Özkök'ün toplantıda adeta muhtıra verdiği ortaya çıktı. İşte gazetecilerin soruları, Özkök'ün ilginç cevapları:
Abone olGenelkurmay Başkanı Orgeneral Hilmi Özkök, Genelkurmay Karargahı'nda ulusal gazetelerin Ankara temsilcileriyle bir toplantı gerçekleştirdi. Orgeneral Özkök'ün toplantıda yaptığı açıklamaların ve sorulan sorulara verdiği cevapların tam metni şu şekilde: Toplantının amacının, TSK'yı ilgilendiren konularda görüş alışverişi ve biraz da dertleşmek olduğunu söyleyen Özkök, toplantıyı uzur süredir düşündüklerini, ancak son zamanlarda TSK'yı ilgilendiren konularda basında çıkan bazı bilgiler ve haberler dolayısıyla öne almak durumunda kaldıklarını kaydetti. Bunun bir basın toplantısı olarak kabul edilmemesi gerektiğini vurgulayan Özkök, daha ziyade bir sohbet toplantısı olabileceğini söyledi. Basın mensuplarına, sorularını samimi olarak sorabilecekleri yönünde bir hatırlatma yapan Özkök, bu bakımdan toplantının çok verimli olacağını belirtti. ÖZKÖK'TEN 'TEDİRGİN' HABERLERİNİ ÇIKARANLARA UYARI Özkök, ilk olarak 4 gün önce 'tedirgin' meselesi konusuna değinerek, şunları söyledi: "Bu en güncel konumuz biliyorsunuz. Bu konuda bir gazetemizde bir haber yer aldı ve süratle gündemi oluşturdu. Bunun başlığı, genç subaylar tedirgin idi. Bunun tabi bir haber kaynağına istinat ettiği aşikar ve kaynağı besbelli ki kerameti kendinden menkul bir kaynak. İki kişi arasında başbaşa yapılmış bir konuşmayı her nasılsa sanki dinlemiş gibi bu haberi almış ve değerli gazetecimize ulaştırmış olmak gerekiyor. Bu yazıyı hazırlayan yazarımızın önem ve konumunu da dikkate aldığınız zaman bu kaynağın üstelik önemli bir kaynak olduğunu da değerlendiriyorum. Ancak hemen vurgulamalıyım ki maalesef yanlış olmaktan öteye yalan ve maksatlı bir haber. Dolayısıyla bu konudaki bütün yorumlar da mesnetsiz kalıyor. Çünkü bunun üzerine çok yorumlar da yapıldı. Sizler de izliyorsunuz, bizler izliyoruz. Doğrusunu söylemek gerekirse ben bunu hayretle üzüntüyle karşıladım. Haberin çağrıştırdığı husus ve ayırım yaratıcı özelliği TSK'yı kırmıştır ve yıpratmıştır. Bundan tabi ki en fazla zararı da güzel ülkemiz Türkiye, asil milletimiz görmektedir. Devletin iki yetkilisi arasında yapıldığı iddia edilen böyle bir konuşmayı teyid etmeme ve Genelkurmay Başkanı'nın böyle bir ifadeyi kullanacak konumda ve yapıda olup olmadığını değerlendirmeden yayınlamanın mantığını da doğrusu anlamış değilim. Bu dedikoduyu üretenler şimdi eğer ortaya çıkan durumdan memnunlarsa, bu tabi onların vatan ve millet sevgisinden ve iyi niyetlerinden açıkça şüphe etmemizi gerektirir. Bütün yorumları bir araya koyduğunuz zaman nasıl bir ortam doğuyor Türkiye'de, bu tabi hepimizi rahatsız ediyor. Sayın yazarın haber kaynağını değerlendirmesinin ve ona layık olduğu güvenilirlik notunu vermesinin bir etik sorumluluk olduğunu ifade etmek isterim. Bu bir askeri tabirdir. Güvenilirlik notu. Biz de haber kaynaklarımızı kendisinden aldığımız haberlere göre değerlendiririz ve buna göre bu notu değiştiririz. Bunu sayın yazardan beklediğimi ifade etmek isterim. TSK, laik demokratik ve sosyal hukuk devleti en başta olmak üzere Anayasa hükümlerine, Atatürk ilke ve devrimlerine sadakatle bağlı, sorumluluğunun tam bilincinde, sarsılmaz geleneksel disiplin temelinde bir birlik ve beraberlik timsalidir. Birinci sınıf bir ülkenin silahlı kuvvetleridir. Her gün bir dedikodu yaratarak bu birlik ve beraberliğe nifak sokmak isteyenler bu emellerinde başarılı olamayacaklarını artık anlamalı ve geç olmadan bu hatalarından dönmelidirler. Aksi takdirde layık oldukları cevabı mutlaka alacaklardır" dedi. GÖRÜŞ AYRILIĞI İDDİALARINA YANIT TSK'da genç subaylar-yaşlı subayların ayrımı olmadığına dikkat çeken Özkök, "Komutanlar arasında şahinler, güvercinler, sertlik yanlıları yoktur. Bu tür iddiaları yalanlamaktan öteye lanetlediğimi, kusura bakmayın ağır laf söylüyorum ama açıkça ifade etmek istiyorum; TSK'da