BIST 9.420
DOLAR 34,34
EURO 36,24
ALTIN 2.834,80
HABER /  GÜNCEL

Bolluk bilincine ulaşmanın sırrı bu röportajda!

Türk insanını evrenle tanıştıran adam Aykut Oğut, evrenin sırrını İnternethaber okuyucuları için anlattı.

Abone ol
NESRİN YILMAZ/İNTERNETHABER- Türkiye onun adını "Evrenden torpilim var" adlı ilk kitabıyla duydu. İlk başta, kitaplıktaki yeri diğerlerinin yanı sanılan bu kitap, sonrasında birçok insanın başucu kitabı oldu. Evet, o kadar çok kitap vardı ki çekim yasasını, evrenin dostluğunu anlatan. Ama hiçbiri, biz Türkler üzerinde onun ki kadar etkili olmadı. Hani tabiri cazise, "düşenin" dostu oldu "Evrenden torpilim var."
 
Aykut şimdi Amerika'da yaşıyor. İstanbul'da da bir evi var, istediği yere gidip tatil yapıyor, yani o artık bir zengin. Aslında odağı zengin. Odağı zengin ne demek? Valla birazdan öğreneceksiniz, sabredin. Bakmayın siz onun şimdiki yaşantısına. O da çok badireler atlatmış evrenle "kanka" oluncaya kadar. Oyunculuk hayaliyle "bir koşu" gittiği Amerika'da başına gelmeyen kalmamış aslında. Parklarda yatmış, bulaşık yıkamış, dayak yemiş komaya girmiş ve uyandığında artık bir gözü görmüyormuş. Anlayacağınız ilk başlarda oyunculuk hariç her işi yapmış. Siz buna feleğin çemberinden geçmek derseniz de yanlış olmaz. Geçmiş, ama geçerken de evrenin göz kırpışlarını fırsata çevirmeyi bilmiş, en önemlisi bu göz kırpışları fırsata çevirebileceğine inanmış. Şimdi de bizi buna inandırmaya çalışıyor. Diyor ki, "İster inanın ister inanmayın yaşadığınız hayatta başınıza gelen her şey siz istediniz diye oldu." Evrenden Torpilim Var dedikten hemen sonra adını bir türlü koyamadığı, aslında okuyanın "kendini" bulması için bir isim koymadığı, isimsiz kitabını çıkardı piyasaya. Artık herkesin elinde aynı kitap vardı ama ismi farklıydı. Kitabın kapağında gerçek bir ayna vardı, aslında sırf bu bile onun yapmak istediklerinin kanıtıydı.  Kitabı elinize aldığınızda ilk gördüğünüz şey kendinizdiniz ve yaşadığınız ilk şey ise bir yüzleşme! Sizi harekete geçirecek kişi, sizi başarıya ulaştıracak kişi tam karşınızda duruyordu. Nasıl ama? Bence de harika.
 
Ben de çok "zor" bir anımda tanıştım onun kitabıyla, okuyunca bir ferahlık, kenara koyunca içimde koca bir ağırlık. Günlerce yanımda taşıdım kitabı, olmuyor. Bir gün bir mesaj attım Aykut'a, dedim ki, kitabı elimden bırakınca huzuru da bırakıyorum ellerimden, ne yapmalıyım? Hemen cevap geldi Aykut'tan, "Cebine koy." Mesajı almıştım ama bunun yanında yol da almalıydım. Çıktım yola, ben şimdi en başındayım, ama yola çıkmayanlar için, çıkmaya zorlananlar için onunla konuşmak istedim. Öyle ya, bir insan değişirdi, dünya değişirdi.
 
GÜLÜMSE, ODAKLAN, DEĞİŞTİR
 
Önce tüm ülkeye G.O.D. dedi Aykut Oğut. Yani, Gülümse, Odaklan ve Değiştir. 
 
Sorunlara gülümsemek mi? Nasıl olacak ki bu, deli mi bu adam? Onca sorunun arasında da bir gülümsememiz eksikti yani! 

