Habertürk ekranına konuk olan Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ hükümetin anayasa çalışmalarıyla ilgili önemli bilgiler verdi.
Abone olBaşbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ, Belkıs Kılıçkaya'nın Habertürk kanalında ekranlara gelen Doğru Açı programının canlı yayın konuğu oldu.
Bozdağ, başta halen düzenlemesi yapılan 3. ve 4. yargı paketi olmak üzere özel yetkili mahkemeler ve laiklikle ilgili bir dizi konuda çalışmalar hakkında bilgi verdi.
İşte Kılıçkaya'nın soruları ve Bozdağ'ın yanıtları:
Belkıs KILIÇKAYA: Yargının siyasal alana girdiği bir kanı var. Siz bu yorumları nasıl değerlendiriyorsunuz? Özel yetkili mahkemelerle ilgili d ördüncü pakette bir değişiklik olacağı beklentisi vardı. Dün Bülent Arınç'ın açıklamasından sonra tereddüt oluştu. Özel yetkili mahkemelerle ilgili bir düzenleme olacak mı bu pakette?
Bekir BOZDAĞ: Sayın Arınç'ın yaptığı açıklama doğru. Adalet Bakanımızın sunduğu 4. yargı paketi Bakanlar Kurulu'nda görüşüldü. Bunun içinde 250. maddeyle ilgili herhangi bir öneri yoktu. Ancak konuyla alakalı çalışma uzmanlar tarafından teknik olarak süren bir çalışma. Bizim bugüne kadar söylediğimiz şey bu konuda yürüyen bir çalışma olduğudur. Çalışmalar bitince kamuoyuyla paylaşacağız.
Özel yetkili mahkeme deyince sizin açınızdan sıkıntı ne?
Kamuoyunda bu konuda pek çok değerlendirme yapılıyor. Değerlendirmelere bakıldığında bu mahkemelere övücü şeyler yapılmıyor. Bazıları övüyor bazıları eleştiriyor. Devam eden yargısal faaliyetlerle ilgili bir değerlendirme yapıldığını görüyoruz. Özel yetkili ağır ceza mahkemeleri geçici mahkemelerdir. Geçmişte DGM'ler vardı, onlar da geçici mahkemelerdi, daha sonra kaldırıldı. Özel yetkili mahkemeler ihtiyaca binaen kurulmuş mahkemelerdir. Umarız ki, sürekli bir ihtiyaç olmaz. Terörle mücadele çerçevesinde bu ihtiyaç ortadan kalktığında bu mahkemelere ilişkin düzenlemeler yapılabilir. Bu mahkemeler ila nihaye devam edeceği anlamına gelmiyor. Bu mahkemelerde birtakım aksaklıklar ortaya çıkarsa bunlarla ilgili düzenlemeler yapılabilir. Nitekim 3. yargı paketinde bu konuyla ilgili atılmış adımlar var. Yapılan çalışma bu mahkemelerle ilgili bir değerlendirmeden ibarettir.
Siz bir beyanınızla 'vesayet rejimi Türkiye'de çökertildi' dediniz. Bazı kesimler ise 'başka vesayet rejimi kuruldu' deniyor.
Bakın Anayasa Mahkemesi 367 kararı verdi. Bunun anayasaya aykırı olduğunu kararı verenler de en az benim kadar biliyorlardı. Mahkeme bu sonuca bazı maddeleri yorumlayarak oluştu. Cumhurbaşkanı krizi oldu, daha sonra düzenleme yapıldı, yolu açıldı. Yeni anayasa reformu hayata geçirildi ve HSYK ile ilgili yeni düzenleme getirildi. Yargı görevi yapanlar anayasal çerçevede yargı yetkisini kullanacaktır. En son sayın Başbakanımız da ifade etti. Sayın Hakan Fidan'la ilgili soruşturmaya baktığımızda, esasında hükümetin birtakım politikalarına yönelik değerlendirmeleri gördük. Danıştay'ın yürütmenin takdir hakkını kaldıracak pekçok kararları olduğu en son Anayasa değişikliğine düzenleme koyduk. Yapılan çalışmalar bir nevi kamuoyunda meydana gelen eleştirileri dikkate alarak bir değerlendirme yapmak mümkündür. Bizim herhangi bir karşıtlığın lehine veya aleyhine bırakacak bir adım atmamız sözkonusu değildir.
