BIST 9.636
DOLAR 34,66
EURO 36,32
ALTIN 2.939,01
HABER /  MEDYA

Birand hatırlamak istemiyor

28 Şubat'ta Andıç kompolusuna kurban giden Mehmet Ali Birand g günleri bir kez daha yaşadı.

Abone ol

28 Şubat süresinde askere karşı durduğu için Andıç komplosuna kurban giden Mehmet Ali Birand o günleri hatırlamak istemiyor. Şeytan taşlamanın bırakılmasını isteyen Birand, Andıç bir daha tekrarlanır mı? sorusunu sorarak herkesin olmaması için gayret göstermesini istedi.

Yazı: Mehmet Ali Birand
Kaynak: www.hurriyet.com.tr  

-1999 yılında yaşanan bir olay hala gündemde ve hala vicdanları rahatsız ediyor. Geriye dönüp şeytan taşlamak yerine, bir daha tekrarlanmamasına çalışalım.


Ben, geçmişte yaşanmış olayların muhasebesini yapan, durmadan üstüne giden bir insan değilimdir. Geçmişte yaşamam, bugün ve yarına bakarım. Ne eski başarılarımla övünüp, sürekli hatırlarım, ne de eskiden beni yaralamış olayları gündemde tutup intikam almaya çalışırım.



İşte bundan dolayı da, ünlü ANDIÇ (*) olayı hakkında bugüne kadar konuşmadım, yazmadım. Öylesine bel altı vurulan bir gelişmeydi ki, üzerine gitmeyi dahi bir zül gibi gördüm. Sanki hiç olmamış gibi davrandım. Türk Silahlı Kuvvetlerinin üst düzey komutanlarının böylesine tamaman yalana dayanan çirkin bir komplo hazırlayabileceklerini kabul edemedim. Aynı şekilde, Türkiye’nin en büyük gazeteleri ve gazetecilerinin hiç sorgulamadan, araştırmadan, “Asker diyorsa mutlaka doğrudur ve alkışlanmalıdır” mantığı ile harekete geçip, ANDIǒın hedeflediği kişilere yargısız infaz uygulamalarını hazmedemedim.



Ancak görmezden geldim.



ANDIǒı hazırlayan dönemin komutanlarını önemsemedim... Zira Türk Ordusunu tanıyordum. Bu olayın birkaç kişiden kaynaklandığını biliyordum. Nitekim TSK’da, bir süre sonra kendi içinde bir temizliğe girdi ve ince ayarlarla, bu tip yaklaşımları benimsemediğini gösterdi.



Medya’nın bir bölümünün çarpık yaklaşımı zaman içinde anlaşıldı ve yine medya mensupları taarafından eleştirildi.



ANDIÇ olayı sırasında, benim, oğlum Umur ve eşim Cemre’nin yaşadıklarımızı ne kadar görmezden gelmeye çalışsak dahi, tümüyle unutmamıza imkan yok.



ANDIÇ, sadece bizleri vurmadı. Türk Silahlı Kuvvetlerine büyük yara verdirdi. Ülkenin üstüne titrediği o kurumu yaprattı, güvenirliğini azalttı. Askerin, karanlık ilişkiler içinde olduğu söylentilerine (gereksiz şekilde ve tamamen kendi başlarına icat ettikleri bir komployla) güç verdi.



Yapanlar, yani gerçek sorumlu komutanlar bugüne kadar ağızlarını açmadılar. Hala da suskunlar. Ancak kamuoyu ve TSK mensuplarının önemli bölümünün vicdanlarında cezalandılar.



Medya’da bu komploya katılanlar ise bir süredir öz eleştiri yapıyorlar ve pişmanlıklarını dile getiriyorlar. Özeleştiriler, bizlerin yaşamımızda açtığı çok derin yaraları unutturmuyor, ancak yine de doğrusunu yapıyorlar.



Kimseyi suçlamadım, ancak kimseleri de affetmedim ve affetmeyeceğim.



Artık olanlar oldu.



Şimdi geriye dönüp şeytan taşlamak yerine, gelin bir daha ANDIǒlar olmamasına çalışalım.





1999’da PKK liderlerinden Sakık yakalanmış ve soruşturma zabtına, yalan ifadeler eklenmişti. Buna göre, Sakık’ın ağzından bazı gazetecilerin ve sivil toplum örgütlerinin “para karşılığı PKK’ya destek verdikleri” yazılmıştı. Sonradan bunun Genelkurmay 2 inci Başkanı Org. Çevik Bir ve Genel sekreter Özkasnak tarafından ANDIÇ diye adlandırılan bir yazıyla hazırlandığı anlaşılmıştı. Ancak bu süreçte, komplonun basında geniş şekilde yansıması için de aynı ikili etkili olmuş ve ben dahil bazı gazeteciler işyerinden atılmışlardı. Baskıyı Org. Bir ve Özkasnak yapmış, örneğin Aydın Doğan direnirken, Sabah gazetesi sahibi Dinç Bilgin hemen uyum göstermiş ve bu ikilinin gerekli gördükleri temizliği gerçekleştirmişti. Bu gazetecilerin tek kusuru Kürt sorunuyla ilgili olarak resmi politikaya uyum göstermemeleriydi.