Hem ben sorunlarıma gülersem onları seversem bana deli demezler mi? Olsundu, desinlerdi. Sorunlarını sevmeyi öğretti kitabını okuyanlara Aykut Oğut. Ayrasehri.com adlı internet sitesinde ve kitaplarında her şeyi, evrenin sırlarını anlatan Aykut, parayı, huzuru, mutluluğu, istenen ilişkiyi kendine çekmek için insanın sadece kendine ihtiyacı olduğunun altını çiziyor. Daha doğrusu kişinin kendine olan inancının. Gelin onun çekim yasası derken neyi kastettiğini, parayı kendimize nasıl çekeceğimizi, hayallerimizdeki kişiyi hayatımıza nasıl getirebileceğimizi ondan dinleyelim. İnanın röportajın sonunda içinizdeki o muhteşem güç harekete geçmiş olacak. Kimbilir belki içinizden birinin bu röportaj sonrası yaşadıklarını da yazarız. İçinizdeki gücü asla küçümsemeyin. Adım atarsanız, koşabilirsiniz... Haydi başlayalım.
 
ÇEKİM YASASI NASIL ÇALIŞIYOR
 
Çekim yasası hepimizin kafasında soru işaretleri yaratıyor kabul edelim, istiyorum deyince herşeyin olacağını anlatan, evrene mesaj gönderince evrenin hemen kırmızı halıyla ve elinde çiçeklerle bizi karşılayacağını bağıran kitaplarla dolu herbir yanımız. Ben de şu "çekim yasası" denen kahramanın asıl mesleğini sordum Aykut'a, dedim ki, istemek çekmek midir Aykut, İstekle mi çalşıyor bu yasa?
 
"Bunu bir netleştirmek gerekir. İstemek çekim yasasının en başı, kesinlikle tamamı değil ve tek başına son derece yetersiz. Bütün sistemi bir araba gibi düşünecek olursak, istemek direksiyonun başına geçmektir. Ama daha bunun vitesi var, debriyajı var, benzini var. İnsanlar sadece istemenin yeterli olduğunu düşünerek, o kadar istedim olmadı diyerek tepki gösteriyorlar. Piyasada bu tarz bilgiler var, isteyin olsun diyen, ama malesef bu kadarla bitmiyor." diyerek aslında istemek yanında harekete geçmenin de önemine dikkat çekti Aykut Oğut. 
 
Ama daha sorulacak çok soru var, evren, "istiyorum" deyince harekete geçmiyor, bunun mutlaka bir yolu olmalı, peki nasıl isteyeceğiz biz bu evrenden isteklerimizi, nasıl harekete geçireceğiz bu büyük gücü. Onu da sordum, dedim ki Aykut'a, İstiyorum demek, istediğimiz şeyden yoksun olduğumuz anlamına mı geliyor, biz aslında isteyince daha da mı negatife kayıyoruz? His mi daha önemli? 
 
 
"Kesinlikle böyle. Hissetmek arabanın benzini gibi diyebiliriz. Dünyanın en süper model arabası sizin altınızda olabilir ama benzini yoksa bisikletle yanından gelir geçerler. Tabiki, adımlayacak olursak, istemeyi bilmek gerekir. Burada demek istediğim şu, odağımızın nerede olduğunu bilmemiz önemli. Yani siz bir yandan para istiyorum deyip, diğer yandan parası olan insanlara çamur atıyorsanız, aslında parayı istemiyorsunuz. İstediğinizi sanıyorsunuz. Kişisel gelişim insanın kendini tanımasıdır. Neyi neden istiyorum, nerede, ne zaman ne hissediyorum, isteğimin altında yatan duygular neler. Bu birinci adımdı yani istemek. Ardından ikinci adım geliyor, istediğine ait olabilmek yani hissetmek. Buraya kadar her şey tamam sanırım. İstemeyi de bileceğiz ama arabaya benzini koymazsak istek olduğu yerde sayıp duracak, yani kendimize inanacağız. Yapabileceğimize, istediğimiz şeyi hak ettğiğimize."

Süper öyle değil mi? Valla ben gaza gelmeye başladım, daha çok soru var, haydi devam edelim.
 
