Fenerbahçe'nin her söylediği, her yaptığı olay olan başkanı Aziz Yıldırım'a bir de bu gözle bakın
Abone olBaşarıya müptela bir Lider: Aziz Yıldırım
Bir Galatasaraylı gözüyle Aziz Yıldırım...
Söze "Milletçe huyumuz kurusun" diye başlayacağım lütfen hoş görün...
Hangi huyumuzun kurumasını söylemeden önce bir şerh düşeyim...
"Milletçe" derken bu ülke topraklarında yaşayan "her yüz kişiden yüzünün de huyu kurusun" demek istemiyorum tabii.
Ama...
Genelimiz böyle...
Şimdi kuruması gereken huyumuzun hangisi olduğuna geleyim...
İnsanların değişmelerine sabır gösteremiyor, onlara değişim fırsatı tanımıyoruz...
Siyasette de böyle, sanatta da böyle, gazetecilikte de böyle, sporda da böyle...
Yeni seçilmiş birinden hemen bir mucize göstererek, her şeyi bir anda değiştirmesini; her şeyin güllük gülistanlık olmasını istiyoruz...
Sabırsızız yani...
Bir küçük aksaklık hemen homurdanmalara, "ben söylemiştim başaramayacağını" dedikodularına yol açıyor hemen...
Şimdilik bu kadar...
Bugün spordaki hoş görüsüzlüğümüzden hareketle Fenerbahçe Spor Kulübü Başkanı Aziz Yıldırım'ı anlatmaya çalışacağım...
Fenerbahçe'ye başkan olduğunda pek de tanınan biri değildi...
Geri Fenerbahçe Futbol Şubesi sorumlusuydu ve işini de iyi yapıyordu ama öyle, bazı anadan şanslı doğanlar gibi bir kısmet sonucu "herkesin gözdesi" olmuş değildi...
Nitekim 15 Şubat 1998 günü yapılan Fenerbahçe Spor Kulübü Başkanlığına seçimine giderken başka bazılarının olduğu gibi kendini "Garanti Başkan" olarak göremiyordu...
Oylar sayıldığında ne kadar zor bir mücadeleyi ve yarışı kazandığını herkes gibi kendisi de kabul ediyordu...
Zira rakibi Vefa Küçük'ten sadece 1 fazla oy alabilmişti...
Kendisinin aldığı 469 oya karşılık Vefa Küçük'ün aldığı oy sayısı 468 idi...
Ve...
Başkan olduğu günden itibaren yeni bir "Başkan" tipiyle tanışmak üzere olduğumuzu fark ettiğimizde çoğumuz (kimimiz kıskançlıktan, kimimiz tuttuğumuz takımın aleyhine gelişmeler yaşayacağımızdan) ayağa fırladık...
Görünüşe göre daha geniş yetkilerle donandığında tuttuğunu koparacak, başladığı işi yarım bırakmayacak, inisiyatif alacak, bir liderliğin gerektirdiği her şeyi yapabilecek yeteneklere sahipti...
Kahramanlığın çok büyük bedeller ödenerek elde edilecek bir "onu madalyası" olduğunu biliyordu ki; bunu bilmek bir lider için en değerli hazinelerden biriydi. Çünkü kahramanlığı kolay elde edenlerin, rezilliğe de kolayca düştükleri daha önce defalarca görülmüştü...
Zor bir seçim kazanmıştı, zor bir yola çıkıyordu, soğukkanlı ve fakat cesaretli olmalıydı...
Ve...
Öyle de oldu...
Size önce nereden geldiğini anlatmaya çalışayım kısaca..
2 Kasım 1952'de, Akrep Burcunun; sevince gerçekten seven; nefret edince de asla vazgeçmeyen ve bir liderde olması gereken bütün özelliklerini taşıyarak Diyarbakır'ın Ergani ilçesinde dünyaya geldi.
Ortaokulu Düzce'de okudu; Ankara Devlet Mühendislik Mimarlık Akademisi'ni bitirip inşaat mühendisi diploması aldı.
