Bir Fikrim Bile Yok
Bu köşede çıkan ilkyazımın başlığı “Kimin Yandaşı Olsam” dı.
Kafamın karışık olduğunu baştan söyleyip okuyucuya “Bunun ortası yok mu?” diye sormuştum.
Cevabı birkaç gün önce buldum; yokmuş.
“Genelkurmay Başkanı Şaka mı Yaptı,” “Zalimin Zulmü Varsa Mazlumun GATA’sı Var” “Asker Dayağı Neden Kutsaldır," başlıklarıyla askeri eleştiren ben; “Bu ordu Kimin Ordusu” yazısıyla (bkz. bir önceki yazı) asker eleştirilerinde biraz itidal çağrısı yapınca “tepki yağmuru”na tutuldum.
“Koynumuzda yılan beslemişiz” tadında tepkilerdi bunlar.
Haberim olmadı ama birileri tarafından sahiplenilmişim.
Daha önceki yazılara gelen tebriklerle “sivil isyanın sesi” havalarına giren ben, "asker şakşakçısı" tepkileriyle kendime geldim.
Araştırmalarında “kutuplaşıyoruz” sonuçları çıkaran kamuoyu yoklamacılarına “abartıyorsunuz” derdim.
Lafımı geri alıyorum.
Haklıymışsınız.
Kutuplaşmışız, hem de “bayağı.”
Kullandığı kelimeler Posta gazetesinin, kadın programlarının kendilerine sunduğu kadar olan “sığ azınlığın” olaylar karşısındaki tavrını üç aşağı beş yukarı kestirebiliyordum da, “okumuş çocukların” bu kadar keskinleşebileceğini doğrusu ummuyordum.
“Günaydın” diyenler de haklılar.
Çevresinde olan biteni hep iyiye yoran Esir Şehrin Mahpusu’ndaki Kamil Bey gibiymişim meğer.
Son yazıya gelen tekme tokat tepkilerle şunu fark ettim ki…
Bir kişi ya da kurumu hem yerip hem övemezmişsin.
Beğendiğin yanlarını takdir edemez, beğenmediğin taraflarını eleştiremezmişsin.
Mesela hükümet iyi bir icraat mı koydu ortaya. Bugüne kadar hükümeti eleştirdiysen bu iyi şeyi de görmezden gelecekmişsin.
Askeri eleştirdiysen, hep eleştirecekmişsin.
Arada sivrilik yapıp “Bu kadar da olmaz, biraz yavaş” demeyecekmişsin.
Tutulup karaya atıldığımda anladım, bir akvaryumda yaşadığımı.
Bütün bunları üzüldüğüm, gocunduğum için mi yazdım?
Asla!
Başbakandan alıntıyla…