ÇEKİM YASASI VE DİNLER
 
İşte o can alıcı soru geliyor ve ben Aykut'u köşeye sıkıştırıyorum. Şaka şaka, ne sıkıştırması bu sorunun cevabını deli gibi merak ediyorum. :) Aykut, sence evren deyince, evrene inandığını söyleyenleri niye ciddiye almıyorlar, sanki Tanrı inancıyla çelişiyor gibi algılıyorlar, sen çekim yasasını çok iyi biliyorsun, dinle bağdaştırabilir miyiz, ne dersin?
 
"Tahmin ediyorum ki, bütün dinlerde bu konuya değiniliyor. Bire bir değiniliyor hem de. Tabii ki işin uzmanı değilim, tam bilemiyorum fakat dinin içinde biraz da korku öğesi olduğundan bahsedilen şey çok arka planda kalabiliyor. Din konusunun ön tarafı çok dolu olduğu için. Çekim yasasını dini bütün biri uygulayabilir mi diye soracak olursak, tabii ki de uygulayabilir. Bunun dini inanışınızla hiçbir alakası yok. Ben ateistim deyip,  hala bunları uygulayamayan insanlar olduğu gibi seminerlerimde başörtülü öğrencilerim de var ve çok da memnun kaldılar. Sonuçta bahsettiğimiz kanunları yasaları da bir Tanrı anlayışının dışında da tutamazsınız. Toplumda her zaman bu tür çalışmalara karşı çıkan insanlar olabilir, bunu normal karşılamak lazım, bu dünyanın her yerinde böyle, din adamları bile kendi aralarında anlaşamıyorlar." 
 
Aykut böyle deyince, aklıma onun Evrenden Torpilim Var kitabındaki altın kurallardan biri geldi, hemen açtım buraya yazıyorum, sanırım onun söylemek istediklerini bu kural daha iyi özetliyor. 
 
"Herkesin sizi onaylamasını, sevmesini istiyorsanız, İYİ ŞANSLAR, çünkü yok öyle bir şey. Siz kendinizi sevin ve onaylayın yeter. Size şunu sorayım, Sizce Tanrı mükemmel ve kusursuz mu? Birçoğunuz buna evet diyecektir. Öyle olmasına rağmen, Tanrı'yı bile SEVMEYENLER var. Hadi bakalım buyrun buradan yakın. Tanrı bile herkesin onayını alamıyorken, size ne oluyor da herkesin onayını alma hayali ile yaşıyorsunuz."
 
EGO KÖTÜ BİR ŞEY DEĞİL
 
Geldik yine çok önemli bir konuya. EGO. Yıllardır kendi ellerimizle besleyip büyüttüğümüz, yemini suyunu verip yetiştirdiğimiz EGO. Sonradan da kendi yarattığımızı beğenmeyip hep suçladığımız günah keçisi EGO. Aykut Oğut, kitaplarıyla işte bu anlayışı yerle yeksan etti. Meğer EGO ne kadar da masummuş. Al EGO'yu kucağına sev yani, o kadar tatlı, o kadar kendi halinde ki. EGO'muzu sevdik yani onun sayesinde. Gelin aslında egonun ne olduğunu onun ağzından dinleyelim;
 
"İsteklerimizi biz gerçekleştiriyoruz, biz gerçekleştirdikten sonra koruyan mekanizma ego. Evinizde bir güvenlik kasası olduğunu düşünün, içine para koyuyorsunuz, parayı koruyan bir kasa var, şifresini bilmeden ya da anahtarı olmadan kasayı açmak imkansız. Parayı oradan almak için ya da kasaya yeni para koymak için şifreyi hatırlamak ya da anahtarı almak gerekir. Kasayı ego gibi düşünün, bir karar alıyorsunuz, kendinle ilgili beyanlarda bulunuyorsunuz, "Ben güzelim, ben çirkinim, ben zenginim, ben fakirim, ben mutluyum" gibi. Sonra bunu kasaya koyuyorsunuz, sizin kendiniz hakkınızdaki düşünceleri sizin için koruyan şeyin adı ego. Egoyu kötü olarak nitelendirmemizin tek nedeni arada şifreyi unutmamız, ya da anahtarı kaybetmemiz. E bundan sonra egoya çekiçle girişmenin bir alemi yok, garibim bizim ona yüklediklerimizi korumaya çalışıyor."
 
