BIST 9.550
DOLAR 34,54
EURO 36,01
ALTIN 3.005,46

Bir hocanın gözünden 16 Nisan...

16 Nisan “referandum”unun 15 Temmuz hadisesi ile doğrudan ilgisini unutan “evetçi”ler kaybettirir.

Munzur Üniversitesi Sosyoloji Bölümü'nden Doç. Dr. Ali Kemal Özcan hoca bir yazı göndermiş. Yazının konusu tahmin edeceğiniz üzere referandum...

Beni takip edenler bilir, başkalarının yazılarını alıp bu köşede hiç yayınlamadım. Ancak Ali Kemal Hoca meseleyi o kadar güzel dile getirmiş ki yayınlamaktan başka şans tanımadı bana..

Okuduktan sonra "bundan güzel anlatılamazdı" diyeceğinize eminim.

Buyrun:

16 Nisan “referandum”unun 15 Temmuz hadisesi ile doğrudan ilgisini unutan “evetçi”ler kaybettirir.

Türkiye’nin en küçük ilininin “çok küçük” üniversitesinde verdiğim felsefe alakalı derslerimde bir Kürt atasözünü tekrar ededururum: “Ger tu pé xelké nıkani, pé xwe bıkane!” Eğer başkasına gücün yetmiyorsa kendine güç getir!..

Bunu üniversitemizin mahrumiyetlerini ve imkansızlıklarını aşamadığımız yerde – ki aşamıyoruz – “herkesten daha fazla okuyarak kendimize güç getirelim” demek için söylerim... Ve fakat bunları diyen biri olarak bu güne kadar, 16 Nisan’da ”evet” ile değişmesi önerilen 18 maddeyi okumadım (belki başka bir “şey” bulurum  da mahçup olurum diye demin okudum).

Çünkü değişecek olan 18 değil 1 (bir) maddedir ve ne başkanlık ne de cumhurbaşkanlığı “sistem”idir: Cumhurbaşkanı’nın Başbakan olması “maddesi”dir.

Osmanlı dönemini bilmem ama, Türkiye’nin “Cumhuriyet” olmasından bu yana Cumhurbaşkanlığı “kurum”u  seçimle gelenlerin üzerindeki askeri vesayetin bir “şube”siydi.

“Askeri vesayet” de, aslolarak “çok partili sistem”imize geçişimizle hemen her onyılda bir – ve her “mayınlı alan”a halkın girmeye teşebbüs ettiği her “risk yükselişi” hâllerinde – milli ordumuzdaki “bizim oğlan” (Our Boys) odaklarının “oligarşik iktidar”larını tekrar garantiye almak üzere “sistemi kollama” müdahelesi demekti.

Bu müdahalelerin “resmi şube”si Cumhurbaşkanlığı, gayri resmi “genel merkez”i de ABD idi.

Geçenlerde eski bir 12 Eylül mahkumu bir “yeni” milletvekilinin bir Tv canlı yayınındaki “anekdot”unun Türkiye gündemine oturmaması, 16 Nisan’ı 15 Temmuz’un intikamına  çevirmek isteyenlerin hâlâ ne kadar “ensemizde” olduklarının ne kadar bilindiğini kuşkulu hâle getirmektedir.

“Anı”sı şu:

80 darbesi sonrası bir dergi çıkarttık. Ben de ünlü biriyle röportaj yapmak istedim. Bir arkadaşım vasıtasıyla eski MİT Müsteşarı Fuat Doğu'ya ulaştım. 71 Muhtırası'nı Demirel'e haber vermeyen adam. 

Evine gittim, teybi masaya koydum ve konuşmaya başladık. Çok önemli şeyler söyledi. Ayrıldıktan bir süre sonra beni arayıp “Sesimi kaydetmişsin, bugüne kadar kimseye izin vermedim, senin şerefine inandım, onu hemen bana getir” dedi.

Ona giderken o gün genel başkanımız olan rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu'nu arayıp ne olur ne olmaz diye “MİT'e gidiyorum” diye haber verdim. Giderken kaseti bir kez daha dinledim. Kasetin kopyasını çekmedim ama şunu söylemişti:

“Ben MİT Müsteşarlığı yapmadım.” Ben de “Aman efendim, siz generalsiniz, büyükelçilik yaptınız, MİT müsteşarlığı yaptınız” dedim. “Hayır” dedi ve devam etti: “Ben MİT Müsteşarlığı değil CIA'nın şube müdürlüğünü yaptım...” 

(Doç. Dr. Selçuk Özdağ, A Haber, 27 Aralık 2016)

18 madde falan yoktur aslında: “Cumhurbaşkanı seçilenin, varsa partisi ile ilişiği kesileceğine dair hükmün kaldırılması ve eskiden başbakanlık denen Yer’e “cumhurbaşkanlığı” denilmesi”dir değiştirlecek olan. “Gerisi teferruat”tır...

