Eski İçişleri Bakanı Sadettin Tantan'dan çarpıcı açıklamalar. Türkiye’de 3000 ajanın varlığından söz eden Tantan, Şemdinli olaylarını 'Ajanlar savaşı' olarak nitelend
Abone olTürkiye’nin Güneydoğusu'nda yaşanan olayları değerlendiren İçişleri eski Bakanı ve Yurt Partisi Genel Başkanı Saadettin Tantan, Türkiye'de 1991 yılında ortaya çıkan yabancı ajan savaşlarının, zirveye çıktığını açıkladı. Tantan, “Türkiye’de 3 bin ajan var. Şemdinli'deki olayların kaynağı da ajanlar savaşıdır” dedi. İçişleri eski Bakanı ve Yurt Partisi Genel Başkanı Sadettin Tantan, 3 bin ajanın Türkiye’de varlığından söz etti. Tantan, Şemdinli’deki olayları da bölgedeki “Ajanlar savaşı “ olarak niteledi. YENİÇAĞ’a önemli açıklamalar Özellikle İsrail sermayesinin Türkiye’de stratejik sanayi kuruluşları ve limanları ele geçirme girişimini de değerlendiren Tantan, “Bu Büyük Ortadoğu Projesi’nin atılan adımlarıdır. Kocaeli-İstanbul hattında bir finans merkezi oluşturulmak istenmesi, projenin en önemli parçasıdır” dedi. Yasaların içini boşalttılar Polislik döneminden siyasete uzanan çizgisinde, özellikle suç örgütlerine karşı verdiği mücadele ve Fatih Belediye Başkanlığı’nda ortaya koyduğu projelerle dikkatleri üzerinde toplayan Saadettin Tantan, İçişleri Bakanlığı sırasında organize suç örgütlerine ve banka hortumcularına karşı açtığı savaşla da, Türkiye’de bir döneme damgasını vuran isim oldu. Çok şey bilen, pek az konuşan Sadettin Tantan, şimdilerde mücadelesini, Yurt Partisi Genel Başkanı olarak sürdürüyor. Sadettin Tantan’dan “Bildiği çok şeyleri, çok konuşturarak” öğrenmek istedik. * Ülke gündeminde Şemdinli ‘deki terör olayları var. Bu olayları siz nasıl değerlendiriyorsunuz İrak, İran ve Suriye üçgenindeki Hakkari, çok dikkat edilmesi gereken bir bölge. Türkiye’de 3 bin gibi bir ajan faaliyeti düşünüldüğünde, Hakkari’de korkunç bir istihbarat ve ajan savaşları olduğu ortaya çıkıyor. Önümüzdeki süreçte bu daha net bir şekilde ortaya çıkacaktır. Hakkari’de bir sıkıntı var. Sıkıntı da şu: Türkiye’deki terörün artık yeni bir yüzü var. Türkiye’de terörü kullanmak isteyen güçler ellerini kollarını sallayarak ortada geziyor. Bu güçlere karşı duracak devletin ve merkezin güçlü olduğunu ortaya koyacak güvenlik güçleri, yetkisiz ve itibarsız bırakılmış vaziyette. Kaldı ki büyük de bir duyarsızlık var. Bu olayların sorumlusu bence siyasetçidir. Batıdaki alt yapıyı Tükiye’ye getirmemekte direniyorlar. Topluma kazandırma yasası, Terörle Mücadele Yasası’nın 8.’inci maddesinin ortadan kalkması ve TCK’nın uygulamaya sokulmasıyla bütün silahlı ve silahsız terör örgütlerinin serbest bırakılması, terörün süregelmesinin başlıca sebepleridir. Bugünki Türk siyasi kadroları ihanet içerisindedir. Türk halkı için hayatını feda edenlerin ulaştıkları şehitlik mertebesinin içi bilinçli şekilde boşaltılmıştır . Ülkeyi bölmek ve parçalamak isteyen unsurlar, etnik bir takım siyasi güçler tarafından kahraman ilan edilmiştir. Yargıya el atılmış, bağımsız yargı yok edilmiştir. Leyla Zana olayında da bağımsız yargının olmadığı ortaya çıktı. * Ceza ve adalet sistemi sizce iyi işliyor mu? Sistemde boşluklar ve sorunlar var mı? Batı ülkelerinde, Almanya’da, Fransa’da , İngiltere, son olarak da Avusturya’da, ceza adalet sistemindeki değişikliklerde, o sistemin uygulamaya sokulması için 2 ile 4 sene arasında bir geçiş süreci verildi. Türkiye’ye baktığınızda Ceza Adalet sistemi, bir anda