İnternethaber dün bir özel haber yayınladı. Bu haber üzerine ÇGD İstanbul Şubesi eski Başkanı Barış Yarkadaş bir yazı kaleme aldı. Yarkadaş'ın yazısında ilginç notlar var.
Abone olBARIŞ YARKADAŞ’IN YAZISI: Meğer BİRGÜN'deki dayak haberi doğruymuş.... Dün ÇGD mail gruba sitelerde yayınlanan bir haberi yollamış ve "Umarım bu haber doğru değildir" demiştim. Ancak dün beni arayan Birgün'deki dostlarımın verdiği bilgiye göre, olay ne yazık ki doğruymuş. Bu haber bize salı akşamı ÇGD toplantısındayken gelmişti. Ben de durumu hemen oradaki arkadaşlara aktardım. ÇGD Başkanı Cengiz Erdinç de bu bilgi üzerine, derneğin mail grubuna yazı yazacağını söyledi. Bu yüzden, gelen bilgiyi yine de doğrulatmadan yaymak istemedi ÇGD İstanbul Yönetimi.. Oradaki arkadaşlara da şunu söyledim: "Gördüğünüz gibi arayan arkadaşım durumu ÇGD'nin de bilmesini istiyor. Ama ben bu işe hiçbir şekilde karışmak istemiyorum" Tabii toplantıda bulunan yaklaşık 30 kişi, hayretle, olan bitenin ayrıntısını öğrenmek istedi. "Sizin yanınızda konuştum, bu kadar biliyorum" dedim. Ertesi gün tüm sitelerde "dayak haberi" yayınlandı. Gazete yönetimi sitelerin haberi üzerine, kriz toplantısı yapmış. Toplantıda, "Bu haberleri kim sızdırıyor?" sorusu sorulmuş. Yani dayağın üzerinde durulmamış... Olayı hatırlamışsınızdır: Gazeteden alacağını isteyen Serdar Göka, Yayın Kurulu Üyesi Cüneyt Akman'ın saldırısına uğramıştı. Haberden öğrendiğimize göre, eski bir boksör olan Akman, "yeteneği"ni çalışma arkadaşı üzerinde göstermiş. Yazar Oğuzhan Müftüoğlu da Göka'yı kolundan tutarak dışarı atmış... Dün bu haberi internette okurken, Birgün'den bir dostum aradı ve "İnternet sitelerini okudun mu?" dedi. "Tam sizin haberi okuyordum" dedim. Dostum, "Orada yazılanlar hiçbir şey... Daha neler var neler?" diye sürdürdü konuşmasını. Dostuma, "Kusura bakma ama hakikaten dinlemek istemiyorum, çünkü Birgün'le ilgilendiğimi düşünüyorlar, bu da beni rahatsız ediyor, Birgün'ü hayatımdan çıkardım. En son, geçen gün, serviste Birgün okuyan bir arkadaşımın bir köşe yazısını göstermesi üzerine okumak zorunda kaldım" dedim. Dostum hayretle, "Hangi yazıydı?" diye sordu. "Canım Cüneyt Akman'ın yazısı... Hani şu (arkadaşlar işe geç geliyor, haber merkezinde sigara içiyorlar) diye yazdığı yazı" dedim ve ekledim: "Şaşırdım, patronsuz gazetenin patronu Cüneyt Akman mı yoksa? Tıpkı patronlar gibi yazmış." Arkadaşım güldü: "Bence sen ona takılma, yarın çıkacak iki yazıya bak" dedi. "Neymiş onlar?" diye sordum. Cevap verdi: "Doğan Tılıç'ın perşembe günü yayınlanacak yazısı ilginç... Tabii Sedat Bozkurt'unki de..." "Dostum ikisini de okumuyorum. Sedat, Ankara Üniversitesi Psikiyatri Bölümü Hocası Yıldırım Bayatlı Doğan adlı kişi, Derman Abi müstear ismiyle bana köşesinden küfrettiğinde onu savunmuş ve (O kalender bir adamdır) demişti. Sanki biz orospu çocuğuymuşuz gibi... Doğan Abi'ye de artık inanmıyorum. Bunca