tekvücut olmuş bölünmez bir kitle ve modern yönetim uyarınca kollektif bir akıl ve davranış biçimi vardır. Bunu anlamak için fısıltıları dinlemek yerine gözlem yapmak çok daha sağlıklıdır. Bunu böyle söylemekle zannetmeyin ki TSK'da herkes aynı şeyi düşünüyor. Herkes komutanının hakkındakini söylüyor. Fikri açıdan çeşitlilik yoktur anlamı çıkarmayın. Mesela Irak krizi sırasında bile bizim hükümete sunduğumuz 5 tane ayrı hareket tarzı vardır. Bizim bütün alışkanlığımız böyledir. Her konuda hareket tarzı koyarız. Bu hareket tarzlarını genç subaylar bile karşımıza gelirler, bunları tek tek bize anlatırlar, bazılarını savunurlar ve sonunda bir karar sürecine varılır. Böylece hareket tarzlarından en doğru olanını seçme şansına sahip oluruz ve burada tamamen ciddi bir serbesti söz konusudur. Çünkü bize bunu hazırlayan bu kişiler bütün veçheleri derinlemesine bilen kişilerdir. Onların fikirlerini hiçbir zaman bastırmayız. Biraz önce söylediğim gibi bir Binbaşı dahi çıkar Genelkurmay Başkanı'na öyle şeyler söyler ki Genelkurmay Başkanı da aklında daha önce varolan hareket tarzını değiştirebilir. Bütün hayatım bunun örnekleriyle doludur. Yani Silahlı Kuvvetler'de birlik beraberlik laflarının altında herkes aynı görüşü, aynı hareket tarzını düşünüyor anlamı çıkmaz. O kanunlarımızdan kaynaklanan, geleneklerimizden kaynaklanan, hassasiyetlerimizden kaynaklanan konulardaki görüş birliğimizdir. Bunlar hiçbir zaman değişmez. Cumhuriyetin temel ilkeleri üzerinde görüş ayrılığı olabilir mi? Biz hepimiz bu mesleğe girerken silahlara el bastık ve kanunlara, nizamlara, amirlere, emirlere mutlak riayet edeceğimize yemin ederek mesleğe başladık. Hep bunun bilinci içindeyiz. O görüş dediğimiz şeyler bunlardır. Burada hiçbir farklılık olamaz. Bunlar hep birimlerden ibarettir. Bunları yerine getirirken dikkatli olunmasında ülke ve milletimizin ve onun gözbebeği olarak kabul ettiği silahlı kuvvetlerimizin menfaatlerini daima göz önünde bulundurmamız ve ona zarar verecek hareket tarzlarını geliştirirken çok dikkatli olmamız, iyi düşünmemiz gerektiğine inanıyorum" şeklinde konuştu. "Şöyle de bir fikir öne sürülüyor; basında çıkan haberler neden hemen yalanlanmıyor" diyen Orgeneral Özkök, basın mensuplarına seslenerek, şunları söyledi: "Eğer sükut ikrardan gelseydi, sükut altın olur muydu? Yani basında çıkan haberleri sizler de biliyorsunuz. Şayet biz bütün bu basında çıkan görüşleri hep yalanlamaya kalksaydık, bizim sadece bir tane tekzip gazetesi çıkarmamız gerekirdi. Yani her şeyi yalanlamamız beklenmemeli. Bunları yalanlamıyoruz, sükut ikrardan gelir diyerek bunların hepsi doğru olarak değerlendirilmemelidir. Bir de tekzibi teyidinden beter haberler de var. Bunu da takdirlerinize sunuyorum. Öyle bir şey söyleniyor ki bunu tekzip ettiğiniz zaman teyit etmekten daha kötü sonuçlar verebiliyor veya en az onun kadar verebiliyor. Bizim tabi hasbelkader bu mevkilere kadar yükselmiş insanlar olarak sorumluluklarımız çok ağırdır. Dolayısıyla söylediğimiz her şey çok önemlidir. O bakımdan adımlarımızı ölçülü atmak durumundayız. Ve yaptığımız her şeyi yan hasarlarıyla, etkileriyle dikkate alırız. Bu askerlikte de böyledir. Attınız bomba acaba kendi üstümüze düşer mi, kendimize zarar verir miyiz, biz ona bakıyoruz. Dolayısıyla bazen tekzipte gecikmemiz ya da tekzip etmememiz bu gibi mülahazalardan, sorumluluk duygularından kaynaklanıyor." Özkök, TSK'da tedirginlik varsa bunun bir kesimde değil, TSK'nın bütününde olacağına işaret ederek, "TSK olarak çeşitli konularda derin kaygı ve duyarlılıklarımız gayet tabi ki vardır. Bunların bir bölümünü 8 Ocak tarihli basın toplantımda açıkça dile getirdim. O toplantıda söylediklerime tekrar göz atmanız gerektiği kanaatindeyim. O günden bugüne çok zaman geçti aradan ve kaygılarımızı artırıcı gelişmeler de süregelmektedir. Bunların detaylarına girmeyeceğim ama bunların başında devlet kadrolarına irticai düşünceleriyle şaibeli kişilerin yerleştirilmekte oluşu geliyor. Gayet tabi ki bu kişilerin icraatının TSK'nın yanında ülkenin geleceğini düşünen bütün kurumlarca izleneceğini ve izlenmekte olduğunu da belirtmek isterim. Bu ülke hepimizin ülkesidir. Bu devlet hepimizin devletidir" dedi. "ASKERİN HÜKÜMETİ İLE UYUM İÇİNDE OLMASI GEREKİR" Kendisini çok üzen bir konuya da değinen Özkök, "Bu aslında beni üzen bir konudur. Tekzip etmememin sebebi az önce söylediğim gibi bunu çok iyi düşündüğümden dolayı böyle yaptım. 