BIST 9.550
DOLAR 34,54
EURO 36,01
ALTIN 3.005,46
HABER /  GÜNCEL

Bir yılda nereden nereye

Resmi savaş bir ay gibi kısa bir sürede bitti. Ama arkasında 11 aydır süren bir karmaşa var. İşte ayrıntısıyla Irak gerçeği.

Abone ol

Amerika ve İngiltere, nükleer silahlar dediler, Saddam Hüseyin dediler ve 20 Mart 2003'te Bağdat'a ilk füzelerini gönderdiler. Aradan 1 yıl geçti. Resmi savaş bir ay gibi kısa bir sürede bitti. Ama arkasında, 11 aydır süren ve uzun bir süre daha devam edeceği görülen iç karmaşa, global terör tehdidinde artış bıraktı. Saddam Hüseyin ele geçirildi, ama nükleer silahların izine hala rastlanmadı. Bush ve Blair, açık konuşmuyorlar ama, "Nükleer silahların varlığı zaten bir varsayımdı" anlamını ortaya çıkartan yorumlarda bulunuyorlar. Irak savaşı amacına ulaştı mı? Bir yılı geride bırakan Irak harekatında, asıl yoğun çatışmaların yaşandığı süreç 1 ayda atlatıldı. Ama sonraki 11 aya, intihar saldırıları ve koalisyon güçlerine yönelik eylemler damgasını vurdu. Irak Geçici Hükümet Konseyi'nin oluşturulmasına, ülke içindeki farklı etnik kimliklere söz hakkı verileceği vurgulanmasına rağmen, ne Amerika Irak'ta istikrarı sağlayabildi, ne de Irak halkı, vaat edildiği gibi demokratik bir yapıya kavuşabildi. Koalisyon güçleri kadar, BM hedeflerini ve Kızılhaç'ı da hedefleyen saldırılarda Iraklı milisler ve ABD askerleri kadar, çok sayıda sivil de hayatını kaybetti. AFP'nin haberine göre, Irak'ta 1 yıl içinde 600'den fazla Iraklı polis ve 300 kadar Amerikan askeri öldü. Irak halkı demokratik bir yapıya kavuşabilecek mi? Amerika ve İngiltere, bu umudu hala koruyorlar. Ama demokratik yapıdan kast edilenin, bu iki ülkenin gözetimi altında bir işleyiş olduğuna da dikkat çekiliyor. Irak'ın yüksek dış borcu ve buna karşılık, alt ve üst yapıdaki eksikleri nedeniyle çok fazla yatırım harcaması yapmaya ihtiyacının olması, onu zaten dışarıya bağımlı bir ülke haline getiriyor. Ülkede verilen ihalelerin ve seçilen taşeron firmaların büyük bir bölümü, Amerika ve İngiltere'den. Irak anayasasına geri sayım sürerken, ülkedeki farklı etnik grupların (Türkiye açısından önemli olan Kürtler) her birinden farklı seslerin çıkması ile sağlam bir demokratik yapının oluşmasının da zor olduğu görülüyor. Irak'ta işi zorlaştıran bir diğer unsur, gücünü yitirmeyen El Kaide'nin, Irak'ta da eylemcilerinin bulunması. Öte yandan, İsrail-Filistin gerilimi ve bölgede tansiyonun bir türlü düşmememesi de Irak'ın ayakları üzerinde durmasını zorlaştırıyor. Saddam Hüseyin baskısından kurtulma umuduyla koalisyon güçlerine bel bağlayan Irak halkı, dinmeyen saldırılar ve artan iç gerilim nedeniyle tedirgin. Genel kanı, ekonomi alanında Amerika ve sınır komşusu Türkiye gibi ülkelerin çabalarıyla yapıcı adımlar atılsa bile, güvenlik sorunu çözülmeden ülkenin içinde bulunduğu çıkmazdan kurtulamayacağı yönünde. Iraklılar, yabancıların siyasi sürece karışmasından memnun değil. 8 Mart'ta imzalanan geçici anayasaya göre, iktidar 30 Haziran'da Iraklılar'a devredilecek. 