Bu beyler aklını kaçırmış
Levent Gültekin'in HDP Cumhurbaşkanı adayı Selahattin Demirtaş hakkında yazdığı yazı.
HDP’nin cumhurbaşkanı adayı Selahattin Demirtaş
alışılmışın dışında bir politika izliyor.
Kimlik siyasetini bir tarafa bırakmış, ülkenin bütününe hitap
etmeye çalışıyor. Ortak değerlere her zamankinden daha çok vurgu
yapıyor. “Sadece Kürtlerden değil, herkesten” oy
istediğinin altını çiziyor.
“Kürtler bu ülkeyi bölmeye çalışıyor” endişesi
duyanların bu endişelerini gidermeye uğraşıyor.
Kısacası birlik, bütünlük, barış temalı bir kampanya yürütüyor.
50 bin insanın canına mal olmuş bir kavganın tarafları, Demirtaş’ın
öncülüğünde birbirine el uzatıyor.
Bundan hepimizin heyecan duyması gerekir, öyle değil mi?
Fakat bazıları için öyle değil. İktidar partisi mensupları, Selahattin Demirtaş’ın barışçı politikasını, ılımlı tutumunu kötülüyorlar! Demirtaş’ın bu seçimde kimlik siyasetinden vazgeçmiş olmasını ikiyüzlülük olarak görüyorlar.
Mesela AK Parti genel başkan yardımcısı Hüseyin Çelik yaptığı bir basın toplantısından şöyle diyor: “Ulusalcı, solcu çevreler Selahattin Demirtaş’ı yeni keşfetti. Selahattin Demirtaş bunların cici oğlanı oldu. (...) Ulusalcı, ırkçı çevrelere karşı Selahattin Demirtaş’ın üslubu son derce toleranslı...”
Ülkenin düşman kardeşleri bu seçimde tokalaşmaya çalışıyor. Birbirini daha iyi anlamak için ortak payda arıyor. Önyargılar kırılıyor. Çatışma değil konuşma ve anlaşmaya öncelik veriliyor.
Bundan rahatsız olmak, bu yakınlaşmayı dinamitlemeye çalışmak
nasıl bir mantığın ürünüdür?
Ne yani, Kürtler ile ulusalcılar sonsuza dek kavga mı etsinler?
Türkiye’de kimse yakınlaşmasın, kucaklaşmasın, barışmasın mı?
İşler hep kinle, nefretle, dışlamayla mı yürüsün?
Hüseyin Çelik, politikadan daima ve durmadan çatışmayı mı
anlıyor?
Kendisinin ve partisinin prensibi bu mudur yani?
Bu tür rahatsızlık belirtisi gösteren sadece Hüseyin Çelik
değil.
Başbakan Erdoğan’ın danışmanlarından AK Parti milletvekili, Yeni
Şafak’ın Yasin Doğan mahlaslı yazarı Yalçın Akdoğan da şöyle diyor:
“Demirtaş, Demokratik Özerkliği rafa kaldırmış, Kürt
meselesinin kapsamlı çözümünü ise unutmuş... Neredeyse Kürt
demekten çekinen HDP başkanının daha adayken kendine yabancılaşmaya
başlaması çok hazindir.”
Bir dakika...
Burada hazin olan ne?
Demirtaş’ın ne yapması lazımdı? Bu seçimde de sadece Kürtlere mi
hitap etmeliydi? Birliğe, bütünlüğe çağırmak yerine, ayrımcılık mı
yapmalıydı?
Kardeşlik, dostluk ve barış çağrısını “hazin” diye nitelemek nasıl
bir zihniyetin ürünüdür?
Hepimiz kimliklere sıkı sıkıya sarılıp demokrasiyi unutalım, barışa
hiç yönelmeyelim, öyle mi?
Bu beyler bunu mu istiyorlar?
Yalçın Akdoğan aynı yazıda “Demirtaş'ın kişisel
popülaritesini artırması Kandil'deki örgüt ağalarını çok rahatsız
edecektir” diyerek bir taraftan da Selahattin
Demirtaş’ı PKK liderlerine ve “Şahin” tutumlu Kürtlere şikâyet
ediyor.
Akıl alır gibi değil.
AK Parti yetkililerinin bu rahatsızlığından siz bir şey anladınız mı?
Siyaseti ülkenin bütünlüğü, refahı, birliği, kardeşliği için
değil, kendi iktidarının devamı için yapanların içine düştükleri
acıklı bir açmazdır bu.
Evet, “hazin” olan, Demirtaş’ın kimlik vurgusundan kaçınması,
barışçı tutum benimsemesi değil, hükümet taraftarlarının barışçı
politikaları kınayacak denli tuhaflaşmalarıdır.
İslamcı bir iktidarın Alevilerden oy almak için onların
sorunlarına eğilmesine ikiyüzlülük değil, “demokratlık”
diyeceğiz.
İslamcı bir iktidarın Kürtlerden oy almak için onları anlamaya
çalışması, sıcak mesajlar vermesine “açılım”, “kardeşlik adımı”
diyeceğiz.
Fakat bugüne kadar kimlik siyaseti yapmış bir siyasetçinin her
kesime hitap eder duruma gelmesine “ikiyüzlülük” diyeceğiz öyle
mi?
Bu yeni politikaları destekleyip, teşvik edip, kalıcı hale
getirmeye çalışmamız gerekmez mi? Sanırım AK Partililer bütün
değişimleri, bütün açılımları, bütün siyasi yenilikleri kendi
uhdelerinde görüyorlar.
Onlardan başka kimse değişemez.
Onlardan başka kimse samimi olarak bir açılım sağlayamaz.
Onlardan başka kimse gerçekten bu ülkenin barışçıl bir ortama
kavuşmasını isteyemez.
Onlardan başka kimse ülkenin bütününü kucaklayamaz.
Bu beylerin gösterdiği rahatsızlığa “siyasi” manevra deyip
geçemeyiz. Memleketin, milletin hayrına olan bir gelişmeden
rahatsız oluyorlar. ‘Barış’ı, kaynaşmayı kalıcı hale getirecek bir
tutumdan rahatsızlık duyuyorlar!
Oluşan barış havasını siyasi ihtiraslarına feda ediyorlar!
İktidar hırsı gözlerini kör etmiş sanırım, ne yaptıklarının, ne
dediklerinin farkında değiller.
Üstelik rahatsızlıkları sadece Demirtaş’dan da değil.
Yıllardır CHP’yi “Dine ve dindarlara mesafe koyuyor” diye yerden
yere vurdular.
Bu seçimde CHP dindar bir aday gösterdi.
Önceki eleştirilerinde, yakınmalarında dürüst iseler, CHP’deki bu
olumlu değişimden mutlu olmaları gerekirdi. “Ne güzel,
artık CHP de bu ülkenin değerleriyle, toplumun bir kesimiyle
arasındaki buzları eritiyor” deyip bu adımı
desteklemeleri gerekirdi.
Fakat tam tersi oldu.
CHP’yi takiyye yapmakla suçluyorlar!
Beyefendilerin bu tutarsızlıkları, AK Partinin devletleştiğinin
açık göstergesidir.
Türkiye’nin yeni İslamcı- Ulusalcıları hepimize
hayırlı olsun.