Merhum Cumhurbaşkanı Turgut Özal'ın oğlu Ahmet Özal, arşivden çıkardığı bir fotoğrafı basın mensuplarına göstererek inanılmaz iddialarda bulundu
Abone olMerhum Cumhurbaşkanı Turgut Özal'ın oğlu Ahmet Özal, babasının öldüğü tarihte Anadolu Ajansı (AA) foto muhabiri tarafından çekilen bir fotoğrafı göstererek, ''Rahmetli hastaneye, çocuk bölümüne girerken. Ölü bir hali varsa, söyleyin. Ayağına bakarsanız, ayağına basıyor, kollarından yardım ediyorlar. Bu hastane girişiyle ifadelerdeki hastane girişi benziyor mu? Merak ediyorum. Birinin bunu açıklamasını istiyorum'' dedi.
Ahmet Özal, babası Turgut Özal'ın ölümüne dair iddialara yanıt vermek amacıyla düzenlediği basın toplantısında, Özal'ın ölümüyle ilgili karanlıkta kalan bir çok yön bulunduğunu söyledi.
Ahmet Özal düzenlediği basın toplantısında babasının saçını haftaya yetklililere teslim edeceklerini ve şimdiye kadar neden teslim etmediklerini açıkladı. Ahmet Özal'ın, Merhum Cumhurbaşkanı'nın hastaneye götürülürken çekildiği fotoğrafı basın mensuplarıyla paylaşması toplantıya damgasını vurdu.
OLAY FOTOĞRAF
Ben size birşey söyleyeyim. Babamın hastaneye geldiğinde öldüğünü söylediler. Şimdi size bir fotoğraf göstereceğim. Bu fotoğrafı ben çekmedim. Bu fotoğraf babamın hastaneye girdiğinde yaşadığını gösteriyor. Ölmüş bir insan adım atamaz. Adım atıyor. Başı dik. Biri bunu bana izah etsin.
O SABAH SPOR YAPMADI
Babam o sabah spor yapmadı. Fotoğrafta da gördüğünüz gibi üzerinde takım elbise var. Öldüğü günün sabahı spor yaptığı iddia edildi ancak bu tamamen şehir efsanesi.
KAN ÖRNEKLERİ ÇÖPE GİTTİ
Raporda da yer alan kan örneklerinin yok olduğunu ifade eden Ahmet Özal, aile olarak 1998'de kan örneklerini talep ettiklerini ve soğutucu arızalandığı için çöpe gittiğinin söylendiğini anlattı.
Bunun gibi bir çok örnek bulunduğunu anlatan Özal, ''Hastaneye gittiğinde, tekrar hayata getirme sırasında verilen sodyum karbonat miktarı için doktorlar, 'Öyle bir miktar normal insanı bile öldürür' dedi. Kan değerleriyle ilgili bulunanlar ürkütücü'' dedi.
GİTMEYEN BİR HASTA ARACI BULDULAR
Adli Tıp Kurumu'nun teknik bulgularının yurt içi ve dışındaki başka teknik uzmanlarca da yorumlanmasını isteyen Ahmet Özal, sözlerine şöyle devam etti:
''Rahmetli vefat ettiği gün ambulans yoktu. Hasta taşıma aracı bulundu. 1970 model, 3. vitese geçmeyen ve yürüyemeyen bir araba getirildi. İçinde hasta ayağa kalkamıyor, 40 derece açıyla oturabiliyor. Gülhane Askeri Tıp Akademisi'ne haber verilmesine rağmen, buradaki insanlar tedavi için beklerken, nedense bir anda araç Hacettepe Hastanesi'ne götürülüyor.
