BİMER ne kadar güvenli?
Darbe kalkışmasının yaşanmasının ardından ismi bende saklı olan bir vatandaş en yakınındaki bir Fetö mensubu ile ilgili BİMER'e müracaat ediyor. Bakın sonra ne oluyor!
Bu ülkenin şartları, sonbahar günleri gibi değişkendir. Bir
bakarsınız güneşin altında yanıyorsunuz, bir bakarsınız soğukta
sele dönüşen yağmurun altında donuyorsunuz.
Tam da böyle günlerden geçiyoruz.
Semasız bir Türkiye hayal edenler, ülkedeki bahar havasını
soldurmaya çalıştılar.
İç sesleri başaramayacaklarını avaz avaz bağırsa da bunu
kabullenmek istemediler ve iplerinden kurtulmuş kuduz köpekler
gibi, ölüm saçan zebaniler gibi saldırdılar.
İlk etapta kimsenin inanamadığı bir darbe kalkışmasına giriştiler.
İnsan mırıltılarırının uğultuya ve çığlığa dönüştüğü bir gece
yaşadık.
Bize düşen, atalarımızdan bize kalan mirasımıza sahip çıkmaktı.
Kendimizi, soyumuzu ve yaşadığımız toprakları korumak için canımızı
ortaya koyduk.
Ya başaracaklar, ya da hain olarak damgalanacaklardı. "Sizi
yanımızda götürmeden ölmeyiz" dedik ve tarihler boyu
unutulmayacak bir halk destanına imza attık.
Şimdi mücadelenin ikinci safhasındayız.
Vatanına ve milletine silah doğrultan alçakların son
kalıntılarını temizliyoruz.
Ya da bunu yaptığımıza inanıyoruz!
Bunu neden söylediğimi merak ediyorsanız, anlatayım.
Hatırlarsanız bundan bir süre önce gerek Cumhurbaşkanımız, gerekse
Başbakanımız halka seslenmiş, "Çevrenizdeki haşhaşileri devlet
kurumlarına bildirin" diye bir istekte bulunmuştu.
Şikayetler için ise iki adres verilmişti.
Bu adreslerden biri "Alo 140 Terör İhbar Hattı", diğeri ise
"BİMER" Yani Başbakanlık İletişim Merkezi...
Peki Fetö'yü temizlemek için kullanılan bu ihbar hatları ne
kadar güvenilir dersiniz?
Bu sorunun tüyler ürpertici cevabını vermeden önce BİMER denilen
mekanizma ile ilgili kısa bir bilgi vereyim.
Sanıldığı üzere BİMER'e yapılan ihbarlar sadece Başbakanlık
tarafından değerlendirilmiyor.
BİMER sisteminde Valilik ve Valilik kapsamındaki Kaymakamlık, İl
Müdürlüğü ve Bölge Müdürlükleri ile Bakanlıkların Merkez Teşkilatı,
Genel Müdürlük, müstakil Başkanlık/ Daire Başkanlığı ve yine
Bakanlıkların bağlı, ilgili ve ilişkili kuruluşlarına kullanıcı adı
ve sisteme giriş şifresi tahsis edilmiş. Kamu kurum ve
kuruluşlarında görevli tüm kullanıcılar, her gün kullanıcı adı ve
şifresi ile BİMER programına girerek o gün kendisine gelen
müracaatların işlemini yapıyor.
Yani özetle, hangi ilden yazıyorsanız, o ilin yukarıda isimleri
zikredilen kurumları şikayetinize bakıyor.
Bu bilgiyi verdikten sonra beni şaşkına uğratan ve eminim ki
BİMER'e yazan herkesi dehşete düşürecek o bilgiyi
vereyim.
Darbe kalkışmasının yaşanmasının ardından ismi bende saklı olan
Ankaralı bir vatandaş, en yakınındaki bir Fetö mensubu ile ilgili
BİMER'e ihbarda bulunuyor.
İhbar metnine "Kişisel bilgilerim gizli kalsın" diyerek
özellikle not düşüyor. Zaten BİMER dediğimiz sistem, ihbarı gizli
kimlikle yapmanıza olanak sağlıyor.
İhbar Ağustos ayının 3'ünde yapılıyor. Tam 11 gün sonra ne oluyor
dersiniz?
"Fetöcü" diye ihbar edilen haşhaşi, elinde BİMER'e yazılan
dilekçeyle birlikte kendisini ihbar eden arkadaşının karşısına
dikiliyor ve "Beni neden şikayet ettin" diye hesap
soruyor!
İhbarda bulunan vatandaş şu an canının derdine düşmüş ve kendisine
zarar verilmesinden dolayı kabus gibi günler yaşıyor.
Bana ulaşan, benzer onlarca olay var.
Kuşkusuz BİMER sistemine bakan görevlilerin tamamının haşhaşi
olduğunu iddia etmiyorum.
Bu hem haksızlık, hem hadsizlik olur.
