BIST 9.390
DOLAR 34,43
EURO 36,29
ALTIN 2.837,00
HABER /  GÜNCEL

Bu anılar çok can yakacak

Mason olan Demirel'in yakın arkadaşı Seyfi Basa'nın anıları, bir çok Türk ünlüsünün başını yakacak. Basa, çok kişinin kendisinden sahte rapor istediğini belirtiyor.

Abone ol

“25 sene başhekimlik yaptığım için mafyasından zenginine kadar bana işi düşmeyen kalmadı. Hapse mahkûm olmuştur; hapis yatamaz diye rapor verirdim. Çocuğu sakattır, araba alacak, ‘Seyfi Bey rapor verir’ der, gelirler, verirdim. Hiçbir şeyden korkmazdım, hâlâ korkmam. Ben sahtekârlığı iyilik için yapardım. Bakanlık da raporlarımı kabul ederdi. Çünkü benim raporum geçerli olurdu, Süleyman Bey’in (Demirel) arkadaşı olduğum için. Herkeste ‘Nasıl olsa Seyfi istediğini yaptırır’ zihniyeti vardı.” Seyfi ve başhekim kelimeleri, soyadını söylemeye gerek duymadan hatırlatmaya yeterli olacaktır onu. Hiç kullanmadığı ön adı ile birlikte İbrahim Seyfi Basa’dır bu sözlerin sahibi. 25 yıl boyunca İstanbul’daki Cerrahpaşa, Vakıf Gureba, Beyoğlu, Haseki ve Haydarpaşa Numune hastanelerinde başhekimlik yapmış olan Basa, Lion, Rotaryen ve söylediğine göre üst dereceden (32) mason birisidir. “... ve çok gariptir ki 1962’de ben Cerrahpaşa Hastanesi’nin başhekimi oldum” diyen Seyfi Basa, olayın garipliğini de şu cümlelerle açıklamakta: “Hastanedekilerin hepsi hocamdı ve ben çok gençtim. 38-39 yaşlarında iken, o zaman Türkiye’nin en büyük hastanesi olan Cerrahpaşa’ya, Türkiye’nin en genç başhekimi olarak tayin oldum.” Birçok kişiyle ve anısı bulunan ve bu anılarını kaleme almaya devam eden, onları yayımlamayı ise en azından hayatta olduğu sürece düşünmeyen Seyfi Basa, hatıralarından ancak bir tanesini bizimle paylaşıyor. Haseki Hastanesi Başhekimi iken Dündar Kılıç’ın kendisine geldiğini söyleyen Basa, şunları anlatıyor: “Kılıç, ‘Benim 4 ay mahkûmiyetim var. Çok mühim işim var. 5 ay sonra girmem için bana bir rapor verir misin?’ dedi. Bir adamın 4 ay sonra hapse girmesi ile 4 ay evvel girmesi arasında bir fark var mı? Rapor verdim, 5 ay hapse giremez diye.” ‘Dündar Kılıç nerede görse elimi öptü’ Bunun üzerine Dündar Kılıç, Seyfi Basa’ya ertesi gün, kardeşi vasıtasıyla, 1976 veya 77’nin parasıyla içinde 500 milyon lira bulunan bir teşekkür mektubu gönderir. Anlattığına göre Seyfi Basa mektubu büküp kardeşi vasıtası ile Dündar Kılıç’a iade eder: “On beş dakika sonra Dündar geldi. ‘Affedersin, bugüne kadar kim ne yaptı ise benden para aldı. İlk defa böyle bir şeyle karşılaştım’ dedi. Ondan sonra Dündar nerede görse elimi öpmüştür. Bunlar kabadayı idi. Şimdikiler kabadayı değil, sahtekâr ve dolandırıcı.” Seyfi Basa ilk defa 1965 yılında başbakanlık koltuğuna oturan Süleyman Demirel’le arkadaştır. Bu sebeple, raporları daha bir itibar görmektedir. Onun Demirel’le tanışıklığı ise politikacı amcazadesi Ercüment Basa vesilesi ile olmuştur. Amcasının oğlu Mazhar Basa ise CHP ve GP’den 13. dönem milletvekili olarak Meclis’te bulunmuştur. Demirel’le Seyfi Basa’nın ilişkisi zamanla ilerler. Hatta Demirel 1967’de o zaman İstanbul Üniversitesi’ne bağlanması gündeme gelen Cerrahpaşa Hastanesi’nin başhekimi Seyfi Basa’ya, gitmek istediği hastaneyi tercih etmesini bile söyler. Basa, ‘hiç bir arkadaşımın yerini almak istemem’ derse de önce Vakıf Gureba’ya cildiyeci olarak tayin edilir, 23 gün sonra da eski başhekimin istifa etmesiyle kendisi o koltuğa oturur. Seyfi Basa ancak 1974 yılında, Bülent Ecevit’in Necmettin Erbakan’la kurduğu Birinci Ecevit Hükümeti döneminde Erbakan tarafından görevden alınır. Bunun üzerine Süleyman Demirel ona imzalı fotoğrafını gönderir. Seyfi Basa bu sefer Şişli Etfal Hastanesi’ne cildiyeci olarak tayin edilir. Fakat, Ecevit’in Erbakan’la kurduğu bu hükümet ancak 8 ay ayakta kalabilir. Ardından, sağlık bakanı olan Kemal Demir ona ‘Hangi hastanenin başhekimliğini istiyorsun?’ diye sorar. Beyoğlu Kuledibi Hastanesi’nde kısa süre başhekim olan Basa, oradan da 1976 yılından ‘1985’e kadar sürecek Haseki Hastanesi Başhekimliği’ne geçer. Seyfi Hoca, o işin ardından, son başhekimlik görev yeri olan Haydarpaşa Numune Hastanesi’ni ıslah etmek üzere buranın başına getirilir. Sonradan kendisine söylendiğine göre, askeri tıbbiyeli olduğu için, zamanın Cumhurbaşkanı Kenan Evren istemiştir onun buraya gelmesini. Ankara Cinayeti konusunda neden konuşmuyor? 1921 yılında Rize/Pazar’da dünyaya gelen Seyfi Basa, ailesinin Kafkaslar’dan geldiğinin kuvvetle ihtimal olduğunu söylemektedir. Dedesi İshak Basa en son Çorum Valiliği’nde bulunmuş, babası Nazım Basa ise hukuk eğitimi almasına rağmen mesleğini hiç yapmamış, ticarete atılmış Seyfi Basa, ilkokulu Pazar’da okuduktan sonra orta ve lise tahsilini Trabzon’da yatılı okulda tamamlar. Sonrasında 1938 senesinde İstanbul Hukuk Fakültesi’ne girer. İstanbul’daki ikinci senesinde ise askeri tıbbiyeye geçer. Prof. Siyami Ersek gibi tanınmış tıp adamları ile birlikte okuyan Basa, 1944 yılında teğmen rütbesiyle mezu nolur. Stajını 1945 senesinde Ankara da Gülhane’de yapan Basa, o yıl meydana gelen ve meşhur ‘Ankara Cinayeti’ olarak anılan hadise hakkında da bilgi sahibidir. Doktor Neşet Naci cinayete kurban gitmiş, bu olayla bağlantılı olarak Ankara Valisi Nevzat Tandoğan da intihar mı, cinayet mi olduğu hâlâ tartışmalı bir şekilde hayatını kayetmiştir. Dost sohbetlerinde konu ile ilgili bilgilerini aktardığını öğrendiğimiz Seyfi Basa’nın, bu konudaki sorularımız karşısında tavrı nettir: “O mevzuda konuşmam.” Anlaşılan, bu hadise de Seyfi Hoca’nın hatıraları arasındaki yerini sır olarak korumaya devam edecek. 1948 yılında imtihanı kazanarak Ankara Gülhane’ye cildiye asistanı olarak giden Basa, 1951 senesinde cildiye mutehassısı olup bir de kara ordusundan hava ordusuna geçer. Türk ordusunda bir ordudan başka bir orduya geçmek imkansızdır. Ama Basa, bu konuda bir ilki başarır. Gizli bir el mi yoksa talihi mi yardım etmiştir ona, bilinmez. Böylece, kara ordusunda kalsaydı mecburi hizmet için Anadolu’nun birçok yerine gitmesi söz konusu olacakken, Ankara ve Eskişehir’de tesisi bulunan hava ordusunda görev alır. Eskişehir’de iken devlet tarafından yurtdışına eğitimlere gönderilir. O tarihlerde Adnan Menderes’in, mecburi hizmet süresini 15 yıldan 10 yıla indirmesini fırsat bilerek, askeri tıbbiye mezunu olduğundan binbaşı rütbesini de almasına rağmen ordudan ayrılır. Kısa bir süre Zeynep Kamil Hastanesi’nde çalışır. Arkasından da yukarıda adı geçen hastanelerde başhekimlik yapar. ‘Devletin kasasında para olsun, millet açlıktan ölsün’ Bunca yıl başhekimliğin ardından 1987 yılında Süleyman Demirel tarafından Doğru Yol Partisi İstanbul İl Başkanlığı’na gelmesi istenir. Demirel’le olan ilişkisi buna en temel etkendir ama Basa’nın bu partiye yakın durmasının sebebi Cumhuriyet Halk Partisi’nin izleyegeldiği politikalardır: “Halk Partisi’ni gençliğimden beri hiç tasvip etmedim. Çünkü