Yargının yürütmeye müdahalesiyle artık bu yöndeki eleştiriler de zirveye çıktı. Özel yetkili mahkemeler Başbakan ve Bakanlar nezdinde de eleştiriler oldu. Sizin açınızdan genel işleyişte sıkıntı nerede göze çarpıyor?
Özel olaylarla ilgili tek tek değerlendirme yapmak istemiyorum. Sayın Hakan Fidan olayıyla ilgili bir değerlendirme yaptım. Türkiye'de vesayetlerle ilgili en büyük mücadeleyi veren bir kadroyuz biz. Hem askeri vesayet hem görünmez birtakım vesayete karşı. Bunun içinde yasama, yürütme ve yargı kendi sınırları içinde yasaların çizdiği görevleri yapacaktır. Bu noktanın üzerinde durmak lazım. Biz Danıştay'ın yerindelik denetimi yüzünden çok büyük bedel ödedik. Yargı görevini yapanların yerindelik denetimi yapmalarından fevkalade rahatsızız. Böylesi bir müdahale olduğu zaman yürütme hareket edemez. Yargının yürütmeye müdahale ettiği yerde jüristokrasi ortaya çıkar.
Başbakanın Danışmanı Yalçın Akdoğan son yazısında özel yetkili mahkamelere ciddi eleştiriler var. Siz paylaşıyor musunuz?
Ben yazıyı okumadığım için detaya dair değerlendirme yapmam. Ama mahkemelerin delil üzerinden hareket ettiğini biliyoruz. Türkiye'de devam eden yargılamalarla ilgili büyük bir karartma da yapılıyor. Davaların, delillerin kıymetini azaltmak vs.
Bu durumda 3. pakette usülde bir değişiklik bekleyebilir miyiz, sözgelimi CMK 250 vs. gibi.
Çalışma devam ediyor. Bir müzakereden sonra karar verilecek. Şimdilik bir hazırlık yapılıyor.
Geçmişte de Türkiye'de kasetlerle birtakım ithamlar edilir, yargılanır ve siyasi partilerin kapatmasına kadar giderdi. Bugün soruşturmanın gizliliği meselesi var. Başbakan'da da gördük bunu. Neredeyse Başbakan'ın Hakan Fidan'ın özel yetkili mahkeme tarafından çağrılışını gördük. Bununla ilgili bir tedbir alacak mısınız?
Şu anda 3. pakette rıza dışı kayıtlarla ilgili yaptırımları artıran düzenlemeler var. Adalet Bakanlığı'ndan geçti ve genel kurulda görüşerek karara bağlanacak. Hiç kimsenin özel alanına müdahale edilemez, edilmemesi lazım. Eskiden herkes ayrı ayrı dinliyordu ve kayıtlar tutulamıyordu. Şimdi bütün dinlemeler, MİT dahil Telekomünikasyon İletişim Kurulu üzerinden yapılıyor. Bütün bunlar mahkeme kararlarına istinaden yapılıyor. Şu anda teknoloji çok ilerledi. Eskiden sadece devlet gücünü elinde bulunduranlar ve bir takım derin güçler yapabiliyordu, şimdi çok daha ucuz bir şekilde yapılabiliyor. Bundan herkes rahatsız, ben de rahatsızım. Biz bu rahatsızlıkları ortadan kaldırıcı düzenlemeleri yaptık ve cezaları artırıcı adımları attık.
