Bir yumruk muhalefete neler yaptırdı öyle!...
Geçtiğimiz hafta Meclis'te yumruklu saldırıya uğrayan Kemal Kılıçdaroğlu'nun halini izlediğimde doğrusunu isterseniz en az onun kadar canım yandı.
Geçtiğimiz hafta Meclis'te yumruklu saldırıya uğrayan Kemal
Kılıçdaroğlu'nun halini izlediğimde doğrusunu isterseniz en az onun
kadar canım yandı. Safı, tarafı ne olursa olsun, hiçbir insana
atılan yumruk hoş görülemez.
Kılıçdaroğlu'nun o anki ruh halini belki de en iyi hissedenlerden
biriyim. Çünkü, vakti zamanında onun gibi ben de feci bir dayak
yemiştim. Gerçi Kılıçdaroğlu'nun yediği yumruk, benim yediklerimin
yanında yanak okşaması gibi kalır.
Üstelik bana dayak atan da bir kadındı!
Bakmayın siz kadın dediğime!
Artık nasıl bir günah işlemişsem, Allah beni Türkiye'nin en iriyarı
ve en uzun boylu kadınıyla Kartal Devlet Hastanesi'nin acil
servisinde karşılaştırdı.
Olayın nasıl cereyan ettiğini anlatayım.
Hastanenin gazetecilere tahsis edilen odasında otururken sedyede
bir yaralı gördüm. Başı komple sargı beziyle bandajlanmış.
Tam da meraklanacak zamanı bulmuşum meğer! Fotoğraf makinasını alıp
o sedyeye doğru attığım adımların beni bir felakete sürüklediğinden
habersizdim. Sedyenin başucuna konulan sandalyede bir abla
oturuyor.
Gazeteci olduğumu anlamasın diye, fotoğraf makinasını arkamda
saklayarak, "Geçmiş olsun ablam, hayrola?" diye
sordum, Karadeniz şivesiyle anlatmaya başladı.
Ben herkesin anladığı dilden yazayım:
"Lahana yemeği yapıyordum. Bizim herif, sen benden habersiz
gel, düdüklünün havasını indirmeden kapak kolunu aç! Düdüklü
tencere, havası kaçmış balon gibi zıplamaya başlamış iyi mi? En son
kapak bunun kafaya isabet edince düşmüş bayılmış. Biz de buraya
getirdik."
Beraber güldük, tekrar geçmiş olsun dileklerinde bulunarak
uzaklaştım. Planım, dönüşte bir iki kare fotoğraf çekmek. Koridorun
sonuna kadar ilerleyip geri döndüm ve tam sedyenin yanından
geçerken baktım ki abla yerinde yok.
Fırsat bu fırsat tam iki kare fotoğraf çektim ki, arkamdan bir
hırlama duydum! Dönüp aceleyle baktım ama, başım o ablanın göğüs
hizasına geliyor ancak!
"Ula sen ne yapaysun daaa" dedi yırtıcı bir
ifadeyle... "Abla bu lahana ve düdüklü" demeye
kalmadan, "Ula al sana düdüklü" dedi ve kulağımla
yanağımı komple kaplayan lavaş gibi bir el suratımda patladı.
Allah'ım!
Başım gövdemin üstünden uçtu sandım, kafası kesilmiş tavuk gibi
kendi etrafımda dönüyorum! Tam sabit durmak üzereyken bir baktım ki
aynı el bu kez soldan geliyor! "Abla" diye
gevelemeye fırsat vermeden vurduğu gibi önce duvara yapıştım, sonra
yavaş yavaş süzülerek yere kaymaya başladım!
O sırada yakınları içeri girdi!
"Ne oldu falan" diye sorduklarını hayal meyal
hatırlıyorum! "Ula İlyası gazeteye basacak, fotoğrafını
çekti" demesiyle bu sefer hepsi çullandı!
Aralarına aldılar mı beni?
Dışarıdan bakan, "Piranha" filminin bir sahnesi
çekiliyor sanacak. Ablanın tokası başından düşünce, upuzun
saçları darmadağın oldu.. Karadenizli abla gitti, Halka filminin
Samara'sı geldi. Etrafımı saranlar beni sarsmaya devam ederken,
ablanın yumruğu belli aralıklarla kafama iniyor!
Polis beni bir süre sonra onların arasından alırken, üzerimdeki
sıfır yaka tişörtün sadece sıfır yakası kalmıştı! Koltuk altlarıma
kadar kedi tırmalamış gibi bir halde kaçırdılar aralarından!
