BIST 9.550
DOLAR 34,54
EURO 36,01
ALTIN 3.005,46
HABER /  POLİTİKA

Bu da JİTEM'in görünen zulmü!

HEP Diyarbakır İl Başkanı Vedat Aydın'ın eşi Şükran Aydın, 19 yıl sonra çok çarpıcı açıklamalarda bulundu.

Abone ol

Yakınlarını faili meçhul cinayetlerde kaybedenlerin bir araya gelerek oluşturdukları ortak ses, yıllardır suskun kalan bazı isimleri de harekete geçirdi...

5 Temmuz 1991'de kaçırılıp iki gün sonra cesedi bulunan eski Halkın Emek Partisi (HEP) Diyarbakır İl Başkanı Vedat Aydın'ın eşi, 19 yıl sonra Zaman'dan Melih Duvaklı'ya çarpıcı açıklamalarda bulundu. Şükran Aydın'ın yaşadıkları, cinayetlerin neden aydınlatılamadığını gözler önüne seriyor. Eşinin öldürülmesinden sonra şikâyetçi olarak emniyete giden Şükran Aydın, dönemin Diyarbakır Emniyet Müdür Yardımcısı Hüseyin Kocadağ (1996'da Susurluk kazasında öldü) tarafından sorgulanmış ve ölümle tehdit edilmiş. Cinayetin ardından 5 yıl boyunca JİTEM tarafından yakın takibe alındığını belirten acılı eş, 1991'den bugüne kadar tam 60 kez gözaltına alındığını söylüyor. Her gözaltına alındığında evi de aranan Şükran Hanım, "Eşimle çekilmiş bir tek fotoğrafım dahi kalmadı. Hepsini aramalarda aldılar, bir daha geri vermediler." diyor.

Halkın Emek Partisi (HEP) Diyarbakır İl Başkanı Vedat Aydın, 5 Temmuz 1991 günü gece 24.00 sularında kendilerini polis olarak tanıtan bir grup tarafından 'ifadesi alınmak üzere' evinden alındı. Eşi Şükran Aydın o gece yaşananları şöyle anlatıyor: "Kapı çalındı. Vedat gidip, kapıyı açtı. Yaklaşık 5 dakika sonra gelerek bana, 'Siyasî Şube'den polisler gelmiş, beni şubeye kadar götürecekler, merak etme.' dedi. Kapının önünde uzun boylu, zayıf, saçları seyrek ve dağınık, sarışın, elinde telsiz olan biri duruyordu. Onun dışında iki kişi daha ellerinde uzun namlulu silahlarla bekliyordu."

Bu ayrılış, Şükran Aydın'ın kocasını son görüşü oluyor. Şükran Aydın, içeri girer girmez eşinin avukatı Hüsniye Ölmez'i arayıp durumu kendisine bildiriyor. Avukat, hemen Diyarbakır Emniyet Müdürlüğü ile irtibata geçiyor; ancak emniyet, Aydın'ın gözaltında olmadığını söylüyor. Ardından başta Diyarbakır Emniyet Müdürlüğü, Olağanüstü Hal Bölge Valiliği, Vilayet Savcılığı, Jandarma Alay Komutanlığı'na kadar tüm sivil ve askerî birimlere başvuruda bulunuluyor. Ancak, hiçbir kurumdan Aydın hakkında bilgi elde edilemiyor. 7 Temmuz 1991'de Ergani-Maden yolu üzerinde bir ceset bulunuyor. Kafatası parçalanan ve vücudunda 8 kurşun deliği bulunan ceset, birkaç saat içinde defnediliyor. Bir gazetecinin olayı duyması, soruşturmanın seyrini değiştiriyor. Ceset çıkarılarak tespit yapılınca Vedat Aydın'a ait olduğu belirleniyor. Diyarbakır'a getirilen Aydın'ın cenazesi 10 Temmuz 1991 günü defnedildi. Cenazede kalabalığın üzerine ateş açıldı, 3 kişi öldü. Eşinin ölümünden sonra çok daha dramatik bir süreç yaşadığını söyleyen Şükran Aydın, o günleri şöyle anlatıyor: "Eşimin ölümü ile ilgili şikâyetçi olduğumuzda ifade için emniyette 9 buçuk saat tuttular. İfademi Susurluk kazasında ölen Hüseyin Kocadağ aldı. Soruşturmayı o yürütüyordu. Eşimi devletin öldürdüğünü söyledim. Tehdit ettiler. 'İfadeni değiştirmezsen seni de ortadan kaldırırız.' diyorlardı; ama değiştirmedim. Emniyetten çıktıktan sonra benim savaşım başladı." Şükran Aydın'ın anlatımına göre eşinin ölümünden sonra kendisine yönelik izleme hiç bitmemiş. Aydın, 60 kez gözaltına alınıp sorgulanmış. Her seferinde evine de baskın düzenlenerek arama yapılmış. Evdeki pek çok şeye el konulmuş. Öyle ki, eşiyle çekilmiş bir tek fotoğrafı bile bulunmuyor şimdi. 5 yıl boyunca JİTEM'in Toros marka aracının oturdukları binanın önünden eksik olmadığını söylüyor: "Her akşam gelir kendilerini göstere göstere beklerlerdi. Eşimin annesi gelir, dua okur kapımıza üflerdi. Çok korkuyordu. Susurluk süreci ile birlikte takibat yavaşladı."

Şükran Aydın da eşinin ölümünün bir dönüm noktası olduğunu düşünüyor. Vedat Aydın cinayetinden sonra Güneydoğu'daki faili meçhul cinayetlerde bir anda artış olduğunu söyleyen Şükran Hanım, yaşanan son gelişmelerden sonra yeniden harekete geçeceklerini, gerekirse Ankara'ya gideceklerini belirtiyor.