'Şiir gibi, orkestra gibiler' Şimdi Meclis Savunma Komisyonu üyeleri beni ziyaret ettiklerinde bir milletvekili bana, 'Irak politikamız nedir, nasıl saptanıyor?' diye sordu. Ondan sonra dedim ki 'Ben askerim, bunu benim size sormam lazım. Siz bana soruyorsunuz. Endişe etmeyin' dedim. Türkiye gelenekleri olan bir ülkedir. Kurumsallaşmış gelenekleri vardır. Birçok kurumları vardır. Bu kurumlar, mesela Milli Güvenlik Kurulu, Genelkurmay, Hükümet, Dışişleri birlikte Irak politikasını saptamışlardır. Bu kurumlar arasındaki uyum çok önemlidir. Nasıl uygun seçilmiş kelimeler bir şiir, uygun tarzda çalan sazlar bir orkestrayı oluşturursa kurumların da bu şekilde uyumlu çalışmasıyla iyi politikalar ortaya çıkar. Ben bunu tamamen bir sohbet toplantısı içinde, şimdi sizlere söylediğim gibi. Böyle bir toplantıda ifade ettim. Ama bu döndü dolaştı 'Hükümetle şiir gibiyiz' oldu. Tabi bunun etkilerini düşünebiliyor musunuz? Bir Genelkurmay Başkanı'nın şartları içinde bu sözü söylemesinin kim üzerinde neler yaratabileceğini. Arkasından bazı yazarlarımız bunu daha da değiştirerek, kötü niyetle değil, ama belki kulağa hoş geleceği için 'Erdoğan'la şiir gibiyiz' dediğimi iddia ettiler. Asla ve kat'a ben böyle bir şey söylemedim ama gayet tabi ki bir askerin hükümeti ile uyum içinde olması gereklidir. Yani bunun tekzibi de bu anlamı taşımamalı. Gayet tabi ki hassasiyetlerimiz vardır, duyarlılıklarımız vardır. Kaygılarımız vardır, hepsi vardır. Ama bu söylediğim unsur her hükümet için böyledir. Bunlar çoktur veya azdır zamana göre değişir. Ama ben böyle bir cümle söylemedim. Bugünden sonra yanlış anlaşılacak tarzda tekerrür edip gitmemelidir. Bundan Silahlı Kuvvetler zarar görür. Ben şahsen önemli değilim ama ben kendim de Genelkurmay Başkanıyım. TSK'nın başkomutanıyım. Benim yıpratılmam demek, TSK'ya ihtiyaç duyulduğu zaman onun zayıf bulunması sonucunu yaratır ki zannediyorum bunu hiçbirimiz istemiyoruz. Ben neden böyle konuşuyorum. Ben anlatırken doğadan çok örnekler veririm. Benim anlatım tarzım böyle. Beni yakından tanıyanlar bilirler, çok içten bir insanımdır. Öyle anlaşılıyor ki anlatım tarzımı düzeltmem gerekecek. Öyle hale geldi ki bu şiir meselesi aruz vezniyle mi serbest vezinle mi? Çok gündeme getirildi" diye konuştu. TEZKERE GÖRÜŞMELERİ Tezkere konusunda bir basın toplantısında 'TSK'nın görüşü Hükümetle aynıdır' sözlerini hatırlatan Özkök, gerçekte de böyle olduğunu söyledi. "Biz oturduk hep beraber TSK, hükümet, MGK, Dışişleri Bakanlığı, buralarda görüştük ve bir tezkere çıktı ortaya" diyen Özkök, şöyle devam etti: "Bu tezkere TBMM'de görüşüldü. Buradaki görüşümüz aynı ise bunu söylememde hiçbir ve hiç yok. Ama bu nasıl yorumlandı. TSK, hükümetle aynı görüşte. Bizde görüş kelimesinin anlamı yanlış yorumlara, yanlış kullanımlara yol açıyor. Bu bakımdan bir cümlenin söylendiği çerçeve çok önemli. Gerçekten böyle mi söylendi diye bakmak lazım. Tabi gazetecileri de anlıyoruz. Bazı haberlerin süslenmesi, daha ilgi çekici hale getirilmesi. Ama bunu içeriği değiştirmeyecek şekilde yapmamızda fayda gördüğümü ifade etmek istiyorum." BEDELLİ ASKERLİK Bedelli askerlik konusunda da açıklamalarda bulunan Özkök, "Basında da günlerdir yer alıyor. Bu kurumlar arası koordinasyon yapılmadan gündeme taşınması çok faydalı olmayan bir konu. Çok yersiz bir konu. Çünkü vatandaşları bir tercihe sokuyor. Bu bizim kaynağımızı