BM Genel Kurulu, Esad yönetimindeki Suriye hükümetini sert biçimde suçlayan ve siyasi geçiş çağrısı yapan bir karar tasarısını oy çokluğuyla kabul ederken gelişmeleri Sema Emiroğlu aktarıyor.
Abone olBirleşmiş Milletler Genel Kurulu, cumhurbaşkanı Beşar Esad yönetimindeki Suriye hükümetini sivillere karşı ağır silah kullanımını arttırarak şiddeti tırmandırmasından dolayı sert biçimde suçlayan ve Esad sonrası döneme siyasi geçiş çağrısı yapan bir karar tasarısını oy çokluğuyla kabul etti.
Katar ve diğer bazı Arap ülkeleri tarafından kaleme alınan tasarı, 193 üyeli Genel Kurul'da aralarında Rusya'nın da bulunduğu 12 ülkenin ret oyuna karşı 107 kabul oyuyla geçerken, 59 üye çekimser kaldı.
Tasarı, geçen Ağustos ayında Suriye rejiminin 'muhalefeti kanlı biçimde bastırmasını kınayan' karara göre daha az destek buldu. O tasarı, 31 çekimser ve 12 red oyuna karşı 133 oyla kabul edilmişti.
Suriye muhalefeti anlaşmazlığı
Çarşamba günü kabul edilen karar, Esad rejimini sivillerin çoğunlukla yaşadığı bölgelerde ağır silahları giderek daha fazla kullanmasından ve 'sistematik insan hakları ihlallerinden' dolayı sert biçimde kınıyor. BM Genel Kurulu kararında ayrıca 'nereden geldiğine bakılmaksızın' tüm şiddetin kınandığı vurgulanıyor.
Esad rejiminin kimyasal silah kullanmasından derin endişe duyulduğuna dikkat çekilen kararda, BM'nin konuyu soruşturan yetkililerine engelsiz giriş imkânı tanınması isteniyor. Kararda ayrıca muhalif Suriye Ulusal Koalisyonu, "siyasi geçiş için gerekli olan etkili ve temsilci muhataplar" sözleriyle tanımlanarak, Esad sonrası döneme siyasi geçiş çağrısında bulunuluyor.
Arjantin'in başını çektiği bazı Latin Amerika ülkeleri, kararla Suriye Ulusal Koalisyonu'na ana muhalif grup olarak destek veren hükmü sulandırmak istemiş, ancak yapılan pazarlıklarda bu değişiklik önerileri kabul edilmemişti. Bazı diplomatlar, tasarıdaki bu hükmün "BM'nin Suriye halkının temsilcisi olarak koalisyonu tanıdığı" şeklinde yorumlanmasından çekindiklerini bildirdiler.
Rusya'dan 'hayır oyu' çağrısı
Rusya'nın da, tasarıdaki bu ifadenin, ABD ve Rusya'nın üzerinde anlaştığı biçimde Suriye için bir barış konferansı düzenleme hazırlıklarına mani olabileceği uyarısında bulunduğu öğrenildi. Rusya'nın BM Daimi temsilcisi Vitaly Churkin, oylamadan önce üye ülkelere gönderdiği bir mektupta, tasarıya "hayır" oyu verilmesi çağrısında bulundu ve "tek taraflı" olarak nitelendirdiği tasarının, Rus ve Amerikan dışişleri bakanlarının vardıkları anlaşmaya ters düşen etkiler yaratacağını kaydetti.
Suriye'deki savaşın nasıl sona erdirileceğine ilişkin anlaşmazlık, BM Güvenlik Konseyi'nin Suriye'ye ilişkin şimdiye kadar attığı adımları felce uğratmıştı. Moskova ve Washington'un geçen hafta Suriye'deki siyasi geçiş süreci için uluslararası bir barış konferansı toplamak konusunda anlaşmasına rağmen, bu plan, konferansta Suriye muhalefetini kimin temsil edeceği konusunda çıkmaza girdi.
Suriye Ulusal Koalisyonu, "Suriye'nin Dostları" ve Arap Birliği tarafından "Suriye halkının meşru temsilcisi" olarak 130 uluslararası temsilci tarafından tanınmıştı.
Genel Kurul kararları, bağlayıcı olmadığı için herhangi bir yaptırım yetkisi taşımıyor ve oylamada hiçbir devletin veto yetkisi bulunmuyor. Ancak oy çoğunluğuyla kabul edilen kararlar, dünya ülkelerinin çoğunluğunun iradesini ortaya koyması açısından sembolik bir öneme sahip.
BM: Ölü sayısı 80 bini geçti
BM Genel Kurulu'ndaki oylama, Halep'teki merkez cezaevinin dışında meydana gelen şiddetli çatışmalar ve ülkenin diğer yerlerindeki şiddet olaylarının tırmandığı bir zamana denk geldi.
Oylama ayrıca Genel Kurul başkanı Vuk Jeremic'in Suriye'nin iki yılı aşkın süren iç savaşında ölü sayısını en az 80 bin olarak açıklamasının hemen ardından yapıldı.
Bu rakam, yılbaşından bu yana ölü sayısında 20 binlik bir artışı temsil ediyor. BM İnsan Hakları Yüksek Komiseri Navi Pillay, 2 Ocak'ta yaptığı açıklamada Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad'a karşı başlatılan ayaklanmada 60 bini aşkın kişinin hayatının kaybettiğini bildirmişti.
Suriye İnsan Hakları Gözlemevi adlı bir muhalif örgüt de, Salı günü yaptığı açıklamada en az 94 bin kişinin öldüğünü, ancak gerçekte bu rakamın muhtemelen 120 bine vardığını savunmuştu.