Özel mahkemelerle ilgili beyanlarınız KCK, Balyoz ve Ergenekon davalarıyla ilgili aslında bir değişiklik olmayacağı yönünde. Böyle bakıldığında neyin değişeceğini çıkarmakta güçlük çekiyoruz...
Kamuoyunda bir hava oluşturuluyor. Sanki devam eden soruşturma ve kovuşturmalarda ismi geçenler tahliye edilecek gibi bir hava bu. Biz bu haberleri yayanların bir propaganda yaptıklarını söyledik.
CMK 250 ve özel mahkemelerle ilgili kamuoyunda değişiklik beklentisi hükümetin beyanlarıyla değişikliği meçhul hale getiriyor diye sormuştum.
Yapılan çalışma usule ilişkin bir çalışma. Kamuoyunda suçun tanımı değişecekmiş gibi bir yaklaşım yapılıyor. Bizim dediğimiz şu: bizim suçların tanımlamasına dair bir çalışmamız yok, cezaların tanımına ilişkin bir çalışmamız yok. Cezaları artıran veya azaltan bir çalışma yapılmıyor. Çalışma sadece usule ilişkin, CMK 250 251 ve 252'ye ilişkin çalışma bu...
Yeni anayasayla birlikte Türkiye laikliği de tartışacak. Siz 'müdahaleci laiklik' şeklinde bir tanımlama yapmıştınız. Hükümet laikliğin tanımıyla ilgili ne çeşit çalışmalar yapıyor?
Anayasada laikliğin tanımı yok, laiklikle irtibatlı hükümler var. Bizim anayasamızda ve herhangi bir yasamızda laiklikle ilgili bir hüküm yok. Biz laiklik tanımını Anayasa Mahkemesi ve Danıştay kararlarında görüyoruz. Benim yaptığım açıklama laikliğin özüne ilişkin bir hazırlık yapılması talebidir. Laikliğin tanımı nedir diye baktığımızda Anayasamızda 2. maddenin gerekçesine baktığımızda devletin dine dinin devlete karışmaması, kişilerin inandıkları gibi yaşaması ne devletin ne de kişilerin buna müdahale etmemesi, devletin buna izin vermemesi.
Peki Anayasada yeni tanıma gitmeyi düşünüyor musunuz?
Hayır. Laiklik konusunu tanımlamak kolay bir iş değildir. Anayasa'da bir tanım yapılabileceğini şahsen düşünmüyorum. Çünkü onun unsurları çok net değil. Ancak laiklikle irtibatlı maddeleri laikliğe uygun hale getirilmelidir. Şimdi devlet dine karışıyor. Din doğal olarak kendi kaynaklarından hüküm getiriyor. Laikliğin istifade ettiği kaynaklarla bunlar birbiriyle örtüşmüyor.
Kimse dinini, inancını açıklamaya zorlanamaz tanımı var. Şimdi bu açıdan bakıldığında açıklamak da zorlaşıyor.
Anayasa'nın 14. maddesine bağlı kalmak kaybıyla dini törenler serbesttir diyor. Burada da aslında sıkıntı var bazı şeyleri 14. maddeye göre yasaklayabilirsiniz. Kimse dini inanç ve kanaatini açıklamaya zorlanamaz, dini inanç ve kanaatlerinden dolayı kınanamaz ve suçlanamaz. Örneğin kişi dini yaşamak istiyor, onu 4. madde teminat almıyor. Halbuki orada laikliği gerçek anlamda tesis eden bir düzenleme yapılmalı. Hiç kimse dininin gereğini getirmekten ya da getirmemekten dolayı suçlanamaz olmalı. Bizim yaptığımız şey laiklik ilkesinin özüne döndürmektir.
Dünyada haftalık ibadet saatinin tanınmadığı tek ülke Türkiye. Birkaç ay önce birisi Cuma namazı kıldığı için işten atıldı. Bir çalışmanız var mı?
Şu anda bunun için bir çalışmamız yok.
Alevilikle dahil Türkiye'nin yeniden tartışmaya ihtiyacı var.