Star gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Mustafa Karaalioğlu, Türkiye'deki bir haftada yaşananlardan yola çıkarak çarpıcı bir analiz yaptı
Abone olAK Parti'nin hakkının verilmesi gereken demokratik dönüşüm hamleleri ile Türkiye hızlı ve keskin bir dönüşüm yaşadı.
Bu dönüşüme direnen statükocu kesimlerin çabası ise topluma "Türkiye nereye gidiyor?" sorusuna olumsuzluk dolu anlamlar yükleyerek, keskin, gözü kara bir muhalefet sergilemek oldu.
Evet, Türkiye yönünü değiştirmişti, ileriye ve çağdaşlığa doğru, çetelerin değil, hukukun üstün olduğu, elitlerin değil halkın hüküm sürdüğü bir yöne doğru. Yani "Egemenliğin kayıtsız şartsız milletin olduğu" yöne doğru...
Star gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Mustafa Karaalioğlu bugünkü köşesini bu anlamlı ve büyük dönüşümün yarattığı etkiye ayırdı...
İşte Karaalioğlu'nun kaleminden "bir haftada yaşanan büyük dönüşümün" paradigmaları...
TÜRKİYE ARTIK "ÖNGÖRECEK"
Karaalioğlu'nun yazısının omurgasını ise hukuk ilkelerinin hakim olduğu ülkelerde egemen olan "öngörülebilirlik" ilkesinin önemi oluşturdu:
"Çok değil, dört beş yıl önce Türkiye'nin genel görünümü bariz bir "öngörülemezlik" haliydi. Düzenli olarak, aksatmadan seçim yapabilen bir demokrasi olmasına rağmen ülkenin ekseni hala seçim ve sivil yönetim üzerinde odaklanmamıştı. Anayasa maddeleri, hukuk kuralları hatta rutin kurallar bile son dakika azizliğine uğramaktaydı. Daha vahimi bütün bunlar da normal kabul edilmekteydi. Yüzde 47 ile seçimden zaferle çıkmış olan bir partinin kapatılması ve bu yolla ikiye bölünmesi planları sistem normalleri arasındaydı. 367 gibi buluşlar veya Danıştay cinayeti gibi sapkınlıklar gibi...
Parlamentonun verdiği bir kararın kesin sonuç doğurması kağıt üzerinde bir kural olmasına rağmen, uygulamada sadece istisnaydı.Malum, sistemin birden fazla ve birbirine gücü yeten sahipleri vardı. Sonucu, hukuk ve demokrasi değil, karşılıklı hamleler belirliyordu.
Hafıza-i beşer nisyan ile malüldür. O günleri hatırlamakta zorlanabiliriz veya en azından aklımıza getirmek istemeyebiliriz ama tablo böyleydi.
HESAPLAR ŞAŞMAYACAK
AK Parti iktidarı dönemindeki yapısal dönüşümler ile Türkiye'nin ilkeleri belirgin, kuralları kişiye göre değişmeyen bir düzene kavuştuğunu dile getiren Karaalioğlu, bu tespitini de şu sözlerle dile getirdi:
"Geçen zaman içinde Türkiye'nin kazandığı en değerli şey "öngörülebilir" olmaktır. Bir adım sonrası, bir ay sonrası, bir yıl sonrası tahmin edilebiliyor; hesaplar sahip olduğumuz normlara göre yapılabiliyor.
Sadece ekonomide değil... Hukukta da, siyasette de böyledir artık. Çünkü ölçü bellidir. Sonucu etkileyebilecek birçok irili ufaklı faktör belki hala tesir imkanına sahiptir ama noktayı toplumun serbest tercihi koymaktadır. Gücünü ve varlığını bu mekanizmaya borçlu olan bir iktidar yapısı vardır.
Artık biliyoruz ki, ülke demokratikleşme istikametinden geri gidemez. Kazanımlarına vefasızlık göstererek veya onlarla yetinerek frene basamaz...
Aksine, atılacak her adım serbest seçim rejiminde hukuk kurallarını güçlendirme amacına hizmet etmek zorundadır. Pratik budur..."
"TÜRKİYE NEREYE GİDİYOR?"
Bu demokratik ve çağdaş dönüşüme karşı toplumda bilinçsiz bir direnç noktası oluştuğunu vurgulayan Karaalioğlu demokratikleşme adına kaygı duyulan bu günlerde yaşananları sıralayarak, "demokratikleşmenin" çetelesini tuttu:
"Bazı dönemler olduğu gibi, son günlerde yeniden avdet eden kaygılar, ölçüsü kaçan bir kaygıyla dile getirilen "Nereye gidiyoruz" kabilinden sorular Türkiye'nin yürüdüğü istikameti soğukkanlılıkla analiz edememenin sonucudur. Zira artık öngörülebilir bir zeminde yaşamaktayız.
1 HAFTADA DEMOKRATİK ÜLKE OLDUK
Şimdi... Demokratikleşme adına kaygılandığımız günlerde neler oldu bir bakalım...
12 Eylül referandumunun vaat ettiği her şey hayata geçmektedir. En başta da 12 Eylül Darbesi'nin yargı önüne çıkarılması vaadi. Bugün artık darbeciler ve darbeleri yargı önündedir. Toplum, anayasayı değiştirerek bir istek ortaya koymuş ve kanun adamları da bu isteğin doğurduğu hukukun gereğini yapmışlardır.
Aynı günlerde tarihte ilk kez bir genelkurmay başkanı sivil yargı önüne çıkarılmıştır.
Ve yine aynı günlerde hukukun ve yargının üzerinde bir kara gölge gibi uzayan Şemdinli Davası sonuçlanmış ve "iyi çocuklar" devrinin bittiğini ilan eden karar açıklanmıştır. Kendisini devlet yerine koyarak dilediği hukuksuzluğu yapan zihniyet 39.5'ar yılla cezalandırılmıştır.
Aynı günlerde Hakkari Valisi, bölge alay komutanının görevden alınmasını istemiş ve o komutan görevden alınmıştır.
Gelişmeler sadece cihet-i askeriyede de değildir.
Hafta çıkmadan bir başka adım daha atıldı. Ülkeye hiç hak edilmemiş bir "tek parti" yaftası yapıştıran 19 Mayıs törenlerinin artık tarih olacağı ilan edildi.
Bütün bunlar bir hafta on gün içinde oldu-bitti. Hem de hal ve gidişi en beğenmediğimiz haftada!..
Şimdi soralım. Bütün bunların tersi olabilir miydi? Olamazdı.
İşin sırrı, işte bu cevaptadır. Kesin ve net: Olamazdı.
Çünkü, Türkiye artık böyle bir ülkenin adı değildir.
Çünkü, artık temel dinamik değişimin bizahiti kendisidir. O değişimin tahkim edilmesi ve kalıcılaşmasından başka bir yol yoktur; başka yola gerek de yoktur."