2004 sonunda ya da 2005 başlarında ise genel seçimler yapılacak. Ve bu süreçte Amerika'nın sahneden çekilip çekilmeyeceği ve BM'nin bu süreçte başrolü üstlenip üstlenmeyeceği belirsiz. Irak operasyonunun yardaşları ve karşıtları, geçen 1 yılda ne durumda? Amerika ve ona destek veren başta İngiltere, İspanya ve İtalya, 1 ayda elde edilen zaferle oldukça mutlu oldular. Ama bu mutluluğu, önce Fas'ta, sonrasında İspanya'da düzenlenen terör saldırıları büyük ölçüde gölgeledi. İstanbul'daki saldırılar da, radikal İslamcılar'ın herkes açısından bir tehdit unsuru olduğunu gösterdi. Koalisyonun karşısındaki düşman tek başına Irak değil, aslında El Kaide'nin desteğini alan geniş bir örgüt yelpazesi. Ve gerek Madrid'deki saldırıların çok sayıda cana mal olması, gerek İspanya'da seçimlerden galip çıkan sosyalistlerin Irak'taki savaşa eleştirel bakması ve İspanya'nın yeni başbakanı Zapatero'nun Amerika'ya verilen desteğin çekileceğini açıkça belirtmesi, Amerika ve İngiltere'nin giderek yalnız kalacağının işareti. Avustralya ve Japonya'da ülke içinde güvenlik önlemleri artarken, İngiltere'deki emniyet yetkilileri, "Madrid'deki kadar büyük bir saldırıyı İngiltere karşı koyamaz" yorumunu yapıyor. Savaşın muhalifleri ise, aldıkları karardan oldukça memnun görünüyorlar. ABD Savunma Bakanı Donald Rumsfeld'in "ihtiyarlar" olarak adlandırdığı Almanya ve Fransa'nın, uzmanlara göre şu anki tek sıkıntıları, İspanya'daki terör saldırılarının, savaşa destek vermemiş olmalarına rağmen kendilerine de bulaşma riski. Öte yandan, Paw Research Center'ın araştırmasına göre, teröre karşı savaşın arkasındaki nedenlere yönelik kuşkuları artan Avrupa, Amerika'dan bağımsız dış politika ve güvenlik düzenlemelerine sahip olma isteğinde. Bu yolda, Avrupa Birliği'nin Amerika kadar güçlü hale gelebilmesi için büyük bir destek verildiğine de ankette dikkat çekiliyor. Halkın düşüncesi ne yönde? Savaştan uzun bir zaman önce sokaklara dökülen halk, bu savaşa karşı olduğunu zaten göstermişti. Ancak yabancı basında yayınlanan kamuoyu anketleri, 1 ayda neticelenen savaşın ardından halkın Amerika'nın izlediği tutuma desteğinin arttığını gösterdi. Hele de Kasım ayındaki başkanlık seçimleri öncesinde Irak'ın başına tüm bu dertlerin açılmasının sorumlusu olarak gösterilen, bir zamanlar ise Amerika tarafından el üstünde tutulan Saddam Hüseyin'in yakalanmasının, Bush'un artılarından biri haline geldiği ortada. Zaten Bush'un danışmanları, seçim kampanyasında, Saddam Hüseyin'in saçı sakalı birbirine karışmış bir şekilde yakalanması ile ulaşılan mutlu sonu kullanacağını açıkça belirtiyorlar. (Bush'un Demokrat rakibi Kerry'nin ise Saddam'ı bir kenara bırakarak, Irak'ın akıbeti ve savaşın halihazırda bir ayağı çukurda olan Amerika ekonomisine getirdiği yüklere odaklanmayı sürdürmesi bekleniyor.) Öte yandan, İspanya'daki saldırılar, son olarak Hamas'ın ruhani lideri Şeyh Yasin'in İsrail güçlerince öldürülmesi, bu saldırıyı Şaron'un Bush'la birlikte planladığının konuşuluyor olması, global terör endişelerinin ortadan kalkmasını önlüyor. Bu paranoya içindeki ülkelerin vatandaşları, bu nedenle Bush'un attığı adımları daha bir eleştirel izlemeye alıyorlar. İngiltere'de ise ayyuka çıkan bir hoşnutsuzluk var. Zira Irak'a saldırıyı meşru kılmaya çabalayan İngiltere'nin, Irak'taki nükleer silahlarla ilgili yalan yanlış beyanları destek olarak alması, eski BM silah denetçilerinin "Irak nükleer silah hammaddelerini yıllar önce imha etti" yorumlarına rağmen Blair'in, "Irak'ın elinde nükleer silah var" ısrarı ve bu silahların hala bulunamamış olması, önemli bir sıkıntı. Blair, savaşı meşru kılmakta oldukça zorlanıyor. Bunda, şaibeli bir cinayete kurban giden eski BM silah denetçisi Dr. David Kelly ve Hutton soruşturmasının yarattığı gerilim gibi