Sabah yazarı Barlas, bu açmazın günlük yaşamda hayatımızı perişan etiğini verdiği iki örnekle anlatıyor.
Abone ol"Böyle gelmiş böyle gider" söyleminin toplumu sürekli sorunlarla yüzyüze bıraktığınıo belirten Sabah yazarı Mehmet Barlas, toplumun bu sorunla yüzleşmesi gerektiğini yazdı.
Programa sadık kalındığında herşeyin iyiye gittiğini belirten Barlas, popülist politikaların etkisiyle sorunların aslında uzun yıllar aynı kaldığına işaret ediyor.
Hepimizi yılgınlığa sürükleyen olgulardan biri, "Böyle gelmiş, böyle gider" inancının, bir türlü yıkılmamasıdır. Görüyoruz işte... Ekonomik program bilinçli biçimde uygulanırsa, ekonomik göstergeler de iyiye gider. Enflasyon ve faiz oranları düşer. Türk Lirası istikrara kavuşur. Eğer yapısal reformları da yapabilseniz, yani özelleştirmeler tamamlansa, devlet küçültülse, harcamalar azaltılsa, vatandaşın sırtındaki vergi yükü de azalacak.
20 yıl önce konuşulan konuların bugünde aynı kaldığını ifade eden Barlas, uzun vadeli düşünememenin sıkıntısını çektiklerini şu sözlerle belirtiyor:
Türkiye demokratik rejim içinde kalkınmaya uğraşan bir ülke. Kalkınma, sermaye biriktirip, bunu yatırıma dönüştürerek olur. Genel oy ise, seçmenin günlük hayatına rahatlık getirerek sağlanır. - Sonuçta bütün demokrasilerde genel oya muhtaç olmaktan ötürü kaynak kaybı var. Yani demokrasi için ekonomik fire verilebilir. Ama biz, bu kaynak kaybının hesabını yapamıyoruz. Bu yüzden sürekli sorunlar doğuyor. 1979'da konuşulan konular, bugün için de geçerli ve güncel olursa, "Böyle gelmiş, böyle gider" inancı nasıl yok olur?
AKP'nin son yaptığı zamlara değinen Barlas, "böyle gelmiş böyle gider" açmazının sadece siyasette değil günlük yaşamda da hayatımıza hakim olduğunu verdiği şu iki örnekle yazıyor:
Hıncal Uluç, Atatürk Havalimanı'nın halini yazmış... Uçaklar kalkacak diye anonslar veriliyor. Ama girişlerdeki polis kontrolü yapılan noktaların hepsi kapalı. Yolcular tek açık girişte, kuyruk olmuş. Bu durum 10 yıl önce de böyleydi, yine böyle. Bir akıllı, bir dirayetli yönetici, havaalanındaki tüm kamu birimlerini, ihtiyaca göre yönlendirip, yönetemez mi? İlle de "Kriz Yönetimi" mi beklemeliyiz? Veya işte yine "Kurban Bayramı" geliyor.
Bizim oturduğumuz Kavacık semtinde iki tane kurbanlık hayvan pazarı açıldı. Boğaziçi'nde, eski Teksas'ı andıran görüntüler var. Bir yanı ilkokul, öte yanı spor sahası olan bir alanda, hayvan pisliğinden, kokudan geçilmiyor. Beykoz'un Belediye Başkanı da, sosyal demokratmış. Keşke muhafazakar demokrat olsaydı ve kurbanlık hayvanlarla insanları, böylesine kaynaştırma projesini gerçekleştirmeseydi.
Koca İstanbul'da, kentin içinde, yaşam merkezlerinde hayvan pazarı olur mu? Herhalde bu, 100 yıl önce de böyleydi... Bakalım ne zaman hepimiz, "Yeter artık-Bıktırdınız" diyeceğiz. Ama kime diyeceğiz bunu? Kendi kendimize mi?