uygulamaya sokuldu. Üniversitedeki hocaların, hakimlerin, savcıların çoğunluğunun, yeni ceza ve adalet sisteminin getirdiği değişikliklerden, yeniliklerden haberi yok. O nedenle ceza ve adalet sistemi çökmüş vaziyette. Yeni ceza ve adalet sisteminin alt yapısında, fedaratif sistemin alt yapısını görüyorsunuz. Eski Ceza ve Adalet sisteminin özü, batının kabul ettiği özgürlük , güvenlik ve uzlaşma kültürü üzerine inşa edilmişti. Yeni hazırlanan yasaya bakıldığında, Adalet komisyonunda bu üç unsur 6 ayda değiştirildi ve özgürlük ve uzlaşma kültürü dikkate alınırken, güvenlik ayağı boş bırakıldı. Bir başka yanlış da, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin vazgecilmez olarak kabul ettiği, iddia , yargı, savunma makamlarının bağımsız ve teminatlı olması gerekirken, Türkiye’de araştırma ve iddia makamını tek bir makama, yani Cumhuriyet savcılarına verdiler. Bu da Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kabul ettiği ilkelere tamamen ters. Böylesine vahim bir yanlışlık uygulamaya sokulunca, güvenlik güçleri yetki kullanırken özellikle acil hallerde savcının bilgisi ve emri dışında haraket edemez hale getirildi. Yabancı ajanların rolü Mersin - Trabzon hattı üzerinde denenmek istenen bir takım olaylara dikkat çeken Sadettin Tantan “Bununla halkın nabzı tutuluyor ve sabrı test edilmek isteniyor” dedi. * Münferit bazı terör olayları ile acaba halk test mi edilmek isteniyor? Türkiye’de zaman zaman Mersin ve Trabzon hattı üzerinde denenmek istenen bir takım olaylar var. Bununla halkın nabzı tutuluyor, test ediliyor. Bunları test eden, içten ve dıştan Türkiye’yi çökertmek isteyen yabancı ajanlardır. Zaman zaman da gerek toplumsal hareketlerde, gerekse adi suçlarda, kolluk güçlerinin itibarını zedeleyici girişimler görülüyor. Kamuoyu bu girişimlere bazen tepki koyuyor, bazen de alışkanlık haline geliyor. Öyle bir noktaya geliyor ki, toplumda “Bu güç bunlardır. Bu gücü kabul edin) anlayışı giderek hakim oluyor . Yerel ve bölge güçlerine tabiyet artmaya başlıyor. Bugün Türkiye’de terörün geldiği noktayı ve terörün yeni yüzünü, maalesef bu siyasi yapı okuyabilmiş değil. Terörün yeni yüzü okunamadığı için de, terörü besleyen kaynaklar açısından, finans gücünün teröre doğru akışkanlığında, örneğin, akaryakıt , şeker, hayvan ve insan kaçakçılığı gibi çok büyük getirisi olan organize suç hareketlerinin içinde siyasetçi ve bürokrat da görülüyor. Hatta saygın bilinen bir takım işadamlarının da bu suç şebekelerinin içinde yerini alması, bir tesadüf değildir. Bu tamamen bir menfaat birlikteliğinin sonucudur. Sonuçta yolsuzlukla mücadele yasası olmadığı, bütün istihbarat alt yapıları ortadan kalktığı için, organize suçlar da önlenemiyor. Mesela milletvekili Süleyman Bölünmez vuruldu. Neye vuruldu? Bölünmez, benim bakanlığım döneminde fırtına operasyonunda içeri aldığımız ve yargılanan bir insan. Bir sürü olayları var. Onunla ilişki içinde olan, ondan mal alanlarla ilgili operasyonel bir çalışma yapılsa bütün ağlar ortaya çıkacak. O faaliyet zinciri içindeki sistem ortaya çıkacak. * Ülkenin güvenlik ve istihbarat birimleri nasıl çalışıyor?. Bu konuda güvenli olduğumuz söylenebilir mi? Bir ülke düşünün ki, siyasi iktidar kendi kolluk güçlerine güvenmiyor. 