şeye sessiz kalması ve tüm bunların ortağı olması, hem de ÇGD Başkanı'yken olması, ona yakışmıyor. O yüzden okutma bana bunları..." Arkadaşım güldü. "Yarın (perşembe) ikisini de oku, şaşıracaksın. Hatta birinci sayfada Doğan'ın anonsuna bak. Hadi sana başlığını da söyleyim, (Ben bu işi bıraksam mı?) Sedat'ın ki de gazetecilerin alamadıkları hakları üzerine..." Ne yalan söyleyim. Çok heyecanlandım ve erkenden bir gazete aldım. Doğan Abi, herhalde gazetesinde bir adamın yumruklanarak kovulmasına itiraz ediyor, Yayın Kurulu Üyesi olduğu bir gazetede, köşe yazarının ÇGD Başkanlığı da yapan bir üyesine küfretmesine karşı sessiz kalmasının özeleştirisini veriyor" diye düşündüm. Sedat'ın yazısını da merak ediyordum. Arkadaşım, "Geç ödenen maaşlardan doğan alacaklar üzerine yazdı" diye demişti dün gece... "Galiba Birgün'de ödenmeyen maaşlardan doğan alacaklar üzerine yönetimi uyarıyor" dedim. Neyse, meğer ikisi de değilmiş. Arkadaşımın verdiği bilgi doğru çıktı. Yani, konular doğruydu. Başlıklar da doğruydu. Ama iki yazının içeriği de bambaşka şeylerden bahsediyordu. Meğer Doğan Abi Felluce haberlerinden rahatsızmış. Sedat Bozkurt da Ergun Babahan'ın yazısına cevap vermiş. İşte böyle arkadaşlar... Siz bir şeyin dışında durmaya çalışsanız da, o şey sizi kendine çekiyor. Siz ısrarla itiyorsunuz, o geliyor. Çünkü, hayatın gerçeği bu. Gerçeğe karşı birşey yapamıyorsunuz... Ancak gerçek için bir şeyler yapabiliyorsunuz... Şimdi bu yazıdan sonra, yine o bildik terane tekrarlanacak: "Birgün'ü yıkmaya çalışıyorlar." Bu sözler o kadar komik ki; Maaşını isteyen kişiyi döven yayın yönetmeni gazeteyi yıkmaya çalışmıyor! Bunu yazan yıkmaya çalışıyor! Maaşını isteyen kişiyi kovan kişi gazeteyi yıkmaya çalışmıyor! Bunu yazan kişi gazeteyi yıkmaya çalışıyor! Bu sözler, bana Ecevit'in depremde dağıtılann Kızılay'ın çürük çadırlarını gösteren medyayı uyarmasını hatırlatıyor: "Devleti yıpratıyorsunuz!" Bir köşe yazarı o zaman şunu demişti: "Çürük çadır dağıtan Kızılay mı devleti yıpratıyor, yoksa biz mi?" Neyse, vaktinizi aldım, özür dilerim.. Umarım, maaşını istediği için dayak yiyen gazeteciyi, o sırada yan odada "Medyada Etik" adlı sayfayı hazırlayan Sevgili Rıdvan Akar, Ragıp Duran ve Mete Çubukçu, o forumun içine dahil ederler... Çünkü, bu mesele ele alınmadan, söylenecek her şey havada asılı kalır... Çünkü, "Artık maaşımı verin, çocuğumu bu sabah da banyo yaptıramadan gönderdim. Çünkü, su parasını ödeyemedim" diye muhasebeyle konuşan Birgün çalışanı önce inanmalı orada yazılanlara... Ya da "Biz eşitlikçi bir gazeteyiz, bugün 10 milyar geldi, herkese eşit davranıp 100'er milyon lira dağıtacağız" denilen gazetenin çalışanları inanmalı forumda çıkan yazılara... BARIŞ YARKADAŞ Not: Herşeyi imzamla yazarım... Tıpkı burada olduğu gibi... 2. Not: Bu yazı, grup üyesi olmayan sevgili Rıdvan Akar, Ragıp Duran ve Mete Çubukçu'ya da gönderilmiştir...