlara bütün tüm sıkıntılarımızı anlatabiliyoruz. Keşke daha önce böyle ortamlarda bulunmuş olsaydım. Eminim çocuklarımızı yetiştirirken faydaları olacaktı. Meryem Aydın (58): Beni vaazlarda en çok etkileyen şey Kur'an-ı Kerim'in mealinin anlatılmasıydı. Şimdiye kadar meal sohbeti dinlememiştim. Kur'an'ın bizden neler istediğini anlamak hayatımda çok şeyi değiştirdi. Önceden sadece okuyorduk. Şimdi Allah'ın benden ne istediğini öğrendikçe Kur'an'a verdiğim kıymet arttı. Öğrendiklerimi aileme de anlatıyorum. Çocuklarım çok faydalanıyor. Vaazlar sayesinde dinimizi öğrenmemizin ne kadar önemli olduğunu fark ettim. 58 yaşındayım ama dinimi öğrenmek için ilk kez çaba harcıyorum. Naciye Pak (30): Vaazlara ilk başlarda düzenli gelmekte zorlandım. Bir şeyler öğrenmeye başladığımı anlayınca hiç aksatmadım. Aile içi problemlerim vardı. Vaazlar ve vaizemizin sayesinde sabrın ne kadar önemli olduğunu, hayata farklı bakmayı, sıkıntılarımı duayla başımdan atmayı öğrendim. Kadınların bir çoğunun bu tarz sohbet ortamlarına ihtiyacı var. Kadınlar bir araya geldiğinda sıkıntılarından konuşur ama kimse çare bulmaz. Hatta herkes bir derdini daha ortaya döker daha da moral bozulur, umutsuzluğa kapılırsın. Vaazlarla sıkıntılarıma çözüm, gönlümde de rahatlık buldum. Cemile Akkaya (32): 10 yaşındaki kızımı da yanımda getiriyorum. Artık alıştı. Çok dikkatli dinlediğini görüyorum. Benim ona anlatamayacağım şeyleri burada öğreniyor. Bu vaazlar vesilesiyle ne kadar bilgilenirsem o kadar 'iyi anne' olabileceğime inanıyorum. Hayatımdaki ciddi bir boşluk doldu. Müslümanım ama dinimin inceliklerini bilmiyorum. Sadece dinin farzlardan ibaret olmadığını çok sonra anladım. Eğer daha erken anlamış olsaydım şimdi daha bilgili olabilirdim. Kaynak: www.aksiyon.com.tr