BIST 9.390
DOLAR 34,43
EURO 36,26
ALTIN 2.835,26
HABER /  GÜNCEL

Bir yazarın hırsızlık anısı

Son zamanlarda artış gösteren hırsızlık olayları Milliyet yazarı Yılmaz Çetiner'e uzun yıllar önce başına gelen bir olayı hatırlattı.

Abone ol

Hırsızlık vakalarının ardı arkası kesilmiyor. Hırsızlık bir yana vakalar cinayete kadar uzanabiliyor. Yılmaz Çetiner başından geçen bir olayı diyerek kamuoyunda tartışılan bir konuyu dile getirdi.


SABAHIN erken saatlerinde eşimin çığlıklarıyla uyandık. - Hırsız girdi, eve hırsız girdi... Ayy! Başucumda komodinin üzerinde duran zümrüt yüzüğüm yok!
Hemen fırladım yataktan, çevreyi kontrol etmeye başladım. İskemlenin üzerinde duran pantolonum yok! Koridordan dış kapıya, mutfağa doğru yürümeye başladım. Baktım pantolonum buzdolabının önünde yatıyor! Hemen aklıma geldi. Saat cebine bin Alman marklık kâğıt parayı sekize katlayıp koymuştum. İki gün önce geziden dönmüştük. Eşim havaalanında son dakika bir şey beğenip almak istemişti de "Param yok" demiştim! Ahh, ne kısmet! Marklar hırsızın işine yaradı! (1970'ler)
Peki ama, hırsız nasıl keşfetmişti o gizli cepte para olduğunu? Böyle arama taramaya nasıl vakit bulabilmişti? Daha da önemlisi, adam odamıza kadar geliyor, başucumuzdan yüzüğü alıyor (eşimin annesinin hatırası) biz uyanamıyoruz! Olacak gaflet değil! Sonra da soyguncu havaya uyutucu sprey sıktı lafları çıkmıştı ama böyle bir işlevin kullanıldığını sanmıyorum.
Hepsi iyi güzel de bizim 5. kata nasıl girdi? Kapının kilidi bile oynamamış! Acaba damdan filan mı?

5 kat tırmanmış!
O yıllar İstanbul Emniyet Müdürü Şükrü Balcı. Rahmetli bütün gazetecilerle öyleydi ya... Bizim de dostumuz, arkadaşımız. Telefon etmemizden 45 dakika sonra evimize geldi, yanında uzman polislerle. Ölçtüler, biçtiler, parmak izi aldılar. Hırsızın nasıl girdiğini araştırdılar. Balkondan girmiş dediler. Yahu 5. kat! Ama onlar da cambaz, bu işin ehli! Ufak kancalarla kat kat çıkıyorlar yukarıya maymun gibi! Yalnız bir kusurumuz varmış! Balkon kapısını açık bırakmışız!
Şükrü Balcı, zümrüt yüzüğün resmi var mı diye sordu. Yok, ne gezer. Bu arada benim bin marktan hiç bahsetmedik! Çünkü zapta koydursak başımız derde girebilirdi. O devirde 5 dolar taşımanın cezası vardı hatırlıyorsunuz. Döviz taşımak suç!
Balcı, sıkıntıyı anlamış gibi teselli etti: - İyi ki uyanmamışsınız! Koridorda filan karşılaşsaydınız, panik içinde iki bıçak darbesi yiyebilirdiniz. Bu adamlar, soyguna çıkarken esrar alırlar cesaret bulmak için.
Büsbütün korktuk, halimize şükrettik! Ve sonra öğrendik ki, eğer silahımız olsaymış da, adamı vursaymışız, doğru hapishaneyi boylarmışız. Yahu adam evime, odama girdi! Kanun böyle.
Halimize, hayatımızın kurtulduğuna tekrar şükrettik! Maddi zararı sineye çektik. Aylarca olayın etkisinden kurtulamadık.
Geç de olsa öğrendik ki... Yatak odanıza giren soyguncuyu, imkânınız olsa da vurmanız, yaralamanız suç! Ya ne yapacaksınız? Ceketinizi, pantolonunuzu, cüzdanınızı, kasanızı boşaltıp soyguncuya sunacaksınız! Sonra adama bir de şekerli kahve, haydi güle güle!
Canınızı kurtardığınıza şükredin. Bu hak mıdır, hukuk mudur?
Meskeninize giren adama el kaldıramazsınız! Silahla, eğer yana dönmüşken vurursanız suç... Arkadan vurursanız, kaçarken, daha büyük suç. Önden vurursanız birkaç yıl fark edebilir! Yatar çıkarsınız! Mesken masumiyeti filan artık yok! Hukuk ulemasının çoktan ayağa kalkması... güvensizlik içindeki ülke bu yasalarla yönetilemez demesi gerekirdi! Alevler gittikçe büyüyor, bacayı sarıyor! İşte soygun, kapkaç olayları, gasp olayları, baskınlar, yol kesmeler...

Yazı:Yılmaz Çetiner
Kaynak: milliyet.com.tr