da daraltıyor. Yoklama kaçağı ve bakaya suçlarını işliyorlar. Acaba çıkacak mı, ne zaman çıkacak diye bir beklentiye sokuyor. Bunun gerekçesi ne, devlet para kazanacak, insanlar işlerini kaybetmeyecek. Fakirlere de kredi vereceğiz gibi gerekçelere baktığımız zaman gerekçeler de tam tutarlı değil. Kaynağın tamamı bedelli olamayacağına göre, çünkü kanuna göre ihtiyaç fazlası olanların bir kısmı bedelli olabiliyor. Geri kalanlara TSK'nın ihtiyacı var. O zaman bu gerekçeler diğerleri için ne olacak. Tutarsız kalacak. Ortada bir tutarsızlık var. Asker ocağı tüm erkek vatandaşların harman olarak birbirleriyle bütünleştiği bir kurumdur. TSK'nın en büyük özelliklerinden bir şudur; toplumun bütün kesimlerini temsil eden bir kurumdur. Onun için milletin bir kurumudur. Şimdi insanları bir ayırıma sokmak da amaca hizmet etmemektedir. Büyük deprem sonrası yapılan istisnai uygulamada yaptığımız incelemelerle sosyo psikolojik açıdan çok büyük problemler yaşadık. Ayrıca şu anda silah altında olan tüm erlerde de bu lafların çıkmasıyla motivasyon bozukluğuna uğruyorlar. TSK olarak şunu sizler vasıtasıyla ifade etmek isterim ki, bugünkü şartlar içinde bedelli askerlik uygulaması uygun ve mümkün değildir. Kimsenin hesabını buna göre yapmaması gerekir" dedi. EGE'DE TÜRK-YUNAN GERGİNLİĞİ Orgeneral Özkök, son günlerde Yunanistan'ın bilinçli olarak uluslararası dikkatleri Kıbrıs'tan sonra Ege denizine çekmeye başladığına işaret ederek, şöyle devam etti: "Uçuş malumat bölgesi dediğimiz bölgesi sanki Yunanistan, adalar ve Türkiye açısından geçen bir ülke sınırı gibi görme alışkanlığı içinde ve bu hattı geçip Ege denizindeki uluslararası hava sahasına giren bütün uçaklarımızı önlüyor. Bu önleme sırasında bazı tahrik olayları da yaşanıyor. Bu çocuklar üsteğmen. Yaşları 25-30. Aralarında it dalaşı denilen birbirlerine karşı konum alma olayları yaşanıyor. Bu arada bazı müessif kazalar ve olaylar da oluyor. Biliyorsunuz 1996 yılında böyle bir durum yaşanırken bir uçağımız infilak etti. Bir pilotumuz şehit oldu, bir pilotumuz da atlayarak kurtuldu. Bizim tezimiz şu ki, bu tamamen uluslararası kurallara uygundur. Uçuş malumat bölgesi sadece sivil uçakların ve sivil görev yapan askeri uçakların bu bölgede uçarken uçuş emniyeti bakımından bilgi vermesi gereken bir bölgedir. Halbuki uluslararası havacılık dairesinin kurallarına göre devlet uçakları diye tabir edilen askeri uçaklar uçuş bilgisi vermek zorunda değildir. Biz de buna uygun olarak uçuş bilgisi vermiyoruz. Bu da bizim uluslararası hakkımızdır. Ege'nin uluslararası hava sahasında uçmak bizim tamamen uluslararası hukuktan doğan hakkımızdır. Yunanistan konuyu AB'ya götürerek, AB'nin desteğini sağlamaya çalıştı. Yunanistan'la başka problemimiz var. Adaların etrafında karasuları 6 mil olmasına rağmen 10 millik karasuları olduğunu iddia ediyor. Şimdi yavaş yavaş Ege'deki bu gibi konuları uluslararası gündeme getireceğine dair içimizde bir duygu var. Bunun emareleri var. O bakımdan bunda tüm ilgili kurum ve kuruluşların, medyamızın da bilgili olmasyı gerekir. Onlar bunu çok kullanıyorlar, özellikle basınlarında. Hava sahamız ihlal edildi şeklinde bir tahrik olarak ileriye sürülüyor. Bunu bizim de aynı duyarlılıkla kamuoyunun bilgisine sunmamız lazım. Bu bir hava sahası ihlali değildir. Girdiğimiz yerler uluslararası hava sahasıdır. O denizler uluslararası deniz sahalarıdır. Biz uluslararası kurallar içinde bu sahaları hür olarak kullanacağız. Bundan hiç kimsenin endişesi olmasın. Uluslararası hava sahasını ve deniz sahasını çeşitli yaklaşımlarla daraltmak, böylece milli hava ve deniz sahalarını genişletmek bir tahriktir. Biz Türk-Yunan ilişkilerinin gelişmesini destekliyoruz. Milli politikalarımız böyledir ama bu gibi konularda da Yunanistan'ın duyarlı olması ve bu tahriklerle gelişmekte olan Türk-Yunan ilişkilerine bir yavaşlatıcı veya durdurucu etki yapmamasını diliyoruz." Açıklamalarının