bizim çocukluğumuzda Türkiye’nin en fakir yeri Rize idi. CHP’lilerin bir zihniyeti vardı. Devletin kasasında para olsun, millet acından ölsün. Politika bu idi. Demokrat Parti’nin 1950 seçimlerinde o kadar büyük bir zafer kazanması tamamiyle halkın onlardan nefret etmesine bağlı idi. Dikkat ederseniz hâlâ bu nefret sürüyor.” Bu dönemde İstanbul/Fatih’ten DYP adına milletvekili adayı da olan Seyfi Hoca, Turgut Özal’ın karşısında kazanamayacağını kestirip, adaylıktan çekilir. Türkiye’nin ilk özel çocuk hastanesini kurdu Osmanlı döneminin ilk çocuk hastanesi Şişli Etfal’i kuran ile cumhuriyet devrinde Adana’da Türkiye’nin ilk özel hastanesini açan kişilerin ortak özelliği, isimlerinin İbrahim olmasıdır bilgisin veren Basan; “1990 yılında Türkiye’nin ilk özel çocuk hastanesi Seba’yı açtım. Benim ön ismim de İbrahim’dir” diyor. ‘Doktorlardan ve insanlardan nefret ettim’ Türkiye’de sedef hastalığını tedavi eden tek kişi olduğunu iddia eden Seyfi Hoca, İngiltere’den getirttiği bir iğne sayesinde bugüne kadar 4 bin sedefli hastada iyi netice aldığını ifade ediyor. Uzun yıllar başhekimlik yapmış birisi olan Seyfi Basa, içinde bulunduğu doktorlar dünyası hakkında ise bunca yıldan sonra hiç iyi konuşmamaktadır: “Türkiye’de son senelerde bozulan ticari ahlaktır; senelerdir dostluk, akrabalık, arkadaşlık kalmamıştır; bir tek para kalmıştır ortada. Ben bu hastaneyi açtıktan sonra evvela doktorlardan, sonra insanlardan nefret ettim.” Yılların tıp adamı Seyfi Basa, tıp ve doktorlar dünyasındaki ilginçliklere de dikkat çekiyor. Basa, doktorların birçoğunun özel giderlerini vergiden düşmek için limited şirket kurduklarını, buna rağmen muayenehane kapılarına şirketin ismini değil, kendi isimlerini yazdıklarını söyleyerek, bu konuda yetkilileri uyarıyor. ‘Doktorlar şirket kurar ama isme tabela asamaz’ diyor. Seyfi Hoca, diyet uzmanlığı gibi bir şeyin olmadığını, akupunkturun aslında bir psikolojik tedavi yöntemi olduğunu, fakat Türkiye’de ticari bir araç haline gelerek ilgili ilgisiz her alanda uygulandığını anlatıyor; berberlerin ‘sivilce tedavisi yapılır’ diye tabela asması karşısında ise şaşkınlığını dile getiriyor. Sabih Tansal’ın eniştesi Tevfik-Sabiha Tansal’ın kızı Nermin Hanım’la yaptığı evlilik sayesinde Boğaziçi Üniversitesi’nin eski rektörü Sabih Tansal’ın da eniştesi olan Seyfi Basa oldukça geniş bir çevreye sahiptir. Bu kadar geniş bir çevre edinmesinin sebebini, İstanbul’a daha ilk geldiğinde bütün sosyal kulüplere üye olmakla açıklayan Basa, Moda Deniz ve Moda Yelken kulüplerine üyeliklerinin yanında Büyük Kulüb’ün de yaşayan en eski üyesi durumundadır. ‘Bursaspor’la şike yaptık’ 1975’te, gazetelerde müstear isimle (ne olduğunu açıklamıyor) yazılar yazan, doktorların yanında, büyükelçiler ve Cemal Ulusoy, Sakıp Sabancı gibi iş dünyasının köklü isimlerinin de bulunduğu kişilerle bir zaman öncesine kadar özel toplantılarda bir araya gelen Basa, Beşiktaş’a üyeliğinden önce 1986 sezonunda Servet Takiş’in başkan olduğu dönemde Rizespor’da yöneticilik yapmıştır: “Benim dönemimde bir şike yaptık. Ondan sonra sporla alakayı kestim. Şike yapılıyordu, biz de Bursaspor’la son maçı oynarken yaptık o zaman. Ve birinci ligde kaldık. - Satın mı alındı maç? “Satış yoktu da hatır vardı. Özel bir konuşma idi. 84. dakikada bir penaltı ile birinci ligde kaldık.” - 84. dakika üzerinde anlaştınız! “Öyle rivayet edilir. Kaynak: Aksiyon Dergisi