BIST 9.109
DOLAR 34,24
EURO 37,63
ALTIN 2.921,56

Bu beyler aklını kaçırmış

Levent Gültekin'in HDP Cumhurbaşkanı adayı Selahattin Demirtaş hakkında yazdığı yazı.

HDP’nin cumhurbaşkanı adayı Selahattin Demirtaş alışılmışın dışında bir politika izliyor.
Kimlik siyasetini bir tarafa bırakmış, ülkenin bütününe hitap etmeye çalışıyor. Ortak değerlere her zamankinden daha çok vurgu yapıyor. “Sadece Kürtlerden değil, herkesten” oy istediğinin altını çiziyor.

“Kürtler bu ülkeyi bölmeye çalışıyor” endişesi duyanların bu endişelerini gidermeye uğraşıyor.
Kısacası birlik, bütünlük, barış temalı bir kampanya yürütüyor.
50 bin insanın canına mal olmuş bir kavganın tarafları, Demirtaş’ın öncülüğünde birbirine el uzatıyor.
Bundan hepimizin heyecan duyması gerekir, öyle değil mi?

Fakat bazıları için öyle değil. İktidar partisi mensupları, Selahattin Demirtaş’ın barışçı politikasını, ılımlı tutumunu kötülüyorlar! Demirtaş’ın bu seçimde kimlik siyasetinden vazgeçmiş olmasını ikiyüzlülük olarak görüyorlar.

Mesela AK Parti genel başkan yardımcısı Hüseyin Çelik yaptığı bir basın toplantısından şöyle diyor: “Ulusalcı, solcu çevreler Selahattin Demirtaş’ı yeni keşfetti. Selahattin Demirtaş bunların cici oğlanı oldu. (...) Ulusalcı, ırkçı çevrelere karşı Selahattin Demirtaş’ın üslubu son derce toleranslı...”

Ülkenin düşman kardeşleri bu seçimde tokalaşmaya çalışıyor. Birbirini daha iyi anlamak için ortak payda arıyor. Önyargılar kırılıyor. Çatışma değil konuşma ve anlaşmaya öncelik veriliyor.

Bundan rahatsız olmak, bu yakınlaşmayı dinamitlemeye çalışmak nasıl bir mantığın ürünüdür?
Ne yani, Kürtler ile ulusalcılar sonsuza dek kavga mı etsinler?
Türkiye’de kimse yakınlaşmasın, kucaklaşmasın, barışmasın mı?
İşler hep kinle, nefretle, dışlamayla mı yürüsün?
Hüseyin Çelik, politikadan daima ve durmadan çatışmayı mı anlıyor?
Kendisinin ve partisinin prensibi bu mudur yani?

Bu tür rahatsızlık belirtisi gösteren sadece Hüseyin Çelik değil.
Başbakan Erdoğan’ın danışmanlarından AK Parti milletvekili, Yeni Şafak’ın Yasin Doğan mahlaslı yazarı Yalçın Akdoğan da şöyle diyor: “Demirtaş, Demokratik Özerkliği rafa kaldırmış, Kürt meselesinin kapsamlı çözümünü ise unutmuş... Neredeyse Kürt demekten çekinen HDP başkanının daha adayken kendine yabancılaşmaya başlaması çok hazindir.”

Bir dakika...
Burada hazin olan ne?
Demirtaş’ın ne yapması lazımdı? Bu seçimde de sadece Kürtlere mi hitap etmeliydi? Birliğe, bütünlüğe çağırmak yerine, ayrımcılık mı yapmalıydı?
Kardeşlik, dostluk ve barış çağrısını “hazin” diye nitelemek nasıl bir zihniyetin ürünüdür?
Hepimiz kimliklere sıkı sıkıya sarılıp demokrasiyi unutalım, barışa hiç yönelmeyelim, öyle mi?
Bu beyler bunu mu istiyorlar?

Yalçın Akdoğan aynı yazıda “Demirtaş'ın kişisel popülaritesini artırması Kandil'deki örgüt ağalarını çok rahatsız edecektir” diyerek bir taraftan da Selahattin Demirtaş’ı PKK liderlerine ve “Şahin” tutumlu Kürtlere şikâyet ediyor.
Akıl alır gibi değil.

AK Parti yetkililerinin bu rahatsızlığından siz bir şey anladınız mı?

Siyaseti ülkenin bütünlüğü, refahı, birliği, kardeşliği için değil, kendi iktidarının devamı için yapanların içine düştükleri acıklı bir açmazdır bu.
Evet, “hazin” olan, Demirtaş’ın kimlik vurgusundan kaçınması, barışçı tutum benimsemesi değil, hükümet taraftarlarının barışçı politikaları kınayacak denli tuhaflaşmalarıdır.

İslamcı bir iktidarın Alevilerden oy almak için onların sorunlarına eğilmesine ikiyüzlülük değil, “demokratlık” diyeceğiz.
İslamcı bir iktidarın Kürtlerden oy almak için onları anlamaya çalışması, sıcak mesajlar vermesine “açılım”, “kardeşlik adımı” diyeceğiz.
Fakat bugüne kadar kimlik siyaseti yapmış bir siyasetçinin her kesime hitap eder duruma gelmesine “ikiyüzlülük” diyeceğiz öyle mi?

Bu yeni politikaları destekleyip, teşvik edip, kalıcı hale getirmeye çalışmamız gerekmez mi? Sanırım AK Partililer bütün değişimleri, bütün açılımları, bütün siyasi yenilikleri kendi uhdelerinde görüyorlar.
Onlardan başka kimse değişemez.
Onlardan başka kimse samimi olarak bir açılım sağlayamaz.
Onlardan başka kimse gerçekten bu ülkenin barışçıl bir ortama kavuşmasını isteyemez.
Onlardan başka kimse ülkenin bütününü kucaklayamaz.

Bu beylerin gösterdiği rahatsızlığa “siyasi” manevra deyip geçemeyiz. Memleketin, milletin hayrına olan bir gelişmeden rahatsız oluyorlar. ‘Barış’ı, kaynaşmayı kalıcı hale getirecek bir tutumdan rahatsızlık duyuyorlar!
Oluşan barış havasını siyasi ihtiraslarına feda ediyorlar!
İktidar hırsı gözlerini kör etmiş sanırım, ne yaptıklarının, ne dediklerinin farkında değiller.
Üstelik rahatsızlıkları sadece Demirtaş’dan da değil.
Yıllardır CHP’yi “Dine ve dindarlara mesafe koyuyor” diye yerden yere vurdular.

Bu seçimde CHP dindar bir aday gösterdi.
Önceki eleştirilerinde, yakınmalarında dürüst iseler, CHP’deki bu olumlu değişimden mutlu olmaları gerekirdi. “Ne güzel, artık CHP de bu ülkenin değerleriyle, toplumun bir kesimiyle arasındaki buzları eritiyor” deyip bu adımı desteklemeleri gerekirdi.
Fakat tam tersi oldu.
CHP’yi takiyye yapmakla suçluyorlar!
Beyefendilerin bu tutarsızlıkları, AK Partinin devletleştiğinin açık göstergesidir.
Türkiye’nin yeni İslamcı- Ulusalcıları hepimize hayırlı olsun.