BIST 9.916
DOLAR 35,05
EURO 36,38
ALTIN 2.913,58
HABER /  GÜNCEL

Bir imparatorun çöküş öyküsü

Bir zamanlar 13 şirketlin patronuydu. Galatasaray'ın efsane başkanıydı. Boğaz'a nazır villada yaşıyordu. Her şey üç yıl önce değişti. Ve Faruk Süren'in çöküşü başladı.

Abone ol

Faruk Süren bir zamanlar 13 şirketli bir holdingin patronu, Galatasaray Kulübü'nün UEFA kupalı tarihi başkanıydı. Beylerbeyi'nde Boğaz'a nazır villada yaşıyordu... 9 ŞİRKETİNİ KAYBETTİ Her şey üç buçuk yıl önce değişti. Süren'in çöküşü başladı. Şirketler birer birer kapandı, mallar satıldı, villa da elden gitti. "Hayali ihracat" iddiaları büyük sarsıntı yarattı. KURUŞLARIN HESABI Süren şimdi "bir evim bile yok" diyor. Gebze'deki fabrikanın misafirhanesinde yatıyor. Her şeyi kuruşuna kadar hesapladığını söylüyor. En çok kayağı özledim * Artık isviçre'de kayağa gidemiyorum. Ama giyim kuşamımdan taviz vermem. * Yöneticilerime güvenmekle yanlış yaptım. Hatta içlerinden biri benim makinelerimle fabrikatör oldu. Galatasaray'ın UEFA Kupası'nı kazandığı dönemdeki başkanı olarak tarihe geçen Faruk Süren'in başı borçlarıyla dertte Borçlarını ödemek için Beylerbeyi'ndeki trilyonluk yalısını da satan Faruk Süren, fabrika misafirhanesinde kalmaya başladı. Bir zamanlar Faruk Süren Galatasaray tarihinin en önemli başkanlarından, sahibi olduğu on üç şirketle iş dünyasının en güçlülerindendi. Başkanlığı döneminde Galatasaray'ın UEFA Kupası'nı kaldırması, Faruk Süren'i Türk futbol tarihinin unutulmazları arasına sokmuştu. Ancak son üç buçuk yılda işler Faruk Süren için hiç de istediği gibi gitmedi. Bir dönemin en önemli ve en zengin isimlerinden Süren'in adı önce 'hayali ihracatçı'ya çıktı. Süren şimdilerde 13 şirketinden geriye kalan 4 şirketiyle bankalara olan borçlarını ödemeye çalışıyor. Bunun için İstanbul Beylerbeyi'ndeki lüks villasını satmak zorunda kalan Faruk Süren'in şu an bir evi bile yok. Halen Gebze'de bulunan fabrikasındaki misafirhanede yatan Süren'in eşi Hatice Süren ise ablasının kiraladığı evde kalıyor. Eski başkan, herşeye rağmen moralini kaybetmediğini söyleyerek, "Borçları kapatıp ticaret hayatıma devam edeceğim" diyor. GEMİMİ TERK ETMEDİM Faruk Süren yurtdışı tatillerinin, yat gezilerinin, boğaz manzaralı ev keyfinin yaşandığı varlık günlerinden, yokluk günlerine geçişteki 3.5 yıl için sadece kendine kızdığını söylüyor. Şirketlerinin başındaki yöneticilere güvenmekle hata ettiğinin altını çizen Süren, "Galatasaray'a konsantre olup işleri ikinci plana atmanın cezasını çekiyorum" diyor ve ekliyor: "Galatasaray'da ilkleri yapalım diye uğraştığımız dönemde kendi işlerimle hiç ilgilenmedim. Biz Galatasaray için ilkleri yaparken öbür tarafta olan oldu. İşyerinde geminin kaptanı bendim ama ikinci, üçüncü kaptanlar, çarkçıbaşılar hata yaptı. İyi niyetli ya da değil, profesyonelce yaklaşmamaktan hatalar yapıldı. Bu kabahatler silsilesinin içinde bir darboğaza girdik. Tabii ki bu benim sorumluluğumu hafifletmez, sorumluluk yine benimdir. Gemiyi de en son terk eden kaptan olmalıdır. Ben gemimi terk etmedim." NAYLON SÜREN DEDİLER Faruk Süren, Orhan Aslıtürk ve Muhammed Ciğer'le adının karıştığı hayali ihracat iddialarının da tüm bu çöküşe