ardından basın mensuplarının yönelttiği sorulara Orgeneral Özkök'ün verdiği yanıtlar şöyle: SORU:'Haberi yazan arkadaşımıza, haber kaynağına güven notu vermesini söylediniz. Bu arkadaşımıza bunu önerirken Silahlı Kuvvetler içinde bununla ilgili bir soruşturma başlattınız mı?' CEVAP: "Şimdi sizler gazeteci olarak kaynağınızı gizliyorsunuz. Ben şimdi sorsam ilgili yazar arkadaşımıza, benim kaynağım budur denmez. Ama bu kaynağın tabi TSK'nın içinden olmaması da muhtemeldir. TSK'nın dışından ama daha önce Silahlı Kuvvetler mensubu olanlardan da olabilir. Sivillerden de olabilir. Ben tabi kaynağını bilmiyorum ama sormak durumunda da değilim. Tabi bu yakışık almaz. Benim burada önerim herkes kaynağını değerlendirmek durumundadır. Gayet tabi ki TSK'da kendi içinde olup bitenlere duyarlıdır." SORU:'Bu konuda bir adım attınız mı? Bu ilk kez başımıza gelen bir olay değil. Dönemin Başbakanı Abdullah Gül'le yaptığınız görüşmeden sonra televizyonlarda yayınlanan haberleri yalanladınız. Bu olaylarda medya suçlanıyor.' CEVAP: "Bu konuşmayı iki kişi yaptık. Sayın Başbakan vardı, ben vardım. Ben bunu yakın çevremin dışında kimseye iletmem. Ve o yakın çevrem de işte yanımda olan İkinci Başkanımdır. O'nun da benim de böyle bir şey söylemediğimizi biz açıkça biliyoruz. Dolayısıyla kerameti kendinden menkul dememin sebebi budur. Ben demiyorum ki ben vermeden asla olmaz. Kategorik olarak biz söylemeyince gazeteci bunu kendisi yazar diye bir düşüncemiz yoktur. Bizim İç Hizmet Kanunumuz basınla olan ilişkileri düzenlemiştir. Böyle bir emare, suç duyurusu veya bir bilgi aldığımızda gayet tabi ki gereğini yaparız." SORU: 'Genelkurmay eski Başkanı emekli Orgeneral Hüseyin Kıvrıkoğlu'nun görev süresinin bir yıl uzatılacağı, sizin de kadrosuzluktan emekli olacağınız yönünde spekülasyonlar vardı. Hükümet'in bu yöndeki kararnameyi imzalamadığı iddia edildi. Bu iddialar doğru muydu?' CEVAP: "TSK'da ve Türkiye Cumhuriyeti'nde bu gibi işlemlerin nasıl yapılacağı bellidir. Genelkurmay Başkanı, Bakanlar Kurulu kararının Cumhurbaşkanı tarafından onaylanması ile oluşur. Ve bu aynen böyle olmuştur. Bazen bakanların bunları imzalaması, yerinde olmamaları, dolayısıyla bunlar gecikiyor. Ben bu tür şeyleri sizlenden okuyorum, gazetelerden görüyorum. Bu olayların tamamen dışındayım. Herşey olması gereken şekilde olmuştur. Bakanlar Kurulu teklif etmiş, Cumhurbaşkanı onaylamıştır. Uzatıldı, uzatılacak bu konuda benim hiçbir bilgim yoktur. Bu söylentilerin hiçbirine katılmıyorum. BÜYÜKANIT: "Yüksek Askeri Şura kararlarının 10 gün geç yayınlandığı hususu doğru değil. YAŞ kararları YAŞ'ın bittiği gün Cumhurbaşkanı tarafından onaylanmıştır. Gazetede geç basılmıştır, basılmamıştır onu bilemiyorum ama karar tarihine bakarsanız YAŞ'ın bittiği gün kararların onaylandığını görürsünüz. Tabi Genelkurmay Başkanı'nın atanması YAŞ kararlarının dışındadır. O yanılmıyorsam Cumhurbaşkanı tarafından bir gün sonra onaylanmıştı. Ama yayın tarihlerini bilmiyorum. Kararın tarini önemlidir." ÖZKÖK: "Bu gibi görevlendirmeler, tayinler YAŞ ile ilgisi olmayan şeylerdir. YAŞ generallere terfi edecek albayların, general ve amirallerin terfilerine ve görev sürelerinin uzatılmasına karar verir. Bunlar kararlaştırıldıktan sonra görev süresi uzatılmayanlar ve terfi edemeyenler emekli olur. Bu oluştuktan ve kişiler ortaya çıktıktan sonra esasen önceden hazırlanmış olan taslaklar üzerinde son rütuşlar yapılmak suretiyle tayinler çıkar. Tayinler ayrı birşeydir. Yani YAŞ ile bu iki şeyi birbiriyle ilişkilendirmemek lazım" İRTİCA İLE MÜCADELE KONUSUNDAKİ ELEŞTİRİLER SORU: 'Size yönelik bazı eleştiriler oldu, irtica ile mücadele konusunda yeterince duyarlı davranmadığınız iddia edildi. Yurt dışında 18 yıl görev yaptığınız için ülke gerçeklerine uzak kaldığınız yorumları yapıldı. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?' CEVAP: "Yurt dışında daimi olarak iki defa görevde bulundum. Yurt dışında toplam 7-7.5 sene bulundum. Çok yurt dışında kalmakla memleket gerçeklerinden uzak kaldığım iddiasında bulunuldu. Ben onlara katılmıyorum. 1954 yılında bu üniformayı giydim, hala bu üniforma içindeyim. Onun içinde insan yurt dışına gitmekle onu bırakmaz. Gider Türk bakkallarından alışveriş yapar, en azından oradakileri tanır. Ülkemizde ilişkilerimiz hiçbir zaman kopmaz. Televizyonumuzdan uydu anteniyle Türkiye'deki gündemi takip ederdik. Gazeteler biliyorsunuz her yere geliyor. Tabi şöyle de düşünülüyor: Acaba çok mu batı yanlısı, batı yanlısı ne demekse, çok mu demokrat. Ben demokrat bir kişiyim. Bununla da iftihar ederim. Hiç saklamam. Zaten olması gereken de bu değil mi? Gayet tabi ki demokrat bir kişiyim, batı değerlerini çok beğenirim. Bu yol bize Atatürk'ün gösterdiği yoldur. Bakın şimdi 4 tane yol var. Kuzey, Güney, Doğu, Batı. Her birine bakın. Bizi hangi değerler cezbetmelidir. Bizim motivasyonumuz Orta Asya'dan beri vardır. Hep batı istikametine motive olmuşuzdur. Silahlı Kuvvetler'in bir çok kurumunun gerçekten gelişmiş olması, özellikle eğitim kurumlarımızın, AB'ye 50 sene önce girmemize bağlıdır. NATO'ya girmekle beraber biz AB'ye girdik. Bütün Avrupa'nın en güzel silahlı kuvvetleriyle çalıştık ve çok da güzel görev yaptık. NATO batıya açılan bir pencere gibidir. Batı hayranlığı veya batı bağımlılığı olarak algılanmamalıdır. Oradaki değerleri beğenmek, onları uygulamak, onları ülkemizde de görmek istemek hepimizin isteğiydi. Bizim milli politikamız AB'ye girmek değil mi? Hükümetlerimiz yıllardır bunun için uğraşmıyor mu? Konu budur. O, yanlış anlamalardan kaynaklanan bir şeydir. SORU: 'MGK Genel Sekreteri Tuncer Kılınç'ın hükümete ilettiği 6. Uyum Paketi'ndeki hususlar konusunun TSK'nın da görüşleri olduğu ifade edildi. Siz bunları sayın Başbakan'a ilettiniz mi?' CEVAP: "Tabi ben kime ne aktardığımı söylemek durumunda değilim. Ama ben TSK'nın AB'ye ilişkin görüşlerini size 8 Ocak tarihindeki basın toplantısında okumuştum. Şöyle demişim: TSK daima modernleşmenin öncüsü olmuştur. AB'ye girmek bu amacı gerçekleştirmenin en etkili aracı olacaktır. Türk ordusu zaten NATO üyeliğiyle 50 yıldır Avrupa'nın içindedir. Bu nedenle TSK'nın AB'ye girişe karşı olduğu iddiası çok büyük bir haksızlıktır. TSK, AB'ye karşı değil aksine AB'ye uyumun deneyimli bir vasıtasıdır. Ancak dikkat çekmek istediğimiz husus AB'ye her şeye rağmen değil onurla, eşit şartlarda, milli ve coğrafi bütünlüğümüzü koruyarak girmektir. Bakın şimdi Blair Avrupa Anayasası'ndaki bazı çekincelerini asla bırakmayacağını söylüyor. İngiltere'ye gidiyorsunuz, Lordlar Kamarası var. Hala para birliğine girmemiş. Kıbrıs'ta egemen sahalar var. AB müktesebatını uygulatmayacağım diyor. Romanya tarih almıştır AB'ye girmek için, Romanya Genelkurmay Başkanı doğrudan Cumhurbaşkanlığı'na bağlıdır. Yani her ülkenin kendine özgü şartlarından kaynaklanan ihtiyaçları vardır ve bunları AB olumlu olarak karşılamaktadır. Yeter ki bunlar iyi anlatılabilsin ve şartlar değiştikçe bu düzenlemeleri yapalım. Ben her zaman askerlikte bunu öneririm. Karşı taraftakinin tankı yoksa ben tanksavar silahını ne yapayım. Ama tankı varsa tanksavar silahına sahip olmak zorundayım. Dolayısıyla AB'ye girerken devletin her kurumu kendi görev sahasına giren konuları inceler ve görüşlerini Hükümet'e aktarır. Biz de görüşlerimizi resmi kanaldan Hükümet'e aktarıyoruz ve ayrıca AB Genel Sekreterliği'ne de aktardık." SORU: 'Kılınç Paşa'ya katılıyor musunuz?' CEVAP: "Katılıp katılmama ayrı bir konu. Suali böyle sormamak lazım. Tuncer Kılınç Paşa MGK Genel Sekreteridir. O özellikle Avrupa'da yaptığı toplantıda söylediği sözlerle gündeme gelmiştir. Biraz önce söylediğim gib herşeyi konteks içine almak lazım. Nasıl bir dinleyici grubuyla konuştu, ne dedi? Aktarılanlar motamod aynı mıydı? Yoksa bazı kelimelerin değişmesiyle anlamlar değişiyor. Tuncer Paşamızın söyledikleri