Sözcü ve Akit arasında sıkışmış bir medya resmi çizen Cüneyt Özdemir, yeni yayın döneminde yeni Türk medyasını masaya yatırdı...
Abone olGAZETECİLER.COM
Radikal yazarı Cüneyt Özdemir günün en çarpıcı medya eleştirisiyle gündemde. Yeni Şafak gazetesinde yaşanan Chomsky skandalı ve öncesindeki ibretlik örnekler üzerinden Türk medyası ile iktidar ilişkilerini yorumlayan Özdemir Sözcü ve Akit arasında sıkışmış bir medya resmi
KAĞITTAN AŞK ŞATOSU İLE KAĞITTAN NEFRET ŞATOSU
İktidar yanlısı gazeteler kadar çoğu muhalif yayının da büyük ölçüde gazetecilik referanslarını taşımadığını Radikal yazarı "Koşulsuz alkışçıların veya koşulsuz küfürbazların meydanı doldurması iktidarın dengesini bozuyor" dedi. Özdemir "iktidarın kendi kurduğu kâğıttan ‘aşk’ şatosunun karşısına başka bir kâğıttan ‘nefret’ şatosu inşa ediliyor." tespitinde bulundu. AKP iktidarının bu medya düzeni ve mevcut medya söylemi nedeniyle uzun vadede esaslı sorunlar yaşayacağını savunan Özdemir çarpıcı bir uyarıa bulundu: Sandıktan değil %50, %95 alıp çıksanız da bu söylem uzun vadede söyleyeni uluslararası arenada marjinalleştirir, elini kolunu bağlar, yalnızlaştırır.
İşte Özdemir'in yazısındaki ilgili bölüm:
Eylül ayı itibariyle Türkiye’de televizyon kanalları yeni yayın dönemine girdi. Bu vesileyle medyada kartların yeniden dağıtıldığını net görebiliyoruz. Ekran yüzleri kanalların yeni sahiplerine göre değişmeye başladı. Değişen tek şey sadece ekran yüzleri değil. Programların içerikleri, dizilerin konuları hatta sit-com’ların ilişki durumları bile bu yeni ‘el değiştirmeden’ payına düşeni almış. Benzer bir durum basılı medyada da yaşanıyor. Gazetecilik duayenlerinin gazetelerinden tek tek kovulduklarını ve yerlerine yeni dönemin yeni köşe yazarlarının yerleştiğini görüyoruz. Medya sermayesi birkaç köklü ve tecrübeli ismi saymazsak güneşe bakan ayçiçekleri gibi iktidara yüzlerini döndürmüşler.
Zaten bunu saklamıyorlar. Tam tersi altını ne kadar çizerlerse devlet nezdinde ‘işlerinin’ o kadar ‘tıkırında’ gideceğinin farkındalar. Bütün bu gelişmeleri bir kez daha hatırlatmamın nedeni bu durumun aslında iktidar için hiç de hayırlı olmadığı gerçeği. Kısa dönemde büyük kitlelere ulaşan anaakım medyanın iktidarın yönetimine geçmesi kuşkusuz büyük bir avantaj olarak görülebilir ancak uzun dönemde bu gelişmeler iktidarı yalnızlar rıhtımına, marjinaller caddesine, karanlık çıkmaz sokaklara sürükleyebilir. Medyadaki bu yeni yapılanma, karşılarındaki marjinal sayılabilecek bir başka bloku da eliyle büyütüyor. Onlar da iktidarın tam zıttında hareket ediyorlar. Muhalefet iyidir diyebilirsiniz ancak buradaki muhalefet hiç de tanıdık gazetecilik referansları ile yapılan muhalefete benzemiyor. Tam tersi iktidarın kendi kurduğu kâğıttan ‘aşk’ şatosunun karşısına başka bir kâğıttan ‘nefret’ şatosu inşa ediliyor.
İşte bu yeni ‘düzen’ iktidarda bir körleşme ve sağırlaşma yaratma riskini taşıyor.
Medyada farklı seslerin azalıp, koşulsuz alkışçıların veya koşulsuz küfürbazların meydanı doldurması iktidarın dengesini bozuyor.
Bu tuhaf ortam kendilerinin çalıp söylediği, al gülüm ver gülüm birbirlerinden beslenen bir tuhaf ilişki ortaya çıkarıyor. Eskiden Türkün Türke propagandası olarak anacağımız bir söylemin bile gerisinde Ak Partililerin Ak Parti’ye propagandasına dönüşmüş bir tuhaf birliktelik ile karşı karşıyayız. Başbakan ne söylüyorsa köşe yazarı sorgusuz sualsiz destekliyor, genel yayın yönetmeni manşete çekiyor. Aynı köşe yazarı ne yazarsa Başbakan sorgulamadan inanıyor, güdümündeki marjinal internet sitelerinde çıkan komplo teorileri bir anda Başbakan’ın ağzında resmi bir söyleme dönüşüyor. Yakın zamanda bunların o kadar çok örneği var ki… Son olarak Yeni Şafak gazetesinde Naom Chomsky röportajı bir muhabirin gazetecilik ayıbının ötesinde ne yazık ki biraz da bu yeni iklimin bir sonucuydu. Yine yakın bir zamanda Gezi olaylarını canlı yayımladığı için hükümetin hedefinde yer alan CNN’in ünlü savaş muhabiri Christiane Amanpour ile yapılan hayali röportaj da böyle bir iklimin meyvesiydi.
Yazının devamı için