Ayhan Korkmaz’ın “Tabular ve Tuhaf Adetler” adlı kitabında, toplumlardaki inanılması güç adetler şaşkına çevirecek.
Abone olAyhan Korkmaz’ın kaleme aldığı “Tabular ve Tuhaf Adetler” adlı kitabında, bazı toplumlardaki inanılması güç adetler konu ediliyor.
Melanezya’da teyze çocukları arasındaki ilişki ensest kabul edilirken, halayla ilişki doğal görülürdü. Kamchdal’da evlendiği kız bakire çıkan erkek, “kızının yetişmesinde ihmalkar davrandığı” için kayınvalidesine sitem ederdi. Yaşlıları diri diri toprağa gömen Yeni Hebridlerde, gömülmek istemeyen yaşlılara, “ailenin yüz karası” olarak bakılırdı. New South Wales’daki bazı kabilelerde, kadınların ilk doğan çocuğu dinsel tören için kabile tarafından yenirdi. Tibet’te evden ayrılan misafir, dil çıkarılarak uğurlanırdı. Zulular düşmanın alnının ortasını ve kaşını, Çinliler ise idam edilen ünlü haydutların safrasını yerlerdi.
Dünyanın çeşitli bölgelerinde yaşayan toplumların bugün için bize “inanılmaz” gelen tuhaf adetleri, kitaba konu oldu. Ayhan Korkmaz’ın kaleme aldığı “Tabular ve Tuhaf Adetler” adlı kitap, Aykırı Yayınları’ndan piyasaya çıktı. Kitapta, Avustralya yerlilerinden Afrika kabilelerine, Avrupa ülkelerinden Uzakdoğu’ya kadar pek çok toplumun “tuhaf” gelenek ve inanışlarına yer veriliyor.
Korkmaz’ın araştırmalarına göre, inanılması güç adetlerden bazıları şöyle:
Kuzeybatı Melanezya’da teyze çocukları arasındaki ilişki ensest olarak kabul edilirken, halayla ilişki “yerinde bir ilişki” olarak değerlendirilirdi.
Bakireliğin hoş karşılanmadığı Kamchdal’da evlendiği kızın bakire olduğunu gören erkek, kayınvalidesine “kızının yetişmesinde ihmalkar davrandığını” için sitem ederdi.
Japonya’da İmparator Buşido devrinde Samuray denilen savaşçı kastın üyeleri arasında eşcinsellik bir kuraldı.
Eski Roma’da 24 Nisan kadın fahişelerin, 25 Nisan da erkek fahişelerin günü olarak kutlanıyordu.
Avustralyalı Kamilaroiler cesur bir insanın kalbini ve ciğerlerini, Filipinlerde yaşayan Efugaolar ise öldürdükleri düşmanın beynini emerlerdi.
Zulular ‘düşmana gözlerini kırpmadan bakabilme gücünü kazanabilmek için’ düşmanlarının alnının ortasını ve kaşını, Çinliler ise idam edilen ünlü haydutların safrasını yerlerdi.
Yeni Gine yerlileri, misafirlerini uğurlarken inlemelerle birlikte bütün bedenlerini çamura buluyorlardı.
Tibet’te ise misafir evden ayrılırken ona dil çıkararak uğurlamak adetti.
Eskimolar ve Hintlilerde misafirin yediği yemek dolayısıyla ev sahibine teşekkür etmesi, geğirmesiyle anlaşılıyordu.
KİRLİLİK ADETİ VE LAZIMLIK KULLANAN AVRUPA
Kirliliğin temel kural olduğu Ortaçağ döneminde de ilginç uygulamalar yaşandı. Bunlardan bazıları şöyle:
Ortaçağda Avrupa’daki rahibelerin yüz ve ellerinden başka yerlerini yıkamaları kesin olarak yasaklanmıştı. Kastilya Kraliçesi İsabella bile 50 yıldan fazla süren hayatı boyunca iki kez banyo yapmıştı.
Kirlilik adeti Amerika’ya da bulaşmış Pennsylvania ve Virginia eyaletlerinde “banyo yapmayı yasaklayan” ya da belirli kısıtlamalar getiren kanunlar çıkarılmıştı. Philadelphia’da ise kanunla bir ay içinde birden fazla banyo yapan insanlar cezaevine gönderiliyordu.
Tuvaletle henüz tanışmayan Avrupa’da lazımlıkları sokaklara boşaltma adeti 17. yüzyıla kadar sürdü. Fransa krallarından 14. Louis, gününün belli bir zamanını lazımlığında oturarak geçirir, devlet işlerini de buradan yürütürdü.
1600’lerde İstanbul’a gelen İngiliz büyükelçiler, lazımlık kullanma ve bunu da pencereden boşaltma adetleri yüzünden şehirden uzak olan Tarabya’yaki bir konağa gönderilmişti. 19. yüzyıla gelindiğinde, kesin olarak tuvalet kullanma sözü vermeleri üzerine Taksim’e taşınmalarına izin verilmişti.
GÖMÜLMEK İSTEMEYEN YAŞLILAR
Bazı toplumlarda günümüzün aksine “yaşlılık” iyi karşılanmıyor ve yaşlıların kendilerini öldürmeleri bekleniyordu.
Eskimoların yaşlıları, iyice güçten düşünce intihar yoluna başvururken, Fijili yaşlı erkekler, ölme isteğini yakınlarına söylerlerdi. Kararlaştırılan gün geldiğinde de yaşlı erkek, canlı olarak toprağa gömülürdü.
Yeni Hebridlerde de yaşlılar diri diri toprağa gömülürken, gömülmeyi istemeyen yaşlılara ise “ailenin yüz karası” olarak bakılırdı.
İsveç’de akrabaları yaşlılığın acılarından kurtarmaya yarayan “aile topuzları” adlı dikenli topuzlar, son zamanlara kadar bulunuyordu.
ÇOCUK KURBAN ETME ADETLERİ
Çocuk kurban etmek de bir çok toplumda görülen “tüyler ürpertici” adetlerden biriydi. Kartacalılar, site devletlerinin koruyucusu Tanrı Moloch’a kendi öz çocuklarını yakarak kurban ederlerken, Fenikeliler, salgın hastalıklar, kuraklık, savaş kaybetme gibi büyük felaketlerin yaşandığı günlerde “en sevdikleri çocuklarından birini” tanrıları Baal’e kurban verirlerdi.
New South Wales’da bazı kabilelerde, her kadının ilk doğan çocuğu, bir dinsel törenin parçası olarak kabile tarafından yenirdi.
Eski Isparta’da da çocuklar doğduklarında topluluğun yaşlılarına götürülür, yaşayıp yaşamayacaklarına onlar karar verirdi. Sağlıklı olanlar ana babalarına verilirken, sakat ve hastalıklı olanlar öldürülürdü. İstenmeyen çocukların öldürülüp derelere atıldığı Ortaçağ’da her adımda bir çocuk ölüsüyle karşılaşmak olağandı.