BIST 9.420
DOLAR 34,33
EURO 36,35
ALTIN 2.835,26
HABER /  GÜNCEL

BTP'den dış politika eleştirisi

BTP Genel Sekreteri Dr. Kaplan; ABD, AB ve IMF eksenli politikalar yürüten AKP iktidarının ülkemizi Lozan Antlaşması’nın gerisine düşürdüğünü savundu.

Abone ol

ABD’nin hala daha Türkiye’nin “bağımsızlık belgesi” konumundaki Lozan Antlaşması’nı tanımadığını hatırlatan Dr. Kaplan, “Eğer Türkiye’nin yer altı madenlerinin işletme hakkı Amerikan kontrolüne verilseydi, Lozan’ı kabul edeceklerdi. Gazi Mustafa Kemal’in tavizsiz tutumu, yer altı zenginliklerimizin elimizde kalmasını sağlamıştır.” BTP Genel Sekreteri Dr. Nuri Kaplan, Türk tarihi açısından bir dönüm noktası niteliği taşıyan Lozan Antlaşması’nın 24 Temmuz 1923’te İsviçre’nin Lozan kentinde imzalandığını hatırlatarak, “Bu Anlaşma Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu belgelerinden biri olma özelliğine sahiptir” dedi. Sevr çöpe atıldı 1. Dünya Savaşı sonrasında İtilaf Devletlerince Osmanlı Devleti’ne imzalatılan Sevr Antlaşması’nın neredeyse devleti haritadan sildiğine işaret eden Dr. Kaplan, Sevr Anlaşması’nda Türk’ün egemenliğini ciddi biçimde sınırlayan hükümlere yer verildiğini belirtti. Dr. Kaplan, “Lozan Antlaşması ile 1920’de imzalanmış olan Sevr Antlaşması geçersiz kılınmış ve çöpe atılmıştır” ifadesini kullandı. Zafer kolay kazanılmadı BTP Genel Sekreteri Dr. kaplan, açıklamasını şöyle sürdürdü: “Türk milleti için idam fermanı niteliği taşıyan Sevr Antlaşması, Atatürk önderliğindeki Kuvay–ı Milliye hareketi ile Türk milletinin savaş meydanında büyük bir zafer kazanması ve bunu Lozan’la siyasi ve hukuki alanda tescil ettirmesiyle sonuçlanmıştı. Lozan barış görüşmeleri Türk tarafının kayıtsız şartsız bağımsızlık talebi nedeniyle çetin geçmiştir. Lozan Antlaşması, pek çok yönden önem taşımaktadır. Öncelikle, Türkiye’nin bağımsız ve eşit bir devlet olarak uluslararası topluma kabul edilmesi sağlanmıştır. Lozan’la Misak–ı Milli hedeflerine çok büyük ölçüde ulaşılmıştır. Lozan Konferansı sırasında kapitülasyon olarak nitelenen ve ülkenin iç işlerine karışma yetkisi veren ayrıcalıklar uzun süre tartışılmıştır. Sonuçta kapitülasyonların kaldırılması ve Osmanlı borçlarının ödenmesinin makul bir takvime bağlanması kararlaştırılmıştır. Bağımsızlık belgesi Lozan Antlaşması’nın aynı zamanda bir ekonomik bağımsızlık belgesi olma özelliğine de sahip olduğunu vurgulayan Dr. Kaplan, şunları kaydetti: “Her ne kadar Musul meselesi, Batı Trakya’daki soydaşlarımızın özlenen haklara kavuşması, Batum ,Kıbrıs ve Hatay konusunda istenen neticelerin yüzde yüz elde edilemediği ifade edilse de; 1936’da boğazlar rejimi ve 1939’da Hatay’ın anavatana katılması Atatürk dönemindeki elde edilen diğer kalıcı başarılardır. I. Dünya Savaşı sonunda imzalanan antlaşmalar içinde halen uygulanan sadece Lozan’dır. Tabiatıyla, bunda Türkiye’nin Atatürk’ün belirlediği “Yurt’ta Sulh, Cihan’da