1991 yılından bu yana Türkiye’de 3 bin yabancı istihbaratçının at koşturduğu biliniyor. Şimdi sormak lazım, bu yabancı istihbaratçılar. Türkiye’de faaliyetlerine hala devam mı ediyor, buna karşılık bizim Milli İstihbarat Teşkilatımız ve güvenlik güçlerimizin iç istihbaratları ne durumda?. Bizim istihbarat teşkilatlarımızın alt yapılarında büyük boşluklar vardır. Milli İstihbarat Teşkilatımızı 21.yüzyılın gelişmiş ülkelerin istihbarat teşkilatlarıyla alt yapı açısından mukayese ettiğiniz zaman, bizimkisi kümes gibi kalıyor. Çünkü bizim istihbarat teşkilatımızın alt yapısı nitelik açıdan, sayısal açıdan bugünki ihtiyaçlara göre geliştirilmedi. Bu kısır imkanlara rağmen yine de çok iyi hizmet veriyorlar. Kirli siyaset ve siyasetçi * Türkiye’de siyaset ve siyasetçiyi nasıl değerlendiriyorsunuz? Aslında Türkiye’de üretim ve sanayi açısından bir sorun yok. Tek sorun kirli siyaset ve siyasetçi ve. bu kirli siyasetçinin oluşturduğu kirli kadrolar. Bu kadrolar yüzünden Türk sermayesi de giderek küçülüyor, yabancı sermaye ülkeye egemen olmaya başlıyor. Bugün Türkiye’de yabancı sermayenin boyutu yüzde 70’lere ulaşmış durumda. Bir ülke yabancı sermaye ile kalkınamaz. Yabancı sermaye gelebilir, ama bu kalkınma için kullanılamaz. Kullanılırsa yabancı tutsaklığı başlar. Türkiye’nin bugüne kadar kurup geliştirdiği sanayi alt yapısı ve bununla birlikte kültürel alt yapı, bugün yabancı sermaye tutksaklığına itilmiş ve bir yağma düzenine ortam hazırlanmıştır. Türkiye’ye getirilen yabancı sermaye, Türk kamuoyuna çok büyük bir başarı gibi takdim ediliyor. Satılan sanayi kuruluşlarına bakınız, Hepsi stratejik konumda olan, Türkiye’nin savunma sanayiinin belkemiği durumundaki kuruluşlardır. Herşey yeni çıkarılan yasalarla tezgahlanmıştır. Mesela Yerel Yönetimler açısından baktığınız zaman, Kocaeli ve İstanbul için özel bir yasa çıkarıldı. İstanbul Ortadoğu’nun, siyasi, finans ve ekonomik merkezi haline dönüştürülmek istenmektedir. Bütün alt yapılar bugüne göre hazırlanıyor. Şimdi bu gerçeğe rağmen, Türkiye’deki siyasetçi ve işadamları, kendi ekonomik ve finans gücünü hakim kılacak bir alt yapıyı geliştiremiyorlar. Çünkü hepsi yabancılara teslim olmuş vaziyette. Bir ülkede finans alt yapısı yabancıların eline geçerse, siyasi güç de onların eline geçer. Orduyu da yıprattılar Bir ülkenin karekteri, doğuşuyla kazanılır. Bu da Atatürk’ün (Bağımsızlık benim karakterimdir) sözünde ifadesini bulmuştur. * Yıpratılan güvenlik güçlerinin içinde ulus güvenliğinden sorumlu ordu da var mı? Elbette ordu da var. Ordu da yıpratılıyor. Ulusal güvenlik strateji belgesi biliyorsunuz aylarca yazılamadı. Ki bu belge, o ülkenin geleceğinin tapusu gibidir. Kamuoyuna da hiç bir zaman yansımaz. Orada hedef seçilir. (Benim ulusal menfaatlerim açısından, egemenliğim açısından, güvenlik kuşağım açısından şuralarda hem ekonomik, hem siyasi anlamda güç olmak mecburiyetindeyim. Bunun için ben Türkiye’deki milli kimlikli sermayemi oralarda güç olmaya taşımak durumundayım) gibi hedeflerdir bunlar. Bir ülkenin ulusal güvenlik strateji belgesi milli sermayesinin kimlikli noktaya gelmesi öncelikler belirler. Ama bugün bunu göremiyorsunuz. Bugünki iktidar , ben karekterimden vazgeçtim diyor. Oysa bir ülkenin karekteri, o ülkenin doğuşundan itibaren kazanılır. Bu da Atatürk’ün (Bağımsızlık benim karakterimdir) sözünde ifadesini bulmuştur. Peki bu iktidar ne diyor? (Bağımsızlık benim karekterim değildir. Ben ondan vazgeçtim. Ülkemi pazarlarım, egemenliğimden, bağımsızlığımdan ödün veririm) diyor. Bağımsızığından ödün veren bir iktidar ülkeyi