Böcek bir mağdur edebiyatı aracı mı?
Böcek olayı ulusal güvenlik açısından basite indirgenmeyecek kadar ciddi bir konu.
Başbakan, dinlendiği gerçeğini medya aracılığıyla duyurarak aslında böcek aracılığıyla onu dinleyenlere “sizin farkınızdayım! Dinlendiğimi biliyorum. Bu konunun üzerine gideceğim” mesajını verdi.
Ama bir yandan da bu konu konuşulurken, şöyle bir şey dikkatimi çekti.
Bilmiyorum, siz de fark ettiniz mi?
Başbakan ne zaman ki gazetecilere “ böcek” hakkında bir demeç verse, yüzünde hafif bir tebessüm, gizli bir sevinç oluşuyor.
Sanki “Bakın, siz bana diktatör gibi davranıyorsunuz ama güç dengeleri hala bir yarış içerisinde. Ben de aslında o kadar güçlü değilim” şeklinde bir mesaj veriyor.
“B-ö-c-e-k” harflerinin altına saklanmış bir savunmanın halet-i ruhiyesine bürünüyor.
Çünkü eskiye nazaran toplumun büyük bir kesiminde “askeri vesayetin sivil siyaset üzerindeki baskısının azaldığı, derin devlet ve mafyaya karşı belli bir yol kat edildiği” gibi bir kanı mevcut.
Veya “yargının hükümet lehine bir dönüşüm aracı haline geldiğini” düşünüp yeni bir “Jüristokrasi” oluştuğu ve hükümetin elinin güçlendiğini hisseden farklı toplum kesimleri var.
Seçmen bakıyor ki;
Başbakan, “Seçilme yaşı 18 olsun” diyor, yasa tasarısı çalışması hemen başlıyor,
“Bu Hürrem ne açık saçık öyle… Ecdadımıza ayıp oluyor.” diyor, Hürrem anında kapatılıyor.
Ya da Leyla Zana’nın “Kürt sorununu bir tek o çözebilir” demecinde olduğu gibi, topluma onun “ne de güçlü olduğuna” dair bir mesaj iletilebiliyor.
Yani çoğu insana göre Başbakan, o ilk zamanlardaki yel değirmenlerine karşı savaşan “yalnız Donkişot” değil.
Artık daha güçlü ve daha çok “muktedir”.
Bu nedenle 2002’de hor görülmüş, söylediği şiir için hapislere atılmış, yıllarca devlet aygıtının, resmi ideolojinin ötekileştirdiği "toplumun mağdur ve ezilen kesimlerinin sesi” temasıyla iktidara yürüyen bir Başbakanken;
Şimdi bu mağlubiyetleri kısmen veya görünümde de olsa galibiyete çevirmiş bir lider olarak karşımızda duruyor.
Ee hal böyle olunca yaşanan her hangi bir krizde veya sorunda “Hükümet ne yapsın ya, derin güçler var...”, “ordu izin vermiyor ki adım atsınlar!” gibi tepkiler ve tezler yavaşça ortadan kalkıp,tek sorumlunun hükümet olarak görüldüğü bir döneme doğru geçildiğini görüyoruz.
Bu yüzden Uludere’de tek suçlu olarak hükümet görülüyor,
Kürt sorunun çözülmemesinde tek adres olarak algılanıyor,
Önemli davaların usul hatalarında hükümet suçlanıyor,
Toplumsal gerginlik yaratacak her olay ve olgunun tek sorumlusu olarak sivil siyaset gösteriliyor.
Bundan ötürü de;
“çok otoriter – baskıcı” bir lider haline geldiği söylemlerine karşı,
Böcek üzerinden seçmenine “hala politikalarımıza illegal yöntemlerle karışmak isteyen birçok derin grup var.”, “hala mağduruz” gibi bir mesaj da gönderiyor.
Belki de öküz altında buzağı arıyorumdur.
Bilmiyorum.
Varın siz söyleyin.
Küçük H.D’yi duymacak mıyız?
H.D 15 yaşında bir kız çocuğu,
2 yıl önce evlendiriliyor,
Sonra eşiyle anlaşamayıp baba evine geri dönüyor,
Bu süreçte iki kuzeninin tecavüzüne uğruyor,
Ve hamile kalıyor.
Aile bu durumu öğrendiğinde ne yapıyor?
Kuzenleri mi cezalandırıyor?
Hayır!
15 yaşındaki HD’yi aile meclisinin kararıyla hunharca öldürüp, ortadan kaldırıyorlar.
Boğarak Batman çayına cesedini atıyorlar.
Şimdi bu insanlık mı!
Şimdi bu şeref mi!
Şimdi bu namus mu!
Küçücük bir kızın başına gelenlere bakın hele!
Sadece empati yaparak kendinizi onun yerine bir koyun.
Şu dünya yaşanacak bir yer mi, tekrar düşünün!