ÇOCUK BÖLÜMÜNE GÖTÜRDÜLER
Hacettepe Hastanesi'nde kimsenin haberi yok, Çocuk Bölümü'ne götürülüyor. Çocuk Bölümü'nde büyük acile götürülüyor. Korumalar 'Doktor' diye bağırıyorlar, çünkü doktor yok, çünkü haber de verilmemiş. Bazı ifadelere göre, orada yarım saatle 40 dakika arasında bekletiliyor. Karnını tutarak iniyor. Bunların şahitleri var. Şimdi ben size şunu okuyacağım: Hacettepe Hastanesi'ne vardığında, o zamanki doktor Aysel (soyadını söylemeyeceğim, DDK raporunda var), 'Benim kanaatim hastaneye ölü geldi. Bütün müdahalelere rağmen geri döndürülemediği yönündeydi. Gördüğümde hiç bir canlılık emaresi yoktu. Nabız ve tansiyon alınamıyordu. Göz pupilleri dilate olmuştu, el ve ayaklarda morarma başlamıştı. Gözlemime göre, hastaneye getirildiğinde, en az 20-30 dakika önce ölmüştü. Veriler bu durumu gösteriyordu. Ne Köşk'te ne ambulansta müdahale yapılmıştı.'
TIBBİ ANLAMDA ÖLDÜĞÜNÜ SÖYLEYEMEYİZ
Ambulansta bir şey yapılamazdı, çünkü ambulans değildi, içinde ekipman yoktu. Sadece bir hasta taşıma aracıydı. Dr. Mustafa Kadri (soyadını yine söylemiyorum) beyanında, 'Ben ve diğer doktor arkadaşlar, yardımcı sağlık personeliyle sayın Cumhurbaşkanı'nı karşıladık. Ambulansta kimler vardı tam olarak hatırlamıyorum. Aracın önünde şoför vardı. Ambulans sedyesini çıkarmakta zorlandık. Rahmetli sedyede yatıyordu. Vücudunun baş kısmı, 30-45 dereceye nispeten dik duruyordu, yani oturuyordu. Tansiyonunu ve nabzını alamadık. Muhtemelen kalbi ve solunumu durmuştu. Rahmetlinin bu haline halk dilinde tanımlamayla 'ölü' diyebiliriz. Ancak o anki bulgulara baktığımızda tıbbi anlamıyla öldüğünü söyleyemeyiz' şeklinde açıklamaları var. Babam, 20 dakika önce oraya varmadan önce ölmüş.''
BU FOTOĞRAFTA ÖLÜ BİR HALİ VAR MI?
Basın toplantısında babasının öldüğü tarihte AA foto muhabiri tarafından seçilen fotoğrafı da gösteren Ahmet Özal, şöyle konuştu:
''Bir fotoğraf göstereceğim. Rahmetli hastaneye, çocuk bölümüne girerken. Ölü bir hali varsa, söyleyin. Bu resim, AA'nın çektiği resimdir. 17 Nisan tarihinde ve arşiv numarası vardır. Ayağına bakarsanız, ayağına basıyor, kollarından yardım ediyorlar. Oradaki sağ ayak, rahmetlinin, sol ayak korumanın. Korumaları tanıyorum. Bu ifadelerle ben de merak ediyorum ve soruyorum, hiç bir bilgim yok. Bu hastane girişiyle ifadelerdeki hastane girişi benziyor mu? Merak ediyorum. Birinin bunu açıklamasını istiyorum. Bu, AA'nın fotoğrafı. Devletin ajansı.''
O TARİHLERDE FOTOĞRAFIN BİR ÖNEMİ YOKTU
8. Cumhurbaşkanı Turgut Özal'ın oğlu Ahmet Özal, bu fotoğrafın daha önce Rota Ajans'ta yayımlandığını, aynı gün Milliyet Gazetesi'nin tek sayfa çıkan ekspres baskısında da yer aldığını belirterek, şunları kaydetti:
''O tarihlerde tabii bu resmin çok önemi yoktu. Şimdi önemi var. 17 Nisan ekspres baskı Milliyet Gazetesi. 30 dakika önce ölmüş bir insan, yürüyerek, yardım edilerek, kollarından tutularak hastaneye girebilir mi? Tıbben bunu doktorlara soruyorum. Bu resmi ben çekmedim, bilmiyorum. Türkiye'de hiç bir şey gizli kalmaz. Adli Tıp Kurumu raporu da Türkiye'de gizli kalmayacak. Türkiye'de yeni bir yapı var. Bunlar ortaya çıkacaktır. Ancak bunların altında kalacak insanlar da olacak. Aldığım tüm hakaretlere rağmen buraya kadar geldim. Bundan sonrası Allah'ın, adaletin takdiridir.''