O günden sonra yaklaşık iki ay fotoğraf makinesiyle dolaşamadım,
kimsenin fotoğrafını "Yine dövecekler" korkusuyla
çekemedim.
Başımdan geçen bu olayı şundan ötürü anlattım.
Dün CHP ve MHP Grup Toplantıları'nı ekrandan seyredince benim
yaşadığım o korkunun emarelerini gördüm. Gerek Kemal
Kılıçdaroğlu'nu, gerekse Devlet Bahçeli'yi sağında ve solunda
dizilmiş 5'er adam koruyordu.
Ortaya çıkan tablo, "Beşi bir yerde, oh ne güzel
siyaset" dedirtecek cinstendi.
Başta da söylediğim gibi, atılan yumruğu hoş görmek insanlıkla
bağdaşabilecek bir durum değil. Lakin muhalefet liderlerinin o
yumruklu saldırıdan sonra aldıkları önlemleri izleyince bizzat
kendilerinin hemen her fırsatta kullandıkları o sözleri
hatırladım.
"Erdoğan Koruma ordusuyla dolaşıyor. Bir lider kendi
halkından korkar mı?" diyordunuz. Meclis'te halka bariyer
koymuşsunuz. Neredeyse kendi milletvekillerinizle ve
partililerinizle aranıza tel örgü çektirecek hale gelmişsiniz?
Hayırdır beyler?
Bugüne kadar 22 suikast girişimine maruz kalan Başbakan'ı
"Neden, kimden korunuyor" diye eleştirirken, bir
yumruk için 10 korumanın arkasına saklanmak da neyin nesi
böyle?
Demek ki neymiş?
Demek ki mesele öyle oraya buraya "Bozkurt"
işareti yapmakla olmuyormuş!
Demek ki başa bir olay gelmeden büyük konuşmamak lazımmış!
Demek ki AK Partili bakana yumruk atan saldırganı yanağından öpüp
"Helal olsun" dercesine okşamamak lazımmış!
Öyle değil mi?
Dün o korumaların arasında konuşan Kemal Kılıçdaroğlu'nu dinledim.
Atılan yumruk kadar hoş görülemez sözler söylüyordu.
"Atılan o yumruk bana değil, Cumhuriyet'e atıldı"
diyor, bariyerin arkasında elpençe kendisini dinleyen partilileri
ve vekilleri bu sözleri alkışlıyordu.
Yazık yahu!
Her yapılanı Cumhuriyet'e, rejime, Atatürk'e bağladıkları için bir
arpa boyu ilerleyemediklerini hala farketmiş değiller.
Hadi diyelim ki o yumruk Kılıçdaroğlu'na atılmadı da, söylendiği
gibi Cumhuriyet'e atıldı. "İyi de be adam, Cumhuriyet'e
yumruk atan adamı niye affettin de davacı olmadın?" diye
sormazlar mı adama?
Gezi olaylarında Başbakan'ın annesine, karısına küfredenleri
alnından öpecek, kendisini Dolmabahçe'de ölü ya da diri ele
geçirmeye çalışan iblisleri, "Diktatöre karşı özgürlük
mücadelesi veriyorlar" diye pışpışlayacaksın. Yakana,
yıkana, bankamatiği kırana, polislere taş ve molotof atana,
vatandaşa, esnafa yumruk atana destek vereceksin.
Ama yumruğu yiyen sen olunca "Anam, Cumhuriyeti
dövdüler" diyeceksin.
Hı hı...
60 yıldır sandıkta bu zihniyetin kafasına vuranların neden
Cumhuriyet ve rejim düşmanı muamelesi gördüğünü şimdi anladınız
mı?
Şükürler olsun ki saldırgan tek yumruk atabilmiş.
O tek yumrukta kendini Cumhuriyet olarak ilan eden Kılıçdaroğlu iki
üç yumruk daha yese, "Ben hem Atatürk'üm, hem de İsmet
İnönü'yüm" diyerek kendini bize tanıtacaktı
herhalde!..
Suç onda değil, partisinde...
Dün aldıkları önlemleri Kılıçdaroğlu CHP'nin başına gelmesin diye
zamanında alsalardı bu sorunların hiçbiri yaşanmayacaktı!
Neyse, artık önümüze bakalım!
Önümüze bakalım demişken benim CHP liderine naçizane bir önerim
var!
Bence bir dahaki seçimlerde milletvekillerini seçerken
"koruma özelliği" şartını koşarsa, yumruklu
saldırılara karşı bir taşla iki kuş vurmuş olur!
Hiç de fena olmaz yani!