SİGARA SİZE ZARAR VERMEZ
 
Peki madem bilinçaltımız, düşüncelerimiz bu kadar önemli, sigara içen kişi sigaranın kendine zarar vermediğini düşündüğünde sigara ona zarar vermez mi yani?
 
"Hayır kesinlikle zarar vermeyecek. Tıp dünyası ayağa kalkabilir ama inandığım, gördüğüm ve deneyimlediğim şey böyle. Bir örnek vereceğim, benim 80 küsur yaşında bir akrabam var, yaklaşık 55 yıldır her gece bir küçükle bir büyük arası rakı içer, hayatım boyunca kendisini hiç sarhoş görmedim ve o kadar büyük bir keyifle içer ki, ağzına yüzüne içmez. Sıkı içer. Doktora en son gittiğinde doktor ona şunu söyledi, "Normalde içme demem gerekiyor ama o kadar sağlıklısın ki devam et." Çünkü bir kere bile ben o insanın kendi içkisiyle kötü bir düşünceye sahip olduğunu, negatifte olduğunu görmedim. İçki içmek onun için bir seramoni. Kendinize dürüst olmanız çok önemli. Eğer, en ufak hücrenize kadar yaptığınız şeyin zararsız olduğuna kendinizi inandırıyorsanız zararını görmezsiniz. Ama evreni kandırmanız mümkün değil. Kendinize çok çok çok dürüst olmanız gerekiyor."
 
Kilo vermekte aynı şey galiba, kilo verirken de inanç sistemimiz önemli değil mi?
 
"Yüzde yüz. Hayatımda bir dönem çok güzel bir vücuda sahiptim. Her sabah güne 2-3 adet simitle başlardım. Ekmekle ve hamur işiyle hiç kötü bir ilişki geliştirmedim. Şu an bile, istediğim kadar ekmek ve hamur işi yerim. Ama benim de inandığım şeyler var, mesela kızartma, kızartmadan uzak duruyorum."
 
ZENGİN OLMAK HAYAL DEĞİL
 
Egomuzu tanıdıktan sonra istemenin de "kurallarını" öğrendikten sonra, yani hislerimizin bizim gerçekliğimizi belirlediğini bildikten sonra isteklerimizi kendimize çekmenin yollarına geliyoruz. Parayı kendimize nasıl çekeceğiz. Paramız yokkken paramız varmış gibi davranmak mı gerekir, ay sonunda kredi kartı borcunu evren ödemeyeceğine göre paramız varmış gibi yapmak bizi daha çok negatife mi götürür, kısacası paramız nasıl çoğalacak? Aykut Oğut en çok merak edilen konulardan biri olan para konusunda öncelikle diyor ki, "Fakirlik bilincinden kurtulun." Gelin gerisini ondan dinleyelim;
 
"Size güzel bir haber vereyim, sadece ve sadece para üzerine yeni bir kitap geliyor. Yıllar içerisinde Türk insanının parayla ilgili takıldığı yerleri gözleme imkanımız oldu. Sabit geliri olan bir insandan bahsedelim, ay sonunda ödemesi gereken, borçları olan, geçinip giden bir insandan bahsediyorum. Bunu şablona koyamam ama bu durumda biri kafadan 6 ay ya da 1 seneden önce bu durumu değiştirmeyi ummasın. Denesin, olmaz demiyorum, bir gecede de olur. Ama olmuyorsa, hayal kırıklığına uğrayıp vazgeçmesin. Çünkü Türkiye'deki insanların para kodları çok negatif. Türkler olarak paranın kötü bir şey olduğuna inanıyoruz aslında. Elinde on tomar parayla fotograf çektirip altına da "oh hepsi benim, birazdan bankaya yatıracağım" diyerek Facebook'ta bu fotoğrafı paylaşır mısınız? Kimse paylaşmaz, çünkü böyle bir fotoğraf ğpaylaşırsanız size görgüsüz derler, ama elinizde bir demet gülle fotoğraf çektirseniz romantik olursunuz. Biz website gelirimizin yüzde 10'unu desteklediğimiz projelere ayırıyoruz. Bunun için bize tepki geldi, benim paramı neden oraya veriyorsun diye. Bu düşünce biçimi, parayı son derece kötü görmektir. Yeni kitabımızda çok güzel bir test var, insanlara yardımcı olacağını düşünüyorum. Bu kitabı yazarken de korktum tepki alabilir diye. İnsanların en büyük hatalarından biri de, ortalıkta çekim yasası diye bir şey konuşulduğu için, katlar, yatlar, ve villalardan bahsediyor. Bu böyle olmaz. Farkındalığımızın isteğimizle uyması gerekiyor. Farkındalığın geliştirilmesi gerekir. 3 bin lira maaşla çalışırken 3-4 milyon hayal edersen elbette mümkün olmaz."
 