NEDEN ŞİMDİ KONUŞUYOR?
HABERİN DEVAMI DİĞER SAYFADA
[PAGE]
NEDEN ŞİMDİ KONUŞUYOR?
Kendisine en çok ''Turgut Özal'ın ölümüyle ilgili niye şimdiye kadar konuşmadınız da şimdi konuşuyorsunuz?'' sorusunun yöneltildiğini belirten Ahmet Özal, şöyle konuştu:
''İnsanlar bunu haklı olarak sorabilirler, çünkü yaptıklarımı bilmiyorlar. Ben, 1993 yılından itibaren bu işle mücadele ettim. 1997 yılında sesimi duyurabildim. Arşivden bulunabilir, kasım ayı Tempo dergisinde, bugün söylediklerimin tümü vardır. Sadece babamla ilgili değil, Türkiye'nin en karanlık yılı 1993'ün meseleleriyle ilgili. 1998'de Fatih Altaylı'nın 'Teke Tek' programında da bu konuyu tartıştım. Hatta o dönemde yapılan anket çalışmasında da halkımızın yüzde 95'i inanmadığını söylemişti. Ben o zaman da 'Kamuoyu vicdanını rahatlatmak için bu işin incelenmesi gerekir' demiştim. Meclis'te 1999'da milletvekili olduğum zaman önerge vermiştim. Ben o zaman da 25 milletvekili arkadaşımla babamın ölümü ve 93 yılının aydınlatılması için Meclis'te komisyon kurulması için uğraştım. Maalesef kimse bunları ciddiye almadı ve önergem rafa kaldırıldı.''
ŞOV YAPMAYA İHTİYACIM YOK
Turgut Özal'ın ölümünü, gündeme gelmek için kullandığı yönündeki iddiaların kendisini üzdüğünü dile getiren Ahmet Özal, ''Ben 10 sene boyunca Başbakanlık Köşkü'nü de Cumhurbaşkanlığı Köşkü'nü de gördüm. Benim şov yapmaya, dikkat çekmeye ihtiyacım yok, bu konuda hevesim de yok. Bunu yazan arkadaşlar, buraların kapısını dahi görmemiştir'' diye konuştu.
Turgut Özal gibi Eşref Bitlis, Cem Ersever, Uğur Mumcu, Çetin Emeç ile Madımak ve Başbağlar olayların aydınlatılması gerektiğini kaydeden Özal, ancak bu ölümlere ilişkin dosyaların zaman aşımı nedeniyle rafa kaldırılmasından endişe ettiğini söyledi.
BİR SÜRÜ İNSAN ÖLÜMÜ RAFA KALDIRILACAK
HABERİN DEVAMI DİĞER SAYFADA
[PAGE]
BİR SÜRÜ İNSAN ÖLÜMÜ RAFA KALDIRILACAK
Ahmet Özal, sözlerine şöyle devam etti:
''Yakın zamanda bir sürü insanın ölümleri rafa kaldırılacak. Buradan Meclis'e sesleniyorum. Faili meçhuller ve şüpheli ölümlerde kesinlikle zaman aşımı olmamalıdır. Zaman aşımının Meclis'te, kanun değişikliğiyle kaldırılması gerekir. Kanun değişikliğini sayın Tayyip Erdoğan, AK Parti ile diğer partilerden rica ediyorum. Çünkü bu sadece benim meselem değil. Bu mesele herkesin meselesi. Benim mücadelem sadece rahmetli babamla ilgili değildi. Her konuşmamda rahmetli babamın ardından Uğur Mumcu'nun adını andım. Uğur Mumcu, Bahriye Üçok, Başbağlar hepsini sıraladım. Sağ ya da sol diye ayırım yapmadım. Rahmetli Uğur Mumcu ve o görüşteki insanlar benimle aynı görüşte olmayabilir ama bu benim onları korumamam anlamına gelmez.''
8. Cumhurbaşkanı Turgut Özal'ın oğlu Ahmet Özal, Adnan Menderes ve arkadaşları hakkındaki idam kararları gibi Deniz Gezmiş ve arkadaşları hakkındaki idam kararlarının da kaldırılması gerektiğini savundu.