Ve parlak bir iş hayatı onu Fenerbahçe Kulübü Başkanlığına kadar taşıdı...
Henüz kırk yaşında bile yokken (1990-1992) Metin Aşık başkanlığındaki yönetimde görev aldı.
1998 yılında başlayan başkanlığı 13 yılı doldurdu...
4 yıl daha Fenerbahçe Başkanlığı yapmayı kabul ederse ("Kabul ederse" diyorum çünkü istediği her seçime kazanabilecek kadar büyük başarılar elde etti) 16,5 yıl ile bugüne kadar en uzun süre başkanlık görevinde kalan ve kulübün stadına adı verilen Şükrü Saracoğlu'nun rekorunu kıracak...
Başkanlık dönemi, Fenerbahçe'nin sadece kendisini değil, rakiplerini de değiştirdiği dönemdir...
Savaş sanatı ustası Sun Tzu; bir ülkenin savaşı kazanabilmesi için sadece kendi fiziki gücünün yetmeyeceğini, bunun için uygulanacak stratejilerle düşman ülkelerin ordularının da değişime uğratılması gerektiğini anlatır.
Yani...
Kendi ordularınızı güçlendirmek için bazı kötü alışkanlıkları ortadan kaldırırken aynı zamanda rakip orduların gücünü aşağı çekecek, onları sizin ordunuzu güçsüz düşüren kötü alışkanlıklara sürükleyeceksiniz...
Aziz Yıldırım'ın en büyük başarılarından biri; rakip kulüpleri kendisinden öncesinin Fenerbahçe'sinde çok yaşanan istikrarsızlığa sürükleyici iletişim faaliyetlerini sürdürürken, Fenerbahçe'yi ise istikrara taşımasıdır...
Kendisinden önce sadece "Sportif başarı" bekleyen, futbol takımının bir yenilgisinden sonra stada gitmeyen taraftarlarını sonuç ne olursa olsun tribünlere çekmek olmuştur...
Rakipleri boş tribünler önünde top oynarken onun yönettiği Fenerbahçe her zaman taraftarlarının desteğini arkasında bulmuştur...
Türk spor tarihinde, rakiplerin ve spor yorumcularından kimilerinin en çok hücumuna uğrayan Başkan sıfatını taşıyor Aziz Yıldırım...
İlk önceler deneyimsizliğinden gelen heyecanla o da onlarla cebelleşiyordu ama giderek artan tecrübesi, kulübüne kazandırdığı tesisler ve sportif başarılarla olgunlaşıyor, söylenen sözleri, yapılan hakaretleri görmezden, duymazdan geliyordu...
Bugün artık gerçek bir "LİDER" kimliğiyle küçük iş ve tartışmaların dışında; hep ileriye bakan, hep geleceği şekillendiren ve büyük düşünüp büyük uygulayan bir başkan...
Ve...
Geçtiğimiz sezonun "En Başarılı Futbol Takımının Başkanı" olarak o başarıda "Çok Büyük Katkı" sahibi...
Sezonun ilk yarısı bittiğinde lider Trabzonspor ile Fenerbahçe arasındaki fark 9 puandı...
Son maçta ligi rakibiyle aynı puanda ama averaj üstünlüğü ile önde bitirdi...
2010 – 2011 Yılı Şampiyonu...
Tabii ki son şampiyonlukta Aykut Kocaman'ın da rolü büyük ama Kim ne derse desin "Aslan Payı" Başkan'ın...
Gelecek bütün eleştirilere kulak tıkayarak yaptığı yerinde müdahalelerle hem şampiyonluğu getirdi ve hem de genç Teknik direktör Aykut Kocaman'ın geleceğini kurtardı...
Medyadan gelecek baskılara göğüs geremeyip, romantik davransa ve Aykut Kocaman'ı "ne yaparsa yapsın" havasında "özgür" bıraksaydı; Fenerbahçe ligin ikinci yarısındaki o büyük performansı gösteremez; 17'de 16 yapamazdı...