Sulh” ilkesine sadık kalması ve Lozan Antlaşması’nın hükümlerinin uygulanmasında da bu ilkeyi gözetmesinin rolü büyüktür. Bu ilkenin, kalıcı barış için her an savaşa hazır olma anlamına geldiği ve yürekli bir dış politika zeminine oturtulduğu gerçeği hiçbir zaman unutulmamalıdır. Türkiye Cumhuriyeti’nin temel nitelikleri, Lozan Antlaşması’nda da yer almıştır. Buna göre, ülkesi ve ulusuyla bölünmez bir bütün oluşturan Türkiye’de yaşayan ve Türk devletine vatandaşlık bağıyla bağlı olan herkes eşit ve aynı haklara sahip Türk ulusunu oluşturmaktadır. Antlaşmada Türkiye’de yaşayan Hıristiyan kökenli Rum ve Ermeniler ile Museviler azınlık olarak tanımlanmış ve mal, mülk ve ibadet hakları güvence altına alınmıştır. Antlaşma ile Türkiye ile Yunanistan arasında nüfus mübadelesi yapılmasına karar verilmiş, bunun sonucunda 1924 yılında yaklaşık 1 milyon Hıristiyan–Rum Yunanistan’a, 500 bin Müslüman–Türk de Türkiye’ye göç etmiştir. Gazi Mustafa Kemal’in, “Lozan Antlaşması, Türk milleti aleyhine asırlardan beri hazırlanmış ve Sevr Antlaşması’yla tamamlandığı zannedilmiş büyük bir suikastin yıkılışını ifade eden bir vesikadır.” sözleri, Lozan’ın tarihimizdeki yerini ve önemini gözler önüne sermektedir. İşte Türkiye için bu kadar önemli olan Lozan Antlaşması, görüşmelerde gözlemci sıfatıyla bulunan Amerikan Delegasyonu tarafından 6 Ağustos 1923 günü, Türkiye ile dostluk antlaşması imzalanmış olduğu halde A.B.D. Senatosu tarafından kabul edilmemiştir. Antlaşma ancak 11 Ocak 1927 yılında Amerikan Senatosu’na gelerek oylanmış ve reddedilmiştir. Eğer Türkiye’nin yer altı madenlerinin işletme hakkı Amerikan kontrolüne verilseydi , Lozan’ı kabul edeceklerdi. Gazi Mustafa Kemal’in tavizsiz tutumu yer altı zenginliklerimizin elimizde kalmasını sağlamıştır. Kısacası, aradan geçen 82 yıla rağmen Amerika Lozan Antlaşması’nı kesin olarak kabul etmemiştir. ABD kabul etmedi Yani Amerika, Lozan ile Türkiye’ye tanınan, Kıbrıs garantörlüğü, Misak–ı Milli hudutları, ulusal egemenlik haklarımız başta olmak üzere Lozan koşullarını, devlet olarak kabul etmemiş konumdadır. Şimdi gelelim AKP Hükümeti’nin tutumuna: Stratejik ortak olan tanımladıkları A.B.D.’nin Büyük Ortadoğu Projesi’ne destek olan ve kendilerini bu projenin bir parçası olarak kabul eden AKP İktidarı ülkemizi Lozan Antlaşması’nın gerisine düşüren vadiye adım atmıştır. Uygulanan IMF politikaları ekonomik bağımsızlığımızı elimizden almış, İMF’nin onayı olmadan memur maaşı, emeklilik yaşı, buğday taban fiyatı vs. dahi belirlenemez olmuştur. Çıkartılan AB uyum yasaları Türkiye’yi egemen devlet olmaktan uzaklaştırmıştır. Kendi topraklarımızdaki teröristleri yakalamak istediğimizde karşımıza AB ülkeleri, yurt dışındaki terör kaynaklarını kurutmak istediğimizde karşımıza A.B.D. çıkmaktadır. O halde AKP iktidarının milletimizi aydınlatmak için şu mukadder soruya cevap vermesi gerekiyor: Biz bugün Lozan’ın neresindeyiz?”