Anlamaya başladık sanırım, aslında zenginlik bilinçte başlıyor, kendimizi fakirlik bilincinden kurtarmamız gerektiğini söylüyor Aykut Oğut. Ve en önemlisi neyimiz olmadığına odaklanmak yerine, sahip olduklarımıza odaklanmamız gerektiğinin altını kalın kalın çiziyor:
 
"10 yaşındaki bir çocuğu Ferrari'nin başına geçirirsen ne olur, boyu yetmez, arabayı kullanamaz bile. Peki bu durumu nasıl aşacağız, Eğer sen 3 bin lira maaşla çalışıyorsan, ayağımız alışsın hesabı, 100 lira 200 lirayla başlayacaksın parayı kendine çekmeye. onu görünce inanmaya başlayacaksın, inansan zaten senin çok paran olur, istemek değil, inanmak gerekir."
 
"Diyelim ki vitrinde bir mont gördün, o an için alacak gücün yok ve alamadığın için üzülüyorsun. Vitrindeki şeyi alamadım diye üzüleceğine, ya da kredi kartına borç yaparak bir sonraki ay için kendini zora sokacağına yapman gereken şey, üzerindeki mont için şükretmektir. İşte paran varmış gibi davranmak bu, ama bizim odağımız sürekli neyimizin olmadığında."
 

Neden sadece parayla ilgili bir kitap çıkarmayı düşündünüz? 
 
"Benim bu kitabı yazmamın amacı asla oradan gelecek birkaç kuruş değil. Türkiye'deki insanların paraya bakışının  değişmesini, paraya değer vermesini istiyorum. Paraya değer vermek demek onun kölesi olmak demek değil, zenginlik bilincinde olmaz demek. Ülkenin ekonomisini, hükumet, devlet değil bireyler kurtarabilir, bunun için de paraya bakışımızı değiştirmemiz gerekiyor.
 
Bana da eleştiri gelebilir, "Senin için kolay tabi, bir elin yağda bir elin balda" diyenler olabilir. Ama bir dakika, şunu kaçırmayın. Ben parklarda yaşıyordum, ben bu hale geldiğim için şükretmiyorum, ben şükretmeyi öğrendiğim için bu haldeyim. Biz Esra ile bir gün kahvaltı etmek için bir yere oturduk, paramız ancak bir omlet bir de kahve almaya yetiyordu, birlikte oturup bir omlet ve bir kahve ile kahvaltı yaptık. Oh dedim şükürler olsun, beraberiz, bir omlet de olsa alacak paramız var. Şükretmenin önemi çok büyük. İnsanlar zenginlerin istedikleri gibi para harcadığını sanıyorlar, alakası yok. Pazarlık yapmak, birinin malını ucuza kapatmak sizi para konusunda negatife götürür. Ama diyelim ki bankaya bir ödemeniz var, gidip ödeyeceğeniz kişinin hesabının olduğu bankaya yatırırsanız masraf ödemeyeceksiniz, başka bankadan yatırırsanız masraf ödemek zorundasınız. Artık her adım başı bir banka şubesi var, neden az da olsa masraf yatırasınız ki, paranıza değer verin."
 
