Bir hakimin ağzından paralel devlet!...
Bana kalırsa gözaltına alınanlar arasında yolsuzluk yaptığına, rüşvet aldığına inandığım kişiler var!
Ne diyordu Ekrem Dumanlı 2008 yılında kaleme aldığı yazısında?
"Seçimlere yakın bir tarihte önceden hazırlanmış veya
kurgulanmış siyasilere ait yolsuzluk belgeleri servis edilir.
Savcılar ve hakimler hemen devreye sokulur! Gazeteler ve
televizyonlar kamuoyu algısını değiştirmek için sürekli yayın
yapar!"
Aynı Ekrem Dumanlı'nın başında olduğu Zaman Gazetesi bugün birebir
aynısını yapmıyor mu?
Yapıyor.
Diyeceksin ki, "Yolsuzluk yapıldı mı yapılmadı
mı?"
Hemen cevap vereyim sevgili okur!
Bana kalırsa gözaltına alınanlar arasında yolsuzluk yaptığına,
rüşvet aldığına inandığım kişiler var! Ama yolsuzluk operasyonunun
gölgesinde, iktidarı devirmek için bir çalışma da var! Yani
yolsuzluk bahane, iktidarı devirme girişimi şahane!
Şimdi senin yapman gereken bir şey var. Ya bana inanacaksın, ya
Ekrem Dumanlı'ya! Ekrem Dumanlı'nın o tarihte yazdıklarına
inanıyorsan, bugün yolsuzluk yapıldığı iddialarına, "Hadi
canım sende!" demen gerekiyor.
Çünkü eski yazısını dikkate alırsak, Ekrem Dumanlı şu aralar
gazetesinin manşetinden, "Sen dershaneler konusuna el
attın, ben de dershaneler kapanmasın diye eskiden kurgulanmış
belgeleri tam da seçim döneminde devreye soktum. Tanıdık savcıları
da harekete geçirdim. Dershanelerin kapanmaması, senin iktidardan
düşmene bağlı. Ben bunu yapıyorum" diye bas bas
bağırıyor.
Ekrem Dumanlı'yı bir kenara bırakalım şimdi ve gelelim İzmir'deki
operasyona...
Ey okur!
İzmir'de gözaltına alınan şahısların tamamının yolsuzluğa
bulaştığına inansan bile, kendine şu soruyu defaatle sorman
gerekiyor:
"2010 başlatılan ve 2011'de kapatılan bir soruşturma, neden
aradan 3 yıl geçtikten sonra devreye sokulur? O dönemde soruşturma
yapan savcılar, yolsuzluğa göz yumduğu için mi dosyayı kapattı?
Yoksa bugün bir yerden emir geldiği için mi kapanan dosyayı yeniden
açtı?"
Biliyorum, biliyorum!
Aptal konumuna düşmek istemiyorsun. "Ulan ben bu zokayı
nasıl yuttum" demek zoruna gidiyor. Çevrendekilerin,
"Ulan nasıl da döndün! Hani dün bunları söylüyordun. Yoksa
AK Parti sana da mı kömür, makarna gönderdi"
şeklindeki laf sokmalarına hedef olmamak için aklına gelen bu
soruyu savuşturuyorsun.
Ben senin yerine cevap vereyim!
Seçim savaşı 3 büyük kent üzerinden yürütülüyor. İstanbul, Ankara,
İzmir! Niye bu kentler, sana tek tek anlatayım!
Bilirsin; siyasette çok kullanılan ve çok da doğru olan bir söz
vardır: "İstanbul veya Ankara'yı alan iktidar
olur" derler, hatırladın?
İstanbul'da operasyon yapıldı. Ucu bir süre sonra Kadir Topbaş'a
dokundurulmaya çalışıldı o operasyonun. Topbaş iddia edilen
yolsuzluğun olmadığını belgeleriyle ispatlayınca, apışıp kaldılar.
O sırada "fırsat bu fırsat" diyen bazı
uluslararası güçler, Halkbank, borsa ve döviz üzerinden 120 milyar
TL'yi götürdü!
Seni, beni, bizi söğüşlediler yani!
İzmir'de Binali Yıldırım aday olduktan sonra tüm anketler aradaki
farkın kapandığını haber vermeye başladı. Cumhuriyet Tarihi'nin en
iyi Ulaştırma Bakanı, CHP'nin kalesini alacak korkusu belirince,
harekete geçtiler. Yani anlayacağın, "Biz İstanbul ve
Ankara'nın hayalini kurarken yıllardır SOL'un kalesi olan İzmir
düşerse madara oluruz" dediler. Bu sırada da borsa ve
döviz üzerinden milyar dolarlar gitti.
Bizi bir kez daha soğan gibi soydular!
Ankara mı?
Acele etme!
Operasyon hazırlığı yaparken operasyon yemezlerse, oraya da
gelecekler! Mansur Yavaş düne kadar aşağıladığı partiden niye aday
oldu sanıyorsun? "Ben gözünün içine baka baka seni aptal
yerine koyarım" dercesine gelecekler az biraz sabırlı
ol!
Bunları da bir kenara koyalım şimdi...
