BIST 9.322
DOLAR 38,24
EURO 44,05
ALTIN 4.268,87
11°İstanbul

Bırakınız şımarsınlar

Bismillahirrahmanirrahim

Memleketin solcuları cacık olmasa bunlar başımıza gelmezdi.

Sağcılarını sonra yazacağım.

Öyle kurtulamazlar elimden.

Mesela nasıl bir hümanizma ise solcularımız “Bize ne Gazze’den!” diyor.

Dünyanın bütün solcuları Gazze’deki sahur bombardımanlarını en sert şekilde kınarken, gösteriler yaparken bizimkiler ya Cihangir’de toplanıp öpüşüyor ya dövme yaptırıyor ya da Kadıköy’ün arka sokaklarında dertlenip dertlenip buhran takılıyorlar.  

Son bir haftada yaptıkları gösterileri dikkatle izliyorum.

Hoca açık konuş!

Geçmiş gün kadim dostum Recep Yürümez’le Ankara’da düzenlenen Gazze soykırımını telin mitingine katılmıştık.

Ama ne miting.

Sağcı mitingi olduğu için hâliyle haremlik selamlık olduk.

Evde canımız sıkıldı hadi miting yapalım havasındaki küçük nümayişimize göstericiden çok polis ve istihbaratçı gelmişti. Hepsinin elinde bir kayıt cihazı geleni gideni çekiyorlar.  

Slogan atıyoruz ama hem sayımız az hem sloganlar ortaokul şiir günü seviyesinde hem de romantizm yok. Tabii bunu da söylemeden edemeyeceğim, erkekler olarak toplaştığımız alanın yüz metre ilerisindeki kadınların sesi bizden daha gür çıkıyor.

Romantizm denilen içinde hümanizma karıştırılarak ortaya çıkan yoğun duyguyu solcular Devrimci Romantizm adı altında çok iyi kullanırlar. Devrimci Romantizmin birebir aynısını bir zamanların Millî Görüşçüleri de işlerdi.

Bu en iyi 90'lı yıllardaki seçimlerde görülür. Açın o dönemin seçim müziklerini herkes meşrebine göre gaza gelecektir.

Mesela bir “Refahın Vakti Geldi” marşı vardır ki bizim mahallenin adamlarının çoğunda tatlı bir hatırası vardır.

Şimdi artık eskisi kadar kalmadı ama mehter marşının da öyle bir etkisi vardı. Ancak mehter marşını iliklerine kadar sömürüp kemiğini de kıyma makinesinden geçirdikleri için artık o eski tadı yok.

28 Şubat’ın en cancanlı zamanları.

Başörtüsü yasakları tavan yapmış.

Gün geçmiyor ki haberlerde bizi üzecek, canımızı sıkacak yeni bir şey çıkmasın.

Sonradan siyasi parti kurup baktı ki olmayacak Fransa’ya kaçan bir burjuvanın kanalında “Şok, şok, şok!” diye bir haber girdiler.

Habere göre bizim sakallılar Cuma namazı çıkışı başörtüsü yasağını telin edecekmiş.

Mumaileyh kanalın bu haberleri büyük bir zevkle sunması ile bilinen kadın spikeri ciddiyetle haberi anons etti.

Sonra görüntülere geçildi.

İstanbul’un Valisi mi Emniyet Müdürü mü artık kimse elinde kocaman bir megafon yüksek bir platforma çıkmış.

Camiden çıkan bizim sakallılar başladılar tekbire.

Hiç unutmam! Tekbirleri duyunca oturduğum yerden ayağa kalktım.

Dikkatle üzerine sonradan uzaktan kumanda sistemi takılan televizyona bakıyorum. O zamanlar “robokop” derlerdi. Polislerin üzerine epey yüklü zırhlar giydirirlerdi. Megafondan emir verildi. Bir bölük robokop protestocuların oluşturduğu kalabalığı ortadan yarıp ikiye böldü.

Gözlerimi kısıp yumruklarımı sıktım.

Sonra yeni bir emirle ikiye bölünen kalabalığın diğer yarısı başka bir robokop bölüğünün müdahalesiyle bir kez daha bölündü.

Kalabalık bölük pörçük oldu. Neticede bu adamlar Kur’an-ı Kerim’de yer alan bir ayetin fiili savunuculuğunu yapıyordu.

Vay be! Ne günlerdi.

Haberin devamında megafonlunun, polisleri ustalıkla yönettiği ve eylemi büyük bir maharetle bastırdığına dair yarım saat yorum dinledik. Hatta megafonlu, yorumculardan birisi tarafından büyük savaş generallerine bile benzetilmişti.

Günlerce kendime gelememiştim.

Aradan onlarca yıl geçmesine rağmen hâlâ unutamadığım bir anı ise demek ki iz bırakmış.

O zaman dikkatli olmak, iz bırakmamak lazım.

Bir ricam kolluk kuvvetlerimize.

Hanım kızlar malum pek bir cevvaller maşaAllah. Her yerden çıkıyorlar.

Bunlara pozitif ayrımcılık uygulayalım.

Bırakınız şımarsınlar, bırakınız yapsınlar…

Son Söz:

“Hiçbir anne baba, çocuğuna güzel edep ve terbiyeden daha iyi bir ikramda bulunamaz.” (İbn Mace, Edep, 3; Tirmizi, Birr, 33)

 

 

 

 

 

 

 

Close menu