BIST 9.550
DOLAR 34,54
EURO 36,01
ALTIN 3.010,26
HABER /  GÜNCEL

Bisiklet turu biterken Türk sporuna bakış

50. Cumhurbaşkanlığı Türkiye Bisiklet Turu, Pazar günü İstanbul sokaklarında sona eriyor. Alanya'dan başlayan TUR'u takip eden Cüneyt Kazokoğlu, Türkiye'de futbol dışındaki spor branşlarının neden sponson desteği alamadığını irdeliyor.

Abone ol

50. Cumhurbaşkanlığı Türkiye Bisiklet Turu (TUR) bugünkü 7. etabın ardından İstanbul'a geçecek.

Akdeniz ve Ege kıyılarında 7 günden sonra, 1.300 kişilik bir kafile, 280 araç ve tırlar İstanbul'a yola çıkıyor. Yarış, Pazar günü öğleden sonra saat 14:00 gibi Caddebostan'da sonlanacak.

Sabit organizasyonlara oranla çok daha zor olan bu işin altından, yerli yabancı herkesin "mükemmel" diye nitelediği bir şekilde kalkmak, gerek Bisiklet Federasyonu Başkanı Emin Müftüoğlu'nun, gerek TUR Direktörü Abdurrahman Açıkalın ve Organizasyon Direktörü Aydın Ayhan Güney'in, gerekse çalışan sayısız kişinin eseri.

Öte yandan organizasyon seviye ve kalitesi ile değil ama bu organizasyonun Türk sporuna etkisi konusunda sorular var.

Ters piramit

Dünyada spor sistemi bir piramit şeklinde. Piramitin tabanını oluşturan altyapıdaki binlerce sporcu arasından süzülenler, tepeye çıkıp dünya çapında sporcu oluyorlar.

Eğri oturup doğru konuşmak gerekirse, Türk bisiklet sporu, şu anda ters bir piramit durumunda. Altyapıdan sporcu çok az yetişiyor, sporcuların sınanacağı çok az yarış yapılıyor. Yukarıda ise dev bir organizasyon olarak TUR var. Altyapıdan az sporcu yetiştiği ve bu sporcular yarışacak ortam bulamadıkları için bugün TUR gibi bir yarışa girebilecek kapasitede sadece tek bir Türk takım, yarışan 4 Türk sporcu var.

Dolayısıyla asıl soru, TUR gibi bir organizasyonun nasıl geniş kitlelere sirayet edip, çok sporcu yetiştirebilecek bir ortam sağlayacağı. Örneğin İstanbul'da yaşayan bir ebeveyn olarak çocuğunuzun bisikletçi olmasını arzu ediyorsanız, yapabileceğiniz neredeyse hiçbir şey, onu gönderebileceğiniz hiçbir kulüp yok.

Bu durumun ana nedeni, Türk amatör sporunun geniş anlamda devlete muhtaç olması. Devlet desteği, illa kötü bir şey olmak zorunda değil; ne de olsa her ilde bir spor genel müdürlüğü, her ilde bir antrenör gibi imkanlar sunuyor. Lakin Türkiye'de bilhassa maddi açıdan devletle olan sarsılmaz ilişki, özel sektörün yokluğu, yani alternatifsizlik, sporun önündeki önemli engellerden.

Aynı durum TUR için de geçerli. Devlet desteği, TUR'u taşıyan en önemli etkenlerden. Dolayısıyla 1965 yılında dönemin Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel'den TUR'a "Cumhurbaşkanlığı" payesini kopartarak devlet desteğini sağlayan Federasyon Başkanı Talat Tuncalp'ın Türkiye'nin şartları konusundaki vizyonerliğine hayran olmamak elde değil.

Spora yatırım konusunda yanlış algı

İkinci büyük neden, medyanın durumu. Türkiye'de anaakım spor medyasının basında ve televizyonda futboldan başka bir spora yer vermiyor olması, kim ne derse desin, Türk amatör sporunun önündeki en büyük engel.

Bu engel, sadece ismini hiçbir zaman gazetede göremeyecek sporcuların motivasyonunu kırmakla, geniş kitlelerde "spor" denildiğinde akla gelen branş sayısını kırpmakla kalmıyor, sporu devlete muhtaç olmaktan kurtaracak özel sektör girişiminin de önünü kesiyor. Yaratılan algı, Türkiye'de futboldan başka bir spora destek olmanın, maddi getirisi olmadığı, reklam değeri olmadığı yönünde oluyor.

Özelde bisiklet, genelde Türk amatör sporunun bu fasit dairesi maalesef bir türlü kırılamıyor. Özel sektörün büyük paraları spora aktarması dahi, olimpiyat adaylığı esnasında atletizm ve yüzmeye büyük destek taahhüt eden Turkcell örneğinde olduğu gibi, devletin bastırmasıyla elde edilen bir şey.

Halbuki Türkiye'de 3 milyonun üzerinde KOBİ var. Bunların 11.000 tanesi 5-25 milyon lira arasında bir ciroya sahipler. Bu şirketlerin spora sponsor olmayı düşünmemelerinin bir nedeni de yukarıdaki yanlış algı.

Oysa TUR esnasında görüştüğümüz Dünya Bisiklet Federasyonu (UCI) Eski Başkanı Pat McQuaid'in dediği gibi, saatlerce yayın yapılan bisiklet, sponsorlar açısından en kârlı spor.

TUR'un 8 gün boyunca TRT'de günde ortalama 3 saat, Eurosport'ta ise 1,5 saat canlı yayında olması; 5 kıtada 156 ülkede 119 saat uluslararası yayınla evlere taşınması, hiçbir futbol maçına nasip olmayacak bir değer.

Özel sektörün destek verdiği kulüp olmayışı, OECD istatistiklerinde Türkiye'nin 'spor yapan çocuklar' araştırmalarında kendine ancak orta/alt sıralarda yer bulmasının nedenlerinden de biri. Maalesef bugünün spor yapmayan çocukları, ilerinin çocuklarına spor yaptırmayan ebeveynleri olacaklar.

TUR İstanbul sokaklarında

Bisiklet federasyonunun yıllarca altyapı oluşturma, sporcu yetiştirme çabalarından sonra bugün artık neredeyse bütün enerjisini TUR'a odaklamasının nedeni de işte bu algıyı değiştirmek, bu fasit daireyi kırmak isteği.

Fakat TUR'un UCI takvimine alındığı 2006 yılından beri sponsorlar nezdinde yeni yeni fark edilmeye başlaması dahi, Türkiye'de anaakım spor medyasının taşıdığı bu fasit dairenin ne kadar kemikleşmiş olduğunu gösteriyor.

Türk ekonomisinin kalbi İstanbul; İstanbul'da TUR'a insanların ilgisi, işte bu yüzden çok önemli. Bütün Türkiye'ye, bu ülkede futbol dışında sporlarla da ilgilenen hatırı sayılır bir kitle olduğunu göstermek, bisiklet sporunun bu ülkede köklü bir geçmişi olduğunu hatırlatmak; bisikletçi olmaya özenecek, gelecekte kendi çocuklarını bisikletçi yapmak isteyecek çocukları heyecanlandırmak için.

İstanbul'daysanız, Pazar günü çevrenizdeki herkesi toplayıp yol kenarlarına akıp, önünüzden geçen bisikletçilere alkış tutun. Hem unutamayacağınız bir yarışı canlı izlemiş, hem Türk sporuna çok büyük katkıda bulunmuş olursunuz.