yönetemez. Bugün Türkiye’nin yönetilememesinin tek nedeni budur. Bu iktidar devletin su stratejisinin ne olduğunu bilmemektedir. Güvenlik sorununu sadece polis, asker jandarma olarak algılamaktadır. Türkiye’de Yahudi oyunu * Türkiye’yi bölmek çökertmek isteyen bir takım oyunlar oynandığını söylüyorsunuz. Bunun için de bir İsrail olgusundan söz edebilir misiniz? Kafkaslarda ve Hazar havzasında ekonomik olarak büyük güç kazanmaya başlayan İsrail işadamları. Çok uluslu şirketlerin büyük bölümünün Yahudi kökenli işadamlarının elinde olduğu biliniyor. Kafkaslarda ve Hazar havzasında ekonomik alt yapının sürdürülebilir olması için Türkiye’deki siyasi ve ekonomik gücün, kullanılabilir olması gerekiyor. Bu kullanılabilir gücün kontrol edilebilir olması gerekiyor. Çünkü Türkiye’nin imkan ve kapasitesi çok yüksek. Bu imkan ve kapasitesini kendi ülkesi için kullanırsa Kafkas ve Hazar Havzasındaki mazlum ve fakir halk, zenginleşip güçlenecek ve bütün müslüman alemindeki sömürülmüş ve sömürülmeye devam eden halklar da uyanacak ve kendi ekonomik güçlerini elde edecektir. Bunları da bu duruma getirebilecek tek ülke Türkiye. Türkiye’deki bu alt yapıyı ayakta tutan güç güvenlik güçleridir. Ama bugün Türkiye’de güvenlik güçleri, yukarıda da belirttiğim gibi yıpratılmaktadır. Bu da dış güçlerin oluşturduğu projenin bir ayağıdır. Federatif sistem isteniyor * Terörün kaynağı neden kurutulamıyor? Cevabı çok basit. Çünkü bu yapıldığı zaman Türkiye’deki kirli siyasetçi o koltuklarda oturamaz. Kirli siyasetçiyi kullanan içteki ve dıştaki aktörler Türkiye’yi istedikleri gibi kullanamaz. Türkiye’yi yıllardır istikrarsızlık içinde yaşamaya mahkum eden içten ve dıştan gelen silahlı ve silahsız terör örgütleri bu ülkeyi ve halkını rahatsız edemez. Bunun için yaptırılmıyor. Bugün 1991 yılına kadar Türkiye terörle içiçe yaşarken, Terörle Mücadele Yasası çıkarttırılmadı. Bu da bilinçli bir şekilde yapıldı. Bugün de terörle mücadele yasası yok. Şimdi o ulusal sözleşmeler, özel hukuk sözleşmesi, ceza hukuku sözleşmesi, bombalama sözleşmesine baktığınız zaman, terörle mücadele kanununun çıkması gerekiyor. 4422 sayılı Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Yasası vardı, o bir takım müesseseler, yaptırımlar ve disiplin getirmişti. Bu yasayı da ortadan yok ettiler. Türkiye’de yolsuzlukla mücadele yasası yok. Çünki, terörü besleyen kaynaklar yolsuzluk kaynaklarından geliyor. Ülkenin fedaratif sisteme dönmesi için kurulmuş tuzaklar var. Mesala bugünki ceza kanununda, bombalama suçunun 3-4 senelik bir cezası var. Ceza Adalet sistemi açısından özgürlük, güvenlik ve uzlaşma kültürü batıda esas olarak kabul edilirken, güvenlik ayağını boş bırakırsanız, görmemezlikten gelirseniz, refleks olarak bir takım organizasyonlar ortaya çıkar. İhtiyaçtan bir takım olaylar ortaya çıkar, vatandaş zorlar. Yanında bir takım ikame güçler gelişir. Bu güçler terör örgütleri olabilir. Organize suç şebekeleri, çıkar amaçlı suç şebekeleri, Tarikat güdümlü suç şebekeleri olabilir. Nitekim Türkiye’de de bunları içiçe yaşıyoruz. Bildiklerini saklamadı İçişleri eski Bakanı ve Yurt Partisi Genel Başkanı Sadettin Tantan, arkadaşımız Cemil Özyıldırım’a bugüne kadar duyulmamış ve bilinmeyen önemli konularda açıklamalarda bulundu. Çok şeyi bilen ama az konuşan Sadettin Tantan’ın önemli bilgilerini, bu defa kendisini çok konuşturarak komuoyunu aydınlatmaya ve bilgilendirmeye çalıştık.