BIST 9.916
DOLAR 35,05
EURO 36,40
ALTIN 2.941,33
HABER /  DÜNYA

Bozdağ, Batı’yı sert dille eleştirdi

Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ, Suriye ve Mısır’daki katliamlara sessiz kalan batı ülkelerini sert bir dille eleştirdi. Bozdağ, “Suriye’de...

Abone ol

Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ, Suriye ve Mısır’daki katliamlara sessiz kalan batı ülkelerini sert bir dille eleştirdi. Bozdağ, “Suriye’de öldürülenler gayri Müslimler olsaydı acaba iki senedir bu ölüm makinesi öldürmeye devam etseydi, uluslararası toplum seyirci kalmayı sürdürür müydü?” diye sordu.
Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı tarafından düzenlenen 2. Uluslararası Hukuk Eğitimi Programı Dedeman Oteli’nde düzenlendi. Programa, Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ, Avrupa Birliği Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış, Adalet Bakanı Sadullah Ergin, Danıştay Başkanı Zerrin Güngör, Yüksek Seçim Kurulu (YSK) Başkanı Sadi Güven, Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanı Kemal Yurtnaç ve çok sayıda davetli katıldı.
Programda konuşan Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ, uluslararası hukukun durumunun ortada olduğunu ve dünyanın uluslararası hukukun hiçe sayıldığı bir dönemden geçildiğini vurguladı. Suriye’de temel insan hakkının çiğnenmesinden öte kitlesel katliamların işlenmek suretiyle, kimyasal silah kullanmak suretiyle bütün dünyanın gözü önünde cinayetlerin işlendiğini kaydeden Bozdağ, dünyanın gözü önünde canlı yayında insanlık suçunun işlendiğini söyledi. Cinayetlere her gün yenisini ekleyen Esad yönetimi karşısında uluslararası toplumun sessizliğini koruduğunu sözlerine ekleyen Bozdağ, “110 binin üzerinde ölen olduğuna ilişkin haberler var. İki yıldır bir yerde yangın var, çocuklar, kadınlar, yaşlılar, gençler, hastalar ve masum insanlar bütün insanlığın gözü önünde öldürülüyor. Yurtlarını terk etmiş olanlar, yurdu içinde kaçak göçek yaşayanlar var ve en son kullanılan kimyasal silahla öldürülen insanların fotoğraflarını, görüntülerini hep seyretmişsinizdir. Yani görüntüleri seyredince insanlığından utanmayan var mı? Böyle kanı donmayan var mı? Olabilir mi böyle bir manzara ama artık bu manzaralar bizim gerçeğimizdir” diye konuştu.