Lakin karşımıza çıkan yukarıdaki örnek gösteriyor ki devletin ihbar
hattının başında hala bazı Fetö'cüler görev yapıyor ve ihbarlar
devlet yerine haşhaşilere ulaştırılıyor.
Ayrıca, BİMER'e yapılan ihbarların sonuçlarının en geç 15 iş günü
sonucunda ihbar sahibine bildirilmesi zorunluluğu var. Ancak
binlerce ihbar sahibi, kendilerine olumlu veya olumsuz bir dönüş
yapılmadığından dert yanıyor.
Hal böyle olunca, Türkiye'nin en önemli ihbar hattına güven
azalıyor, "Orayı da haşhaşiler sarmış" diye düşünen vatandaşlar
"İşimiz Allah'a kalmış" diyerek sessizliğe bürünüyor.
Sayın Cumhurbaşkanı ve Sayın Başbakan'ın bu konuyu hassasiyetle ele
alacağını umut ediyorum.
Gelelim bir diğer konuya...
Günlerdir yazdığım üzere, haksız yere görevlerinden uzaklaştırılan,
hapse atılan mazlum ve masumların durumu var. Onların hikayeleri de
iç yakıcı ve şaşırtıcı...
Bir hikayeyi anlatayım izin verirseniz.
Bank Asya'ya kayyım atanmasından sonra işlerine son verilen bazı
Fetöcü haşhaşinin yerine yeni personel alınıyor.
"Maaşlarınızı yatıracağımız bir hesap açın" diye talimat
verilince işe alınan personel Bank Asya'da birer hesap açıyor.
Ancak darbe girişiminden hemen sonra, "Bank Asya'da hesabınız
var" denilen bu personel görevden uzaklaştırılıyor, hatta
kimileri gözaltına alınıp tutuklanıyor.
Bir örnek daha vereyim.
Anne ve baba, verilecek isimde bir türlü anlaşamayınca, inatçı baba
doğan çocuğuna "Ömer" ismini koyuyor. Anne ise
"Faruk" isminde ısrarlı.
O ısrar sonucu çocuk ailesi tarafından hep "Faruk" olarak
anılmasına neden oluyor. Yıllar geçiyor ve Faruk iş hayatına
atılıyor ama kimlikteki adı "Ömer" olduğu için herkes bu
isimle sesleniyor.
Ancak ailesi ve yakın arkadaşları bir kaç kez telefonla arayıp,
"Faruk'la görüşmek istiyoruz" dediği için akıllarda hep soru
işareti oluşuyor. 15 Temmuz darbe girişiminden sonra iş arkadaşları
"Bunun gerçek adı Ömer ama ailesi ve arkadaşları Faruk takma
ismiyle ona sesleniyor. Yüzde yüz paralelcidir" dedikleri için
Faruk meslekten atılıyor.
Buna benzer yüzlerce örnek var. Bunun yanısıra pek çok kurumda
kişisel hesaplaşmalar Fetö terörü üzerinden görülüyor. Bir canavara
dönüştüğünü anlamasına rağmen vicdanının isyanını susturan şan ve
nam delisi binlerce insan adeta kıyım yapıyor.
Kabul ediyorum...
İçimizdeki hainleri çözmek ve kazımak sanıldığı gibi kolay değil.
Yeni saflaşmalara neden olan bir süreçten geçiyoruz. Çevremizdeki
herkese acabalarla dolu bakışlarla bakıyoruz.
Şu süreçte yapacağımız tek şey azami dikkat etmek. Suçlanan
kişileri bir değil, beş süzgeçten geçirmek ve haklarına
girmemek.
Unutmayalım.
Ahiret uzak görünse de çok yakın ve oraya kul hakkıyla gidenlere af
yok!
CEVAP HAKKI: Bir önceki yazıda devletin güvenlik
şirketlerini gözden geçirmesi gerektiğini söylemiş, "Fetö
güvenlik şirketlerine de sızmıştır. Çağlayan Adliyesi'nde savcı
Mehmet Kiraz'ın katledilmesi buna örnektir" demiştim.
Önceki gün Çağlayan Adliyesi'nin güvenlik işlerini yürüten Akdeniz
Güvenlik'in sorumlularından Sadi Taylan beyefendi aradı.
"Mehmet Kiraz olayında bir tek kusurumuz yok. Savcılıkça gerekli
tüm soruşturmalardan geçirildik ve suçsuz
bulunduk. Ayrıca içimizde Fetö mensuplarının olmadığını
ve asla olamayacağını da belirtmek istiyorum. Biz bu konuda
hassasız. Her ay başında ve her personel alımında
gerekli araştırmayı yapıyoruz. Devlet de istediği zaman bizi
ve tüm personelimizi araştırabilir" diye iddialı bir
açıklama yaptı Taylan.
Özetle benim kendilerine haksızlık yaptığımı belirtti. Hakka
girmemek adına sayın Taylan'ın açıklamasını sizlere aktarmak
istedim.
twitter.com/slymnoz
facebook.com/slymnoz