Brüksel'deki gazetecilerin hali ve Akif Emre
Akif Emre'nin ardından ne güzel şeyler yazılıyor, söyleniyor. İnsafı ve vicdanı körleşmiş "karşı mahalle"nin soytarıları "Yeni Şafak gazetesinden bir tetikçi eksildi" dese de....
Posta'nın genel yayın yönetmeni Rıfat Ababay ve ben Erdoğan'ın uçağına ilk kez bindik. Brüksel'e yolculuğumuz daha başlamadan, Ertuğrul Özkök, Rıfat Bey'in giyeceği kıyafetleri merakla, kaleme aldı.
Özkök'ün yazısında ciddi bir hata vardı ama. Rıfat Ababay yıllardır gazetecilik yapıyor, bir çok liderle bir çok seyahate katıldı. Özkök, başındaki Ababay'dan doğru bilgiyi alıp,"Tayyip Erdoğan'ın uçağına ilk kez biniyor" diyebilirdi.
Özkök'ün bir başka yanlışı da benim adına davet edildiğimi yazmasıydı. Oysa ben İnternethaber Yayın Grubu Başkanı olarak davet edilmiştim.
Gelelim ayrıntılara...
Ertuğrul Özkök, seyahat öncesi Rıfat Ababay'ın giyeceği kıyafetlerle ilgili ayrıntılı detaya girince, hepimiz merakta kaldık, "Acaba ne giyecek?" diye...
I ıh...
Rıfat Bey'in kıyafeti bizden farklı değildi.
Şaşırdık tabii:
-Abi sizi böyle
beklemiyorduk.
-Türkiye
Cumhuriyet'inin Cumhurbaşkanı ile yola çıktım. Farklı kıyafet
giymiş olsaydım, saygısızlık etmiş olurdum.
İlk olmamıza rağmen, geziye katılan diğer meslektaşlarımızla çabuk kaynaştık. "İyi bir ekip"le acemiliğimiz uzun sürmedi :) İlk olmamız hasebiyle, Cumhurbaşkanı Erdoğan'a soru sorma hakkı bile verdiler sağ olsunlar...
"İyi ekip"in içindeki en rahat gazeteci, Ergun Diler'di. Biz Brugge'i turlamaya çıkarken, Ergun rahat kıyafetleriyle başka bir program yaptı kendine. Ekibin çoğunluğu ise, (Murat Kelkitlioğlu, Nuh Albayrak, Ali Adakoğlu, Turgay Güler, Kadir Demirel, Rıfat Ababa, Mete Belovacıklı, Fikret Bila, Selçuk Tepeli) kösele ayakkabılarımızla 15 kilometre yol katederek, eziyet çektik.
Nuh Albayrak'ın yüzünden eksik olmayan neşeydi bize 15 kilometre yürüten. Aksi halde çekilmezdi o çile.. Nuh, gezilerde en çok fotoğraf çeken gazeteciymiş. Öyle de oldu, hem kendine, hem de bize bol bol fotoğraf çekti gezi boyunca...
Turgay Güler, sabah kahvaltısında piyanonun başına oturunca, herhalde tıngırdacak dedim kendi kendime. Ferdi Tayfur'un "Emmioğlu" şarkısıyla döktürdü desem yeridir. Damardan yani..
Özkök'ün de yazdığı gibi, 'a çok malzeme çıktı. Turgay'ın piyano ziyafeti bunlardan biriydi. Nuh Albayrak'ın izleyici toplama başarısı ise görülmeye değerdi :)
Türkiye gazetesi genel yayın yönetmeni İsmail Kapan'dan gezi boyunca neredeyse hiç ses çıkmadı. "En sakin"imiz oydu diyebilirim. İkinci sırayı, Yeni Akit'in genel yayın yönetmeni Kadir Demirel'e verebilirim. Turgay'ın takılmalarına gülüp geçti, sinir uçlarını aldırmış olmalı :)
Fikret Bila ile yan yana yolculuk
yaptık.
THY'nin film yenileme zamanı gelmiş.
Fikret Bila'nın izleyeceği film kalmamış
çünkü.
THY demişken...
Diyete başlamıştım güya...
Lezzetin her türlüsünü koyuverdiler önüme..
Gel de yeme...
Ramazan'ın da hatırına...
Hostes Murat'ın da azıcık ısrarıyla, ne varsa
yedim bitirdim..
Bir kilo fazla ile döndüm Türkiye'ye...
Eyvallah THY :)
Selçuk Tepeli, yol boyunca yabancı televizyonlardan haber dinledi. "Ekip"ten en iyi anlaştığı gazetecinin Ali Adakoğlu (Milat) olduğunu gördüm. Adakoğlu herkesle iyiydi aslında. Yüzündeki tebessüm hepimizin yorgunluktan bitap düştüğü zamanlarda bile hiç eksilmedi.
Murat Kelkitlioğlu, gezilere gide gele ustalaşmış. İyi bir organizatör ve yönlendirici. Bu tür gezilerde herkes bir yere dağılır, bazen yolunu yitirenler olur. Murat, whatsap grubunda buluşma yerimizi belirleyen kişiydi. Bekleyen, bekleten, herkesin geldiğini gördükten sonra, yola çıkmamızı söyleyendi. Murat'ı yıllardır tanırım, bu gezide daha çok paylaşımcı yönünü gördüm. Ekmeğini rahatlıkla bölüşebildiğine şahit oldum.
Mete, (Belovacıklı) en az Rıfat Ababay kadar şık, İsmail Kapan kadar sessiz ve sakin. Telefonlardan başını kaldıramadı, iş orada da yakasına yapıştı...
Renkli bir geziydi vesselam...
AKİF EMRE'NİN ARDINDAN
Akif Emre'nin ardından ne güzel şeyler yazılıyor, söyleniyor. İnsafı ve vicdanı körleşmiş "karşı mahalle"nin soytarıları "Yeni Şafak gazetesinden bir tetikçi eksildi" dese de, Soner Yalçın gibi, "namuslu kalemler"in yazdıklarını okuyanlar, Akif Emre'yi tanımadığı için, hayıflanıyor.
Akif Emre'yle ne yazık ki, ben de tanımadım. Bir araya gelmedik ama, ismi ve yazılarına en az Soner Yalçın kadar aşina olduğum için kendimi şanslı hissediyorum. Akif Emre'yi, hem okudum hem de okuttum diyebilirim. Gazeteoku.com daki, "Riyad'da bir marvel filmi" yazısı bize kalan son hatırası... Allah'ın rahmeti üzerinde olsun!
FETÖ'DEN KURTARAN GAZETECİLER VARMIŞ!
Sevilay Yılman'ın "şantajcı gazeteciler"le ilgili yazdıkları önemli. Hele bu dönemde çok daha önemli. Fatih Altaylı, "FETÖ'den kurtaran gazeteci" rolüne soyunanlarla ilgili bir kaç ipucu verdi.
Mesele şu; gazeteci kılığına giren bir takım soytarılar, yerel yöneticilerin kapısını aşındırıp, FETÖ bağlantısından dem vurduktan sonra, "Seni ben aklayabilirim" tarzı yaklaşım içindeymiş...
Nasıl?
Nasılı bilinmiyor, bilinen tek şey, bu kişilerin para karşılığında belediye başkanlarına musallat olduğudur.
Peki bu tuzağa düşen var mı?
Yarası olanlar tuzağa çoktan düşmüştür bile.
Kendinden emin olanlar ise, korku salan sözde o gazetecilerin kabusu olmuştur...
Aman bu şerefsizlere dikkat!