unsurların da payı var. Saddam Hüseyin'in ele geçirilmesi Bush'a gerçekten destek sağlayacak mı? Ortalığı titreten bir diktatörün, yerin altında pis bir sığınakta sefil bir şekilde ele geçirilmesi, tüm kanallarda canlı yayınlanan basın toplantısında Paul Bremer'ın, "Onu ele geçirdik" diyerek basın mensuplarının alkışlarıyla karşılaşması, ertesi haftalarda yapılan seçim anketlerine çok çabuk yansıdı. Zaten Bush da, Irak'ta ne nükleer silahların ne de Saddam'ın bulunanaması nedeniyle savaşın haklılığını sorgulayan halkın desteğini yavaş yavaş yitirmeye başlamıştı. Yani Saddam, tam zamanında yakalandı. Ama Amerikan halkının aynı tavrını koruyup korumayacağı bilinmiyor. Zira olayın ekonomik boyutu da var ve Bush, bir yandan kendisinin ve Rumsfeld, Powell, Rice gibi kabinesinin önde gelen isimlerinin daha önce çalıştıkları, hatta hala inorganik bağlarını korudukları firmalara destek için sağladığı vergi kolaylıkları, bir yandan da rekor düzeye ulaşan bütçe açığı ve bir türlü dinmeyen işsizlik sorunuyla karşı karşıya. Sonuçta; Irak'ta bir türlü bulunamayan nükleer silahlar üzerine oturtulan bir savaş, Amerikan halkının gözünde ekonomik sıkıntıları perdelemekte fazla başarılı bulunmuyor. Diğer Müslüman ülkeler Amerika'yı nasıl görüyor? Müslüman ülkeler bazı uzmanlara göre ikiye ayrılıyor: Ameriya'yı sevenler ve her daim ondan nefret edenler. Amerika'yı sevenlerin başında Suudi Arabistan ve Yemen geliyor. Suudi Arabistan, bölgede diken üzerindeki belki en önemli ülke. Çünkü bir yandan Amerika'ya, bir yandan da radikal İslamcı örgüt üyelerine destek veriyor. Geçtiğimiz yıl bu tavrı yüzünden iki saldırının hedefi olan ülke, şimdi ise radikalliği bir kenara bırakıp, Saddam Hüseyin'in ele geçirilmesinin ardından terörist avını hızlandındı, bu av karşılığında ödüller vaad etti. Ama ülke, birçok ülkeye göre bölgenin bir numaralı hedefi konumunda. Bu zengin petrol ülkesi haricinde, Amerika'nın bölgede seveni fazla yok. İran, Amerika'nın sürekli içişlerine karışmasından ve nükleer silah çalışmalarını diline dolamasından rahatsız. Amerika'nın "şer ekseni" olarak adlandırdığı grubun bir diğer üyesi Suriye ile ilişkiler ise şu anda sakin. Ancak, ülke bazında ele almayı bir kenara bırakıp, genel olarak bakınca Müslümanlar'ın Amerika'dan ve izlediği global stratejiden hoşnut olmadıkları ortada. Ve bu tavır, 11 Eylül saldırılarının ardından genel olarak Müslüman ülkelere yönelik şüpheli bakışların ön plana çıkmasından önce de vardı. Son olarak, 17 Mart'ta Paw Research Center tarafından yapılan bir anket, Müslüman halkların Amerika'ya karşı öfkeli olduklarını, Amerika ve Batı ülkelerine yönelik intihar saldırılarının da meşru olduklarına inandıklarını gösteriyor. Şii-Sünni barışı sağlanabilir mi? Her iki taraf da birbirine şüpheyle yaklaşmayı sürdürüyor. Hele de yönetimin Iraklılar'a devredilmesine geri sayım sürerken. Korkulan; bir iç savaşın ortaya çıkması. Şu anda somut bir din çatışması sözkonusu değil. Ama Aşure Bayramı'ndaki kanlı saldırının ışığında, geçici yönetimin uzlaşma çabalarının daha ne kadar başarılı olabileceği merak konusu. Irak'ta çoğunluğu oluşturan Şiiler, Saddam döneminde iktidardan uzak tutulmuşlardı. Ama bu dönemin bitmesiyle daha fazla güç istiyorlar. Sünniler ise hem azınlık olmaları, hem de aralarındaki koordinasyonun zayıf olması nedeniyle Amerika'nın attığı adımlara şüpheyle bakıyorlar. Handan Aybars