Bir bayramı daha uğurladık!
Sevgili dostlar; öncelikle bayram yoğunluğunun sebep olduğu takipsizlik ve ona dayalı meydana gelen karışıklığın beşer hafızasına düşürdüğü gölge sonucu “artık ne derseniz kabulüm” geçen hafta Perşembe günü boş kalan köşemden dolayı affınıza sığınır, sağlık ve huzur içinde daha nice bayramlara kavuşmanıza dualar ederim.
Ramazan içinde, en azından “Oruç Mektebi” ve “Zekat Mektebi” ana başlıkları altında, 622’den bu yana gerek fert olarak ve gerekse toplum olarak, bir sosyo-hukukî süreçte, kültür ve medeniyet demetleri içinde, insan karakter ve harsının üstün örneklerinin bulunduğu mükemmele noktalara doğru nasıl taşındığımızı sizlere izaha çalışmıştım.
İşte BAYRAM; yoğunlaştırılmış o eğitim süreciyle kendini yenileyip, millî hars ve karakteriyle bütünleşerek, Hakka teslim olmuş gönül insanlarının, tabir caizse mezuniyet günü şenliği içinde idrak etmiş oldukları MUTLULUK anıdır.
Gel gör ki;
Gel gör ki; bir aylık Ramazan pratiği sonucu en azından komşusu ile aynı sofranın etrafında yer alıp lokmasını bölüşen, az-çok demeden “sadaka-ı fıtır” adı altında imkanları ölçüsünde cebindeki nakdi ile garip gurabanın gönlünü alan bu aziz halkımızı ve onun irfanını görmemezlikten gelerek, haddini bilmez bazı kişiler; ülkelerinde yaşanmakta olan savaş sebebiyle canlarını kurtarıp “Mekkeli müşriklerin zulmünden can havliyle kaçıp Medine’li Ensar’a sığınan muharirler’in” pratiğini güncelleştirircesine “ENSAR” belledikleri ülkemize sığınan Suriye’li muhacirleri, sanki onlar Türkiye’yi “paylaşmak” için buraya gelmişler gibi atmış oldukları Twitt’lerle “….vatanımızı paylaşmayacağız” diyerek onları hedef gösteriyorlar.
Bu millete mensup olduğunu iddia eden herhangi bir şahsa, şahit olduğumuz bu beyan ve tavırdan daha yakışıksız, daha ayıp, aslını inkar etmeye yönelik daha net bir beyan olamaz. Herkes şunu gayet iyi bilmelidir; bu devlet İmparatorluk mütebakisi bir devlettir, bu millet İmparatorluk varisi bir millettir. O şanlı tarihten bize intikal eden hem asil bir şeref hem de ağır bir sorumluluk vardır. Biz ne Şam’ın , ne Bağdat’ın, ne Trablusgarb’ın ,ne Rabat’ın, ne Bişkek’in, ne Bakü’nün, ne Prizren’in, ne Selanik’in ,ne Şumnu’nun, ne de Üsküb’ün ızdırabına sessiz kalamayız.
Aynen 1982’de Emr-i Hak vaki olana kadar, Kudüs’ü terk etmeyerek Mescid’i Aksa’daki nöbetini sürdüren en son Osmanlı askeri Iğdırlı Onbaşı Hasan gibi… Onlar da ecdad yadigarı mutebakî diyarlarda tarihe mal olmuş, o şan-şeref adına oralarda nöbet tutuyorlar. Hem de bir kulakları burada anayurt’da, sende, bende ve bu asil devlette olduğu halde… O kadar ki; biz nezle olduğumuzda onlar orada zature olurcasına, bizler insansız hava araçlarını semalarımızda uçurdukça onlar oralarda bayram edercesine…
Elbetteki bize ve bizleri temsilen bu asil devlete düşen; ülkemize sığınan bu kardeşlerimize sonuna kadar sahip çıkmak ve duruma vaziyet ederek gerçekleştirilmiş olunan güvenli kuşakta planlandığı gibi 13 projeyle 200 bin’e yakın konutun tamamlanarak bir milyonu aşkın sığınmacının gönüllü bir şekilde ülkesine dönmesini gerçekleştirmek olacaktır.
Zira biz “Ensar ve Muhacirlik” ruh yapısı içerisinde mayası karılmış, karakter hamuru yoğrulmuş ve bu doğrultuda kültür ve medeniyeti şekillenmiş bir milletin, şanlı bir tarihin asil bir geçmişin evlatlarıyız. Biz, bize düşeni her zaman yaparız. Aynen Iğdırlı Onbaşı Hasan’ın yaptığı gibi. Yoksa kendi öz tarihine, mensubu olduğunu iddia ettiği milletinin harsına, öz karakter ve pratiğine fiilen ters düşenlerin iddia ettiği gibi ister Suriye’den, ister Afganistan’dan ister Irak ve İran’dan gelmiş olsun hiçbir kardeşimizi katillerin eline teslim edip zalimleri kucağına atacak değiliz.
İpek kozası günden güne kemale doğru yol alıyor
Yeni bir başlık gibi gelmesin… 9 Mayıs tarihi yalnız Ruslar için önem arzetmez… Bizim için de bazı sosyolojik belirlemelerin daha belirgin hal alması açısından önemlidir. Rusların kabullenişi doğrultusunda İkinci Dünya Savaşı sonrası Nazi Almanyası mağlubiyeti kabul etmiş ve Rusya elde etmiş olduğu zaferi, başına “Büyük” sıfatını ekleyerek bütün dünyaya ilan etmişti. Bu güne kadar da 9 Mayıs Ruslar tarafından en büyük bayram olarak kullana gelmişti.
Fakat bu yılki kutlamalar beklenilenin aksine bihayli sönük geçti. Putin yaptığı konuşmada beklenilenin aksine ne Ukrayna’ya karşı zafer ilan etti ne de topyekün seferberlik başlattı. Hatta yapılan açıklamalar doğrultusunda zaferin 77. Yılı anısına 77 uçağın uçuşu bile gerçekleşmedi.
Benim dikkatimi çeken en önemli husus; ilk olarak Orta Asya Türk Cumhuriyetlerinden hiçbir Başkan’ın kutlamalara katılıp Putin’in yanında yer almamasıydı. Üstelik Kazakistan Cumhurbaşkanı sayın Tokayev’in Ankara ziyareti aynı günlere rastlamaktaydı.
Türkiye’ye ilk resmî ziyaretini gerçekleştiren Tokayev 10 Mayıs itibariyle sayın Cumhurbaşkanımız tarafından Külliye’nin ana giriş kapısında karşılanmıştı. 21 pare top atışıyla karşılanan Tokayev’in karşılanma töreninde, tarihte kurulan 16 Türk devletini temsil eden bayraklar ve askerler de yer almıştı.
Böylece 2009’da Nahcivan’da temeli atılan ve 12 Kasım 2021 de hukukî kisveye bürünüp “Türk Devletler Teşkilatı” adıyla varlığı bütün dünyaya ilan edilen kardeşliğin , birlik ve beraberliğin, huzuru paylaşıp her türlü olumsuzluğu bertaraf etmenin yeni umut kaynağı, tarihin pratiğe yansıyan müşahhas hali biraz daha kuvvetlenmiş, kemale doğru yol almış oluyordu. Rabbim Kemaline erdirsin.
Kalın sağlıcakla sevgili dostlar.