sözleri kendisine bir şekilde sormak lazım. Kendisi MGK Genel Sekreteridir, Başbakanlığa bağlıdır ama TSK'nın da bir orgeneralidir. O bakımdan onun söylediklerine 'doğrudur, eğridir, katılıyorum, katılmıyorum' dememek lazım." SORU: 'Tuncer Paşa'nın görüşleri, Genelkurmay'ın görüşünü yansıtıyor mu yansıtmıyor mu?' CEVAP: "Ona cevap vermek istemiyorum. Gazeteden okudum. Kendisine de sormak durumunda değilim." TÜRKİYE'NİN YÖNÜ BATI SORU: "Sürekli Türkiye'nin yönünün batı olduğunu söylediniz. Tuncer Kılınç Paşa geçen yıl AB ile ilgili bir toplantıda Türkiye'nin yönünü doğuya da çevirmesi yönünde bir takım görüşler dile getirdi.' CEVAP: "Hayır, oraya da bakalım dedi. Ben toplantıda yoktum yani batıya değil de biraz da oraya demedi. Yanı bütün çevremize bakalım olarak anladım." SORU: 'Genel olarak TSK'nın AK Parti Hükümet'nin karşı rahatsızlıkları olduğu söyleniyor. Buna katılıyor musunuz. Silahlı Kuvvetler'in alt kademesinde AK Parti Hükümeti'ne karşı bir rahatsızlık olmadığından emin misiniz?' CEVAP: "Biraz önce ben bunu size söylemedim mi? Yani Silahlı Kuvvetler'de bütün olarak rahatsızlık duyulabilir. Bundan bir tane de örnek verdim. Kaygılarımız oluyor dedim. Ben bunları söyledim. Gayet tabi ki var ama alt kademelerde bizim içimizde büyük bir güven duygusu var. Asların yapacak o kadar çok işleri var ki. Ama onlar da birer Türk gencidir. Gayet tabi ki dünya meselelerini, Türkiye meselelerini takip ederler. Ama bunlar şikayet olur. Zaman zaman komutanlarıyla konuşmalarda vesairelerde gündeme gelir. Bunlar silsile yoluyla gelir ve çok sağlıklı bir sistemdir. Orada söylediklerinizden tabi doğru olanlar var, katıldıklarımız var, katılmadıklarımız var. Burada daha ziyade gündeme getirdiğim başlığın taşıdığı mesaj ve bunun çok yorumlara yol açması. Tabi ben bilemem başlık-metin ilişkisi nedir basında. Onun dinamikleri nedir bilemem ama bizim gördüğümüz kadarıyla başlığın bu şekilde atılması çok tartışmalara yol açmıştır. İş orada da kalmamıştır. Önce TSK'nın başı olarak benimle ilgili bazı konular gündeme geldi. Arkasından komutanlar arasında ayrılık var denildi. Şimdi bir de böğrümden aşağısı, böğrümden yukarısı gibi bir tartışmaya yol açtı. Yani kurumun bu şekilde başlıkla ortaya getirilmesinden bizim rahatsızlığımız. Bütün söyledikleriniz yanlıştır gibi kategorik yaklaşmak istemiyorum. Doğrular doğru, eğriler eğri gayet tabi ki ama bu başlık böyle bir sonuç yaratmıştır. Böyle bir şikayet gelmemiştir ama başlığın bu şekilde olması tabi bunun bir de böyle bir şey varmış gibi yansıtılması hepimizi rahatsız etmiştir." SORU: 'Kadrolaşma konusunda rahatsızlığınız olduğunu söylediniz. Bu konuyu Başbakan Erdoğan'a ilettiniz mi?' CEVAP: "Türkiye'nin güvenliğini ilgilendiren konular için çeşitli platformlar var. Bu platformların en başında da MGK var. Başbakanla yapılan konuşmalar var. Bunlar gayet tabi ki bu kurullarda gündeme getirilir. Ama bunlarda ne görüşüldüğünü söylemek durumunda değilim. WOLFOWİTZ'İN AÇIKLAMALARI SORU: 'ABD Savunma Bakan Yardımcısı Paul Wolfowitz'in 1 Mart tarihli tezkere konusunda özellikle TSK'yı hedef alan açıklamaları oldu. Wolfowitz'in açıklamaları hükümetin TSK'dan görüş istediği ancak bu konuda olumsuz görüş bildirildiği yönünde. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz? Hükümetten ikinci tezkere öncesinde sizden bir açıklama yapmanız yönünde bir talep geldi mi? CEVAP: İkinci soruya girmem doğru olmaz ama size şunu söyleyeyim. Biz tabi Wolfowizt'in söylediklerini yakından izliyoruz. Biliyorsunuz ABD'lilerden bir istek geldi. Bu istek üzerine devletin tüm kurumlarıyla çeşitli alternatifler üzerine çalışmalar yapıldı, bir tezkere oluşturuldu. Tezkere çıkmadan önce MGK'da 'gerekli adımlar atılmalıdır' diye hükümete tam bir destek verildi. Bizim durumumuz hukuk açısından, demokratik yapı açısından ABD'lilerden çok farklı. Onlarda meclisin kararına gerek yok. Başkan meclisin