Mustafa Sarıgül CHP'ye katıldığı gün, Kemal Kılıçdaroğlu'na bir
soru soruldu. Soru şöyleydi: "Mustafa Sarıgül hakkında
bizzat partinizin açıkladığı bazı yolsuzluk iddiaları var. Bu
dönemde bu iddialar hakkında yargı harekete geçerse tepkiniz ne
olur?"
Ne demişti Kemal Kılıçdaroğlu? "Bu aşamadan sonra açılacak
her dava siyasi olur ve bu kararı tanımayız!"
Yapılan operasyonlar sonrası ne diyor?
Bir gün önce "Yolsuz, hırsız! Hemen istifa et!"
dediği adam istifa edince, bir anda vicdanında aklanıyor ve
"Delikanlı adam" oluyor!
2 yılda 257 katrilyon yolsuzluk yapıldığını söylüyor! "7
ile 4'ü topladığında 13 yapar ki bu da ekonomimizin çok kötü
durumda olduğunun göstergesidir" diye tespit yapan
birinden bunları duymak beni şaşırtmıyor!
Safında bulunduğun geri zekalı insanlar seni saf salak yerine
koyuyor ve ruhun duymuyor!
Örnek mi istiyorsun?
HSYK hükümet aleyhine ultimatom yayınladığında "Bağımsız
yargı" oluyor. Ama Zekeriya Öz'ün görev yerini
değiştirdiği an, AK Parti'nin HSYK'sı diye ilan ediliyor.
Adamlar hem Zekeriya Öz'ü savunuyor, hem de "Zekeriya Öz
komutanları kumpas kurarak hapse attı" diyor, onların
masum olduğunu savunuyor!
Bu adamlardan olan Emre Uslu isimli gazeteci (!),
yolsuzluk operasyonlarından sonra 3 araştırma şirketi tarafından
yapılan anketlerde AK Parti'nin oy oranında yüzde 8'lik bir erime
olduğunu söylüyor. Bahsi edilen araştırma şirketlerinden biri olan
ANAR'ın sahibi, "Yalancılık işini iyice abarttınız.
Defalarca açıkladım, bizim anketlerimizde AK Parti yüzde 50
çıkıyor. Temennilerinize bizi alet etmeyin!" diyerek rezil
rüsva ediyor.
Emre Uslu'nun cevabı ne olsa beğenirsin? "Siz
terbiyesizliği abartmışsınız. Tam da kıvamında..."
İşte sen, böyle adamlara inanıyorsun!
Seni yolsuzluğun olmadığına ikna etmeye çalışmıyorum sevgili okur.
"Yolsuzluk var ama, bu siyasi operasyonlar neyin
nesi?" diye sorgulamanı istiyorum.
Tüm bu söylenenlere inanmak istemiyorsan, yargıya sızmış paralel
devletçiler tarafından İstanbul'dan sürülen bir hakimin
Akşam Gazetesi'ne anlattığı şu sözlere bir göz
at!
Bak ne diyor:
"Örgütlü bir çalışma var. Deliller önce basına servis ediliyor.
Hem teknik, hem de fiziki takip görüntüleri basına servis ediliyor.
Amaç kamuoyunun desteğini almak. Haberler gazetelerde yer bulduktan
sonra savcılar harekete geçiyor.
2006 sonrası Beşiktaş’ta çalışan ne kadar hakim ve savcı varsa
bu kişilerin dinlenmesi gerekir. Bu kişiler dinlensin o zaman yargı
içerisindeki bu yapı ortaya çıkartılmış olur. Bana bir milletvekili
gelsin Yargıtay’a kadar olan isimleri tek tek açıklarım.
Ergenekon, Balyoz ve OdaTV gibi davalarda tutuklamalar yapan
bazı hakimler ödül olarak Yargıtay’a seçildi. Beşiktaş’ta böyle iki
hakim Yargıtay’la ödüllendirildi. HSYK, bu yapının mihenk
taşıdır. HSYK olmasa bunlar bu işleri yapamazlar.
Bu yapıda en etkin rol polisindi. Polis dosya getirirdi,
mahkeme onu uygulardı. Tersi asla yaşanmazdı. Bunların basını
tarafından linç edilen bir kişinin serbest kaldığını gördünüz
mü?
Zekeriya Öz’ün malvarlığı mutlak ama mutlaka incelenmeli.
Özellikle Bursa’da yaşayan kız kardeşi bir anda zengin oldu. Bu
nasıl oldu?
Beşiktaş’ta görev yapan hakim ve savcıların önüne geçmişleriyle
ilgili düzenlenen dosya bırakılırdı. Bir davada suçsuz adam
hakkında tahliye kararı verecektik ve iki arkadaşla bu yönde karar
birliğine vardık. Karar anında arkadaşların fikri değişti. Arkadaşa
sordum ‘Ne değişti de böyle bir karar verdin’ diye. Biri bana
dosyayı gösterdi. O arkadaşlarla ilgili emniyet dosya
hazırlamıştı."
Buna da inanmıyorsan, o zaman arkana yaslan ve bekle! Yakın, çok
yakın zamanda çökertilecek olan bu yapıdakilerin yaptıklarını
beraber okuyacağız nasılsa...
NOT: Yarın bu saatlerde uğrarsan, hem bu yazıya,
hem de Zekeriya Öz hakkındaki iddialara tekrar göz atalım
diyorum.