“SURİYE’DE GAYRİ MÜSLİMLER ÖLDÜRÜLSEYDİ AVRUPA SESSİZ KALIRMIYDI”
BM, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin, İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi ve insan haklarına ilişkin diğer uluslararası sözleşmelerin ana hedefinin insanı ve onu haklarını korumak olduğunu dile getiren Bozdağ, insanın en birinci hakkının yaşama hakkı olduğunu vurguladı. İnsanların yaşama hakkının korunmadığında, insanların yaşama hakkını teminat altına alınmadığında insanların başka haklarını koruma iddiasının hiçbir anlama kalmayacağını belirten Bozdağ, konuşmasına şöyle devam etti:
“Kimyasal silah kullanıldı hala konuşuyoruz. Hala siyasal hesaplar yapıyoruz. Eğer bu kimyasal silah kullanımı karşısında bir adım atılmazsa bundan sonra başka kimyasal silahlarlar kullanıldığı zaman adım atılmayacağı anlamına da gelir. Başkaları da cesaret bulabilir. Bugün Esad yapıyor, yarın başka zalim başka yerde benzer bir şey yapabilir. Orada da o zaman binlerce insan hayatını kaybedebilir. Onun için eğer insan hakları varsa, uluslararası hukuk dediğimiz hukuk varsa bu hukukun namusunu korumak evvela BM’nin vazifesidir. Uluslararası toplumun ve insan olar herkesin birinci derece vazifesidir. Suriye’de öldürülenler gayri Müslimler olsaydı acaba iki senedir bu ölüm makinesi öldürmeye devam etseydi, uluslararası toplum seyirci kalmayı sürdürür müydü. Eğer başka birileri olsaydı acaba başka mı olurdu. Onun için insan haklarına ilişkin Avrupa sözleşmesi, BM, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi Müslümanlar öldürüldüğünde hayat hakkı, insanın yaşam hakkı ihlal edilmez diye bir hüküm mü içeriyor. Hayır. Fakirler öldürüldüğünde insan hakları ihlal edilmez diye bir hüküm mü içeriyor. Diktatörlerin olduğu yerde diktatörler kendi vatandaşlarına kimyasal silah kullandığında insan hakları ihlal edilmez diye bir hüküm mü içeriyor. İçermiyor. Öyleyse uluslararası hukukun namusunu da korumak, insanın yaşamam hakkını korumak, insana ait bütün değerleri korumak üzere ihdas edilmiş olan hukuk, ihdas edilmiş olan uluslararası örgütler ve bunları korumak ve gereğini yerine getirmekle yükümlü olduğunu söyleyen ülkelerin daha fazla bu alanda yapılan haksızlıklara seyirci kalmaması lazım. Kalırsa ne olur bu katliamlara kendileri yapmasa bile engelleme kudreti oldukları halde engellemedikleri için bundan mesul olurlar.”

“TÜRKİYE’NİN SURİYE VE MISIR KONUSUNDAKİ TAVRI NETTİR”
Türkiye’nin Suriye konusunda duruşunun çok net olduğunu ve Mısır’da da uluslararası hukukun çizdiği çizgiler içerisinde pozisyonunu belirlediğini ifade eden Bozdağ, Avrupa Birliği’nin ortaya koyduğu değerler ekseninde Türkiye’nin pozisyonunu belirlediğini söyledi. Türkiye’nin Avrupa Birliği değerlerini ülkeye kazandırmak için büyük mücadeleler verdiklerini de sözlerine ekleyen Bozdağ, “Vermeye devam ediyoruz ama ortaya çıkan hadiselere bakıldığı zaman bugün Avrupa Birliği’nin kendi ihdas ettiği değerler konusunda çok büyük bir kriz yaşadığını görüyoruz. Avrupa Birliği’nin değerleri arasında yaşam hakkı kutsaldır. İnsan hakları kutsaldır. Milletin iradesi esastır. Demokrasi esastır. Bütün bunlara bakıldığında AB’nin üzerine bina edildiği değerlerin insan eksenli bir yapı olduğunu ortaya koyuyor. Ama Mısır’da yaşananlara bakıldığında insan hakları, demokrasi ve milli irade katledildi, askeri bir darbe yapıldı. Buna darbe dahi denemedi. Pek çok ülkede demedi. Burada ne demek lazımdı; uluslararası hukuk ne diyor sa onu demek lazımdı. Dendi mi, denmedi. AB değerleri ne söylüyorsa onu demek lazımdı. Dendi mi, denmedi. Peki insana ait değerler ne diyorsa onu demek lazımdı. Dendi mi, denmedi ve arkasından 200 kişi Ramazan ayında Sabah namazı vaktinde şehit edildi. Arkasından bini aşkın insan başka bir katliama muhatap bırakıldı. Eğer darbeye darbe denmiş olsaydı, bunu yapanlara karşı tavır alınmış olsaydı emin olun bu cinayetler işlenmezdi. Belki darbe yapmak isteyenler insan haklarına ilişkin yeri geldiğinde manganda kül bırakmayan ülkelerin ve uluslararası toplumun bu konudaki ihmal karlığından öte cesaretlendirici yaklaşımları olmamış olsaydı bu darbeye dahi teşebbüs etmezlerdi” diye konuştu.