Okuyucularımızdan çekim yasası ile tanışacak olanlar varsa bu kısımları şimdiden anlamayı ummasınlar, bu bir yolculuk. Benim fakirlik bilincinden şu ana gelmem 4 yıldan fazla zaman aldı. İnsanlar, gözlerini kapatıp vizyonladıklarına bir anda ulaşmayı beklemesinler, çünkü yok böyle birşey. Öyle bir sistem olsa dünyanın en büyük yalancısı ben olurum. Çekim yasasını çok iyi bilen bir adamım, e hani o zaman nerede benim malikanem, özel jetim falan? 
 
Neden yok malikaneniz, özel jetiniz?
 
"Olduğumuz yerden ileriye gitmek bir süreçtir. Benim de hala bilincim gelişiyor. Bilinci tecrübe olarak düşünebiliriz, basketbol oynamaya bugün başlarsan profesyonel biri kadar iyi oynayamazsın, onun kadar iyi oynayabilmen için tecrübe gerekir, pratik gerekir. Bundan 5 yıl sonra yine seninle konuşursak o zaman sana muhtemelen bunların gerçekleşmiş olduğunu söyleyebilirim. Yarın da olabilir, bunun önünü kapatmıyorum ama yarın sabah kalktığımda bugünkü durumdaysam hayal kırıklığına uğramam."
 
Ne zaman çıkıyor kitap ve adı ne olacak?
 
Nisan ayının sonuna doğru çıkmış olacak. Kitabın adı, Artık ZENginim. 
 
MUTLU BİR İLİŞKİYİ ÇEKMENİN YOLLARI
 
Peki istediğimiz ilişkiyi kendimize nasıl çekeceğiz, geçmişte yaşanan kötü ilişkilerin etkilerinden nasıl kurtulacağız, bunun için bir sürü öğreti dolaşıyor ortalıkta. Davranış mı önemli, evrene sipariş mi vereceğiz, nasıl olacak bu?
 
"İlişkiyi çekmeden önce ya da çekmeye kalkmadan önce, arayıştan vazgeçmek gerekir. Bütün dünyada ilişki konusundaki en büyük sorun bu. "Onu bulacağım" inancından vazgeçmek lazım. Çünkü bunun arkasında yatan sorun şu, o birini bulayım ki artık, hayatımın sonuna kadar artık ben bu dertle uğraşmayayım mutlu mutlu yaşayayım. Bu çok büyük bir hata, yola böyle çıkamazsınız, çıkarsanız da olanlar olur. Biriyle tanıştığın zaman bile çıta o kadar yüksek ki, bu adam iyi baba olacak mı, iyi büyükbaba olacak mı diye düşünen var. Mümkün değil. Ama bu şu demek değil, elinizdeki ile yetinin, kör topal ne bulduysanız hemen evlenin. Türk kadınlarının bu konuda çok büyük bir hatası olduğunu düşünüyorum, o da, seçilmiş olmayı, evlenme teklifi edilmiş olmayı kadınlığın bir parçası gibi görüp, bu olmadığı zaman da eksik olma durumundalar. Bu durumdan çıkmak lazım, bu çok büyük bir yanılgı. Evde kalmak diye bir tabir var, ev bir yere gidiyordu da sen evde mi kaldın?
 
Peki nasıl yaratılır ilişki bunu açıklayabilir misiniz?
 
"Bunların hepsi içsel yolculuk. Kendi içinize dönüp bunu anlamanız lazım, bir ilişkiyi, bir erkeği, bir kadını niye istiyorsunuz. Benim öğrencilerimden bir tanesi bana evlenme isteğiyle geldi. İlişkisinden bahsetmesini istedim, ilişkim yok dedi. Nasıl yani? Diploma mı istiyorsun, bir ilişki mi? Daha adam yokken ortada evlilik nasıl istenir, ben bunu anlayamıyorum. Eğer ilişkin yokken evlenmek istiyorsan bunun altında yatan bambaşka sebepler var demektir. Bu işin organik gelişimi, biriyle tanışırsın, onu tekrar görmek istersin, böyle devam eder. İlk görüşte kimse kimseye aşık olmaz, sadece beğenir. Bunlar yıkılması gereken illüzyonlar. Bunları hallettikten sonra şunu söyleyebilmek önemlidir, "ilişkim olmasa da mutluyum." Esra benimle tanışmadan 3 gün önce ben ise onunla tanıştığım sabah evrene nasıl bir ilişki istediğimizin mesajını göndermiştik. Ama bunu yaparken bir ilişkimiz olmadığı için mutsuz da değildik. Siparişimizde nasıl bir insan istediğimiz değil, nasıl bir ilişki istediğimiz vardı. Ve benim sipariş verdiğim günün gecesinde tanıştık. Ama bir ilişkimiz olmazsa da bundan mutsuz olmayacaktık, kendi içimizde zaten mutluyduk. Erkekler ya da kadınlar hakkındaki düşünceleriniz size öyle insanları çeker. Erkekler yalancıdır diyorsanız yalancı erkekleri, kadınlar para sever diyorsanız para seven kadınları kendinize çekersiniz. Önce kendi içimizde mutlu olmayı öğrenmemiz gerekiyor."
 