16 Nisan bunun Millet’e götürülmesidir.

***

Peki “bu” ne demektir? Bu; Türkiye’deki “sistem”in başkasının “şube”si olmaktan çıkıp kendisinin merkezi olması demektir. Dananın kuyruğu buradan kopmaktadır...

Erdoğan’ın “Batı”nın hedefi hâline gelmesinde “one minute” ve “Dünya 5’ten büyüktür”ün etkisi inkâr edilemez olmakla birlikte, asıl “dert” son Kürt isyanı sorununu İmralı’daki lideri üzerinden aracısız çözmeye kalkışması olmuştur. Hakan Fidan’ın 7 Şubat’ta “ifadeye çağrılma”sı hamlesindeki sebep, MİT’i “şube” olmaktan çıkarmasındaki rolüdür ve eski “Merkez”in sinesindeki asıl derttir. 15 Temmuz ile bu “dertler” kusulmak istenmiştir.

Son günlerde Erdoğan’ın “15 Temmuz’da ben halkımla meydandaydım, sen neredeydin” diye “Gandi Kemal”e sorması bundandır.

Çünkü, Anadolu’nun Gandi’si “O” gün sabaha kadar Bakırköy Belediye Başkanı’nın evinde “Hayır”lı Bir Sonuç’u beklemişti.
Çünkü, “15 Temmuz Girişimi” gecesi boyunca sabah saatlerine kadar CHP’nin Halk Tv’sinin “TSK yönetime el koydu” alt-yazısıyla sürdürdüğü sessizlik ile Kandil’e yakın İMC’den aynı “sedasızlık”ı atbaşı gitmişti.
Çünkü Hillary hanım 17 Temmuz 2011’de Türkiye’ye geldiğinde, Kılıçdaroğlu, M.Akşener ve Demirtaş-Kışanak ile bir “zincirleme kaza” görüşme de yapmıştı...

Geçenlerde bir sosyoloji profesörü meslektaşımdan bir “sonuç tahmini” istedim, aynen şöyle dedi: “Yüzde 60’a yakın Hayır ve 2019’da Kılıçdaroğlu Başbakan, M. Akşener Yardımcı’sıdır!”

Yine geçenlerde bir Ak Parti yöneticisi “Hayır çıkarsa Türkiye’de iç savaş çıkar” dediği için “haber” oldu ve partisinden atıldı...

Bu “yönetici”miz mesela: “İç savaş çıkar” değil de “Hayır çıkarsa, iç savaş çıkarmak isteyenler için bu ‘Hayır’ bir ‘Başla’ düdüğü olacaktır” deseydi, ne “yanlış anlaşılır”dı ne de o bedeli öderdi.

Yani vesselam; 16 Nisan’ı 15 Temmuz’un “Rövanş Günü” olarak görmeye devam ediyor bu “Hayır” odakları ey Milley! Buna “abartmayın” diyenlere dikkat edelim!..

15 Temmuz bir “darbe girişimi” değildir. Bu Girişim; geçtiğimiz yüzyılda Türkiye Kürtleri’ne yapılan belki de benzeri insanlık tarihinde görülmemiş 80 yıllık Kürt kimlik inkârı zulmüne rağmen, biribirinden koparılamayan Türk-Kürt “vücut”unu “testere ile ortadan ikiye bölme girişimi” idi.

Girişim’den çıkılmamıştır... 

Öcalan’ı Türkiye’ye “terörist başı” diye teslim eden “uluslararası komplonun başı” ABD; ne oldu da bu “dünyanın en tehlikeli terörist örgütü”nün Baş’ının her köşebaşında “portre”leri asılı “Rojava Devrimcileri” ile vazgeçilmez müttefik oldu?


Bu referandumu 15 Temmuz Hasisesi’nden “zırnık” kopararak tartışanlar Erdoğan’ı yalnız bırakmaya devam edecek olanlar olacaktır.

Her ne kadar “Kartallar yalnız, çakallar sürü ile gezer” ise de;


Erdoğan’ı Erdoğan için değil kendimiz için, geleceğimiz için yanlız bırakmayalım ey Millet!..

Erdoğan’ı Erdoğan için değil, Türk ve Kürtler “vücut”unun testere ile ortadan bölünmemesi için yalnız bırakmayalım ey Millet!..
Erdoğan’ı Erdoğan için değil, Türkiye’yi bir “şube” olmaktan çıkarıp Anadolu ve Mezopotamya’da çekirdek ruh olarak Türk ve Kürt “sosyolojisi”nin birliği temelinde bir OrtaDoğu “merkez”i yapmak için yanlız bırakmayalım ey Millet!

Oslo’da, Habur’da, Paris Cinayeti’nde önüne geçilmek istenen buydu...
Çözüm Süreci’nin “Seni başkan yaptırmayacağız”ında söylenen buydu.
15 Temmuz’da indirilmek istenen “darbe” buydu...

Ve 16 Nisan’ın Hayır’ında  varılmak istenecek “hayır” budur ey Millet!..

Bilmem anlatabildim mi her sabah öğrencilerine “okuyun” diyen “Ben”in neden bu “18 Madde”yi okumadığını?..