“BİZİM DURUŞUMUZ MURSİ’NİN YANINDA DEĞİLDİR, DEMOKRASİDEN YANA BİR DURUŞTUR”
Türkiye olarak Mısır’da demokrasi, insan hakları ve milli iradeden yana tavır koyduklarının altını çizen Bozdağ, demokrasiyi ve milli iradeye katledenlerin karşısında durduklarını vurguladı.
Bozdağ, “Bizim bur karşı duruşumuzu bazı çevreler ‘Türkiye Mursi’nin yanında duruyor’ diye adlandırdı. Sadece Müslümanları destekliyor diye eleştiriyorlar ve büyük bir çarpıtmayı yapıyorlar. Bizim karşı duruşumuz, bizim duruşumuz Mursi’nin yanında bir duruş değildir. Bir kez daha bunu ifade etmek isterim. Sayın Başbakanımızda ifade etti. Bizim duruşumuz demokrasiden yana bir duruştur. İnsan haklarından yana bir duruştur. Haktan hukuktan yana bir duruştur. Milli iradeye saygıdan ve onu korumaktan yana bir duruş olmuştur. Eğer seçime kazanan Mursi değil de onun rakibi Ahmet Şefik olsaydı ve bu darbe Şefik’e karşı yapılmış olsaydı Türkiye’nin durumu yine aynı olurdu. Biz yine darbecilerin karşısında dururduk. Biz yine demokrasiden ve insan haklarından yana tavır korduk. Suriye’de tavrımızda öyledir, Mısır’daki tavrımızda öyledir, başka yerlerdeki tavrımızda öyledir. Bunlar çıkar eksenli tavırlar değildir. İlkesel tavırlardır, insan haklarından, hukuktan yana tavırlardır” şeklinde konuştu.

“YALNIZ OLAN BAŞINI KUMA GÖMENLERDİR”
Avrupa Birliği Bakanı Bağış ise yaptığı konuşmada, dünyada uluslararası hukukun ayaklar altında olduğunu söyledi. Suriye’de ufacık çocukların kitlesel imha silahlarıyla katledildiğini ifade eden Bağış, dünyada demokrasi beşiği olarak kabul edilen ülkelerin tecavüze uğrayan Mısır demokrasinin karşısında adeta sessizliği oynadığını vurguladı. Uluslararası hukukun maalesef üzerine düşeni yapmadığını kaydeden Bağış, “Ama bir Türkiye var ki, bir vicdan var ki bütün dünyaya burada bir yanlış var, buna mutlaka parmak basılması ve bu yanlışın düzeltilmesi gerekir diyor. Kimileri de bunu Türkiye’nin ‘yalnızlaşması’ olarak adlandırıyor. Bizim Endonezya’ya kadar adalet uğruna, hukuk uğruna yardım göndermiş bir ecdadın torunlarıyız. Biz göç eden kuşlar için vakıf kurmuş ecdadın torunlarıyız. Tabi ki dünyadaki bu haksızlıklara, zalimlere, katliamlara ve darbecilere hep birlikte dur demek durumundayız. Yanlış olan, yalnız olan Türkiye değildir. Yalnız olan başını kuma gömenlerdir” diye konuştu.

“YÜZ MİLYONLAR UMUDUNU TÜRKİYE’YE BAĞLAMIŞ”
Programa yurt dışından katılan katılımcılara seslenen Bağış, “İşte bu yüzden uluslararası hukuk konusunda sizin sadece vatandaş ve soydaşlarımızın sorunlarına değil, umudunu Türkiye’ye bağlamış yüz milyonlarca insanın sorunlarını da gittiğiniz ülkelerde, yaşadığınız ülkelerde haykırmak için çok önemli bir mesuliyetiniz olduğunu vurgulamak istiyorum” dedi.
(İHA)