ivme kazandırdığını belirtiyor. Ben Orhan Aslıtürk'ü tanımam, o belgelerin hiçbirinde benim imzam da yok. Burada arkadaşlarda yanlış bir şey yapmamışlar. Bir tek biz yapmadık ki bunu, bizim 30 milyon dolar gibi bir ihracat kapatma olayımız oldu. Ama sanki çete reisi benmişim gibi lanse ettiler" diye konuşan Süren sözlerine şöyle devam ediyor: "Naylon Süren falan dediler. Çok haksız bir yargılama ama yapacak bir şey yok. Ben katiyen hayali ihracatçı değilim. Son derece basit bir işlemdir taahhüt kapatma. Bizim yaptığımız da buydu." TÜM EVRAKLAR GERÇEK Sahtekarlıkla suçlanmasının 'haksızlık' olduğunu belirten Faruk Süren, "Biz ihracata dayalı bir kredi almıştık. Kendi döviz girdimiz karşılamayınca bu taahhütü başkasının ihracat fazlasını kendi üzerinize geçirerek kapattık. Bu işlem Orhan Aslıtürk'ün şirketleri aracılığıyla yapıldı. Orhan Aslıtürk, bizden tahsil etmiş olduğu vergileri ödemedi." diye konuşuyor. Süren şöyle devam ediyor: Orhan Aslıtürk ve Muhammed Ciğer bunu yolsuzluk için organize etmiş olabilirler, bunu yargı bilir. Fakat burada aldatılan biri varsa o da biziz. Çünkü bize ihracat fazlası olan firmaların faturaları kesildi, vergi beyannameleri verildi, elektrik sarfiyatları hakiki, gümrük çıkışları gerçek. Döviz alım bordroları da gerçek. Bizim sahtekarlıkla suçlamak hakkaniyete sığmaz." Faruk süren bu noktaya nasıl geldi? Yöneticilerin kendisinin yokluğunda gayri ciddi davrandıklarını ve onlara güvenmekle hata ettiğini belirten Faruk Süren'in, sürekli zarar eden Makine Takım ve Transtürk Holding şirketlerinin finansmanı 2001 krizi ile imkânsız hale geldi. Faizlerin yüzde 7 binlere çıktığı dönemlerde Süren'in şirketleri bu faizden zararını fonluyordu. Sonuçta 1994 yılında özvarlığı 50 milyon dolar olarak açıklanan şirketler borç batağına sürüklendi. Trilyonluk yalı borçlara yetmedi Trilyonluk yalısını elden çıkarmasına rağmen borçlarını kapatamayan ve fabrikada misafirhanede kalmaya başlayan Faruk Süren yaşanan süreci şöyle anlatıyor: "34.8 milyon dolar olan borcumuzu gayrimenkul satarak, ailenin imkânlarını seferber ederek 23.3 milyon dolara düşürdük. 670 bin doları ödeyemedik, nakit eksikliğinden dolayı. Bunun için 'altı ay bir süre tanıyın' dedik. Ama 'temerrüde düştünüz' dediler, anlaşmayı feshettiler. Bu ekonomik değil, irrasyonel bir şey." 'Fabrikada yatıyorum, kayağa da gitmiyorum' Çok zor dönemler geçirdiğini anlatan Süren her şeye rağmen pes etmediğini söylüyor. "Harcamalarımın hepsini kıstım" diyen Süren birçok zevki gibi kayağa da borçlarını ödeyene kadar ara verdiğini belirterek, "Ben en çok kayak yapmaktan hoşlanırım. Ama onu yapamıyorum. Artık İsviçre'ye kayağa gidemiyorum. Hem maddi olarak mümkün değil, hem de seyahat kısıtlamam var. Hem yasal olarak kısıtlandı, hem de imkan meselesi" diye konuşuyor. Yaşadığı sıkıntılara da değinen Süren şöyle devam ediyor: "Her şeyin kuruş kuruş hesabını yapıyoruz. Ama önemli olan devam edebilmek. Burası sağlıklı ve satış problemi olmayan bir şirket. Şu an evim dahi yok. Ben fabrikada kalıyorum. Bazen şehre gidip baldızımda kalıyorum. Önemli olan yatacak yer değil huzurlu uyumak. Allah sağlığımı bozmasın yeter." KAYNAK: SABAH GAZETESİ