EVRENDEN BİR ŞEY İSTEMENİN EN İYİ YÖNTEMİ
 
Buraya kadar herşey güzel, biz istiyoruz evren veriyor. Daha doğrusu hepimizin kendi hayatını istediği biçimde yaratabilme gücü var. Ama eğer samimiysek! Burası çok önemli. Çünkü evren kandırılmaya müsaade etmiyor! Bir sürü isteme biçimi var, evrene mesaj yollarsınız, şükredersiniz, gözlerinizi kapatıp hayal kurarsınız, vizyon panosu yaparsınız. Peki Aykut Oğut'a göre bunlardan hangisini yaparsak isteğimiz daha çabuk yerine gelir acaba? 
 
"Hepimiz farklı var oluyoruz hayatta. Herkes için farklı isteme biçimi olabilir. Ama benim için en işe yarayanı vizyon panosu olayıdır. Bire bir yapılmış bir panodan bahsediyorum, çünkü öyle bir panoyu özene bezene hazırlamak 4-5 saatini alıyor, bu demektir ki, o kadar saat boyunca odak noktan ne istediğinde. İkincisi onu bir yere astığın zaman farkında bile olmadan o isteği sürekli kendine hatırlatıyorsun. Her hatırlamak kumbaraya para atmak gibi. Bunun yanın da şükür egzersizi de sihirli bir değnek gibi çalışıyor. Hala hemen hemen her sabah yaparım. Bu bitmeyecek bir yolculuk. Bunu hala ben de yapıyorum. Bugün tıka basa doydum bu yemek bana 10 yıl gider demek gibi bir şey olur bunları sonlandırmak. Yapa yapa çok kolaylaşıyor, 10 yıl önce şükür egzersizi yaparken kapımı, telefonumu kapatırdım ama şimdi bakkala gidene kadar bir şükür egzersizi attırıyoruz Esra'yla. (Gülüyor)
 
ENERJİNİN YÜKSELDİĞİNİ HİSSETMELİSİN
 
Ne kadar sürmeli peki şükür egzersizi, uzun süre odaklanmak mı gerekiyor?
 
"Şükür egzersizi öyle bir egzersiz ki, en sevdiğin tatlıyı yemek gibi. Bitsin istemezsin. Enerjinin yükseldiğini hissedebilmek gerekir. Tavsiyem şu, şükür egzersizlerine şu an için hayatınızda olup da şükrettiklerinizden başlayın. Çünkü o saniye için en dolu olan odur, enerji öyle yükselir. Gerçekten hissetmediğiniz bir duygu için şükretmeyin, bu sizi negatife götürür. Şu dakika ben şükretme egzersizi yapacak olsam ama tam şu dakika, içtiğim kahve için şükrederdim. Sen bana "onca şeyin arasında kahveyi mi buldun şükredecek" diye sorabilirsin, ama şu an öyle."
 
Peki, olmayan bir şey için neden şükrediyoruz o zaman?
 