Geçen yıl son maçta kaçırılan şampiyonluğu bu yıl nasıl kazandıklarını ise şu sözü çok iyi anlatıyor:
"Bu yıl ikinci devrede 17'de 16 yaptık. Normal şartlara baktığımız zaman bu bir mucize. Elbette Trabzon'un daha çok puan kaybetmesini bekleyerek de şampiyon olabilirdik. Ama onlar da kaybetmedi. Fenerbahçe'miz de kaybetmedi. Trabzon'u da kutluyorum. Biliyorsunuz biz geçen yıl şampiyonluğu Trabzon maçında kaybettik. Ama kendi içimize dönüp hatalarımızı sorguladık. Ve yeni sezona öyle başladık."
Başarının anahtarı bu konuşmanın içindeki "Ama kendi içimize dönüp hatalarımızı sorguladık" cümlesidir...
Çünkü...
Başarı ancak; başarısızlığın sebeplerini açık yüreklilikle kabul edip o hatalardan kurtulmayı başarabilenlerindir...
Başarı, "küçük veya büyük aksamalardan yılmayanlarındır"...
Devre arasında beklenen başarı gelmediği gibi puan durumuna göre ortada feci bir "başarısızlık" vardı...
Yılgın kafaları hemen "teknik direktör" değişikliğine götüren bir başarısızlık hem de...
Ama...
Aziz Yıldırım devre arasında Aykut Kocaman'a, bakın ne diyor:
"Başkanlığım süresince seninle çalışmak istiyorum... İyi de olsa kötü de olsa bu işten beraber çıkacağız"...
Kendisi dâhil hiç kimse ilk başkan seçildiği sene Aziz Yıldırım'ın bu konuşmayı yapacak olgunlukta olduğunu söyleyemez...
"Kendisi dâhil" diyorum çünkü bunu kabul ettiğini şu cümlesinden anlıyorum:
"İlk yıllarda tecrübesizlik vardı. Tecrübe parayla satılmıyor. Yaşayarak öğrendik. İki defa; Denizli'de ve geçen yıl Trabzon maçında şampiyonluklar kaybettik. Bir tanesini daha kaldıramazdık. Bu çok zor bir travma. Stadı yakmaya kalktılar. Bunlar kolay şeyler değil. Bunlar için güçlü iradeler lazım. Bizler de güçlü iradelere sahip insanlarız."
Ve bir başka olgunluk dönemi açıklaması da şöyle...
"Belki başkaları 'Aziz Yıldırım, Galatasaray ve Beşiktaş'ın başarısız olmasını istiyor' diyebilir. Ama ben öyle düşünmüyorum. Ben Galatasaray ve Beşiktaş'ın da başarılı olmasını istiyorum. Çünkü onlar yükselirse biz de yükseliriz. Onların aşağıda kalması bizi de aşağı çeker."
Şimdiii...
Gelin hep beraber ve dürüstçe cevap verelim...
Bundan 4-5 yıl önce hangimiz "Aziz Yıldırım, Galatasaray ve Beşiktaş'ın başarısız olmasını istiyor" diye düşünmüyorduk?..
Ve...
Bugün hangimiz Aziz Yıldırım'ın şu açıklamalarındaki samimiyeti "inkâr" edebiliriz?..
Hiçbirimiz edemeyiz...
Çünkü "Olgunlaşmış insan yalan söylemeye gerek görmez"...
Çünkü yılların en çok olgunlaştırdığı kişilerden biri de Aziz Yıldırım'dır...
Bir Galatasaraylı olarak söyleyebileceğim tek şey; "İnşallah daha uzun süre başkanlık yapmaz da bundan sonraki yıllarda yaşadığı şu stresli yılların yükünü atar üzerinden"...
Ve...
Belki o süreçte Galatasaray'ın da "Başarıya koşan yolun nerelerden geçtiğini yaşayarak öğrenmiş" başkanları olur...
Evet efendim...
Aziz Yıldırım'ın başarılarını alkışlıyor ama rekabetinden de korkuyoruz...