desteğini arayabilir ama meclisin onayına gerek yok. Onlar 'ben halkıma sonra durumu anlatırım' diyor. Her ülkenin sistemi ayrı. MGK hükümete tavsiyelerde bulunur. Meclise tavsiyelerde bulunucu hiçbir yetki yoktur. Dolayısıyla Meclis'in gündemine gelmiş bir konu hakkında MGK bir karar alsaydı, 'Silahlı Kuvvetler Meclis'e baskı yaptı' diye bizim demokratik sistemimizde bu tartışma yaratırdı. ABD'liler bunu böyle yorumlamıyorlar. Silahlı Kuvvetler zaten hükümete destek olmuş. Bundan daha kuvvetli, güçlü bir destek olmaz. O bakımdan Wolfoviztz'in söylediklerinin bizim sistemimizi tam olarak bilmediklerinden kaynaklandığına inanıyorum. Bir de tabi onların anlatım tarzı, meseleleri ele alış tarzı da çok farklıdır tabi. Biz bazen onların normal olarak söyledikleri şeylere alınabiliyoruz. ABD ile stratejik ortaklığımız bizim için çok önemlidir. Bunun muhafaza edilmesini istiyoruz. Türk-Amerikan ilişkilerinde biz ABD'ye çok şey verdik. Hava sahamızı açtık, füzeler düştü bir daha açtık. Bunun yanında birçok konuda daha biz ABD'lilere destek verdik. Kuzeyden keşif harekatına birinci Körfez Savaşı'ndan beri müsaade ettik. ABD'ye destek vermedik diye bir şey yok. ABD'nin de öyle düşündüğünü zannetmiyorum. ABD Silahlı Kuvvetleri'nin Başkanı ile aramızda herhangi bir kırgınlık, küskünlük yok. Bu beklentiye bağlı. Çok beklerseniz, az alırsanız, üzülürsünüz. Ama az beklerseniz, çok alırsanız sevinirsiniz. Konu tamamen bundan ibarettir. Türk-Amerikan ilişkileri gayet tabi ki eskisinden farlıdır. Tam destek de versek bu böyle olacaktı, çünkü ortam değişiyor. Romanya ile Bulgaristan ABD'ye kapılarını açtı. Irak işgal edildi. Bütün bu gelişmelerden sonra gayet tabi ki Türk-Amerikan ilişkilerinde bazı yansımalar, değişiklikler olacaktır. Wolfovitz, Bosna'da Amerikan birliğinden sonra sadece Türk birliğini ziyaret etmiştir, orada çok güzel bir konuşma yapmıştır. Ama tabi her ülkenin diplomasiyi sürdürme üslupları vardır. Onlar da bu şekilde davranıyorlar. KEMALİZMİN AB YOLUNDA TEŞKİL OLUŞTURDUĞU İDDİALARI SORU: 'Kemalizm'in AB'ye girişte bir engel teşkil edeceği yönünde iddialar var. Bu görüşleri nasıl değerlendiriyorsunuz?' CEVAP: Kemalizm ile neyi kastettiğine bağlı. TSK'yı kastediyorsa, bir şey söylemek istiyorsa o onun bileceği bir şey. Kemalizm'i anlamayışına bağlı. Bunlar kendi uzmanlarıyla bir şeyler hazırlıyorlar. Ama bu ülkenin gerçek dinamiklerini biliyorlar mı? Türkiye'nin nereden nereye geldiğini biliyorlar mı? Yoksa daha eski bilgilere istinaden ona göre mi yargılarda bulunuyorlar. Bunu sağlıklı bir tartışma olarak görmüyorum. TSK'nın AB ile ilgili görüşlerini açıkça ifade ettim. Her ülkenin diğer ülkeler veya bölgeler hakkında bazı düşünceleri vardır. Bu düşüncelerini gerçekleştirme emelleri vardır. Bu çerçeve içinde belli kurumların nasıl olmasını istedikleri vardır. Bunu böyle düşünmek gerekir. Her ülke kendi menfaatleri doğrultusunda bazı görüşleri olabilir. Ama biz TSK'nın görüşlerini açıkça söyledik. TSK'nın farklı görüşleri vardır diye bu iş duracak değil. Herşeyin zamanlaması var. SORU: AK Parti'nin kendisini orduyla bu kadar ahenk içinde gösterme çabalarını nasıl değerlendiriyorsunuz? CEVAP: Biz duyarlılıklarımızı konuşmalarımızla, açıklamalarımızla, basın duyurularımızla zaman zaman bildiriyoruz. Burada ahenk tabirini sorgulamak lazım. Bir saatin bütün şeyleri ahenk içindedir. Ama kimi küçüktür, kimi büyüktür. Problemler olabilir, farklı görüşler olabilir. Önemli olan farklı görüşlerin ve problemlerin üstesinden gelecek mekanizmaların oluşturulmuş olmasıdır. Eğer bir demokratik düzen içinde bunlar oluşturulmuşsa bu zorlukların üstesinden gelme donanımı ve yazılımları oluşturulmuşsa korkulacak hiçbir şey yoktur. Hiç kimsenin hiç kimseyle ahengi tamamen birbiriyle kavga etmemesi olarak görülmemelidir. Sayın Başbakan burada ne kastetti onu ben söyleyemem ama ahenk demek karbon kopyası gibi aynı anlamına gelmez.