"O da güzel bir çalışma. Eğer sen şu dakika çalışmayı yaparken enerjini belli bir seviyeye yükseltmediysen gelecekte olmasını istediğin şey için şükretmen bir işe yaramaz. Bunu bir örnekle açıklayalım, diyelim ki şu an, enerji seviyesi olarak 50'lerdesin (geçinip gidiyoruz vaziyeti)  ve 80'lik 90'lık bir enerjiye ait hayaline, arzuna, gelecekte şükredersen o 80'lik, 90'lık enerji suratında tokat gibi patlar. Mesela, bekar ve ilişkisi olmayan biri şu an harika bir evlilik yaptığım için şükrediyorum derse anında enerjisi düşer. Çünkü 50'lerde biri 80'i kaldıramaz. Amaç zaten, kişiyi şu an geçisi bile olsa 80'e çıkartabilmek. Dalmak gibi. 50 metreye daldın, bir anda yüzeye çıkarsan vurgunu yersin, bri kaç metrede bir dinlenerek, adapte olarak bunu yapmak gerekir, enerji de böyle."
 
Aykut Oğut'un kitaplarını okuyanlar bilir, "Evren bir fotokopi makinasıdır" diyor. "Ne söylerseniz, ne isterseniz, ne yazarsanız dikkate alır." Hatta bu evrenin işi gücü yok, söylediğimiz şarkılara kadar takipte, inanmayacaksınız ama attığımız twitlere kadar bakıyor! Ama durun bir dakika, korkmayın, hissettiğimiz şey çok çok çok önemli, Aykut öyle dedi. :)
 
EVRENLE KONUŞMANIN ŞEKLİ
 
Şimdi çok önemli bir soru daha, nasıl konuşalım biz bu evrenle? Konuşurkez cümlelerimizin  şimdiki zamanda ya da gelecek zamanda olması evreni etkiliyor mu?
 
"Bence, kelimelerin yaratım anlamında hiçbir önemi yok. B.iliyorum, inanılanın çok tersi birşey bu. Kelimelerin hiç önemi yok demiyorum aslında, kişinin konuyla ilgili nerede olduğunu bize gösteriyor. Ben seminerimde şu uygulamayı yapıyorum, evrene sesleniyorum, "Evren, şu anda salonun tavanının  benim olduğum kısmı çöksün ve bunun için şükrediyorum" ve bekliyorum bir şey olmuyor. Çünkü olmayacağını biliyorum, içi boş. Burada önemli olan yine hislerimiz, neye inandığımız. Kelimeler, insanın kendini tanımasında çok önemli. Yine araba örneğini verelim, direksiyon başına geçip, anahtarı çevirmeden, "Hadi bakalım, inşallah çalışır" demek doğru değil. Araba orada, içinde benzini var, bir zahmet sen çalıştır o arabayı. Ne söylediğin nasıl söylediğin önemli değil ama her negatif cümlede kendini yakalamak çok önemli, kendini yakalamak ve bunun üzerinde çalışmak."
 
"Evrene güvenmek çok nemli evet ama bebek adımlarından korkmamak lazım. Emeklemeye başlayan bir bebeği düşünün, evde bir bayram havası olur emeklediğinde. Kimse ona kızmaz, geldin 1 yaşına hala emekliyorsun demez. Çünkü kural bu, emekleyecek, sonra yavaş yavaş adım atacak, yürümeye başlayacak ve sonra koşacak. Beklentiyi yüksek tutmak doğru, belki isteklerimiz bir günde de gerçekleşebilir ama hemen gerçekleşmediğinde hayal kırıklığı yaşamak bizi yine negatife götürür. İsteyen yatları katları her şeyi hayal edebilir, hiç sorun değil, ama olana kadar da sabretmek ve vazgeçmemek gerekiyor."
 
İnsanların en büyük hatasının "acele" olduğunu vurguluyor Aykut Oğut. Ve itiraf ediyor, ilk 4 sene benim hayatımda hiçbir şey değişmedi. Zor demiyorum, kolay ama rahat olun." diyor ve ekliyor, "Sokakta hayata küfrederek gezen adamla aramda bir tek fark var, ben bildiklerimi hatırlamayı seçtim." 
 
Bu röportajı yapmamın amacı hem Aykut'la tanışmak hem onun kitaplarından öğrendiklerimi sizlerin de öğrenmesine ön ayak olmaktı. Umarım hoşunuza gitmiştir, kimbilir belki evren bugün de beni asistanı olarak görevlendirmiştir. :)
 
İçinizdeki gücü küçümsemeyin.... Evrene güvenin...